tag:blogger.com,1999:blog-4266816753217645142024-03-05T10:54:38.395+03:00Zihnimin Kadrajıİsmail Alacaoğluhttp://www.blogger.com/profile/00370302297109293376noreply@blogger.comBlogger190125tag:blogger.com,1999:blog-426681675321764514.post-13024721361781576822021-02-14T17:38:00.002+03:002021-02-14T17:41:58.891+03:00Rio de Janeiro <div style="text-align: justify;"><b>
29 Ocak 2020 / </b>Sabah Rio'ya otobüsüm vardı, o yüzden oldukça erken kalktım. Sao Paulo'da kaç gün kalacağımı kestiremediğim ve kendimi bir bilete bağlamamak için Sao Paulo'dan Rio'ya uçak bileti almamıştım. Aslında çok uygun uçuşlar var Sao Paulo - Rio arasında, biletinizi vakitlice alırsanız. Ben tarihimi kesinleştirdiğimde maalesef artık tek yön uçak biletleri 60 usd civarına çıkmıştı. Bu yüzden otobüsle gitmeye karar verdim. Zaten hepi topu 6 saatlik bir yolculuk, yaklaşık İstanbul'dan Ankara'ya gitmek gibi. Ancak bir şekilde kredi kartıyla otobüs biletimi satın alamadım, öncesinde ve sonrasında da çalışan kartımı internetten otobüs biletimi alamadım. </div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Bu yüzden Rodaviario Terminaline biraz erken gittim, bulduğum ilk otobüse bilet almak üzere. Büyükçe bir terminal Rodaviario, ve Sao Paulo - Rio arasında beş altı tane firma var çalışan. Saat 08.00'de kalkan bir otobüse bilet aldım. Otobüs saatine 45 dakika olduğu için bir büfede kahvaltı yaptım. Ve işte artık Rio'ya gidiyordum.</div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Öğleden sonra 2'de Novo Terminal Rodaviario do Rio'ya vardım. Yine bir Uber çağırıp Copacabana'da kalacağım yere doğru yola çıktım. Copacabana civarında kalıyorsanız otobüs garından oraya gitmek en az 45 dakikalık, gittiğiniz saate bağlı olarak daha da uzun sürebiliyor.<br />
<br />
<b>Copacabana & Ipenama </b><br />
<br />
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhaGg0LJL8SgOA4158lsnvuKMSWHiKKRBy_Ntt88e2aFHvKW2hHTf4_sgDaztxzJucqZuuclSjjH5YzcMbFOubh3galZkYbDaArnlRebEIxI6fDIHW2a4SixtQPKEI-0U2cRdx_FiOG7841/s1600/2F84DCF1-4013-4BD9-89E0-2F79047CF7E9.jpg" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="225" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhaGg0LJL8SgOA4158lsnvuKMSWHiKKRBy_Ntt88e2aFHvKW2hHTf4_sgDaztxzJucqZuuclSjjH5YzcMbFOubh3galZkYbDaArnlRebEIxI6fDIHW2a4SixtQPKEI-0U2cRdx_FiOG7841/s400/2F84DCF1-4013-4BD9-89E0-2F79047CF7E9.jpg" width="400" /></a>Kalacağım yeri airbnb'den ayarlamıştım, odalarının ikisini kiraya veren bir aile evinde kalacaktım. Eve gidip odama yerleştikten sonra hem karnım aç olduğu hem de günü kaçırmamak için kendimi hemen dışarı attım. Evin konumu Copacabana caddesine paralel uzanan Avenida Atlantica'nın hemen bir sokak paralelindeydi. Haliyle bir kaç dakika içinde kendimi Copacabana Plajı'nda buldum.<br />
<br />
Plaja vardığım o ilk andaki yüzüme yerleşen gülümseme yıllardır ayaklarımı basmayı hayal ettiğim bu plajda olmanın verdiği keyifle yüzümde bir süre daha kaldı. Ancak rüzgar olduğu için deniz dalgalıydı ve bunun etkisiyle çok da sevimli görünmüyordu, hatta yeşilimsi rengi beni hayal kırıklığına uğrattı (daha sonraki günlerde bunun o günkü rüzgardan kaynaklı dalgalı olmasına bağlı olduğunu anladım) Buna rağmen yine de hızlıca bir girip yüzüp çıktım, plajın oldukça sakin bir köşesinden. <br />
<br />
Plajda belirli aralıklarla istasyonlar bulunuyor, duşların, tuvaletlerin yer aldığı ayrıca güvenlik ekiplerinin bulunduğu istasyonlar, bunlar Posto olarak geçiyor. Posto 1 - Posto 6 arası Copocaban Plajında.<br />
<br />
<a href="http://3.bp.blogspot.com/-d_PZPPUN1bw/Xty3EZqHXNI/AAAAAAAAqk4/DvWTNutmgsck0cthDf7mEXP8wtnlpiXOACK4BGAYYCw/s1600/IMG_3987.JPEG" style="clear: right; float: right; margin-bottom: 1em; margin-left: 1em;"><img border="0" height="225" src="https://3.bp.blogspot.com/-d_PZPPUN1bw/Xty3EZqHXNI/AAAAAAAAqk4/DvWTNutmgsck0cthDf7mEXP8wtnlpiXOACK4BGAYYCw/s400/IMG_3987.JPEG" width="400" /></a>Copacabana'nın devamındaki ama baktığı yön olarak farklı konumda olan Ipenema plajına geçmeye karar verdim (Copacabana güney doğuya bakarken Ipanema güneye bakıyor)<br />
<br />
Evin konumu tam da bu iki plajın kesiştiği yerde olduğu için ilerleyen günler de bir ona bir buna kolaylıkla yürüyerek gidip gelebilmem açısından iyi oldu. Ipanema, Copacabana'dan daha kalabalıktı, açıkçası benim şahsi düşüncem Ipanema Plajının Copacabana'dan daha güzel olduğu yönünde. Konumu gereği de günbatımını izlemek için bu plaja gelmeniz gerekiyor çünkü güneş plajın sonundan daha ileride uzanan tepelerin ardında batıyor.. Dolayısıyla benim tavsiyem gidip meşhur Copacabana'yı da görmeniz ama vaktinizi daha çok Ipanema'da geçirmeniz.<br />
<br />
Posto 7 ile Posto 12 bu plajda bulunuyor. Posto 8-9-10 en iyi konumladalar ve kumsal özellikle Posto 10 civarında daha büyük. Ancak dikkat etmeniz gereken şey dalgalar, oldukça dengesizler. Kıyıda hareket halindeyken bir anda 20 metre kadar içeriye girebiliyor. O yüzden kimse denizin çok da dibinde oturmuyor. Bunu ben çok acı bir deneyimledim, eğilmiş fotoğraf çekerken bir anda gelen dalga fotoğraf makineme çarpıp onu kullanılmaz bir hale getirdi. Dikkat edin o yüzden dalgalara.</div><div style="text-align: justify;"><br /></div><span><a name='more'></a></span><div style="text-align: justify;"><b><br /></b>
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEg1Rru4kwj2LzkX0Y3NKyYOFjb85ogddHqhZPgZ4wKsglAJfcYpBEbRrV6lKQx8XaL_ihV2DMAdw2_ObbUqZO_mZ7_gsMBlqrmMKVdScW1ibuo8MSszbyvXH3967nGOuO8rKx0-JUFvC_l7/s1600/IMG_3982.JPEG" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="320" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEg1Rru4kwj2LzkX0Y3NKyYOFjb85ogddHqhZPgZ4wKsglAJfcYpBEbRrV6lKQx8XaL_ihV2DMAdw2_ObbUqZO_mZ7_gsMBlqrmMKVdScW1ibuo8MSszbyvXH3967nGOuO8rKx0-JUFvC_l7/s320/IMG_3982.JPEG" width="320" /></a><b>Pedra do Aproador</b><br />
<br />
Ipanema plajındada bir süre vakit geçirip, yan tarafında oturan çifte eşyalarımı emanet ederek denize girip çıktıktan ve seyyar satıcılarda karnımı doyurduktan sonra plajın sonundaki kayalıklardan oluşan burna gitmeye karar verdim. Bu burnun adı Pedra do Aproador, çoğunlukla kayalıklardan oluşan, kocaman kaktüslerin yer aldığı, aşağıda küçük bir plaj ve bir kaç yüzülebilecek koyun olduğu kayalık bir tepe.<br />
<br />
Özellikle gün batımı sırasında kalabalık oluyor çünkü tüm Ipenama plajını, plaj boyunca uzanan Avenida Vieira Souto'daki binalaları ve uzaktaki favelaların olduğu tepeleri gören şahane bir manzara sunuyor. <br />
<br />
Aşağıdaki küçük plaj da güzel ama kayaların arasında kalmış küçücük bir iki koy, ben onlara tek kişilik koylar adını koydum, çok güzel. Bir tanesine daha sonra geleceğime söz vererek ayrıldım oradan ama daha sonra tekrar buraya gelme fırsatı bulamadım, içimde kaldı.<br />
<br />
Tekrar Ipanema'ya inip gün batımına kadar vaktimi burada geçirdim, o akşam güzel bir günbatımı izledim. Bir şeyler yemek üzere kalkıp sahilde sıralanmış cafelerden birine gittim, ayaküstü bir şeyler yedim ve Copacabana'ya doğru yürüdüm. Akşamları buralarda yürümenin risk içerdiği bilgisine sahip olduğum için hava tamamen kararmadan az önce Copacaban'nın o meşhur dalga desenli kaldırımlarında yürüdüm bir süre. Sabah 6 saatlik bir otobüs yolculuğu da yaptığım için yorgundum, eve gidip odama çekilerek günü tamamladım.<br />
<b><br />Sugar Loaf & Morro de Urca </b></div><div style="text-align: justify;"><br /><b>
30 Ocak 2020 /</b> Sabah kalkıp kahvaltı için Sao Paoulo'da da birlikte vakit geöçirdiğimiz arkadaşlarımla buluştum. Copacabana'nın bir paralel caddesinde küçük bir kahvaltı salonunda kahvaltımızı yaptık. Bugün istikametimiz Sugar Loaf ve Urca bölgesi. Benim manzarasının güzelliğinden dolayı görmekten en heyecan duyduğum yer Sugar Loaf. Taksiye atlayıp tepeye çıkmak üzere bineceğimiz teleferikin bulunduğu Urca'ya gittik. Sugoar Loaf'a çıkmanın iki yolu var, ilki tamamen teleferikle, iki bölüm halinde, diperi ise Teleferik'in ilk ulaştığı tepe olan Morro de Urca'ya yürümek ve oradan teleferikle devam etmek. Biz her iki bölümü de telerefikle gitmeye karar verip 28 Usd ödeyerek biletlerimizi aldık. </div><div style="text-align: justify;"><br /></div><div style="text-align: justify;"><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://lh3.googleusercontent.com/-agPjB-hdWLw/X8F33W9x2jI/AAAAAAAArBw/X3NRvd2iR2ATzYToPWIaJbAAPMsBdAB9QCLcBGAsYHQ/DSCF3121.JPG" style="clear: right; float: right; margin-bottom: 1em; margin-left: 1em;"><img alt="" data-original-height="1153" data-original-width="2048" height="225" src="https://lh3.googleusercontent.com/-agPjB-hdWLw/X8F33W9x2jI/AAAAAAAArBw/X3NRvd2iR2ATzYToPWIaJbAAPMsBdAB9QCLcBGAsYHQ/w400-h225/DSCF3121.JPG" width="400" /></a></div>Morro de Urca'ya tırmanmak da ayrıca güzel olabilir tabi, yaklışık 1,5 saatlik bir tırmanmayı göze alabilirseniz oldukça keyifli olacağını düşünüyorum. Oradan da teleferikle Sugar Loaf'a bir kaç dakika içinde ulaşmak mümkün. </div><div style="text-align: justify;"><br /></div><div style="text-align: justify;">Morro de Urca'da teleferikten inip şöyle bir etrafı gezdik, arkamızı Sugar Loaf'ı alıp fotoğraflar çektirdik. Bir süre sonra da diğer teleferike binip asıl hedefimize ulaştık. Fotoğraflardan gördüğüm o muhteşem manzara işte tam karşımdaydı, o kadar güzel ki, dağları, tepeleri, uzun kumsallarıyla Rio de Janeiro ayaklarımın altındaydı. Tepenin konumu itibariyle Rio'nun her bir noktasını buradan görmek mümkün. Epey uzun sayılabilecek bir zaman geçirdik burada, çeşitli hayvanların peşine takılıp fotoğraflarını çekmeye çalıştık, yeşilliğin içinde kaybolduk. Artık aşağıya inme zamanının geldiğini farkettiğimiz de istemeye istemeye vedalaştım bu tepeyle. </div><div style="text-align: justify;"><br /></div><div style="text-align: justify;"><table align="center" cellpadding="0" cellspacing="0" class="tr-caption-container" style="float: left; margin-right: 1em; text-align: left;"><tbody><tr><td style="text-align: center;"><a href="https://lh3.googleusercontent.com/-2FMKcOAA1R4/X8F4axB17NI/AAAAAAAArB4/HCMaMkcAMV8GK288FgiWmcdve3N3m0IHgCLcBGAsYHQ/DSCF3172.JPG" style="margin-left: auto; margin-right: auto;"><i><img alt="" data-original-height="1153" data-original-width="2048" height="225" src="https://lh3.googleusercontent.com/-2FMKcOAA1R4/X8F4axB17NI/AAAAAAAArB4/HCMaMkcAMV8GK288FgiWmcdve3N3m0IHgCLcBGAsYHQ/w400-h225/DSCF3172.JPG" width="400" /></i></a></td></tr><tr><td class="tr-caption" style="text-align: center;"><i>Praia Vermahla</i></td></tr></tbody></table>Öğle vakti olduğu için yanımızdaki Şili'li iki arkadaşa önerilen bir restorana gitmek üzere Praia Vermahla'ya doğru yürüdük. Bu plaj sol tarafınızda Morro de Ucra ve Sugar Loaf'u izleyerek yüzebileceğiniz güzel bir koy, aynı zamanda bir kaç restoran da bulunuyor. Biz önce karnımızı doyurmak üzere plaja bakan yolun kenarındaki Garota da Urca restoranına gidip kendimize 5 kişilik bir masa bulduk. Buranın eti meşhurmuş, biz de o çeşhur olanlardan söyleyip buz gibi biralarımızla öğle yemeğimizi yedik. Restoranın tuvaletinde üzerimizi değişip soluğu plajda aldık. En keyifle yüzdüğüm yerlerden birisiydi diyebilirim, manzarasından ötürü elbette. Rio'da hava çabul değişebiliyor, o gün de öyle oldu. Daha plajın ve güneşim tadını tam çıkaramamıştık ki yağmur başladı biz denizdeyken. Birazdan geçer diyerek çıkmadık sudan önce ama sonra yağmur şiddetlenince çıktık, kendimizi bir ağacın altına atıp yağmurun dinnesini bekledik. Kurulanıp üzerimizi değiştirdik, artık Christ the Redeemer'e doğru yola çıkmaya hazırlanırken yağmur dindi, yeniden güneş açtı. O güzel koyu sonra tekrar geliriz diyerek bırakıp gittik, sonra tekrar gidemedim tabi. </div><div style="text-align: justify;"><br /></div><div style="text-align: justify;">Oradan Ipenama'ya döndük taksiyle, hem gün batımını izleyelim hem de biraz yüzelim diye. Çok güzel gidiyodu her şey, ta ki boynumda makineyi gören bir çiftin gelip fotoğraflarını çekmem için bana telefonlarını verene kadar. Onların fotoğrafını, huyum kurusun ki fotoğraflarının daha güzel olmasını sağlamak için dizimin üzerine eğildim, Farklı açılardan fotoğraflarını çekerken denize doğru yürüdüğümü farketmemiştim. Rio'da deniz çok dengesiz, zaman zaman onlarca metre içeriye kadar girebiliyor dalga, o yüzden oldukça geride bir yere atıyorsun havlunu. İşte o dalgalardan biri gelip boynumda asılı fotoğraf makineme çarptı. Sonrasında ne yaptıysam kurtulmadı makine. Hatta son bir umutla iki gün erken Sao Paulo'ya döndüm, oradaki teknik servise götürdüm ama yok, kurtulmadı. Tatilin hemen öncesinde almış ve sonrasında içim acıya acıya taksitlerini ödemiş olmamı geçtim tatilin geri kalanınında fotoğraf makinesiz kaldım. O geceyi hakikaten üzgün ve kendime kızgın olarak geçirdim. Boynumdan makineyi çıkarıp arkadaşlarımın yanına bırakabilirdim. </div><div style="text-align: justify;"><br /></div><div style="text-align: justify;"><b>Christ the Redeemer </b></div><br style="text-align: justify;" /><div style="text-align: justify;"><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://1.bp.blogspot.com/-jgZv-tD7r-k/YCeTrlGBBEI/AAAAAAAArFo/mSLefrCUvW8J1fs8oltSxigA5gs2BuQaACLcBGAsYHQ/s2048/IMG_4161.JPEG" style="clear: right; float: right; margin-bottom: 1em; margin-left: 1em;"><br /><img border="0" data-original-height="2048" data-original-width="1536" height="320" src="https://1.bp.blogspot.com/-jgZv-tD7r-k/YCeTrlGBBEI/AAAAAAAArFo/mSLefrCUvW8J1fs8oltSxigA5gs2BuQaACLcBGAsYHQ/w240-h320/IMG_4161.JPEG" width="240" /></a></div><b>31 Ocak 2020 / </b>Sabak kalkıp mahalledeki büfelerinden birinde kahvaltı yaptım. Daha sonra Uber'e binip meşhur Christ the Redeemer (Kurtarıcı İsa) heykeline çıkmak üzere bineceğim tren istasyonun bulunduğu Corocvado'ya doğru yola çıktım. Biletimi internet üzerinden de alabilirdim ama almadım çünkü trenler çok sık olmadığı için kaçırma ihtimalini düşündüm. O yüzden biraz sıra bekledim istasyonda bir sonraki trene bilet almak için. </div><div style="text-align: justify;"><br /></div><div style="text-align: justify;">Aslında yukarıya çıkmanın üç yolu var, bunlardan birisi taksiyle Paineiras araç parkının olduğu yere kadar çıkmak, orada minibüs ve giriş bileti alarak minibisle yukarıya devam etmek. Ancak bu yol öyle manzaralı bir yol değilmiş, en hızlı yol olmasına karşın vakti daha bol olanlar için tavsiye edilmiyor.</div><div style="text-align: justify;">Diğer seçenek ise yukarıya yürüyerek çıkmak, zamanı bol olanlar ve sabah buraya gelebilenler için çok güzel bir seçenek olabilir ama tehlikesini ya da ne kadar kondisyon gerektirdiğini kestiremiyorum. Hedefin oldukça yüksek bir tepede olduğunu söyleyebilirim sadece. Bu arada tren bileti ve giriş bileti olarak 21 Usd ödedim. </div><div style="text-align: justify;"><br /></div><div style="text-align: justify;">Benim treni seçme nedenim de bu, manzaralı bir güzergah olması. Çünkü tren zaman zaman karşınıza okyanus manzarasınında çıktığı sık bir ormanın içinden geçiyor, tren tepeye yavaş yavaş çıkıyor, size de keyifle izlemesi kalıyor. çok güzel bir güzergah. 15-20 dakika kadar sürüyor yolculuk.