January 22, 2017

İrlanda'daki Barıs Üzerine izlenimler


İrlanda ve Kuzey İrlanda'nın barışı nasıl inşa ettiklerini kendilerinden dinlemek ve yerinde görmek üzere Dublin ve Belfast'a bir çalışma ziyaretine katıldık. Ülke bu haldeyken, ortada barışa dair en ufak bir umut kalmamışken böyle bir ziyaret manasız görülebilir bazıları için, ancak öyle değil. Nihayetinde ziyaretimiz sırasında dinlediğimiz tanıklıklar da bize gösterdi ki barışın daha çok ve ısrarla konuşulması gereken anlar çatışmaların en çok olduğu, umudun en çok zayıfladığı anlar. Nitekim öyle de olmuş İrlanda'da, barışta inat edenler sonunda barışı getirmişler. Her bombalama sonrası, her ölüm sonrası daha yüksek sesle barış demişler. Ancak tüm bu çabalar sonucu gelen barış  aradan 18 yıl geçmiş olmasına rağmen hala üzerinde konuşulması, tartışılması, çözümlenmesi gereken sorunları barındırıyor içinde.

Dublin'de ziyaret ettiğimiz devlet kurumlarının süslü kelimeler ve cümlelerle mevcut durum konusunda çizdikleri parlak resmin aksine Kuzey İrlanda'nın başkenti Belfast'a gelince gördük ki tam olarak bir barış hala yerleşikleşmemiş ve belli ki daha zaman alacak. Her ne kadar Good Friday (Hayırlı Cuma) anlaşmasını takiben silahların susması, Katolik kesimin daha önce sahip olmadığı hakları elde etmesi, güvenlik güçleri ve hukuk sistemi üzerinde yapılan reformlar sosyal hayatı düzenleyip barış ortamı sağlamış olsa da sokaklarda dolaştığınızda barışın toplumsal düzeyde yerleşikleşmesinin siyasi olarak inşa edilmesinden çok daha fazla zaman aldığını görüyorsunuz. Belfast'ta çatışmalar döneminde İngiliz hükümeti tarafından katolik ve protestan mahalleler arasındaki silahlı çatışmaları azaltmak amacıyla inşa edilen duvarlar hala duruyor, geceleri kapatılıp sabah açılan büyük elektronik kapılar bu iki toplumu birbirinden ayırıyor ve hatta kapıların karşısına denk gelen evlerin kapılara/yola doğru bakan cephelerinde pencere yok, tüm bunlar barışın henüz tam olarak yerleşmediğini gösteriyor ki bu çok da yadırganacak bir durum değil. Çünkü 30-40 yıl süren çatışma döneminde içine ateş düşmemiş ev kalmamış neredeyse, komşu komşuyu öldürmüş, yaşanan ayrımcılık ve acılar konuştuğumuz insanların zihninde hala taze ama yine de herkes gelecekten umutla bahsediyor. Elbette tüm bu umutlu konuşmaların yanında her iki taraftan da, azınlıkta da olsalar, hala birbirinden nefret eden grupların mevcut olduğu, zaman zaman barış anlaşmasıyla sonuçlanan çatışma temelli karşıt gruptan insanların birbirlerini saldırdıkları ve hatta öldürdüklerini de öğrendik. Her ne kadar duvarların hala durmasının insanlara yaşananları her gün hatırlatması için sembolik bir anlamı olduğunu söylese de Belfast'lılar, eminim bunun bir nedeni de hala birbirini öldürmeye meyilli grupların var olması.  

Dürüst olmam gerekirse Belfast'ta yaşam alanlarının hala duvarlarla ayrıldığını bilmiyordum. Benim için tam anlamıyla bir sürpriz oldu ve böylesi çalışma ziyaretlerinin ne kadar önemli olduğunu bir kez daha anlamama vesile oldu. Belfast'ın şehir merkezinde dolaşırken çatışmaya ya da ayrışmaya dair hiçbir şey görmüyorsunuz. Bunu görebilmek için yaşam alanlarına, mahallelere gitmeniz gerekiyor. Katolikler ve Protestanlar kendi cemaatleriyle yaşıyor büyük çoğunlukla. Çalışma hayatında bir arada olan insanlar akşam olunca kendi mahallerine çekiliyor. Eğitim sisteminde de toplum içindeki bu ayrışma kendini çok net nir şekilde gösteriyor. Bize verilen bilgiler Katolik ve Protestan ailelerinin çocuklarının birlikte eğitim görme oranı tüm okul çağındaki çocukların %4'ünü kapsıyor sadece. Geri kalan büyük çoğunluk kendi cemaat okullarında eğitimlerini sürdürüyorlar. Bu yüzden görüştüğümüz bir çok kişi barışın mükemmel olmadığını ancak en azından çatışma dönemine kıyasla çok daha iyi olduğunu söylüyorlar, ve ekliyorlar en azından her gün ölmüyoruz artık.  

Sonuç olarak barışmanın, barışı kurmanın kolay olmadığını bir kez daha görmüş olduk ama mümkün olduğunu da. Barışın yolunu her zaman siyasetin açar ancak barışın kurulması ve kalıcı hale gelmesi toplumun isteği ve desteği olmadan mümkün olmaz. Gerçekten barış isteniyorsa eğer barış siyasetinin yapılması ve barışın dilini konuşan siyasetçilerin varlığı çok önemli. Gerisi ve aslında en önemli kısmı ise yine halklara kalıyor çünkü asıl barışması gerekenler halklar. Bunun için de siyasetin hakikatlerin ortaya çıkarmak, adaletin sağlamak ve yüzleşmek üzerine yoğunlaşması gerekiyor. Çünkü bunlar olmadığı takdirde gerçek bir barışmaktan söz etmek mümkün değil. Adaletin yerini bulması, suçluların cezalandırılması uzun soluklu bir barış için olmazsa olmaz. Tüm bunlar bizim ülkemiz için çok uzak gibi görünse de erişilmez değil. Sonuçta gönülden istemekle ve umut etmekle başlıyor her şey ve de her şeye rağmen, her zaman barış demek ve barışta inat etmekle.   







LinkWithin

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...

Paylaş