</div><div style="text-align: justify;"><br /></div><div style="text-align: justify;"><br /></div><div style="text-align: justify;"><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://1.bp.blogspot.com/-LZm5tV-VS68/YCeTm4dWmNI/AAAAAAAArFk/UxjKpwpqLYYyHnexRiiMxPQXqjRO28nxgCLcBGAsYHQ/s2048/IMG_4170.JPEG" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="1536" data-original-width="2048" height="289" src="https://1.bp.blogspot.com/-LZm5tV-VS68/YCeTm4dWmNI/AAAAAAAArFk/UxjKpwpqLYYyHnexRiiMxPQXqjRO28nxgCLcBGAsYHQ/w386-h289/IMG_4170.JPEG" width="386" /></a></div><a href="https://1.bp.blogspot.com/-DPS2Cyg3Rvk/YCeTt2GTduI/AAAAAAAArFs/kfbv6KueDLExUkGAwYmVz8m3AupAwCReACLcBGAsYHQ/s2048/IMG_4204.JPEG" style="clear: right; float: right; margin-bottom: 1em; margin-left: 1em;"><img border="0" data-original-height="2048" data-original-width="1539" height="288" src="https://1.bp.blogspot.com/-DPS2Cyg3Rvk/YCeTt2GTduI/AAAAAAAArFs/kfbv6KueDLExUkGAwYmVz8m3AupAwCReACLcBGAsYHQ/w216-h288/IMG_4204.JPEG" width="216" /></a></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><br /></div></div><div style="text-align: justify;">Etrafınızda ormandan gelen binbir ses eşlik ediyor size, bu da bu kısa yolculuğun bir diğer güzxel yanı. Vagonları da çok güzel yapmışlar, olabildiğince cam yapmışlar ki yolcularım maksimum seyir imkanı artsın.</div><div style="text-align: justify;"><br /></div><div style="text-align: justify;">Devasa bir heykel Kurtarıcı İsa heykeli, 28 metre yüksekliğinde, durduğu yer ise zaten herkesin en az bir kere o ikonik fotoğrafına denk geldiğinden bildiği üzere muhteşem konumdaki bir tepenin üzerinde. Maalesef ben oraya vardığımda güneş de tam tepemizdeydi, bu yüzden aşırı sıcaktı takdir edersiniz ki. Tavsiyem gidebiliyorsanız sabah saatlerinde gitmeniz, hem öğlen sıcağı çökmeden nispeten daha serin bir havada ve büyük olasılıkla daha az insan varken dolaşabilirsiniz hem de güneşin açısından ötürü daha güzel fotoğraflar çekebilirsiniz.</div><div style="text-align: justify;"> </div><div style="text-align: justify;">Burasını tek bir kelimeyle tanımlayacak olsam kalabalık derim, öyle böyle değil, insanlar neredeyse üst üste. Bu da etrafın güzelliğini şöyle sindire isndire yaşamanızı engelliyor, sürekli birileri müsadenizi istiyor fotoğraf çekmek için. Öte yandan kendilerinin ya da yakınlarının fotoğrafını diğer insanları kadraja almadan heykelle birlikte çekilebilmek için oldukça yatarıcı pozisyonlara girmiş bir sürü insanı izlemek de eğlenceli. </div><div style="text-align: justify;"><br /></div><div style="text-align: justify;"><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://1.bp.blogspot.com/-O0d7fYUKeVo/YCkzFK7z2NI/AAAAAAAArHw/TuQ1OWsIz4cy9ELrBG6bBMx37flZLfVxACLcBGAsYHQ/s2048/IMG_4225.JPEG" style="clear: right; float: right; margin-bottom: 1em; margin-left: 1em;"><img border="0" data-original-height="1539" data-original-width="2048" height="234" src="https://1.bp.blogspot.com/-O0d7fYUKeVo/YCkzFK7z2NI/AAAAAAAArHw/TuQ1OWsIz4cy9ELrBG6bBMx37flZLfVxACLcBGAsYHQ/w311-h234/IMG_4225.JPEG" width="311" /></a></div><strike style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="1536" data-original-width="2048" height="237" src="https://1.bp.blogspot.com/-72TC5qLrbz4/YCeTukwt0xI/AAAAAAAArFw/C1H1CXu6EM8eScTpJEHIjDNmbeOFPBzFQCLcBGAsYHQ/w316-h237/IMG_4234.JPEG" width="316" /></strike><div style="text-align: justify;"><br /></div><div style="text-align: justify;"><br /></div><div style="text-align: justify;"><br /></div><div style="text-align: justify;"><br /></div><div style="text-align: justify;"><br /></div><div style="text-align: justify;"><br /></div><div style="text-align: justify;"><br /></div><div style="text-align: justify;"><br /></div><div style="text-align: justify;"><br /></div><div style="text-align: justify;"><br /></div><div style="text-align: justify;"><br /></div><div style="text-align: justify;"><br /></div><div style="text-align: justify;"><br /></div><div style="text-align: justify;"><br /></div></div><div style="text-align: justify;"><br /></div><div style="text-align: justify;">Heykelin bulunduğu alanın uç kısmındaki, Rio'nun bir kısmını arkanıza alarak fotoğraf çektirebileceğiniz yer içinse biraz(!) kuyrukta beklemeniz gerekiyor, yandaki fotoğrafta göreceğiniz üzere. Manzara muhteşem burada, heykel dik bir tepenin üzerinde olduğu için 360 derecelik manzaranız var ancak en güzel manzara bu burundan izleyeceğiniz. </div><div style="text-align: justify;"><br /></div><div style="text-align: justify;">İnsan kalabalığından ve sıcaktan bunalıp heykele çıkan merdivenlerin başında bulunan ve güzel bir manzarası olan bir cafeye oturdum. Bir bira söyleidm ve yukarının akisne buradaki sakinliğin ve önümde kimsenin olmadığı manzaranın tadını çıkardım. Bir yarım saat kadar oturdum burada, gitme vakti yaklaşınca da tren istasyonuna yürüyüp cam kenarındaki güzel bir koltuğa oturup geri dönüş yolculuğunun tadını çıkardım. </div><div style="text-align: justify;"><br /></div><div style="text-align: justify;"><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://1.bp.blogspot.com/-l3MuqYXMfFY/YCeb_zU--BI/AAAAAAAArGE/Ozo-meLxW4AWS24jrPbKB-nVtZBxtcITgCLcBGAsYHQ/s2048/IMG_4251%2B.jpeg" style="clear: right; float: right; margin-bottom: 1em; margin-left: 1em;"><img border="0" data-original-height="2048" data-original-width="1857" height="266" src="https://1.bp.blogspot.com/-l3MuqYXMfFY/YCeb_zU--BI/AAAAAAAArGE/Ozo-meLxW4AWS24jrPbKB-nVtZBxtcITgCLcBGAsYHQ/w241-h266/IMG_4251%2B.jpeg" width="241" /></a></div>Yine bir taksiye atlayıp şehir merkezine gittim. Öğle yemeğimi yedim, sokaklarda boş boş dolaştım, vitrinlere baktım, pasajlara girdim ve yürürken birden saç tıraşı olmaya karar verdim. Öyle aman aman saç tıraşı ihtiyacım yoktu ama sakallarımın düzeltilmesinin zamanı gelmişti. Sokakların birinde bir mahalle berberi buldum, girdim. Bizim süslü ve konforlu berber dükkanlarından çok farklı bir dükkandı, öyle bizdeki gibi losyon, pudra ve kolonya kokusu da yoktu. Ama berber hiç de fena kesmedi saçlarımı, o ingilizce bilmiyordu ben Portekizce ama el hareketleriyle anlattım derdimi, o da anladı ve istediğim gibi kesti saçımı sakalımı. </div><div style="text-align: justify;"><br /></div><div style="text-align: justify;">Oradan çıkınca Avenida Atlantica'ya doğru yürüdüm, burası Copacabana plajı boyunca uzanan büyük bir cadde, yol boyunca bolca otel ve restoran var. Biraz burada yürüdükten sonra, sahil tarafına geçtim, uzun bir süre yürüdüm, Ipenama'ya kadar, malum gün batımını izlemeden gün kapatılmaz Rio'da, en azından benim için. Hava kararınca kaldığım evin bulunduğu bölgeye doğru yürüdüm, bir restoranda akşam yemeğini yedikten sonra evin yolunu tuttum. </div><div style="text-align: justify;"><br /></div><div style="text-align: justify;"><b>Forte de Copacabana & bol denizli bir gün ve plaj partisi </b></div><div style="text-align: justify;"> </div><div style="text-align: justify;"><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://1.bp.blogspot.com/-Sd4KfGoM7Cc/YCegFIFk9JI/AAAAAAAArGQ/tPWI7mz75cwmuHwvktM0laktKt-E6t_VgCLcBGAsYHQ/s2048/IMG_4265.JPEG" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="2048" data-original-width="1536" height="269" src="https://1.bp.blogspot.com/-Sd4KfGoM7Cc/YCegFIFk9JI/AAAAAAAArGQ/tPWI7mz75cwmuHwvktM0laktKt-E6t_VgCLcBGAsYHQ/w202-h269/IMG_4265.JPEG" width="202" /></a></div><b>1 Şubat 2020 / </b>Sabah biraz geç uyanıp kahvaltı yapmak üzere evden çıktım. Bugünkü hedefim Forte de Copocabana'ya gidip orada kahvaltı yapmak, sonrasında ise tüm günü plajda geçirmek. Forte de Copocabana eve 7-8 dakikalık yürüme mesafesinde bir burun üzerine konuşlanmış askeri bir kale aslında, içinde bir de tarihi ordu müzesi var. Ancak benim buraya gitme nedenim ne kale, öyle ahım şahım bir şey değil, ne de silahların olduğu müze. </div><div style="text-align: justify;"><br /></div><div style="text-align: justify;">Bu alanın tüm deniz kıyısı kafe ve restoranlara ayrılmış, dolayısıyla deniz kıyısında karşı çaprazınıda Copacabana kahvaltınızı yapabiliyorsunuz. Ama tabi ki ne yaparak, sıra bekleyerek. Çünkü burası özellikle kahvaltı için hele de bir cumartesi günü oldukça popülermiş. Sadece turistler için değil orada yaşayan yerliler için de. 1,5 Usd ödeyerek girebiliyorsunuz buraya.</div><div style="text-align: justify;"><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://1.bp.blogspot.com/-gvOLrgnBNF4/YCk092jMuMI/AAAAAAAArII/Md_KEex6mqsgdPqB8llsCEJFLK61Dc-wQCLcBGAsYHQ/s2046/IMG_4292.JPEG" style="clear: right; float: right; margin-bottom: 1em; margin-left: 1em;"><img border="0" data-original-height="2046" data-original-width="1536" height="264" src="https://1.bp.blogspot.com/-gvOLrgnBNF4/YCk092jMuMI/AAAAAAAArII/Md_KEex6mqsgdPqB8llsCEJFLK61Dc-wQCLcBGAsYHQ/w198-h264/IMG_4292.JPEG" width="198" /></a></div>Eh bu güzelim ağaç gölgelerinin altında deniz kıyısında kahvaltı yapmak için elbet beklenir. Güzel bir Cumartesi sabahına güzel bir kahvaltıyla başladım Forte de Copocabana'da. Sonrasında kaleye doğru çıkıp biraz dolaştım. açıkçası görülebilecek çok bir şey yok, uçsuz bucaksız bir denizden başka. Öğlen olduğunda Ipenama plajının yolunu tuttum. Güzel bir konumda, bir şemsiye ve bir şezlong kiraladım. Akşam üzerine kadar orada kaldım, şezlong, şemsiye, iki bira, bir coconut, bir su tükettim o süre boyunca, toplam 9 Usd harcadım. Bence fiyatlar gayet uygun plajda. </div><div style="text-align: justify;"><br /></div><div style="text-align: justify;">Plajdayken yan tarafımdaki yabancı grubun konuşmalarından bir plaj partisi olduğunu duydum, hatta drag queenler çıkıp şarkı söyleyecekmiş. İnternette yaptığım kısa bir araştırmanın sonunda konumunu öğrendim, bulunduğum yerden yürüme mesafesi ötede Posto 10'un oralarda bir yerdeymiş. Akşamüzeri toparlanıp oraya doğru yürüdüm, inanılmaz kalabalıktı, gün batana kadar orada vakit geçirdim, Portekizce şarkılar dinledim, sokak satıcılarından yemek yedim ve nihayetinde güneşi tekrar batırıp evime döndüm. </div><div style="text-align: justify;"><br /></div><div style="text-align: justify;"><b>Lapa, Escadaria Selaron, Santa Teresa</b> </div><div style="text-align: justify;"><b><br /></b></div><div style="text-align: justify;"><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://1.bp.blogspot.com/-yCn4oG0Pkgw/YCkh4WlqfDI/AAAAAAAArGg/lBEHqICO4VMKyBGhDduPQjK3Pd42vx6pQCLcBGAsYHQ/s2048/IMG_4323.JPEG" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="2048" data-original-width="1536" height="320" src="https://1.bp.blogspot.com/-yCn4oG0Pkgw/YCkh4WlqfDI/AAAAAAAArGg/lBEHqICO4VMKyBGhDduPQjK3Pd42vx6pQCLcBGAsYHQ/w240-h320/IMG_4323.JPEG" width="240" /></a></div><b>2 Şubat 2020 / </b> Bugün Pazar, mahallede bir pazar yeri kuruluyormuş, evinde kaldığım kadın söyledi, evden hemen iki sokak ötede. Kahvaltıdan önce gidip biraz pazarı dolaşmak istedim, zira severim yerel pazarları gezmeyi. Pazar yeri bildiğimiz pazar yeri, tenteler, tezgahlar, tezgahlara dizilmiş rengarenk meyveler, sebzeler; bizim pazarlardan tek farkı tropikal meyvelerin bolluğu. </div><div style="text-align: justify;"><br /></div><div style="text-align: justify;">Pazar yeri çok büyük değil, bir kaç sokağa yayılmış küçük bir mahalle pazarı. Ama olsun yine de dolaşmak güzeldi, bir de meyve alıp günün kalanında yemek üzere çantama attım. Oradan ayrılıp evin bir kaç blok uzağındaki Praça General Osorio'da meydanla aynı ismi taşıyan metro istasyonuna doğru yürüdüm, bugünkü planım Osorio istasyonundan L2'ye binip Escadaria Selaron'un da bulunduğu Lapa bölgesine gitmek. Ama öncesinde metro istasyonuna yakın bir yerde bulduğum güzel mekanda iyi bir kahvaltı ederek karnımı doyurdum. </div><div style="text-align: justify;"><br /></div><div style="text-align: justify;"><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://1.bp.blogspot.com/-XgMg7PU2PxY/YCkhtCuMIMI/AAAAAAAArGc/rUZVS2qCWosEmAEZ6aKNYKTo5alX1tAYQCLcBGAsYHQ/s2048/IMG_4370.JPEG" style="clear: right; float: right; margin-bottom: 1em; margin-left: 1em;"><img border="0" data-original-height="2048" data-original-width="1536" height="320" src="https://1.bp.blogspot.com/-XgMg7PU2PxY/YCkhtCuMIMI/AAAAAAAArGc/rUZVS2qCWosEmAEZ6aKNYKTo5alX1tAYQCLcBGAsYHQ/s320/IMG_4370.JPEG" /></a></div>Tek yön metro bileti yaklaşık 1.25 Usd civarında Rio'da, gidiş dönüş iki adet bilet alıp L2'ye binerek Cinelandia istasyonunda inmek üzere trene bindim. Bu arada istasyon denize yürüme mesafesinde olduğu için denizin tadını çıkarmaya gelen bir sürü aile ve genç dolup taşıyordu. Benin gideceğim güzergah ise şehrin iç kesimlerine doğru olacağından gayet sakindi. Yolculuk yaklaşık 25 dakika kadar sürdü. Çıktığım küçük meydan biraz oyalandıktan sonra yaklaşık 700-800 metre uzaklıktaki Escadaria Selaron'a doğru yürümeye başladım. Pazar günü olduğu için dükkanların neredeyse tamamı kapalıydı, sadece kiosklar açıktı, insan da çok azdı etrafta, o yüzden biraz tedirgin oldum ama istasyona Escadaria Selaron arası güvenle yürünebilir bir mesafe. Zaten şeşhur merdivenlere yaklaştıkça insan sayısı da artmaya başladı, tahmin edeceğiniz üzere benim gibi turistler çoğunluktaydı. Buraya genellikle tur otobüsleri ile geliyorlar. Sonrasında Gloria istasyonunun merdivenlere daha yakın olduğunu farkettim. </div><div style="text-align: justify;"><br /></div><div style="text-align: justify;">Escadaria Selaron, ingilizce adıyla Selaron Steps, Şilili bir artist olan Jorge Selaron tarafından yapılmış, sanatçı önce kendi evinin önündeki merdivenleri çini karolarla döşemeye başlamış, daha sonra da sokak boyunca yukarıy doğru uzanan 215 basmaağı tek tek çizdiği rengarenk karolarla döşemeye başlamış, daha sonra dünyanın bir çok yerinden bağışlanan 2 binden fazla karoyla merdiven şu anki görünümünü almış. </div><div style="text-align: justify;"><br /></div><div style="text-align: justify;"><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://1.bp.blogspot.com/-uUyoOp94o6w/YCkkFcBZaoI/AAAAAAAArGw/I4Cxy9_07Kc5qgHsK1tZr3rBINqiFP73ACLcBGAsYHQ/s2048/D1414D7B-04C4-4BF2-8731-7F7FFC3D3420.jpg" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="1385" data-original-width="2048" src="https://1.bp.blogspot.com/-uUyoOp94o6w/YCkkFcBZaoI/AAAAAAAArGw/I4Cxy9_07Kc5qgHsK1tZr3rBINqiFP73ACLcBGAsYHQ/s320/D1414D7B-04C4-4BF2-8731-7F7FFC3D3420.jpg" width="320" /></a></div>Kesinlikle Rio de Janeiro'nun en en ikonik noktalarından biri burası. Merdivenler boyunca hosteller, cafeler, sanat galeriler, el işi dükkanları var, merdivenlerin keyfini çıkaran turistlere soluklanma imkanı ve hediyelik eşya alma imkanı sağlıyor. Elbette her yerde olduğu gibi burada da fotoğraf çektirmek için sabırlı olmanız ve sıra beklemeniz gerekiyor. Ne kadar beklerseniz bekleyin, yine de kadrajda sizden başka birisinin olmamasını sağlamak imkansız gibi bir şey. Ben renkgarenk şeyleri çok seven birisi olarak bu merdivenlerin her bir basamağında epey bir vakit geçirdim, karoların üzerlerindeki resimleri inceledim. Oldukça keyifliydi. Buradan Lapa semtinde biraz dolaşmak üzere ayrıldım, Arcos de Lapa'ya doğru yürüdüm, yan yana dizilmiş rengarenk evlerin fotoğrafını çekip nispeten boş sayılabilecek sokakların keyfini çıkardım. Bu semtin çok da tekin ve güvenlikli olmadığını yazıyor bir çok gezi sitesi, o yüzden ben de gayet temkinli davrandım, cep telefonumu yalnızca fotoğraf çekmek istediğimde etrafı kollayıp insan olmadığında çıkardım cebimden. Nitekim bir noktada üç genç bir şeyler söyleyerek bana doğru geldiler ve ben "nao falo portugues, no english" diyerek gülümsedim, bir şeyler söyleyip gittiler bereket. Yoksa Lapa'da başına bir şey gelen insan çok. Buradan Santa terasa'ya çıkmak niyetim vardı. O yüzden tarihi turistik trene bineceğim yere doğru yürümeye başladım. Yolumda Rio de Janeiro Katedrali'ne denk geldi, konik biçiminde, değişik bir binaydı ama oraya doğru gitmedim, aşağısından geçip hemen ilerisindeki tren istasyonuna doğru yürüdüm. </div><div style="text-align: justify;"><br /></div><div style="text-align: justify;"><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiuXLPBpEfNYN9qUYTEETF8GZMwrdyg239jkgMxEOjW7QWuoiS4SCKbj22QoiT8zoHcOHhP00_d5hJ3DR6Z9hhWtIMYgZog2iz1rcvVzVrSH-OJcvoDg4cjzz9GAWBnVFgCzoZnpS7xkK3f/s2046/IMG_4405.JPEG" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="1536" data-original-width="2046" height="278" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiuXLPBpEfNYN9qUYTEETF8GZMwrdyg239jkgMxEOjW7QWuoiS4SCKbj22QoiT8zoHcOHhP00_d5hJ3DR6Z9hhWtIMYgZog2iz1rcvVzVrSH-OJcvoDg4cjzz9GAWBnVFgCzoZnpS7xkK3f/w371-h278/IMG_4405.JPEG" width="371" /></a></div><a href="https://1.bp.blogspot.com/-4NXDu4yx2TQ/YCkmdLpg4NI/AAAAAAAArHA/vhO7ExXPwMsDmrkc9MoMNpr7OO2hHsgpQCLcBGAsYHQ/s2048/B1F3A4CC-6D08-4F5C-B174-CFAAE3FCE939.jpg" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="2048" data-original-width="1639" height="277" src="https://1.bp.blogspot.com/-4NXDu4yx2TQ/YCkmdLpg4NI/AAAAAAAArHA/vhO7ExXPwMsDmrkc9MoMNpr7OO2hHsgpQCLcBGAsYHQ/w222-h277/B1F3A4CC-6D08-4F5C-B174-CFAAE3FCE939.jpg" width="222" /></a></div><br />İstasyonun ismi Estaçao de Bondes de Santa Terasa, bu tek vagonlu şirin sarı tren tepedeki Santa Terasa'ya taşıyor semtin sakinlerini ve turistleri. Hepi topu 10 dakika sürecek bu yolculuk için 5 dolar ödüyorsunuz, ancak Santa Terasa'da yaşayanlar bu trene ücretsiz biniyor, yani mahalle sakinlerinin ulaşımını da biz turistler finanse ediyoruz. Mahallelerinin sakinliğini bozmamızın karşılığında gayet adil bir bedel bence. Trenin yanları açık, bu nedenle çok keyifli yolculuk. Ama tren hareket halindeyken telefonu dışarıya tutarak fotoğraf çekilmemesi tavsiye ediliyor, birisinin telefonunuzu elinizden alıp sizin arkasından öylece bakıp kalmanız hiç de düşük bir ihtimal değil.</div><div style="text-align: justify;"><br /><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://1.bp.blogspot.com/-LdcGNqOALy4/YCkofyS5xRI/AAAAAAAArHQ/HdxWOlZG53Mdvp9Mui7S0SRbltPZvHT8QCLcBGAsYHQ/s2048/IMG_4400.JPEG" style="clear: right; float: right; margin-bottom: 1em; margin-left: 1em;"><img border="0" data-original-height="1142" data-original-width="2048" height="223" src="https://1.bp.blogspot.com/-LdcGNqOALy4/YCkofyS5xRI/AAAAAAAArHQ/HdxWOlZG53Mdvp9Mui7S0SRbltPZvHT8QCLcBGAsYHQ/w400-h223/IMG_4400.JPEG" width="400" /></a></div>Tren hareket ettikten kısa bir süre sonra Arcos de Lapa'nın üzerinden geçiyor. Bu arc, Aqueduco da Carioca, 18. yüzyılda Carioca nehrinden şehre taze su getirmek için yapılmış bir su yolu. Ancak 19. yüzyılın sonlarından (1877'den itibaren) itibaren su yolu olarak kullanılması bırakılarak Lapa'yı Santa Terasa'ya bağlayan bu trenin güzergahı haline dönüştürülmüş. ,</div><div style="text-align: justify;">Tren hareket edip önce Ark'ın üzerinden sonra da Lapa semtinin üzerinden geçerek yukarıya doğru devam ediyor. Yolun yarısında karşı yönden gelen diğer trenle karşılaşıp hem makinist hem yolcular birbirine elk sallıyor. Ancak son istasyona gelindiğinde trenden inmiyorsunuz, oturduğunuz koltuklar yön değiştirebilen koltuklar, oturduğunuz koltuğu çevirip diğer yöne dönüyorsunuz, yeni yolcular biniyor ve hareket ediyorsunuz. </div><div style="text-align: justify;"><br /></div><div style="text-align: justify;"><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://1.bp.blogspot.com/-NbybmTBMZUE/YCkupvL3QqI/AAAAAAAArHc/WQuQxOfSCDQy9LrL6CkrvFALRIOwBTd6QCLcBGAsYHQ/s2048/IMG_4496.JPEG" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="1536" data-original-width="2048" src="https://1.bp.blogspot.com/-NbybmTBMZUE/YCkupvL3QqI/AAAAAAAArHc/WQuQxOfSCDQy9LrL6CkrvFALRIOwBTd6QCLcBGAsYHQ/s320/IMG_4496.JPEG" width="320" /></a></div>Geri dönüş yolunda Almirante istasyonunda inerseniz oradaki cafelerde, restoranlarda oturup Santa Terasa'nın tadını çıkarabilirsiniz. Ben de öyle yapıyorum, trenin en azından yarısıyla birlikte ben de indim trenden. Zaten birkaç sokak var dolaşabileceğiniz, duvar resimler, sofistike cafeler, popüler olduğu belli restoranlar, resimler ve hediyelik eşya satan dükkanlar burada da konuşlanmış, turistlere hizmet ediyor. Susadığımı farkedip durağın hemen karşısındaki köşede yer alan cafe restorana yöneldim, fotoğrafta da gördüğünüz Portella Bar Rio, devasa tabaklarda gelen yemekler yiyebileceğiniz ya da bir şeyler içebileceğiniz bir restoran, içerisi oldukça kalabalık o yüzden dışarıdaki bistrolardan birine yerleşip soğuk bir bira ile yanına patates kızartması sipariş edip gelen geçeni izleyerek hem vakit geçirdim hem de dinlenip susuzluğunu giderdim. Dönüş için yeniden tramvaya binmedim, google maps zaten yokuş aşağı olan yoldan Lapa'ya 15 dakikada inebileceğini söyledi, ben de öyle yaptım. Arnavut kaldırımlı yollardan kıvrıla kıvrıla, yeşillikler içindeki evleri ve mahalleleri izleye izleye Lapa'ya indim. Oradan metro istasyonuna ve kendi mahalleme döndüm. </div><div style="text-align: justify;"><br /></div><div style="text-align: justify;">O akşam Rio'daki son akşamımdı, gece yarısı otobüsle Sao Paulo'ya yolculuk vardı. Hem eşyaların durabilsin hem de akşam otobüs saatine kadar dinlenebileyim diye bir gece uzatmıştım konaklama yaptığım evi. Belki indirimli yaparlar demiştim ama yapmadılar :) </div><div style="text-align: justify;"> </div><div style="text-align: justify;"> <br /></div><div style="text-align: justify;"><br /></div><div style="text-align: justify;"><br /></div><div style="text-align: justify;"><br /> <br /> <br /></div><div style="text-align: justify;"><br /></div><div style="text-align: justify;"><br /><br /><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"></div><br /> </div><div style="text-align: justify;"><br /></div><div style="text-align: justify;"><br /></div><div style="text-align: justify;"><br /></div><div style="text-align: justify;"><br /></div><div style="text-align: justify;"><br /></div><div style="text-align: justify;"><br /></div><div style="text-align: justify;"><br /></div><div style="text-align: justify;"><br /></div><div style="text-align: justify;"><br /></div><div style="text-align: justify;"><br /></div><div style="text-align: justify;"><br /></div><div style="text-align: justify;"><br /></div><div style="text-align: justify;"><br /></div><div style="text-align: justify;"><br /></div>
İsmail Alacaoğluhttp://www.blogger.com/profile/00370302297109293376noreply@blogger.com0Rio de Janeiro, State of Rio de Janeiro, Brazil-22.9068467 -43.1728965-51.217080536178841 -78.329146500000007 5.4033871361788464 -8.0166465tag:blogger.com,1999:blog-426681675321764514.post-85273331474409299972020-05-28T19:53:00.001+03:002021-02-14T17:42:40.123+03:00Sao Paulo <div style="clear: right; float: right; margin-bottom: 1em; margin-left: 1em; text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="http://4.bp.blogspot.com/-aE8d6QOhhts/Xsu91s6MrXI/AAAAAAAAqY8/txyQ69K0hTwOEpvyMmRN3ut_loBueIDSQCK4BGAYYCw/s1600/IMG_4569.JPEG" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="248" src="https://4.bp.blogspot.com/-aE8d6QOhhts/Xsu91s6MrXI/AAAAAAAAqY8/txyQ69K0hTwOEpvyMmRN3ut_loBueIDSQCK4BGAYYCw/s640/IMG_4569.JPEG" width="640" /></a></div>
<div style="text-align: justify;">
<b><br /></b></div>
<div style="text-align: justify;">
<b>Arjantin'den Brezilya'ya geçiş </b></div>
<div style="text-align: justify;">
<b><br /></b></div>
<div style="text-align: justify;">
<b>25 Ocak 2020 /</b> Sabah Foz do Iguaçu'dan Sao Paulo'ya uçuşum vardı, saat 11'de. Erken kalkıp kahvaltımı yaptım ve bir gün önceden ayarladığım hava alanı transferiyle 10 dakika mesafedeki Arjantin - Brezilya sınırına vardım. Arjantin tarafında taksiden bile inmeden pasaportumu verip geçişi hızlıca tamamladım. Brezilya tarafına varınca taksi beni beklerken, ben de sırada yaklaşık on kişinin olduğu sınır kapısında Brezilya girişim için beklemeye başladım. Küçük bir kağıda bir kaç bilginizi yazıyorsunuz ve görevli eğer sorarsa bir şeyler onları yanıtlayıp geçiyorsunuz, oldukça basit. Görevli bana bir şey sormadı, pasaportuma Brezilya damgasını vurdu, geçtim. Sınırdan on dakika uzaklıktaki hava alanına vaktinden epey önce vardım. Artık Brezilya'daydım. </div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
İlk planlamaları yaparken Foz de Iguaçu'da da bir gün kalsam ve hatta oradan Paraguay'a geçsem mi diye düşünmüştüm. Ama daha önce oralara gitmiş arkadaşlarıma danışırken Bawer'in Uruguay'a geçmenin çok gereksiz olduğunu, sınıra yakın olan şehrin çok da görülmesi gereken bir yer olmadığını söylemesi üzerine vazgeçmiştim. O yüzden Foz do Iguaçu'nun yalnızca hava alanını kullandım. </div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
1,5 saatlik bir uçuş sonunda Sao Paulo'nun uluslararası hava alanı Guarulhos'a indim. Nispeten hızlı bir geçişle hava alanından çıktım. Toplu taşımayla uğraşmak istemediğim için Uber'den araç çağırdım ve 45 dakikalık bir yolculuk sonrası beni misafir edecek arkadaşım Beto'nun Santa Cecilia semtindeki evine geldim. Bu Uber yolculuğu 60 Real (yaklaşık 15 usd) tuttu. Bir metro biletinin 1,25 usd olduğunu düşünürsek çok da ucuz değildi açıkçası. </div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
<b>Santa Cecilia</b></div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Eve vardığımda saat 3'e geliyordu. Biraz sohbet edip üzerine biraz dinlendikten sonra akşamüzeri dışarıya çıktık, hem sim kart almam gerekiyordu hem de para bozdurmam. O zaman öğrendim ki Brezilyalılar vakitlerini daha güvenli olduğu için alışveriş merkezlerinde geçiriyorlarmış. Biz de evin yakınlarındaki beş dakikalık bir araba mesafesindeki bir alışveriş merkezine gittik. İlk o zaman deneyimledim ve sonraları iyice anladım ki Brezilyalılar klimayı çok seviyor. Bana göre bir nevi buzhane olan alışveriş merkezinde hem sim kartımı alabildim hem de döviz bozdurdum. İki hafta geçerli 6 gb interneti olan bir paket aldım, Brezilya numaralarıyla da ücretsiz konuşmanın dahil olduğu bu paket için 52 Real (yaklaşık 14 usd) ödedim. Arjantin'deki kadar ucuz değil burada bu paketler, Arjantin'de 2 gb internetin içeren bir paket için sadece 140 Ars (2 usd ödemiştim) </div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Daha sonrasında açık büfe akşam yemeği olan bir restorana gittik. Brezilya'da böyle çok restoran var, girişte bir kart alıyorsunuz, kart dediğim kocaman bir plastik tablet, seçtiğiniz yemekleri tarttırdıktan sonra o karta işleniyor, çıkışta da o karttaki rakama göre ödeme yapıyorsunuz ve kartı çıkıştaki turnikeye taktıktan sonra ancak geçiş yapabiliyorsunuz. İlk başta tuhaf geldi ama bu tarz restoranlar genelde sirkülasyonu çok olan restoranlar olduğu için hem pratiklik sağlıyor hem de hesabını ödemeden çıkmayı imkansızlaştırıyor. Oradan çıktıktan sonra gidip bir pubta birer bire içtik, belki ikişer. Günü böyle kapattım. </div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
<a href="http://3.bp.blogspot.com/-Hhh1V_302xQ/XsvAWlgvbeI/AAAAAAAAqZI/Aej402VBA5EaoQFLpInuUFxFUZNOTv8OwCK4BGAYYCw/s1600/IMG_3685a.jpeg" style="clear: right; float: right; margin-bottom: 1em; margin-left: 1em;"><img border="0" height="225" src="https://3.bp.blogspot.com/-Hhh1V_302xQ/XsvAWlgvbeI/AAAAAAAAqZI/Aej402VBA5EaoQFLpInuUFxFUZNOTv8OwCK4BGAYYCw/s400/IMG_3685a.jpeg" width="400" /></a><b>Avenida Paulista </b></div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
<b>26 Ocak 2020 /</b> Bugün Pazar, istikametim Avenida Paulista. Burası Sao Paulo'nun 3 km uzunluğundaki, iş merkezlerinin, finans merkezlerinin, parkların, sergi salonlarının, müzelerin de bulunduğu en önemli bulvarlarından biri. Ve en güzel tarafı bulvarın Pazar günleri trafiğe kapatılıyor olması. </div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Cadde yürüyenler, koşanlar, bisiklet sürenler, paten kayanlar, soğuk içecek satıcıları, müzik grupları, dans gösterisi yapan gruplar, hediyelik eşya satıcıları, el yapımı takılar, tablolar satan tezgahlarla adeta bir bayram yeri, insanlar araçsız devasa bir alanın keyfini çıkarıyor. Herhalde bizim buradaki bu kadar merkezi bir caddeyi her pazar trafiğe kapatmaya kalksalar olay olur, Bu arada Sao Paulo'nun da hatırı sayılır bir trafiği olduğunun altını çizmek gerekir. Bu cadde diğer günlerde oldukça işlek ve trafiğin olduğu bir cadde. Ama isteyince her şey mümkün. </div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="http://4.bp.blogspot.com/-mBRmdwddKM8/XsvDTf-pnxI/AAAAAAAAqZU/x1bOsOLkEngZ7iT3_hZzYlzKB1ZzmbZGQCK4BGAYYCw/s1600/2751121B-BAEB-4219-8820-2AD9F288DDCE-2437-000000A6637D61CA.JPEG" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="265" src="https://4.bp.blogspot.com/-mBRmdwddKM8/XsvDTf-pnxI/AAAAAAAAqZU/x1bOsOLkEngZ7iT3_hZzYlzKB1ZzmbZGQCK4BGAYYCw/s400/2751121B-BAEB-4219-8820-2AD9F288DDCE-2437-000000A6637D61CA.JPEG" width="400" /></a></div>
Caddeyi boydan boya yürüdüm, müzik dinledim, dans edenleri izledim, fotoğraf çektim, çok keyifli bir kaç saat geçirdim. Sonra, planlamadığımız ama bir şekilde Sao Paulo'da olacağımız tarihlerimiz denk gelen iş arkadaşım Özlem ve onun eşi Christian'la buluşmak üzere MASP'ın önüne (Sao Palula Sanat Müzesi) doğru yürüdüm. Böyle güzel karşılaşmaları çok seviyorum. Onlar da oralı tandıkları bir kaç kişiyle birliktelerdi, onlar MASP'a girmek isteyince bir saat sonra buluşmak üzere ayrıldık. Ben hafta içi de Sao Paulo'da olacağım için ücretsiz gününde ziyaret etmek istediğimden için onlara katılmadım.</div><div style="text-align: justify;"><br /></div><span><a name='more'></a></span><div style="text-align: justify;"><br /></div>
<div style="text-align: justify;"></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="http://3.bp.blogspot.com/-ODX4IIOySeQ/XsvG4A0hjNI/AAAAAAAAqZg/fQClx6FIeyQ-J3Vu-SKxzbvi4XtlcU_IwCK4BGAYYCw/s1600/IMG_3675.JPEG" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="400" src="https://3.bp.blogspot.com/-ODX4IIOySeQ/XsvG4A0hjNI/AAAAAAAAqZg/fQClx6FIeyQ-J3Vu-SKxzbvi4XtlcU_IwCK4BGAYYCw/s400/IMG_3675.JPEG" width="300" /></a></div>
<div style="text-align: justify;">
<b>Trianon Parkı </b></div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Onun yerine MASP'ın hemen karşısındaki Trianon Parkı'na geçtim. Demir kapısının yanında bir güvenlik görevlisinin beklediği, bizim Taksim parkı büyüklüğündeki bu küçük park bir orman misali o kalabalık caddenin hemen yanında sessiz sakin bir şekilde duruyordu. İçinde oldukça sık ve uzun ağaçlar bulunduğu için gölgesi bol bir park. Buna rağmen ilginç bir şekilde çok kalabalık da değildi. Önce temkinli bir şekilde yürüdüm parkta ama sonra güvenli olduğuna kanaat getirince banklardan birine oturup bir süre orada dinlendim. Soluklanmak ve kalabalıktan uzaklaşıp dinlenmek için güzel bir yer. </div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Ancak şehirdeki bütün parklar gibi burası da belli bir saatten sonra kapanıyor, saat 18 kapanış saati. Sao Paulo ile ilgili gitmeden önce güvenliğiyle ilgili uyarmışlardı, Rio kadar olmasa da burada da sokaklarda dikkatli olmak gerekiyormuş. Bu yüzden parklar gün batımından sonra açık olmuyor, insanlar gündüzü dışarıda geçirme eğilimindeler ama akşamları parklar, meydanlar ıssızlaşıyor. İnsanlar alışveriş merkezlerine, restoranlara, barlara gidiyorlar.</div>
<div style="text-align: justify;">
<br />
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
<b>Liberdade </b></div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
<a href="http://3.bp.blogspot.com/-JAH-DkHQYU8/XsvRsmKnYLI/AAAAAAAAqZs/hVtdkEHgvaQC-pAtFmXE9LqgbzkkpIFegCK4BGAYYCw/s1600/CC28017B-12CF-4AB3-BAE2-FC4F3AB4C694-2437-000000A72584F29D.jpg" style="clear: right; float: right; margin-bottom: 1em; margin-left: 1em;"><img border="0" height="266" src="https://3.bp.blogspot.com/-JAH-DkHQYU8/XsvRsmKnYLI/AAAAAAAAqZs/hVtdkEHgvaQC-pAtFmXE9LqgbzkkpIFegCK4BGAYYCw/s400/CC28017B-12CF-4AB3-BAE2-FC4F3AB4C694-2437-000000A72584F29D.jpg" width="400" /></a>Arkadaşlarımla bir saat kadar sonra yeniden buluştuğumuzda yönümüzü Liberdade'ye çevirdik. Liberdade, dünyanın Japonya dışındaki en büyük Japon popülasyonuna sahip yerleşim yeriymiş. Bu bölgede ayrıca Çin ve Kore kökenli Brezilyalılar da yoğun bir şekilde yaşıyorlarmış. Bu mahallede ilk Japon yerleşimi 1900'lerin başında başlamış.<br />
<br />
Burası aynı zamanda en iyi Japon mutfağını bulacağınız yermiş Sao Paulo'da doğal olarak. Biz de acıkmış karınlarımızı doyurmak üzere açık büfe bir Japon restoranına girdik, burada da gram üzerinden hesaplanıyor tabağınız. Doldurun doldurabildiğiniz kadar, hepsi birbirinden lezzetli yemeklerle gününüzü şenlendirin.<br />
<br />
Yemeğimizi yedikten sonra çıkıp kalabalık sokaklarda yürüdük, daha önce görmediğim bir meyve tattım. Japon mahallesi olur da Japon Bahçesi olmaz mı? Burada da bir Japon bahmesi var ama çok çok küçük, Arjantin'dekiyle kıyaslanamaz bile. Yine de bir görülip geçilebilir, biz de öyle yaptık.<br />
<br />
<b><br /></b>
<a href="http://3.bp.blogspot.com/-AvccUKeMg08/XsvWTFwduXI/AAAAAAAAqZ4/hBGMGxuOEE8dQOXmfxMKcvh2NWUpWiC-wCK4BGAYYCw/s1600/IMG_3728.JPEG" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><b><img border="0" height="400" src="https://3.bp.blogspot.com/-AvccUKeMg08/XsvWTFwduXI/AAAAAAAAqZ4/hBGMGxuOEE8dQOXmfxMKcvh2NWUpWiC-wCK4BGAYYCw/s400/IMG_3728.JPEG" width="300" /></b></a><b>Sao Paulo Kültür Merkezi </b><br />
<br />
Bu mahalleden ayrıldıktan sonra yönümüzü Bella Vista mahallesine çevirdik, orada evsizlerin gelip yemek yapabildikleri, psikolojik destek alabildikleri, askıda bırakılan elbiselerden üzerlerine olanları alıp gidebildikleri, vakitlerini güvenli bir şekilde geçirebildikleri bir toplum merkezine gittik. Sao Paulo'da çok sayıda benzer toplum merkezi varmış. Oradan da Sao Paulo Kültür Merkezi'ne doğru yöneldik. Burası da özellikle gençleerin gelip dans edebildikleri, sanatsal faaliyetlere katılabildikler ya da sadece sohbet edip sosyalleşmek için kullandıkları bir merkez. Burada da hedef gençlere kendilerini geliştirebecekleri ve yaşıtlarıyla vakit geçirebilecekleri özgür alanlar oluşturup, onları uyuyşturucudan uzak tutmakmış. Başarılı olup olamadıklarını bilmiyorum ama merkezin çeşitli yerlerinde dans eden, grup kareografileri yapan, resim yapan, sohbet eden bir sürü genç vardı. Bu geniş alanın çatı kısmını ise çimlendirmişler, insanlar oturuyor, güneşleniyor.<br />
<br />
Biraz sonra bir modern sanat gösterisi başlayacağını, hem de ücretsiz olduğunu öğrenince kalmaya karar verdik. 40-45 dakikalık bir modern dans gösterisi izledik ve o gösteri sayesinde Brezilya'nın tarihine bir giriş yapmış oldum. Gösteri Portekizlilerin Brezilya'ya ayak bamasından itibaren yerlilere olan yaklaşımlarını, onları sömürmelerini, yerlilerin zaman içindeki dönüşümünü sergiliyordu. Oldukça hareketli, bol ve renkli kostümlü güzel bir gösteriydi. Sonundaki söyleşiye Portekizce olduğu için kalamadım ne yazık ki. Çıktığımızda gün batmıştı bile, arkadaşlarımla 3 gün sonra Rio de Janeiro'da buluşmak üzere vedalaşıp merkezin çok yakınındaki metro istasyonundan trene bindim ve evin yolunu tuttum.<br />
<br />
Akşam, Beto'yla birlikte arkadaşlarıyla buluşmak üzere dışarıya çıktık. Birer bira içip geri döndük, böylece Sao Paulo'daki ikinci günüm de sona erdi.<br />
<br />
<br />
<a href="http://2.bp.blogspot.com/-UZvISZSDiyA/XsvjZYUruEI/AAAAAAAAqaQ/uHutKK1kQPAxcQhHAmwo3JH97HaslBtDgCK4BGAYYCw/s1600/DSCF3019.JPG" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="225" src="https://2.bp.blogspot.com/-UZvISZSDiyA/XsvjZYUruEI/AAAAAAAAqaQ/uHutKK1kQPAxcQhHAmwo3JH97HaslBtDgCK4BGAYYCw/s400/DSCF3019.JPG" width="400" /></a><span style="background-color: white; font-family: inherit; text-align: left;"><b>Praça de Sé</b></span><br />
<br />
<b>27 Ocak 2020</b> / Sabah çok da erken olmayan bir saatte uyanıp evde kahvaltımı ettikten sonra Santa Cecilia istasyonundan metroya binip bir durak ötedeki S<span style="text-align: left;">é istasyonuna gittim. Bu ilçe ismini buradaki Se Katedrali'nden alıyor ve Sao Paulo'nun en merkez ilçelerinden birisi. </span><br />
<span style="text-align: left;"><br /></span>
<span style="text-align: left;">Se meydanı, katedralin de içinde yer aldığı büyükçe bir alan. Yeşil alanları, oturma alanları, bir çok anıt ve heykel bulunuyor burada. Marco Zero bunlardan birisi, bu mermerden küçük anıt buranın resmi olarak Sao Paulo'nun merkezi olduğuna işaret ediyormuş. Emblama de Sao Paulo, metro istasyonunun içinde yer alan Garatuja, Totem da Se, Jose de Anchieta meydanda görülebilecek diğer anıt ve heykellerden bazıları. </span><br />
<span style="text-align: left;"><br /></span>
<span style="text-align: left;">Meydanda en dikkatimi çeken ve aslında biraz da şaşırtan şey ise çok sayıda evsizin meydanı evi olarak benimsemiş olmasıydı. Her yerde yatan insanlar vardı, bazıları eşyalarıyla birer yaşam alanı bile belirlemişti kendine. Daha sonra gezdikçe sokakta yaşayan çok insan olduğunu farkettim Sao Paulo'da, özellikle de viyadük altlarında yaşayıp, kırmızı ışıkta duran araçların camlarını silerek ya da ışığın yeşile dönmesini bekleyen insanlara gösteri yaparak geçimlerini sağlıyorlar. </span><br />
<span style="text-align: left;"><br /></span>
<span style="text-align: left;"><br /></span>
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgX6A_2XnKUG0DqxHK_bC0rR1opzt0ikvyRMCTgbVDp2NixSET4Tet9uDsZPAA-h_w5Blym3xBI1HoNBQ-SNeBaUHxWOvjiTpg9r11Zw4ceQgJtwdHmldzOItPL4SWac4BoMQW6ddRHWm_8/s1600/DSCF3017.JPG" style="clear: right; float: right; margin-bottom: 1em; margin-left: 1em;"><img border="0" height="225" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgX6A_2XnKUG0DqxHK_bC0rR1opzt0ikvyRMCTgbVDp2NixSET4Tet9uDsZPAA-h_w5Blym3xBI1HoNBQ-SNeBaUHxWOvjiTpg9r11Zw4ceQgJtwdHmldzOItPL4SWac4BoMQW6ddRHWm_8/s400/DSCF3017.JPG" width="400" /></a></div>
<span style="text-align: left;"><b>Sao Paulo Katedrali (Nam-ı diğer Catedral de Se)</b></span><br />
<span style="text-align: left;"><br /></span>
<span style="text-align: left;">Yolun her iki yanında uzanan palmiye ağaçlarının arasından yürüdüğünüzde ağaçların devamı gibi uzanan iki kulesiyle Se Katedrali tüm iihtişamıyla sizi karşılıyor. Bu Katedral'in yapımına 1913'te başlamışlar, bitmesi epey sürmüş, ancak 1967 yılında tamamlanmış. Önceden yerinde 16. yüzyılda yapılmış başka bir kilise bulunuyormuş. Onu yıkıp bu kiliseyi inşa etmişler. </span><br />
<span style="text-align: left;"><br /></span><span style="text-align: left;">Katedralin mimarı bir Alman, Neo Gotik tarzda bir yapı. </span><span style="text-align: left;">Katedral'i Sao Paulo'nun en büyük Katolik kilisesiymiş, yine Sao Paulo'nun en büyük ikinci kilisesi. İç mekanının da, özellikle yanında kendinizi küçücük hissettiğiniz devasa sütunlarıyla oldukça güzel olduğunu söyleyebilirim. </span><br />
<span style="text-align: left;"><br /></span>
<span style="text-align: left;"></span><br />
<div style="text-align: justify;">
Katedralde biraz vakit geçirip çıktıktan sonra çarşıya doğru yöneldim. Çünkü sandalet almam lazımdı, gelirken yanıma sandalet alıp almamakta çok kararsız kalmış, nihayetinde spor ayakkabı almıştım. Ama ikinci günde belli oldu ki Brezilya'da olduğum süre içinde sandalete ihtiyacım var. Çarşıda bir süre dolaşıp istediğime yakın bir sandalet bulup satın aldım. Sağolsun google translatele çok güzel alışveriş yapılıyor. </div>
<br />
<div style="text-align: justify;">
<a href="http://4.bp.blogspot.com/-n3_2e5-dbto/XsvpiY2BZrI/AAAAAAAAqa0/Yt4etnOn0lwYiUYPHFQI700iNrio4icEQCK4BGAYYCw/s1600/IMG_3764.JPEG" style="clear: left; display: inline; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="400" src="https://4.bp.blogspot.com/-n3_2e5-dbto/XsvpiY2BZrI/AAAAAAAAqa0/Yt4etnOn0lwYiUYPHFQI700iNrio4icEQCK4BGAYYCw/s400/IMG_3764.JPEG" width="300" /></a></div>
<div style="text-align: justify;">
Çarşıdan çıktıktan sonra bankaların, iş merkezi binalarının, çoğu tarihi değeri olan güzel ve yüksek binaların olduğu sokaklarda yürüdüm uzun uzun. Daha sonra da bir kaç kez geleceğim bu sokaklarda yürümek çok hoşuma gitti. Özellikle Banco de Sao Paulo binası ve Centro Cultural Banco do Brasil Sao Paulo (CCBB) binası çok güzeldi. </div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
<b>Centro Cultural Banco de Brasil </b><br />
<br />
CCBB, Banco do Brasil'e ait içinde sinema, tiyatro, odatoryum, sergi salonları, restoran ve kafeteryanıun olduğu oldukça büyük bir kültür merkezi. Bu banka Sao Paulo'dakiyle birlikte toplam üç şehirde bunun gibi kültür merkezlerine sahipmiş. Sao Paulo dışında kültür merkezinin bulunduğu şehirler Rio ve Brezilya'nın başkenti Brasilia imiş ve bu üç merkez yılda 4 milyondan fazla ziyaretçi ağırlıyormuş. Oldukça popüler ve çok rağbet gören bir mekan. Zaten Sao Paulo'da kiminle konuşsam CCBB'ye gittin mi diye soruyordu. Belli ki Sao Paulo kültür hayatında önemli bir yer tutuyor bu kültür merkezi. Daha önce de dediğim gibi genel olarak kültür merkezleri çok önemseniyor Sao Paulo'da (Brezilya'da) ve bir çok kültür merkezi bulunuyor.<br />
<br />
Ben gittiğimde bir sergi bitmiş, topluyorlardı. Kitapçısında biraz dolaşıp kafesinde oturup bir latte içtin mekanın. Ücretsiz interneti de var, turistler için güzel bir nimet. </div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
<b><br /></b></div>
<div style="text-align: justify;">
<a href="http://3.bp.blogspot.com/-p39mPVb6Nj0/Xsvtnqt3a8I/AAAAAAAAqbA/MBG0My1zEsQohgXOH5FDxaDO04hQQVmuACK4BGAYYCw/s1600/IMG_3790.JPEG" style="clear: right; float: right; margin-bottom: 1em; margin-left: 1em;"><img border="0" height="400" src="https://3.bp.blogspot.com/-p39mPVb6Nj0/Xsvtnqt3a8I/AAAAAAAAqbA/MBG0My1zEsQohgXOH5FDxaDO04hQQVmuACK4BGAYYCw/s400/IMG_3790.JPEG" width="300" /></a><b>Mercado Municipal de Sao Paulo</b><br />
<b><br /></b></div>
<div style="text-align: justify;">
</div>
<div style="text-align: justify;">
Biraz dinlendikten sonra (sık sık dinleniyorum çünkü çok uzun süre yürüdüğümde belim ağrıyor hala) Mercado Municipal'e gitmeye karar verdim. </div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Biraz yürüdükten sonra o güzel tarihi binaların olduğu derli toplu ve temiz sokaklar yerini daha özensiz ve biçimsiz binaların yer aldığı, bakımsız sokaklara bıraktı. Bizim Eminönü benzeri bir semte ulaştım yolumun üzerinde, işportacıların her türlü şeyi sattığı, satıcıların seslenerek müşteri çekmeye çalıştığı, insanların omuz omuza yürüdüğü ve tekinsiz görünen insanların arttığı bu kalabalık ortamda biraz ürkerek ama bir yandan da merakla yürüdüm gideceğim istikamete doğru. </div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Buranın bir bölümü karnaval kıyafetleri, maskeleri ve her türlü fantezi kıyafeti satan bir sokaktı. Satıcı kadınlar fantasia fanstasia diye seslendiklerinde önce başka bir şey düşündüm ama sonradan farkettim kıyafetlere işaret ettiklerini. </div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
İşte bu bölge dikkat etmeniz gerkeen yerlerden birisi, kap kaç olayları sık yaşanıyormuş sonradan öğrendiğime ama oradayken de bunun ihtimalini farkettiğim üzere. o yüzden fotoğraf makinemi hiç çıkarmadım çantamdan. </div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
<a href="http://1.bp.blogspot.com/-Wn-rbRgOh44/XsvxfIJva2I/AAAAAAAAqbM/RRcfT_sIbko06vxAJWrrSrvmtFOftrEKgCK4BGAYYCw/s1600/DSCF3032.JPG" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="225" src="https://1.bp.blogspot.com/-Wn-rbRgOh44/XsvxfIJva2I/AAAAAAAAqbM/RRcfT_sIbko06vxAJWrrSrvmtFOftrEKgCK4BGAYYCw/s400/DSCF3032.JPG" width="400" /></a>Biraz sonra Mercado Municipal'e vardım, devasa bir market burası, meyveden ete, baharattan, peynire kadar her şeyi bulabileceğiniz bir pazar yeri. İçinde restoranlar da var, alışverişinizi yaptıktan sonra oturup bir şeyler yiyebileceğiniz restoranlar da. Ben aç olduğum için önce bir restorana oturup oranın meşhur sandviçinden yedim, en büyüğünden bir tane. Sonrasında meyve tezgahlarını dolaşmaya başladım. </div>
</div>
<div style="text-align: justify;">
<br />
<a href="http://2.bp.blogspot.com/-BWCoQRNSEmU/Xsvx-1zBbuI/AAAAAAAAqbY/e4S1TynNPaUJgiwEoNojBDRYelkygiOmwCK4BGAYYCw/s1600/DSCF3035.JPG" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="225" src="https://2.bp.blogspot.com/-BWCoQRNSEmU/Xsvx-1zBbuI/AAAAAAAAqbY/e4S1TynNPaUJgiwEoNojBDRYelkygiOmwCK4BGAYYCw/s400/DSCF3035.JPG" width="400" /></a>Tezgahlara yaklaştıkça satıcılar sizi meyvelerden tatmanız için çağırıyor, hemen bir parça koparıp uzatıyorlar. Bu onların satış yapma yöntemi. Ben de bu fırsatı değerlendirip daha önce hiç tadına bakmadığım ve hatta şeklini şemalini bile görmediğim meyvelerden tatma fırsatı buldum. Satıcı Türkiye'den olduğumu öğrenince otomatik olarak türk dizisi ismi söyledi. Evet, Arjantin'den sonra Brezilya'da da Türk dizisi izlendiğini öğrenmiş oldum. Diziye ek olarak bir de galatasaray dedi. Türkiye deyince akıllara gelen iki şey futbol ve dizi, yapacak bir şey yok. Teşekkür edip, biraz daha dolaşacağım diyerek ayrıldım oradan. Daha sonra buradaki fiyatları dışarıdaki fiyatlarla karşılaştırınca biraz pahalı olduğunu farkettim, zaten çoğunluk da Brezilyalı değil benim gibi yabancı turistlerdi, hem alışveriş yapanlar hem de restoranlarda yemek yiyenler. Burası belli ki artık bir turistik yer olmuş, fiyatlar da ondan yüksek. Yoksa bir Brezilyalı gelip bu rakamlara almaz buradan.<br />
<br />
<br />
<a href="http://2.bp.blogspot.com/-g9FUXv6QP-Y/XszuxsOhoWI/AAAAAAAAqbo/ExVwMZu9uuo8WidLNS3ClUcvbcvNVMguwCK4BGAYYCw/s1600/DSCF3047.JPG" style="clear: right; float: right; margin-bottom: 1em; margin-left: 1em;"><img border="0" height="225" src="https://2.bp.blogspot.com/-g9FUXv6QP-Y/XszuxsOhoWI/AAAAAAAAqbo/ExVwMZu9uuo8WidLNS3ClUcvbcvNVMguwCK4BGAYYCw/s400/DSCF3047.JPG" width="400" /></a><b></b><br />
<b><b>Teatro Municipal & Praça Ramos de Azevedo </b></b><br />
<br />
<a href="http://4.bp.blogspot.com/-xabt1sru1fk/XszzC04CFpI/AAAAAAAAqb0/vc6iWhYkAsQXKf-n9nF9mzHA28C1noubwCK4BGAYYCw/s1600/IMG_3813.JPEG" style="clear: right; float: right; margin-bottom: 1em; margin-left: 1em;"><img border="0" height="225" src="https://4.bp.blogspot.com/-xabt1sru1fk/XszzC04CFpI/AAAAAAAAqb0/vc6iWhYkAsQXKf-n9nF9mzHA28C1noubwCK4BGAYYCw/s400/IMG_3813.JPEG" width="400" /></a>Mercado Municipal'den çıkıp geldiğim yöne doğru yürüdüm yeniden, bugün eve dönmeden önce uğrayacağım son yer Theatro Municipal'in de olduğu Republic bölgesi. Yüksek binaların arasından geçip Viaduto da Cha viyadüğüne ulaştığımda yolun sonunda ağ tarafa tiyatro binasını gördüm. Viyadüğün altı devasa bir inşaat alanı, burada bulunan parkı ve yolu genişletiyorlarmış.<br />
<br />
Tiyatro binasına varmadan hemen önce aşağıda Praça Ramos de Azevode'yu görüp devasa merdivenlerden aşağıya indim. Burası bir park alanı, az önce sözünü ettiğim genişletilecek meydan da buranın bir parçası. Meydan ismini Teatro Municipal ve Mercado Municipal da dahil olmak üzere Sao Paulo'da bir çok binanın mimarı olan Azevedo'dan alıyormuş..<br />
<br />
Meydana iki koldan inen geniş ve görkemli merdivenlerin arasında Fonte Dos Desejos (Dilek Çeşmesi) yer alıyor. Çeşme heykelleriyle, arka fonda tiyatro binasıyla ve önünde uzanan parkla ferah bir alan sunuyor dinlenmek için gelenlere. Ben oradayken bir müzik grubunun profesyonel çekimi vardı merdivenlerde.<br />
<br />
<a href="http://2.bp.blogspot.com/-2SKOXkRXF8Q/Xsz-XO_vWDI/AAAAAAAAqcA/pNVMxOe6sVwZmFNhPTgQdHfnK2sSx3B-QCK4BGAYYCw/s1600/IMG_3816.JPEG" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="400" src="https://2.bp.blogspot.com/-2SKOXkRXF8Q/Xsz-XO_vWDI/AAAAAAAAqcA/pNVMxOe6sVwZmFNhPTgQdHfnK2sSx3B-QCK4BGAYYCw/s400/IMG_3816.JPEG" width="300" /></a><b>Praça de Republica </b><br />
<br />
Günü bitirmeden önce semtin sokaklarında biraz daha dolaştım, dükkanlara baktım, sokakta müzik yapıp dans eden bir grup genci izledim, bir yerde oturup bir şeyler içtim, Caddenin kenarında durup semtin akşamüzeri hareketliliğini izledim, kendime seyyar satıcılardan renkli bir bileklik aldım ve içine girmeden Praça de Republica'nın etrafında yürüdüm. Parkın içine girmeye cesaret edemedim açıkçası çünkü çok fazla tekin olmayan insan vardı etrafta, risk almak istemedim. Brezilya'da özellikle parklara girmeden önce iyi gözlemlemek gerekiyor etrafı, Avrupa'daki gibi aa ne güzel park diyerek dalmamak gerekiyor. Aynı şey sokakta yürürken de öyle, dikkat her şeyin başı, kimse tatilinde başına kötü bir şey gelsin istemez.<br />
<br />
Buradan ev yürüme mesafesi olduğu için yürümeye karar verdim, hava henüz tamamen kararmamıştı. Akşam yemeğini Santa Cecilia'da yedim, gün oldukça yorucuydu zaten.<br />
<br />
<br />
<a href="http://2.bp.blogspot.com/-MLQwCPGOa-0/Xs0EOCYOoZI/AAAAAAAAqcM/0Ty6KRR9-PIulxABcFkUW9DtdMWWo0jhwCK4BGAYYCw/s1600/paulo-mendes-da-rocha-mmbb-arquitetos-fernando-schapochnik-sesc-24-de-maio.jpg" style="clear: right; float: right; margin-bottom: 1em; margin-left: 1em;"><img border="0" height="286" src="https://2.bp.blogspot.com/-MLQwCPGOa-0/Xs0EOCYOoZI/AAAAAAAAqcM/0Ty6KRR9-PIulxABcFkUW9DtdMWWo0jhwCK4BGAYYCw/s400/paulo-mendes-da-rocha-mmbb-arquitetos-fernando-schapochnik-sesc-24-de-maio.jpg" width="400" /></a><b>SESC Sao Paulo </b><br />
<br />
<b>28 Ocak 2020 /</b> Bu sabah kahvaltımı bir diğer kültür merkezi olan SESC'de yapacağım. Bu yüzden evden çıkıp soluğu tekrar Republica semtinde aldım. SESC, 24 de Maio caddesi üzerinde büyük bir bina, kar amacı gütmeyen bir kuruluşa ait ve içinde kütüphane, çalışma alanları, sergi salonları, aktivite ve oyun alanları, tiyatro, restoran, cafeterya ve terasında bir yüzme havuzu bulunan bir kompleks. Yüzme havuzuna da girerim belki diye yanıma şortumu ve havlumu da almıştım ama ücretsiz olduğu için uzunca bir sıra vardı en üst katında ve en alt kattan kart almadığı unuttuğum için de bu planımdan vazgeçtim. Onun yerine bir alt kattaki kafeteryada kahvaltımı yaptım, katları biraz dolaştım ve binadan ayrıldım.<br />
<br />
SESC'in ülke genelinde 21 ülkede 43 binası varmış böyle, halkın kullanımına açık, insanların vakit geçirdiği, kütüphanesinden yararlandığı, vakit geçirdiği. Demek ki bu tarz yerlere oldukça talep var ki bu kadar çok sayıda kültür merkezi var şehrin dört bir yanında.<br />
<br />
<br />
<b></b>
<a href="http://2.bp.blogspot.com/-aMIrXHyQgqM/Xs0FeYbdBTI/AAAAAAAAqcY/IQVRXvBCq0cSAYP7fhTpcLKewaZHxCGmACK4BGAYYCw/s1600/F86DFA1D-7F90-4171-B1F2-EF823650E4A5.jpg" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="225" src="https://2.bp.blogspot.com/-aMIrXHyQgqM/Xs0FeYbdBTI/AAAAAAAAqcY/IQVRXvBCq0cSAYP7fhTpcLKewaZHxCGmACK4BGAYYCw/s400/F86DFA1D-7F90-4171-B1F2-EF823650E4A5.jpg" width="400" /></a><b>Parque Ibirapuera </b><br />
<b><br /></b>
<a href="http://2.bp.blogspot.com/-Fc0Sijnd8MU/Xs0Hrsu4HUI/AAAAAAAAqck/SGUB8jVeXQQO6kBvaKOmTSZmnzI2LVVKACK4BGAYYCw/s1600/DFFA22AC-2AA5-41CE-9938-346C0DD9D3F8.jpg" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="225" src="https://2.bp.blogspot.com/-Fc0Sijnd8MU/Xs0Hrsu4HUI/AAAAAAAAqck/SGUB8jVeXQQO6kBvaKOmTSZmnzI2LVVKACK4BGAYYCw/s400/DFFA22AC-2AA5-41CE-9938-346C0DD9D3F8.jpg" width="400" /></a><br />
Sao Paulo'da bugün son günüm ve görmeyi istediğim bir yer var, Park Ibirapuea. Şehir merkezinden biraz uzak olduğu için otobüs ya da metroyla vakit kaybetmemek adına bir Uber çağırıp soluğu Ibirapuera parkında aldım. Sao Paulo'da ya da Rio'da şehir içinde dolaşmanın en pratik yolu Uber, metro biletinin iki katı fiyata epey bir mesafe gidebiliyorsunuz.<br />
<br />
Ibirapuera Parkı devasa bir park, 1954 yılında Sao Paulo şehrinin 400. yılının şerefine açılmış ve Güney Amerika'nın en çok ziyaret edilen parkıymış. İçinde yer alan büyük gölet bir çok kuş türüne ev sahipliği yaparken parka da ayrı bir güzellik katıyor.<br />
<br />
Parkın içinde Modern Sanatlar Müzesi, Çağdaş Sanatlar Müzesi, Afro Brezilyalılar Müzesi, Oditoryum, Japon Köşkü, içinde Folklor müzesinin de olduğu sergi binası gibi bir çok ziyaret edilebilecek mekan da bulunuyor. Vaktiniz varsa bunlardan ilgilinizi çekenleri ziyaret edebilirsiniz. Ben çoğunlukla bulutlu olan günde güneş bulutların arasından biraz kendini gösteriği için parkın açıklık alanında güneşlenmeye karar verdim önce. Bir süre güneşin altında vakit geçirip güneş yeniden bulutların arkasında kaybolduktan sonra parkın içinde büyükçe bir tur attım. Seyyar satıcıdan aldığım soğuk bir içecekler gölün kıyısında bir ağacın altında uzanıp biraz daha vakit geçirdim, bisiklet süren, paten kayan insanları izledim, fotoğraf çektim. Park oldukça keyifli ve sessiz, sakin zaman geçirmek için bire bir. Büyük olasılıka hafta içi olduğu için böyle, hafta sonları daha kalabalık olacağını düşünüyorum.<br />
<br />
<a href="http://2.bp.blogspot.com/-esu0MttkH7Q/Xs0LQrpw3LI/AAAAAAAAqc8/MoDtk67vvosoiUqOoEhWl2DGc_YymdO_wCK4BGAYYCw/s1600/unnamed.jpg" style="clear: right; float: right; margin-bottom: 1em; margin-left: 1em;"><img border="0" height="400" src="https://2.bp.blogspot.com/-esu0MttkH7Q/Xs0LQrpw3LI/AAAAAAAAqc8/MoDtk67vvosoiUqOoEhWl2DGc_YymdO_wCK4BGAYYCw/s400/unnamed.jpg" width="277" /></a><b>Afro Brazilian Museum </b><br />
<br />
Zamanım kısıtlı olduğu için en ilgimi çeken müzeye girmeye karara verdim, bu tabi ki Afro-Brazilian Müzesiydi, giriş için 15 real (yaklaşık 4 usd) ödedim.<br />
<br />
Brezilya'nın hatırı sayılır bir kölelik ve köle ticareti tarihi olduğunu daha önce bilmiyordum, iki gün önce izlediğim gösterinin bir parçası bunu da anlatıyordu, daha sonrasında da bir arkadaşımdan Brezilya'nın çok da konuşulmayan kölelik tarihiyle iligli ilgili bir şeyler duymuştum. Bu yüzden bu müzeyi özellikle gezmek ve biraz olsun bilgi sahibi olmak istedim.<br />
<br />
2004 yılında açılan müzede heykelden, tabloya, takılardan dini ritüellere ait objelere, fotoğraflardan yazılı dökümanlara kadar 6 bine yakın obje bulunuyormuş. Aynı zamanda müze içinde barındırdığı Afrika kökenli sanat eserleri sayısı bakımından Amerika kıtasındaki en büyük müzeymiş.<br />
<br />
Brezilya'ya Afrika'dan köle ticareti 15. yüzyılda başlamış, Portekizlilerin Brezilya'yı kolonileştirmesiylebirlikte de bu ticaret devasa boyutlara ulaşmış. Öyle ki Atlantik Köle ticareti döneminde Brezilya dünyada en çok kölenin getirildiği ülke olmuş, 1500 ila 1850 yılları arasında toplam 4,6 milyon Afrikalı köle getirilmiş Brezilya'ya. Önceleri şeker kamışı tarlalarında, sonraları madenlerde çalıştırılmış köleler.<br />
<br />
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiIA-B0GLj3NXt80xHTaPGGJIYjN6SWDFzj5kofhNWAyLH0ImXRk0-3oJdi2WFM_6SRw0e5SWt8Bv13Dbuj43vKmFILeM9m6ifKR3rmDsbrpAKEXK5rWeGsDjRzKkuBT989bmdYSBjYt6VC/s1600/DSCF3090.JPG" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="225" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiIA-B0GLj3NXt80xHTaPGGJIYjN6SWDFzj5kofhNWAyLH0ImXRk0-3oJdi2WFM_6SRw0e5SWt8Bv13Dbuj43vKmFILeM9m6ifKR3rmDsbrpAKEXK5rWeGsDjRzKkuBT989bmdYSBjYt6VC/s400/DSCF3090.JPG" width="400" /></a>Daha da ilginç olanı Batı dünyasında köleliği kaldıran en son ülke olmuş Brezilya. 1825'lerde başlayan kölelerin özgürleştirilmesi hareketi ancak 1888 yılında köleliği resmen yasaklayan yasayla birlikte son bulmuş. 1872 yılında Brezilya'nın 10 milyon nüfusunun 1,5 milyonunu Afrikalı köleler oluşturuyormuş, o kadar büyük bir popülasyon.<br />
<br />
Dolayısıyla Afrikalıların da Brezilya'nın tarihi ve kültürünün oluşmasında önemli bir yere sahip olduğu, kültürel yapıdan mimariye, sanata kadar bir çok etkileri olduğu bu müzede sergilenen objelerle belgeleniyor. Ayrıca müzede Afro-Brezilyalı sanatçıların yapıtları da sergileniyor.<br />
<br />
Günümüzde Brezilya nüfusunun yaklaşık % 8'i Afro-Brazilyalılardan oluşuyormuş, yaklaşık 15 milyon kişiye tekabül ediyor bu nüfus. Brezilya'da bazı eyaletlerde bu nüfus oranı % 30'lara kadar çıkabiliyormuş.<br />
<br />
<br />
<b></b>
<a href="http://3.bp.blogspot.com/-xScr-LIk8so/Xs0YoIQTEBI/AAAAAAAAqdU/gJPz-S4gkH8JhIfoPh02qq7F90qevdr-gCK4BGAYYCw/s1600/IMG_3886.JPEG" style="clear: right; float: right; margin-bottom: 1em; margin-left: 1em;"><img border="0" height="400" src="https://3.bp.blogspot.com/-xScr-LIk8so/Xs0YoIQTEBI/AAAAAAAAqdU/gJPz-S4gkH8JhIfoPh02qq7F90qevdr-gCK4BGAYYCw/s400/IMG_3886.JPEG" width="300" /></a><b>Japan House & MASP </b><br />
<br />
Müzeden ayrılıp parktan çıktıktan sonra yine bir taksiye atlayıp yeniden Avenida Paulista'ya gittim. Pazar günü trafiğe kapalı olarak gezdiğim bu bulvarı bir de normal halinde görmek ve Pazar günü girmediğim MASP'ı ziyaret etmekti amacım. Bulvarın sonuna kadar yürümemiştim Pazar günü, o yüzden bu sefer bulvarın sonunda indim taksiden. Ayrıca burada yer alan Japan House'u da görmek istiyordum. Burası da içinde sergi salonlarının olduğu, kütüphanesi, atölyeleri, ders ve söyleşilerin yapıldığı alanları, restoranı ve kafesiyle bir diğer kompleks. Binanın dış cephesi oldukça dikkat çekici. Sergi gezmeyi sevenler için Sao Paulo'da uğranması gereken yerlerden birisi burası da.<br />
<br />
Daha sonra Avenida Paulista boyunca yürüyüp MASP'a vardım, ücretsiz olduğu için oldukça uzun bir kuyruk vardı. Biraz daha dolaşıp yarım saat kadar sonra geri döndüğümde kuyruk oldukça azalmıştı. Biraz bekleyip içeriye girdim. Bu bina Sao Paulo'nun ikonik binalarından birisi, mimarisi çok güzel, çerideki sergi çok ilgimi çeken bir sergi olmadığı (çağdaş sanatları pek anlamadığımdan) biraz dolaştıktan sonra çıktım.<br />
<br />
Hava oldukça kapatmıştı artık, ve ufaktan yağmur da çiselemeye başlamıştı, bu yüzden bulvar üzerindeki bir alışveriş merkezine girdim yağmur geçene kadar beklemek için. İçeride bir Çin restoranı bulup karnımı doyurdum. Yeniden dışarıya çıktığımda yağmur sağanak haline dönüşmüş, hava da yavaş yavaş kararmaya başlamıştı. Bir uber çağırıp evin yolunu tuttum. Akşamına son kez bir şeyler içmeye çıktık.<br />
<br />
Ertesi gün sabah otobüsüm var, Rio de Janeiro'ya gidiyorum ve çok heyecanlıyım. Sao Paulo'daki son akşamımdı artık bu akşam (en azından ben o zaman öyle sanıyordum)<br />
<br />
<br />
<b><span style="font-family: inherit;"><u>Bütçe</u></span></b><br />
<b><br /></b>Sao Paulo'da da konaklama giderim olmadığı için irdiğim 4 günde 120 Usd harcadım. Sao Paulo da neredeyse İstanbul ayarında bir şehir, ancak şehir içi ulaşım metro&otobüs pahalı, uberle daha makul. Ben otobüse binmedim hiç ama metroyla seyahat ettim, zaten geniş bir metro ağı yok. O yüzden size tavsiyem uberle seyahar etmeniz, bir kaç dakika içinde çağırdığınız uber geliyor ve güvenle istediğiniz yere gidebiliyorsunuz.<br />
<br />
<span style="font-family: inherit;"><b>Konaklama</b></span><br />
<span style="font-family: inherit;"><br /></span><span style="font-family: inherit;">Arkadaşımın evinde kaldığım için konaklamayla ilgili bir harcamam olmadı.</span><br />
<span style="font-family: inherit;"><br /></span><span style="font-family: inherit;"><b>Yeme & içme</b></span><br />
<span style="font-family: inherit;"><br /></span><span style="font-family: inherit;">Kahvaltı 3 - 4 usd</span><br />
<span style="font-family: inherit;">Öğle akşam yemeği, yediğiniz yere bağlı olarak değişmekle birlikte ortalama bir yerde yediğinizde 9 -14</span><span style="font-family: inherit;">usd </span><span style="font-family: inherit;"> </span><br />
Bira ortalama 2 - 3 usd<br />
çay & kahve 2 - 3 usd<br />
su kiosklarda 0.50 usd, marketlerde 0.30 usdye de bulabilirsiniz<br />
<span style="font-family: inherit;"><br /></span><span style="font-family: inherit;"><b>Ulaşım</b></span><br />
<span style="font-family: inherit;"><br /></span>
<span style="font-family: inherit;">Havaalanından şehir merkezine taksi, gideceğiniz yere göre 14-20 Usd</span><br />
<span style="font-family: inherit;"><br /></span>
Şehir içi uberle ulaşım 2,5 - 4 usd civarı, metro&otobüs tek bilet 1.10 usd<br />
<br />
<b>İletişim</b><br />
<b><br /></b>6 gb internetli plan için 13 usd ödedim. İnternet biraz pahalı Brezilya'da. Ancak bu 6 gb internet Brezilya'da kaldığım 14 gün boyunca yetti bana. </div>
İsmail Alacaoğluhttp://www.blogger.com/profile/00370302297109293376noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-426681675321764514.post-7474666814584804532020-05-23T16:00:00.000+03:002020-05-31T14:04:03.721+03:00Iguazu Selaleleri<div style="text-align: justify;">
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://1.bp.blogspot.com/-MsFcjlF2WWo/Xsj-8TKNg2I/AAAAAAAAqVo/nMtyFh7IuDYK_iJyGusViHnyxdTsJ-41ACLcBGAsYHQ/s1600/DSCF2812.JPG" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="1067" data-original-width="1600" height="425" src="https://1.bp.blogspot.com/-MsFcjlF2WWo/Xsj-8TKNg2I/AAAAAAAAqVo/nMtyFh7IuDYK_iJyGusViHnyxdTsJ-41ACLcBGAsYHQ/s640/DSCF2812.JPG" width="640" /></a></div>
<span style="font-family: inherit;"><br /></span>
<span style="font-family: inherit;">Iguazu Şelaleleri'nin Arjantin tarafına gidebilmek için uçmanız gereken şehir Puerto Iguazu. Burası Iguazu Şelaleleri'nin bulunduğu ulusal parka araçla yirmi dakikalık uzaklıktaki bir kasaba. Arjantin - Brezilya sınırına ise on dakika sürüş mesafesinde. Buenos Aires'ten ucuz uçuşlar var, ben Norwegian Airlines'la uçtum ve sadece 40 euro verdim bilete. Daha vakitlice alındığında daha uygun biletler bulmak mümkün. </span><br />
<span style="font-family: inherit;"><br /></span>
<span style="font-family: inherit;">Gece 11'e doğru Puerto Iguazu havalimanına vardım. Küçük bir hava limanı zaten, uçaktan inip yürüyerek terminale gidiyorsunuz. Kalacağım yeri booking.com'dan ayarlamıştım, gece olduğu ve hem toplu taşımanın sıkıntılı olabileceğini hem de bir an önce gidip dinlenmek istediğim için havaalanı transferi de ayarlamıştım. Terminalden çıkar çıkmaz adımın yazılı olduğu kağıdı gördüm, beni bekleyen 30'lu yaşlarında bir kadındı, sonrasında yol boyunca güzel bir sohbet ettik, İngilizcesi gayet iyiydi. Annesi İstanbul'a tatile gelmiş beş yıl kadar önce, ondan duyduklarını anlattı bana ve İstanbul'u görmeyi ne kadar çok istediğini. </span></div>
<div style="text-align: justify;">
<span style="font-family: inherit;"><br /></span></div>
<div style="text-align: justify;">
<span style="font-family: inherit;">Bir oda bir salon ve mutfaktan oluşan iki gece kalacağım evimin önüne geldiğimde evi kiralayan Christian güler yüzüyle karşıladı beni, hem o akşam hem de ertesi gün kendisine sorduğum her soruya hemen cevap vererek çok yardımcı oldu bana. Hızlıca soyunup dökünüp duşumu alıp yattım. Çünkü ertesi gün büyük gün, Iguazu Şelalelerini göreceğim. </span><br />
<span style="font-family: inherit;"><br /></span></div>
<div style="text-align: justify;">
<b style="font-family: inherit;">24 Ocak 2020</b><span style="font-family: inherit;"> / Sabah 7'de uyandım, mümkün olduğunca erken gitmek istiyordum, nereden bilirdim beni bekleyen sürprizi. Evden çıkıp şehir merkezine, ulusal parka giden otobüslerin kalktığı terminalin de olduğu merkeze yürüdüm. 15 dakikalık bir yürüyüş sonunda merkeze vardım, otobüse binmeden önce yapmam gereken iki şey vardı: Fotoğraf makinesinin şarj kablosunu Buenos Aires'te unuttuğum için bir şarj kablosu almak ve kahvaltı yapmak. Kabloyu bulmak hiç kolay olmadı, buldum ama tahmin edersiniz ki kabloya normalinin en az iki katı para ödedim ama bulabildiğime de şükrettim. Bir pastanede empenadas ve çayla kahvaltımı yapıp marketten su ve muz aldıktan sonra otobüs garına gittim. Daha yarım saat önce hiç kimsenin olmadığı yerde uzun bir kuyruk vardı. Kuyruğa girip bekledim, yarım saatten fazla, sıra bana geldiğinde duyduğum şeyle başımdan aşağıya kaynar sular döküldü; karayolu işçilerinin grevi varmış ve Ulusal Park'a giden yolu kapatarak eylem yapıyorlarmış, otobüsler gidemiyor dediler. Ne zaman açılacak dedim, bilmiyoruz dediler. İşçilerin haklı olduklarına emin olduğum grevlerini hak vermekle hepi topu bir günümün olduğu ve onca yolu teperek geldiğim buradan Iguazu Şelalelerini göremeden gidecek olmanın üzüntüsü arasında gidip geldim bir süre. </span></div>
<div style="text-align: justify;">
<span style="font-family: inherit;"><br /></span>
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="http://3.bp.blogspot.com/-CPBLYO-S2NI/XskA5l6R_gI/AAAAAAAAqWU/0aPVIg7DTLQchJiEgPf-j7viH0JGdIKaQCK4BGAYYCw/s1600/IMG_3381a.jpeg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="360" src="https://3.bp.blogspot.com/-CPBLYO-S2NI/XskA5l6R_gI/AAAAAAAAqWU/0aPVIg7DTLQchJiEgPf-j7viH0JGdIKaQCK4BGAYYCw/s640/IMG_3381a.jpeg" width="640" /></a></div>
<span style="font-family: inherit;"><br /></span>
<span style="font-family: inherit;">Normalde yirmi dakikalık bir otobüs yolculuğu ile varılabilen Ulusal Park'a gidebilmek için taksi aramaya başladım önce. Taksiler de gitmek istemiyordu yol kapalı olduğu için, gitmek isteyenler de fahiş fiyat söylüyorlardı ve kaç saat süreceğini bilemeyecklerini de ekliyorlardı. O sırada bir otobüs firması çalışanı istersem bilet satabileceklerini, otobüslerinin kalkacağını ama ne kadar süreceğini bilemediklerini söyledi. O sırada saat 10 olmuştu bile, ben çaresizce yapacak bir şey yok deyip aldım bileti, </span>360 ARS (yaklaşık 5 usd) ödedim<span style="font-family: inherit;"> ve otobüse bindim, Iguazu Şelalerine doğru ömür törpüsü yolculuk böylece başladı.</span><br />
<span style="font-family: inherit;"></span><br />
<a name='more'></a><span style="font-family: inherit;">Yola çıktıktan beş dakika sonra trafikte kaldık, otobüs milim milim ilerlerken, zaman ondan çok daha hızlı hareket ediyordu. Yola çıkalı bir saat olmuştu ki artık hiç hareket edemez hale geldik. Ulusal Parka kaç kilometre kaldığına baktım haritadan, 4 km gösteriyordu. O sırada başka otobüslerden insanların inip yürümeye başladığını gördüm, zira bu yol aynı zamanda hava alanına giden yol, insanlar valizleriyle yolun kıyısındaki çamurlu alandan yürümeye çalışıyordu. Bizim otobüsten de bir kaç kişi inip yürümeye başlayınca ben de otobüsten inmeye karar verdim ve başladım yürümeye. 20 dakika sonra Ullusal Park'a doğru kıvrılan yolun kavşağına gelmiştim bile. O sırada birden bir hareketlenme oldu trafikte, sonradan öğrendiğime göre grev yapan işçilerle polis yolun kısa süreli de olsa açılması konusunda anlaşmışlar. Yavaş yavaş arabalar gelmeye başladı, sıcak iyiden iyiye kendisini hissettirmeye başladığı için kalan 2,5 kmyi yürümemeye karar verip otostop çekmeye başladım. Bir kaç araç geçip gittikten sonra bir aile durdu, anne, baba, bir çocuk ve bir büyük baba dan oluşan bu aile arabasının bir köşesine iliştim. Onların çat pat İngilizcesi benim başlangıç seviyesi İspanyolcamla sohbet bile etmeye çalıştık, tabi ne kelimelerle ne konuştuk, Türk dizilerini ve İstanbul'u. Bu arada belirteyim ki Arjantin'de Türk dizileri pek bir ünlü, bindiğim taksilerde Türkiyeli olduğumu öğrenip de bir dizi ismi söylemeyen olmadı, çoğu benim bile bilmediğim. Diğer ülkelerde de aynı olduğunu oralara gittiğimde keşfedecektim. </span><span style="font-family: inherit;">Sağolsunlar beni Ulusal Park'a ulaştırdılar, o sırada saat 12'yi gösteriyordu, parkın kapanmasına 6 saat kalmıştı. Tüm günü geçirmeyi düşündüğüm parkta ancak yarım günüm vardı. </span><br />
<span style="font-family: inherit;"><br /></span>
<span style="font-family: inherit;">Bir yarım saat de bilet kuyruğunda bekleyip 800 ARS (yaklaşık 14 usd) ödeyerek Iguazu Şelalelerinin Arjantin tarafına giriş biletimi aldım. Parka girişte haritayı inceledim ve önce Upper Circuit'i yürümeye kadar verdim. Amacım önce upper, sonra lower circuitleri yürümek, sonrasında Cataratas tren istasyonuna gidip oradan da Devil's Throat'a yürümek. 6 saate sığdırmanın epey zorlayacağı bir gün beni bekliyordu.</span><br />
<span style="font-family: inherit;"><br /></span>
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="http://2.bp.blogspot.com/-iOITzXHWeTk/XskFG6jfOeI/AAAAAAAAqWg/Se1i0JgTCHgIMKRTKpQZ2wt60Dt-uHu2QCK4BGAYYCw/s1600/IMG_3400.JPEG" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="480" src="https://2.bp.blogspot.com/-iOITzXHWeTk/XskFG6jfOeI/AAAAAAAAqWg/Se1i0JgTCHgIMKRTKpQZ2wt60Dt-uHu2QCK4BGAYYCw/s640/IMG_3400.JPEG" width="640" /></a></div>
<br />
<div style="text-align: justify;">
<span style="font-family: inherit;"><b>Circuit Superior (diğer ismiyle upper Circuit):</b> Burası 1750 metre uzunluğunda bir rota, Dos Hermanas, Chico, Ramirez, Bosetti, Adan and Eva, Mendez ve Mbgua şelalelerini yukarıdan görme imkanı veriyor. Bu yürüyüş yolu iskeleler üzerine kurulmuş bir platformdan oluşuyor, dört bir yanınızı saran ağaçların arasından, zaman zaman altınızdan akan şelalelerin üzerinden yürüyorsunuz., keyifli bir güzergah. Bazı bölgelerinde seyir terasları bulunuyor, fotoğraftaki onlardan biri, size güzel panoromik manzaralar sunuyor. Rotanın gidiş yönünde sonuna vardığınızda San Martin şelalelerinin üzerinden karşıdaki San Martin Adasını ve hem Arjantin hem Brezilya tarafını, Brezilya tarafındaki otelleri ve nehri görebiliyorsunuz ve hatta ucundan Devil's Throat bile görünüyor. Bu rotada geri döndüğünüz noktadan Cataratas tren istasyonuna ulaşacağınız yola yakın bir yere varıyorsunuz ama ben önce lower circuit'i de yürümek istediğim için yönümü diğer tarafa çevirdim. </span></div>
<div style="text-align: justify;">
<span style="font-family: inherit;"><br /></span></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhpTgg38pI23OLIjnjUfgftQxw2ZAz_tdpXfW61RCqX4Bvf1oQFZbdXHju8IGsFnd1ca0AYIMPc3UA18fgIOsBpddmjDGUlioMgCDQbdFbI9x7adb6as0OVQNnZ6jtFS1CP9M2eLgHh4J23/s1600/DSCF2881.JPG" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="426" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhpTgg38pI23OLIjnjUfgftQxw2ZAz_tdpXfW61RCqX4Bvf1oQFZbdXHju8IGsFnd1ca0AYIMPc3UA18fgIOsBpddmjDGUlioMgCDQbdFbI9x7adb6as0OVQNnZ6jtFS1CP9M2eLgHh4J23/s640/DSCF2881.JPG" width="640" /></a></div>
<div style="text-align: justify;">
<span style="font-family: inherit;"><br /></span></div>
<div style="text-align: justify;">
<b style="font-family: inherit;">Circuit Interior (diğer ismiyle lower circuit):</b><span style="font-family: inherit;"> </span><span style="font-family: inherit;"> Bu yürüyüş yolu da 1700 metre uzunluğunda ve upper circuit'e göre çok daha sık bir ormanın içinden geçiyor. Upper circuit'te yukarıdan gördüğünüz ve altınızdan akıp giden Dos Hermnanos şelalelerinin yanından geçiyorsunuz bu sefer. Oturup dinlenebileceğiniz bir alan da bulunuyor burada. Devam ettiğinizde yol sizi Bosetti şelalesine götürüyor. Burası yukarından büyük bir coşkuyla akan bu şelaleye en yakın olduğunuz noktalardan birisi. Öyle ki siz orada durup izlerken rüzgarın getirdiği su damlaları yüzünüzü ıslatıyor. Tahmin edeceğiniz üzere platform bu noktada çok kalabalık, şelaleyi yakından izlemek ve fotoğraf çektirmek için sıra beklemeniz gerekiyor. Ama beklemeye kesinlikle değer, hele suyun düştüğü yede oluşan gök kuşağının elinizi uzatsanız tutacağınız kadar yakın olması mutluluktan başka hiçbir his bırakmıyor içinizde. </span></div>
<div style="text-align: justify;">
<span style="font-family: inherit;"><br /></span></div>
<div style="text-align: justify;">
<span style="font-family: inherit;">Maalesef zamanım kısıtlı olduğu ve Devil's Throat'ı görmeden gitmek istemediğimden bu yürüyüş yolunun beni Avar Nunez şelalesine ulaştıracağı kısmına girmekten vazgeçtim, vaktim kalırsa girip o tarafa yürürüm diye düşünerek Cataratas tren istasyonuna doğru yürümeye başladım.</span></div>
<div style="text-align: justify;">
<span style="font-family: inherit;"><br /></span></div>
<div style="text-align: justify;">
</div>
<div style="text-align: justify;">
<span style="font-family: inherit;"><b><a href="http://1.bp.blogspot.com/-JATZvpNVA0Y/XskOOfzEBxI/AAAAAAAAqXo/Kwv86WqidH48ZLfknhf5XWtBbOH_xg3XgCK4BGAYYCw/s1600/DSCF2911.JPG" imageanchor="1"><img border="0" height="426" src="https://1.bp.blogspot.com/-JATZvpNVA0Y/XskOOfzEBxI/AAAAAAAAqXo/Kwv86WqidH48ZLfknhf5XWtBbOH_xg3XgCK4BGAYYCw/s640/DSCF2911.JPG" width="640" /></a></b></span></div>
<div style="text-align: justify;">
<span style="font-family: inherit;"><b><br /></b></span></div>
<div style="text-align: justify;">
<span style="font-family: inherit;"><b>Devil's Throat:</b> Iguazu Şelalelerinin en etkileyici, en büyüğü, en görkemlisi olan Devil's Throat'a gitmek için önce Cataratas Tren istasyonuna gitmeniz gerekiyor. Buradan sizi Garganta istasyonuna götürecek olan ekolojik tren her 15 dakikada bir hareket ediyor. 250 kişilik yanları açık bir tren bu ve orman içinden kıvrıla kıvrıla yol alıyor. Vaktiniz varsa bu yolu trenle değil yürüyerek de gidebiliyorsunuz ama benim vaktim az olduğu için treni binmeyi tercih ettim. Oldukça da keyifli ama kısa bir yolculuk oldu. Bu arada tren için ayrıca bir para ödemiyorsunuz, giriş biletiniz bunu da kapsıyor. </span></div>
<div style="text-align: justify;">
<span style="font-family: inherit;"><br /></span></div>
<div style="text-align: justify;">
<a href="http://1.bp.blogspot.com/-6Pom4w8j7fU/XskNVcBg3yI/AAAAAAAAqXQ/1U2Z22frD0UIPZ8Y1iAR78dh3lWVF_chgCK4BGAYYCw/s1600/039572C5-E068-4359-AE16-5160DE95E39F.jpg" imageanchor="1" style="clear: left; display: inline !important; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="424" src="https://1.bp.blogspot.com/-6Pom4w8j7fU/XskNVcBg3yI/AAAAAAAAqXQ/1U2Z22frD0UIPZ8Y1iAR78dh3lWVF_chgCK4BGAYYCw/s640/039572C5-E068-4359-AE16-5160DE95E39F.jpg" width="640" /></a></div>
<div style="text-align: justify;">
<span style="font-family: inherit;"><br /></span></div>
<div style="text-align: justify;">
<span style="font-family: inherit;">Garganta istasyonundan çıktıktan sonra az ileride küçük bir patikaya varıyorsunuz, bu patika sizi Devil's Throat'a ulaştıracak platforma götürüyor. Bu platformun uzunluğu 2200 metre ve hem yukarıda olduğunuz hem de platformun çoğunlukla nehirlerin üzerinden geçmesinden ötürü çok fazla gölge alan yok. O yüzden bu yola başlamadan önce iyi hazırlanmanızda fayda var, güneş kremi sürün, başınızı güneşten koruyacak bir şeyler giyin kafanıza. Yol boyunca etrafı izlemek ve fotoğraf çekmek için duracağınız için normalden daha uzun sürüyor 2200 metreyi yürümek. Ancak güneşe ve sıcağa rağmen her adımınıza değiyor, bundan emin olabilirsiniz. </span></div>
<div style="text-align: justify;">
<span style="font-family: inherit;"><br /></span></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="http://1.bp.blogspot.com/-FmxgkcHCAFY/XskOSLER40I/AAAAAAAAqXw/G7B0v61NnxYz0cjIJtRR_VBV98G3NKAyACK4BGAYYCw/s1600/DSCF2947.JPG" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="426" src="https://1.bp.blogspot.com/-FmxgkcHCAFY/XskOSLER40I/AAAAAAAAqXw/G7B0v61NnxYz0cjIJtRR_VBV98G3NKAyACK4BGAYYCw/s640/DSCF2947.JPG" width="640" /></a></div>
<div style="text-align: justify;">
<span style="font-family: inherit;"><br /></span></div>
<div style="text-align: justify;">
Devil's Throat'a yaklaştıkça artan suyun coşkulu gürültüsünü ve şelaleyi gördükten sonra hissettiklerimi kelimelere dökmekte biraz zorlanacağım açıkçası. Çünkü hangi kelimeleri kullanırsam kullanayım bunu tarif etmekte sönük kalacak. Gerçekten herkesin hayatında bir kez de olsa görmesi gereken bir yer olduğunu düşünüyorum. Bu devasa ve görkemli şelalenin hemen yukarısındaki platformda durmuş 90 metre yüksekten aşağıya büyük bir şiddetle akan suyu ve aşağıdaki nehre ulaştığında orada oluşturduğu gürültülü kargaşayı hipnotize olmuş şekilde izledim dakikalarca. Sanki hemen ötesinde bunca suyun birbirine girmesinin oluşturduğu kaos yokmuş gibi o çarpmanın etkisiyle savrulan su damlacıklarının üzerinde kendini var etmiş o kocaman gök kuşağının dinginliğinde de kayboldum bir süre. Platformun sol tarafına yürüyünce de karşıda, Brezilya tarafından nehre dökülen, seslerini Devil's Throat'un bastırdığı irili ufaklı bir sürü şelaleyi izledim. Bir sağa bir sola koşturup dururken, vardığımdan 25 dakika sonra gitme vaktinin geldiğini söyleyen görevlilerin sesini duydum. Son tren seferi bizi geri götürecekti, bu kadar geç gelmiş olduğuma üzüldüm o anda. Çünkü daha orada vakit geçirmek istiyordum, daha o coşkuyu doya doya yaşayamamıştım. İşte Devil's Throat'tan ayrılışım mutluluk ve heyecanımın yanında biraz da böyle hüzünlü oldu. </div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="http://1.bp.blogspot.com/-DSOqYMVrDg0/XskSp2hqv5I/AAAAAAAAqYA/Hz0YlYFbQAwRHLwN1Nt2rvrARU407aHrACK4BGAYYCw/s1600/IMG_3538.JPEG" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="480" src="https://1.bp.blogspot.com/-DSOqYMVrDg0/XskSp2hqv5I/AAAAAAAAqYA/Hz0YlYFbQAwRHLwN1Nt2rvrARU407aHrACK4BGAYYCw/s640/IMG_3538.JPEG" width="640" /></a></div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
2200 metrelik platformu yürürken buraya tekrar geleceğime söz verdim kendime, hem Bahadır'la hem de bu sefer Brezilya tarafını da görmek üzere. Bu arada burasıyla ilgili en çok merak edilen şeylerden biri hangi tarafın daha iyi olduğu. Ben de bununla ilgili bir çok yazı okudum, kimisi Arjantin diyor kimisi Brezilya. Ben Brezilya tarafında bulunmadığım için kıyas yapabilecek durumda değilim. Ancak Brezilya tarafında bildiğim kadarıyla yalnızca tek bir yürüyüş rotası var öte yandan hem Devil Throat'u hem de Arjantin tarafındaki tüm şelaleleri panoromik olarak seyredilebildiği için o taraf da güzeldir diye düşünüyorum. Ben Arjantin tarafından büyük keyif aldığımı söyleyebilirim. İleride bir gün Brezilya tarafını da görürsem daha sağlıklı bir karşılaştırma yaparım. </div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="http://4.bp.blogspot.com/-OQTmzl40gtw/XskUbzTd3FI/AAAAAAAAqYM/dgmbQ7GQGjMOJCtoEcsXikdBs2U_uH2WACK4BGAYYCw/s1600/DSCF2956.JPG" imageanchor="1"><img border="0" height="426" src="https://4.bp.blogspot.com/-OQTmzl40gtw/XskUbzTd3FI/AAAAAAAAqYM/dgmbQ7GQGjMOJCtoEcsXikdBs2U_uH2WACK4BGAYYCw/s640/DSCF2956.JPG" width="640" /></a></div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Cataratas tren istasyonuna vardığımızda parkın kapanmasına yarım saatten az bir süre kalmıştı. Dolayısıyla vaktim olursa yürürüm dediğim Lower Circuit'in diğer kısmını yürüyemedim. Yolda karşıma çıkan yavru maymunların birbirleriyle oynayışlarını, onların fotoğraflarını çeken insanları merakla izleyişlerini biraz seyrettikten sonra hemen dışarıda bekleyen ve beni Puerto Iguazu'ya doğru götürecek otobüsüme bindim. Daha uzun ve daha doya doya yaşayacağım bir gün hayal ederken, hiç ummadığım bir şekilde sekteye uğrayan ama yine de gelebildiğim için mutlu olduğum Iguazu Şelaleleri ziyaretim de böylece bitti. </div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Açık olan yoldan Puerto Iguazu'ya varmamız 20 dakika sürdü. Kazınan karnımı doyurmak üzere bir restoran buldum, kocaman bir pizza ve bira söyledim kendime. O günün üzerine bundan daha iyi ne olabilirdi ki! Gün batana kadar orada vakit geçirip evime döndüm, toparlanmak ve dinlenmek üzere, ertesi gün Sao Paulo'ya uçuyorum, sıcak beni çok yordu.<br />
<br />
<b><span style="font-family: inherit;"><u>Bütçe</u></span></b><br />
<b><br /></b>
Puerto Iguazu küçük bir şehir ancak Iguazu Ulusal Parkından dolayı da oldukça turistik bir şehir. İnsanlar burada en fazla iki gece kalıyorlar, dolayısıyla konaklama da, yeme içme de, şehir için ulaşım da Buenos Aires'e göre pahalı ama yine de beklediğimden daha makuldu.<br />
<b><br /></b>
<span style="font-family: inherit;"><b>Konaklama</b></span><br />
<br />
Bir oda, bir salon&mutfaktan oluşan küçük bir daire kiraladım iki gece için. Geceliğine 23 usd ödedim. Şehir merkezinden biraz uzaktaydı (yürüyerek 15-20 dakika sürdü kaldığım yerden otobüs garına gitmem)<br />
<span style="font-family: inherit;"><br /></span><span style="font-family: inherit;"><b>Yeme & içme</b></span><br />
<span style="font-family: inherit;"><br /></span><span style="font-family: inherit;">Kahvaltı 3 - 4 usd</span><br />
<span style="font-family: inherit;">Öğle akşam yemeği, yediğiniz yere bağlı olarak değişmekle birlikte ortalama bir yerde yediğinizde 6-- 8 usd </span><span style="font-family: inherit;"> </span><br />
Bira ortalama 1,5 - 2 usd<br />
çay & kahve 1 - 1,5 usd<br />
su kiosklarda 1 usd, marketlerde 0.70 usdye de bulabilirsiniz<br />
<span style="font-family: inherit;"><br /></span><span style="font-family: inherit;"><b>Ulaşım</b></span><br />
<span style="font-family: inherit;"><br /></span>
<span style="font-family: inherit;">Iguazu Ulusal Parkı otobüs gidiş dönüş 4 usd</span><br />
<span style="font-family: inherit;"><br /></span>
<span style="font-family: inherit;">Şehir içi taksiyle ulaşım, küçük bir şehir olmasına rağmen yine de 2 -3 usd civarı, otobüs tek bilet 0.50 usd</span><br />
<span style="font-family: inherit;"><br /></span>
<span style="font-family: inherit;">Havaalanı (Puerto Iguazu) - şehir merkezi transfer 11 usd</span><br />
Şehir merkezi - havaalanı (Brezilya tarafındaki) 13 usd<br />
<span style="font-family: inherit;"><br /></span><b>İletişim</b><br />
<b><br /></b>2 gb internetli plan için 2 usd ödedim</div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
<b>Çıkardığım dersler & tüyolar </b></div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
- Igıazu'ya en az iki gün ayırmak gerekli, bir gün fazla sıkışık ve koşturmacalı oluyor</div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
- Park büyük, keyifli vakit için sabah erkenden gitmek gerek</div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
- National Park'a otobüs biletini bir gün önceden ya da daha erken bir saatte al</div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
- National Park giriş biletini internetten al böylece uzun kuyruklarda beklemek zurunda kalmazsın</div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
- Yanına daha fazla su ve atıştırmalık şey al </div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
- Yazın gidiyorsan şapkanı unutma ve hatta kollarını da kapatacak ince bir şey </div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
</div>
İsmail Alacaoğluhttp://www.blogger.com/profile/00370302297109293376noreply@blogger.com0Iguazu Falls-25.690864 -54.4408161-25.705173000000002 -54.4609861 -25.676555 -54.4206461tag:blogger.com,1999:blog-426681675321764514.post-61016096345792466912020-02-07T21:13:00.000+03:002020-05-31T13:56:24.540+03:00Colonia del Sacramento'da bir gün <div style="text-align: justify;">
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="http://2.bp.blogspot.com/-CIU4puQJpfA/XsFA5RjR6ZI/AAAAAAAAqR8/SbkpE3lhDT87u3YAoYm4GFnyymWqeM3HwCK4BGAYYCw/s1600/IMG_3064.JPEG" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="436" src="https://2.bp.blogspot.com/-CIU4puQJpfA/XsFA5RjR6ZI/AAAAAAAAqR8/SbkpE3lhDT87u3YAoYm4GFnyymWqeM3HwCK4BGAYYCw/s640/IMG_3064.JPEG" width="640" /></a></div>
<br />
Buenos Aires'teyken yakınlarda günübirlik nereye gidebilirim diye bakınırken karşıma çıkan <b>Colonia Del Sacramento</b>, yüzlerce yıllık taş sokaklarıyla ve kırmızı renkle boyanmış evleriyle bana gel diye seslenmişti. Bu yüzden ilk gördüğüm anda gitmeyi kafaya koymuştum çünkü Montevideo'ya günübirlik gitmek çok yorucu olacaktı ve maalesef Uruguay'a ayıracak iki günüm de yoktu. Bu yüzden Uruguay topaklarında geçirdiğim vakit bir arkadaş bakıp çıkacağım kıvamında oldu, sabah girdim akşam döndüm.<br />
<br />
Buenos Aires'te bulunduğum süre içinde hangi gün gideceğime önceden karar vermediğim için feribot biletini de ancak bir gün önce aldım. İki firma var Buenos Aires ve Colonia Del Sacramento arasında çalışan, Buquebus ve Colonia Express, saatleri birbirine yakın, fiyatları da. Ben o an için daha uygun fiatlı olan Buquebus firmasından aldım biletimi gidiş dönüş 57 usd ödeyerek (önceden almış olsam 40 usd'ye alabilirdim)<br />
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="http://1.bp.blogspot.com/-i_GXwvkaSOE/XsFFqXPQnVI/AAAAAAAAqSI/MZ5SB_-ZsXknSrfuLQ4jZHzLx4YvAEJFwCK4BGAYYCw/s1600/IMG_2969.JPEG" imageanchor="1"><img border="0" height="360" src="https://1.bp.blogspot.com/-i_GXwvkaSOE/XsFFqXPQnVI/AAAAAAAAqSI/MZ5SB_-ZsXknSrfuLQ4jZHzLx4YvAEJFwCK4BGAYYCw/s640/IMG_2969.JPEG" width="640" /></a></div>
<br />
<b>21 Ocak 2020 /</b> Sabah erkenden kalkıp kaldığım semtten limana doğru giden otobüse bindim, yaklaşık 35 dakika sonra da limana vardım. Uluslararası çıkış yapacağınız için en az 2 saat önceden limanda bulunmanız tavsiye ediliyor, ben gittiğimde 1,5 saat vardı kalkışa ve çok erken gittiğimi fark ettim. Liman terminali çok küçük ve işlemler çok hızlı gerçekleşiyor. O yüzden o kadar da erken gitmeye gerek yok. Sabah kahvaltınızı mümkünse şehirde yapın çünkü limanda sadece croissant ve çay/kahve alabiliyorsunuz ve tahmin edeceğiniz üzere pahalı, neden? Çünkü orası bir uluslararası terminal, havalananı olmasa da.<br />
<br />
İçinde kafesi, geniş oturma alanları ve iki katlı bir duty free bile olan bu devasa gemi bizi vaktinde alıp tam planlandığı gibi 1 saat 15 dakika sonra Colonia del Sacramento limanına bıraktı. Burada da çıkış işlemi uzun sürmedi, 10 saat sonra Uruguay'dan çıkış damgası vurulacak pasaportuma giriş damgasını vurdurup geçtim. Bu arada Uruguay da bir çok Güney Amerika ülkesi gibi Türkiye pasaportuna vize istemiyor. Ne büyük bir lükstü bu tatil boyunca, anlatamam.<br />
<br />
<a name='more'></a><br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="http://4.bp.blogspot.com/-vQV68NnFCq0/XsFHcRP_U7I/AAAAAAAAqSU/ZHnvbcWHBK8mTFQZ6SEQDd-hpuS5bjTowCK4BGAYYCw/s1600/DSCF2626.JPG" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="360" src="https://4.bp.blogspot.com/-vQV68NnFCq0/XsFHcRP_U7I/AAAAAAAAqSU/ZHnvbcWHBK8mTFQZ6SEQDd-hpuS5bjTowCK4BGAYYCw/s640/DSCF2626.JPG" width="640" /></a></div>
<br />
<br />
Limandan çıktıktan kısa bir süre yağmur çiselemeye başladı. Benim istikametim Colonia Del Sacramento'nun tarihi yerleşim yeri, limana yürüme mesafesi olduğu için çiseleyen yağmura aldırmadan devasa çınar ağaçlarının altında yürümeye başladım. Şehrin tarihi yerleşim yeri Unesco Dünya miras listesinde yer alıyor. Tek ve iki katlı eski yapıların çok yukarılarına kadar uzanan çınar ağaçları yukarıda birleşiyor ve yol boyunca yeşil bir tünele dönüşüyor adeta. Böyle yolları sevdiğimi söylemiştim, değil mi?<br />
<br />
<b>Avenida Gral. Flores</b> caddesi boyunca yürüdüm önce, yol boyunca küçük restoranlar, hediyelik eşya dükkanları, butik giyim mağazaları ile sakin ve sade bir yerleşim yeri. Caddenin sonuna doğru sokağın birinden sola girdim, çünkü en eski yerleşim yeri o yönde.<br />
<br />
<a href="http://3.bp.blogspot.com/-5yMaOzvsKa8/XsFMhqXZjoI/AAAAAAAAqSg/V2jwYpcTn0sAD41fJHpBDgWxOZQCndIfgCK4BGAYYCw/s1600/IMG_3019.JPEG" imageanchor="1" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="400" src="https://3.bp.blogspot.com/-5yMaOzvsKa8/XsFMhqXZjoI/AAAAAAAAqSg/V2jwYpcTn0sAD41fJHpBDgWxOZQCndIfgCK4BGAYYCw/s400/IMG_3019.JPEG" width="300" /></a>Karşıma çıkan meydan <b>Basilica Santisimo Sacremento</b> kilisenin de bulunduğu, kilisenin karşısında yan yana dizilmiş küçük cafe ve restoranların ve kilisenin hemen yanından uzanıp giden bir parkın yer aldığı küçük bir meydan. 1600''lerin sonuna doğru Portekizliler tarafından inşa edilmiş bir basilica, içinde yer aldığı tarihi bölgenin olmasının yanında ayrıca kendisi de UNESCO dünya miras listesinde yer alıyormuş.<br />
<br />
Çiseleyen yağmurun durmasıyla birlikte turistler çınar ağaçlarının altındaki sandalyelerde yerini almış, kahvaltı etmeye başlamışlar bile. Hal böyle olunca ben de küçük bir kafenin ahşap iskemlelerinden birine oturup bir çay söylüyorum kendime, gelen geçeni, parkın kenarında uyuyan köpekleri, onların yanından temkinli bir şekilde geçen turistleri izleyerek bir süre vakit geçiriyorum burada. Gezeceğim alan küçük olduğu ve yeterince vaktim olduğu için hiç acelem yok. burada bulunmanın tadını olabildiğince çıkarmaya çalışıyorum.<br />
<br />
Çayımı bitirince kalkıp karşıdaki parkta yatan, turistlerin yanlarından dikkatli bir şekilde geçip gittiği köpekleri biraz sevdikten sonra deniz fenerine doğru yürümeye karar verdim, hemen bir kaç sokak ötede yer alıyor deniz feneri. Kafeleri geçtikten sonra sağa dönüp denize doğru uzanan taş döşeli küçük sevimli yolda yürüdüm bir süre, bir süre dediğime bakmayın, hepi topu iki dakika.<br />
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="http://3.bp.blogspot.com/-wtASg4ZWRM0/XsFQnlVJ8ZI/AAAAAAAAqSs/W_BfMVczlgYoi7JRC3UxB9hkD5qzUxKwQCK4BGAYYCw/s1600/DSCF2607.JPG" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="360" src="https://3.bp.blogspot.com/-wtASg4ZWRM0/XsFQnlVJ8ZI/AAAAAAAAqSs/W_BfMVczlgYoi7JRC3UxB9hkD5qzUxKwQCK4BGAYYCw/s640/DSCF2607.JPG" width="640" /></a></div>
</div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Karşıma begonvillerle dolu denize uzanan küçük sokaklar çıkıyor, durup fotoğraflarını çekiyorum, bir karşıdaki sokağın girişine geçit oluşturmuş begonvilleri, bir sağımda uzayıp giden sokaktakileri. Burada hayat çok yavaş, herkes sakin sakin yürüyor. Öyle aşırı kalabalıklar da yok. Henüz deniz kıyısına doğru inmeyi düşünmüyorum, o yüzden fotoğrafları çektikten sonra sağa doğru yürümeye devam ettim. Deniz feneri biraz ileride bekliyor beni.<br />
<br />
<br />
<a href="https://1.bp.blogspot.com/-bG3dRLnWCEc/XsFUACHNQnI/AAAAAAAAqS0/nIjNaMZ6WR09nYuXxoh3NOZ2v3YDri0GwCLcBGAsYHQ/s1600/IMG_3004.JPEG" imageanchor="1" style="clear: right; float: right; margin-bottom: 1em; margin-left: 1em;"><img border="0" data-original-height="1600" data-original-width="1200" height="400" src="https://1.bp.blogspot.com/-bG3dRLnWCEc/XsFUACHNQnI/AAAAAAAAqS0/nIjNaMZ6WR09nYuXxoh3NOZ2v3YDri0GwCLcBGAsYHQ/s400/IMG_3004.JPEG" width="300" /></a><b>Plaza Mayor</b>'un hemen yanından geçtiğinizde deniz fenerine ulaşıyorsunuz. Fenerin hemen yanında üç yüz yıl önce bir yangınla yok olmuş, kadınlar için bir manastır olan <b>San Fransisco Manastırı </b>manastırının kalıntıları bulunuyor. Deniz feneri ise kalıntıların yanına, o yangından 150 yıl sonra inşa edilmiş. Deniz fenerine çıkılabiliyor, güzel bir manzarası da var, bütün tarihi bölgeyi ve denizi 360 derece izleyebiliyorsunuz ancak o sırada yoğun bir talep olduğu için bunu daha sonra yapmaya karar veriyorum o anda.<br />
<br />
300 yıldan yaşlı duvar taşlarına dokunarak etrafında geziyorum ve bir kaç Japon turistin fotoğrafını çekip onlardan da benim fotoğrafımı çekmelerini rica ediyorum. Daha sonra buraya yeniden dönmek üzere az önce yanından yürüyüp geçtiğim Plaza Mayor'a döndüm. Burası şirin, ağaçlarla çevrili küçük bir meydan, hemen önünde ise oraya özgü hediyelik eşyalar, tablolar, takılar satan yerli halkın açtığı tezgahlar sıralanıyor. Böyle şeylerle çok ilgilenmediğim ve alıcıymış gibi görünüp satıcıları umutlandırmak istemediğimden ötürü şöyle bir göz ucuyla bir bakıp bu küçük mahallenin en meşhur sokağına doğru yürümeye başlıyorum, zaten kendisi hepi topu iki sokak ötede. Yaklaştıkça kalabalık artıyor, insanlar fotoğraf çektirebilmek için birbirlerini bekliyor.<br />
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="http://1.bp.blogspot.com/-ZeB0JKSDDbE/XsFaxi_PlUI/AAAAAAAAqTE/QgDbdyhgnIoZXV7KCMiqQT9NItivcnuKgCK4BGAYYCw/s1600/69B59CF5-F177-4ECB-AD9D-D444711F36E5.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="424" src="https://1.bp.blogspot.com/-ZeB0JKSDDbE/XsFaxi_PlUI/AAAAAAAAqTE/QgDbdyhgnIoZXV7KCMiqQT9NItivcnuKgCK4BGAYYCw/s640/69B59CF5-F177-4ECB-AD9D-D444711F36E5.jpg" width="640" /></a></div>
<br />
<br />
<b>La Calle de los Suspiros</b>, taş döşeli, her iki yanında tek katlı eski binaların yer aldığı, sevimli, çekici, 200 yaşından fazla sevimli bir sokak. Hayal kırıklığına uğradım diyemem ama bu kadar küçük bir sokak beklemiyordum açıkçası. İşte bu sokak Colonia del Sacramento'nun en meşhur, en fotojenik sokağı. Hemen paralelindeki <b>De Solis</b> sokağı da girişindeki eski taş binasından ötürü çok çekici. Burada fotoğraf çekmek için biraz beklemeniz gerekiyor.<br />
<br />
Sokağı baştan sona yürüdükten sonra geri dönüp sokağın hemen karşısındaki sahile giden küçük merdivenlerden aşağıya indim sonra. Burası ağaçlı küçük bir sahil, hemen ileride ise Affe parkı yer alıyor. Orası da sahil boyunca uzanan bir park, buradan daha büyük. <b>Bastion de San Miguel</b>'in taş duvarlarının üzerine çıktığınızda her iki tarafı da görebiliyorsunuz. Bu duvar boyunca yürüyünce de karşınıza <b>Porton de Campo</b>, şehir kapısı ve ahşap bir köprü çıkıyor.<br />
<br />
Bu küçük sokakların her birine girip çıktıktan sonra, ilk başladığım noktaya, kilisenin yanındaki parka çıktım. Vakit öğle yemeği vakti olmuştu. Foursquare'den güzel bir restoran buldum, buraların steak'i meşhurmuş, onu denemek üzere o restorana yöneldim.<br />
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://1.bp.blogspot.com/-MNehUPUeHN0/XsFhcbLb9RI/AAAAAAAAqTM/quMIQXmqqJAD-sGiRDKEMgZFLh8unzwcQCLcBGAsYHQ/s1600/DSCF2634.JPG" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="901" data-original-width="1600" height="360" src="https://1.bp.blogspot.com/-MNehUPUeHN0/XsFhcbLb9RI/AAAAAAAAqTM/quMIQXmqqJAD-sGiRDKEMgZFLh8unzwcQCLcBGAsYHQ/s640/DSCF2634.JPG" width="640" /></a></div>
<br />
<br />
Yemekten sonra Avenida Gral. Flores'ten bu kez sağ tarafa yöneldim. Küçük bir burun üzerine kurulmuş bu tarihi yerleşim yerinin diğer tarafını görmek için. Karşıma yine ağaçlarla çevrili, tek katlı evlerin yer aldığı arnavut kaldırımlı sokaklar, küçük kafeler, eski arabalar, bir kaç kedi ve bolca köpek çıktı. Ben de bol bol fotoğraf çektim, bir kaç gün sonra fotoğraf makinemin kullanılamaz hale geleceğini bilsem daha çok fotoğraf çekerdim bu güzel sokaklarda, ama bilemeyiz tabi.<br />
<br />
Bu bölgede kasabanın yat limanı da bulunuyor. Liman çevresindeki binaların çoğu terkedilmiş gibiydi, kimisinde satılık ilanları vardı. Zaten limandan ileriye doğru baktığınızda Colonia del Sacramento'nuın yeni yerleşim yerini görüyorsunuz. Belki de insanlar bu eski evlerin bakımından sıkılıp kendilerini apartman dairelerine atmışlardır da o yüzden böyle terk edilmiş hale dönmüştür bu sokaklar. Ayvalıklı olduğum için iyi biliyorum bunu, Ayvalıklıların da hayalinde oturdukları o eski Rum evlerinden kurtulup düz ayak apartman dairelerine geçmek vardır hep. Tam da bu yüzden o güzelim Rum evlerini İstanbullulara satıp satıp giderler. İstanbullular da gelip bir güzel restorasyonunu yapıp, sonra evi kapatıp giderler. İşte böyle böyle ıssızlaşır o güzelim sokaklar. Neyse konumuz bu değil şimdi.<br />
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://1.bp.blogspot.com/-oNYHNzM5MRY/XsFka1QuQaI/AAAAAAAAqTg/f5IKzUatk5Qfsrhcs1Bcu2AmWPKNblqmgCLcBGAsYHQ/s1600/DSCF2706.JPG" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="901" data-original-width="1600" height="360" src="https://1.bp.blogspot.com/-oNYHNzM5MRY/XsFka1QuQaI/AAAAAAAAqTg/f5IKzUatk5Qfsrhcs1Bcu2AmWPKNblqmgCLcBGAsYHQ/s640/DSCF2706.JPG" width="640" /></a></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
</div>
<br />
Buradaki sokakları da adım adım gezdikten sonra <b>Punta Santa Rita</b>^ya yöneldim, balık tutanları, oyun oynayan çocukları izledim, ayakkabılarımı çıkarıp bir banka uzandım ve denizi dinledim. Sonra sahil boyunca yürüyüp <b>Punta del San Pedro</b>'ya kadar yürüdüm. Sahilde karşılaştığım bir grup çocuk bana nereli olduğumu sordu, Türkiye deyince Beşiktaş dediler hemen. Meğer Beşiktaş'ta oynayan bir futbulcu varmış, Mendez. o yüzden Beşiktaş'ı biliyorlar. Hangi takımı tutuyorsun diye sordular, Beşiktaşlıyım dedim, ama Mendez'i bilmiyorsun dediler. Haklılar, çok takip etmiyorum futbol, babadan ve amcadan dolayı Beşiktaşlıyım diyorum.<br />
<br />
Buradan sonra deniz fenerine yöneldim. Baktım, pek insan yok, kapanış saati de yakın, 1 Usd karşılığı Uruguay Pesosu ödeyip, fenerin daracık merdivenlerinden kıvrıla kıvrıla yukarı çıktım. Burası şehrin en yüksek noktasıymış, manzara muhteşem. Giderseniz mutlaka çıkın. Güneşin yavaş yavaş ufka yaklaştığı bir saat olduğu için de yumuşak ışığın oluşturduğu atmosfer muhteşem, siz de akşamüzerine bırakın buraya çıkmayı, beklemeye değer.<br />
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://1.bp.blogspot.com/-XHiQ2c2Mn7Y/XsFnOW5bugI/AAAAAAAAqTs/kRgEhMVudHMgGtDgP0V--TrOQpU9M6nTACLcBGAsYHQ/s1600/DSCF2715.JPG" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="901" data-original-width="1600" height="360" src="https://1.bp.blogspot.com/-XHiQ2c2Mn7Y/XsFnOW5bugI/AAAAAAAAqTs/kRgEhMVudHMgGtDgP0V--TrOQpU9M6nTACLcBGAsYHQ/s640/DSCF2715.JPG" width="640" /></a></div>
<br />
Gün yavaş yavaş biterken ben de fenerden indim, güneşin altın sarısıyla kızıl arasında bir renkle yıkadığı bir sokakta, sokağa yayılmış bir kafe buldum, arkada çalan hafif bir müzik eşliğinde oturup soğuk bir şeyler içtim o rengin içinde. Sokak iyice kızıl olduğunda benim kalkma vaktim geldi, feribota yetişmem gerekiyordu. Bu kısa ama keyifli gün geldiğim sokakların içinden on beş dakikalık bir yürüyüşle limanda bitti. Feribot hareket ederken güneş de neredeyse kaybolmuştu.<br />
<br />
Çok büyük bir beklenti içine girmeden, sakin ve huzurlu bir gün geçirmek için Colonia del Sacramento'ya günübirlik gelmeye değer. Zaten fazla gününüz de olsa burada kalmayı gerektirecek bir durum yok, akşam üzeri Montevideo'ya doğru yola çıkmak üzere ayrılabilirsiniz. Bir gününüz de olsa birden fazla gününüz de olsa buraya sabahtan akşam bir gün ayırmak yeter.<br />
<br />
<b><span style="font-family: inherit;"><u>Bütçe</u></span></b><br />
<b><br /></b>Günübirlik gittiğim Colonia'da Buenos Aires - Colonia gidiş dönüşş feribot bileti haricinde 30 usd harcadım. Sadece bir kahvaltı, bir öğle yemeği, bir bira, bir kahve, bir su için bu rakamı harcadığımı söyleyeyim, ki öğle yemeğimi ortalama bir restoranda yedim. Uruguay için pahalı diyorlardı, Arjantin'le kıyaslandığında bence de oldukça pahalı, Türkiye'ye kıyasla da tabi ki. Eğer seyahatinizde bir günden fazla Uruguay'da kalmayı planlıyorsanız öncesinde bütçesini iyi hesaplayın. Zira plajıyla ünlü yerlere gittiğinizde fiyatlar çok daha fazla olduğunu okudum/duydum.<br />
<br />
<span style="font-family: inherit;"><b>Konaklama</b></span><br />
<span style="font-family: inherit;"><br /></span><span style="font-family: inherit;">Günübirlik oldğu için konaklama gideri yok.</span><br />
<span style="font-family: inherit;"><br /></span><span style="font-family: inherit;"><b>Yeme & içme</b></span><br />
<span style="font-family: inherit;"><br /></span><span style="font-family: inherit;">Kahvaltı 7 - 8 usd</span><br />
<span style="font-family: inherit;">Öğle akşam yemeği, yediğiniz yere bağlı olarak değişmekle birlikte ortalama bir yerde yediğinizde 17-30 usd </span><span style="font-family: inherit;"> </span><br />
Bira ortalama 2 - 3 usd<br />
çay & kahve 2 - 3 usd<br />
su kiosklarda 1-1,5 usd<br />
<br />
<span style="font-family: inherit;"><b>Ulaşım</b></span><br />
<span style="font-family: inherit;"><br /></span><span style="font-family: inherit;">Buenos Aires - Colonia gidiş dönü bilet 50-60 uısd </span><br />
<br />
<br />
<b><br /></b>
<b>Çıkardığım dersler & Tüyolar</b><br />
<br />
- Kahvaltını havalimanına bırakmadığın gibi feribot terminaline de bırakma<br />
<br />
- Koltuklar numaralı olmadığı için feribota önce girmeye çalış ki ayakta kalma<br />
<br />
- Uruguay pahalı, Arjantin'in 1,5 - 2 katı fiyatlar<br />
<br />
- Arjantin pesosu da geçiyor çoğu restoranda ama yine de bir miktar Uruguay Pesosu almakta fayda var çünkü Arjantin Pesosuyla ödediğinizde daha fazla ödüyorsunuz<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br /></div>
İsmail Alacaoğluhttp://www.blogger.com/profile/00370302297109293376noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-426681675321764514.post-35349817546788973512020-02-03T19:55:00.000+03:002020-05-31T13:47:46.387+03:00Hola Buenos Aires <div style="text-align: justify;">
<b>19 Ocak 2020 / </b> <span style="font-family: inherit;">Buenos Aires Ezeize Uluslararası havalimanına sabah 9'a doğru indik. Şehir merkezine toplu taşımayla da gidilebiliyor ancak onca yorgunluğun üzerine bir kaç aktarma yapacağım bir toplu taşıma silsilesini çekmek istemediğimden seyahatin ilerleyen günlerinde de sıklıkla kullanacağım Uber'i tercih ettim. Neyse ki havaalanının ücretsiz interneti havaalanı dışında, otoparkların oraya kadar çekiyor da Uber'le buluşma konusunda bir sorun yaşamadım. Daha önce tanımadığım ama Buenos Aires'te yaşayan bir arkadaşımın yakın arkadaşı olan ve beni misafir etmeyi kabul eden bir arkadaşın evinde kalacaktım orada olduğum sürece (Zeynep'e selam olsun) Yaklaşık 35-40 dakika süren bir yolculuk sonrası eve vardım.</span><br />
<span style="font-family: inherit;"><br /></span>
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiGYmHq1t0CqSwWq7HCFVoTw8sv043QVnhMMtec9diJqX62Cl9_Pb5MBAsBfEBSIHU3ad69AfhNHmA8NcfTr6E_l0LQXv7IfDQ9qgN6dfeWZsmHKySs3E5ii0XQ5FjEeZw7ilKcX53EfZEL/s1600/IMG_3241.JPEG" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><span style="font-family: inherit;"><img border="0" height="480" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiGYmHq1t0CqSwWq7HCFVoTw8sv043QVnhMMtec9diJqX62Cl9_Pb5MBAsBfEBSIHU3ad69AfhNHmA8NcfTr6E_l0LQXv7IfDQ9qgN6dfeWZsmHKySs3E5ii0XQ5FjEeZw7ilKcX53EfZEL/s640/IMG_3241.JPEG" width="640" /></span></a></div>
<span style="font-family: inherit;"><br />
</span><br />
<div class="MsoNormal" style="line-height: normal; margin-bottom: 0.0001pt;">
<div class="MsoNormal" style="line-height: normal; margin-bottom: 0.0001pt;">
<span lang="TR"><span style="font-family: inherit;">Uçakta bolca uyuduğum için eve gidip yerleştikten
sonra Mehmet'le haberleşip kendimi hemen Buenos Aires sokaklarına attım. Metro
istasyonunu bulmak kolay olmadı ama hava alanında nasıl olsa şehir merkezinde
daha iyi bir kurla bozdururum diye düşünerek Peso satın almadığım için metroya
binecek bileti de alamadım. İstasyonda kredi kartıyla alabileceğimi
düşünüyordum ama makine yalnızca nakitle çalışıyordu, gişe de yoktu o
istasyonda. Ne yapayım ne edeyim diye düşünürken metro görevlisine üzerimde
nakit olmadığını, kredi kartıyla da alamadığımı söyleyip yakında bir döviz
bürosu olup olmadığını sordum. Yokmuş, ancak gideceğim yerde varmış, orada
bozdururmuşum, bunları söyledikten sonra da sağ olsun kapıyı açıp biletsiz
geçmeme izin verdi. Böylece güzel bir başlangıç yapmış oldum Buenos Aires'teki
günlerime. </span><span style="font-family: "georgia" , serif;"><o:p></o:p></span></span></div>
</div>
</div>
<div style="text-align: justify;">
<span style="font-family: inherit;"><br /></span></div>
<div style="text-align: justify;">
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
</div>
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjjFwkkX5pOGYrVjoacWpXFQyEGaEIpsbWqHO4vAnuLFyTW-bh7ojaLEYubcgeszSswsxSEErR6sYkBwaBErjF1TlzGlbDTEufkXMfaN4K1tmjXKYr4Abpc3DqK0XagmCgIYlgu2E-76LnK/s1600/IMG_2790.JPEG" imageanchor="1" style="clear: right; float: right; margin-bottom: 1em; margin-left: 1em;"><span style="font-family: inherit;"><img border="0" height="400" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjjFwkkX5pOGYrVjoacWpXFQyEGaEIpsbWqHO4vAnuLFyTW-bh7ojaLEYubcgeszSswsxSEErR6sYkBwaBErjF1TlzGlbDTEufkXMfaN4K1tmjXKYr4Abpc3DqK0XagmCgIYlgu2E-76LnK/s400/IMG_2790.JPEG" width="300" /></span></a><b><span style="font-family: inherit;">Plaza De Mayo </span></b><br />
<span style="font-family: inherit;"><br /></span>
<span style="font-family: inherit;">Florida istasyonunda inip Plaza de Mayo'ya doğru yürüdüm, yol boyunca döviz satan insanlarla karşılaştım, teklif ettikleri kur havaalanından çok daha iyiydi ama döviz bürosunda bozdurmayı kafaya taktığım için es geçtim onları. Mehmet'le buluştuktan sonra öğrendim ki sokaktaki kur oranları daha iyiymiş, bu yüzden onlardan birinden bana söylediklerinden çok daha iyi bir oranla bozdurdum cebimdeki doları (1 USD = 73 ARS) Aklınızda olsun, Florida caddesi boyunca bir sürü insan göreceksiniz döviz alıp satan, çekinmeyin. İspanyolca bilmek bir avantajmış bu arada. </span></div>
<div style="text-align: justify;">
<span style="font-family: inherit;"><br /></span></div>
<div style="text-align: justify;">
<span style="font-family: inherit;">Plaza de Mayo'da ilk durağımız katedral oldu, Catedral Metropolitana. 16. yüzyılda yapılmış, zaman içinde yapılan değişikliklerle farklı mimari özellikleri bir arada barındıran etkileyici bir yapı. İçinde 18. yüzyıldan kalma heykeller, duvar resimleri bulunuyor. Zaten Plaza de Mayo'ya gittiyseniz mutlaka görmeniz gereken binalardan birisi, kiliseler ilginizi çekmese bile mimarisi çekecektir.</span><br />
<span style="font-family: inherit;"><br /></span>
<span style="font-family: inherit;"><br /></span>
<br />
<a name='more'></a><span style="font-family: inherit;"><br /></span>
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjZi8QME0fhO9ZzSqVTZVp9YXzXl1wgsfre4zLRZO4zvLSi4NcDKxvw-pk28hpx-WwXTq3i0TCGBE6djFwIIptFXsP_qlsDdHFswIu5syRHmb9URmr6ubB7zDftB42p1K2uFO4Bti-FVJ7Y/s1600/DSCF2506.JPG" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><span style="font-family: inherit;"><img border="0" data-original-height="1067" data-original-width="1600" height="424" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjZi8QME0fhO9ZzSqVTZVp9YXzXl1wgsfre4zLRZO4zvLSi4NcDKxvw-pk28hpx-WwXTq3i0TCGBE6djFwIIptFXsP_qlsDdHFswIu5syRHmb9URmr6ubB7zDftB42p1K2uFO4Bti-FVJ7Y/s640/DSCF2506.JPG" width="640" /></span></a></div>
<span style="font-family: inherit;"><br /></span>
<span style="font-family: inherit;">Plaza de Mayo etrafında, Katedral dışında başkanlık binası Casa Rosada, Arjantin Ulusal Bankası, Belediye binası gibi bir çok tarihi bina bulıunuyor. Geniş meydan etrafındaki binaların güzelliğiyle de birleşince oturup biraz dinlenilesi bir mekan sunuyor ziyaret edenlere. Meydanda biraz vakit geçirdikten sonra yönümüzü yalnızca pazar günleri kurulan San Telmo pazarına çeviriyoruz.</span><br />
<span style="font-family: inherit;"><br /></span>
<span style="font-family: inherit;"><br /></span>
<b><span style="font-family: inherit;">San Telmo & Plaza Dorrego</span></b><br />
<span style="font-family: inherit;"><br /></span>
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://1.bp.blogspot.com/-GxvlAjJ5tNI/XqQQAgogT-I/AAAAAAAAods/xxoGA0KFoEkKed4cbyyQ4t3PIFODFROxACLcBGAsYHQ/s1600/DSCF2517.JPG" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><span style="font-family: inherit;"><img border="0" data-original-height="1067" data-original-width="1600" height="426" src="https://1.bp.blogspot.com/-GxvlAjJ5tNI/XqQQAgogT-I/AAAAAAAAods/xxoGA0KFoEkKed4cbyyQ4t3PIFODFROxACLcBGAsYHQ/s640/DSCF2517.JPG" width="640" /></span></a></div>
<span style="font-family: inherit;"><br /></span>
<span style="font-family: inherit;">Bolivar caddesi ve paralel caddelerinde uzayıp giden bu pazar turistler için tam bir cazibe merkezi. Dar sokakları, güzel binaları, kafeleri, karakteristik pasajlarıyla güzel vakit geçirebileceğiniz, sokak yemekleri tadabileceğiniz, Arjantine özgü ya da modern el yapımı sanat ürünleri satın alabileceğiniz güzel bir pazar. Ancak bana yapılan uyarıyı ben de burada yapmak isterim, San Telmo pazarında kapkaç olayları da sıklıkla görülüyormuş, o yüzden biraz dikkatli olmakta fayda var. </span><br />
<span style="font-family: inherit;"><br /></span>
<span style="font-family: inherit;">Sokaklar boyunca karşımıza çıkan bir kaç pasaja girdik çıktık, ancak içlerinde Defansa caddesi üzerindeki Pasaje de la Defansa isimli pasaj benim en çok hoşuma giden oldu. Geniş avlusu, üst kata çıkan merdivenleriyle kendine has bir güzelliği var. Sokaklarda dolaşırken karşımıza meşhur Mafalda karakterlerinin heykellerinin yer aldığı bank çıktı, onlarla bir fotoğraf çektirmek isterdim ama en az on beş dakika fotoğraf çektirme kuyruğunda beklemek istemediğim için es geçtim. Tercih sizin.</span><br />
<span style="font-family: inherit;"><br /></span>
<span style="font-family: inherit;">Sonrasında Park Lezama'ya kadar yürüyüp ağaçların gölgesinde biraz vakit geçirdikten sonra San Telmo civarına göre daha sakince olan bir sokakta buz gibi biralarımızı içip dinlenirken sohbet ettik. Arjantin ve Buenos Aires hakkında bilgiler aldım.</span><br />
<span style="font-family: inherit;"><br /></span>
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhMEatrudMenr5WtHVxelNu4H2oqiWGeuHKKu8DfhIHRTNfWtP-NCB-56W4669dx181CGC-qTWfje3fI0In_Pb5agViCDrgr2h6E6Xeny8tbbsdW7IlYy8i_eyutC-8Bwj-j90hyphenhyphen8OMVl84/s1600/DSCF2547.JPG" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em; text-align: center;"><span style="font-family: inherit;"><img border="0" data-original-height="901" data-original-width="1600" height="360" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhMEatrudMenr5WtHVxelNu4H2oqiWGeuHKKu8DfhIHRTNfWtP-NCB-56W4669dx181CGC-qTWfje3fI0In_Pb5agViCDrgr2h6E6Xeny8tbbsdW7IlYy8i_eyutC-8Bwj-j90hyphenhyphen8OMVl84/s640/DSCF2547.JPG" width="640" /></span></a><br />
<span style="font-family: inherit;"><span style="font-family: inherit;"><br /></span>
</span><br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
</div>
</div>
<div style="text-align: justify;">
<div class="MsoNormal" style="line-height: normal; margin-bottom: 0.0001pt;">
<span lang="TR" style="font-family: inherit;"><span style="font-family: inherit;">Tüm öğleden sonrayı arkadaşlarla San Telmo'da geçirip onlardan
ayrıldıktan sonra yine Defansa Caddesi üzerindeki Plaza Dorrego'ya yöneldim.
Plaze Dorrego'da her pazar mahalle halkı toplanıp tango yapıyormuş. Günü böyle
kapatmanın güzel olacağını düşünerek, biramı alıp meydandaki taş banklardan
birine oturup yerimi aldım. Saat 8'e doğru insanlar gelmeye, meydana gün
içinde kurulan ses sisteminden yavaş yavaş tango ezgileri dökülmeye ve insanlar
meydanı doldurmaya başladı. İnsanların müzik ve dansla artan mutlulukları ve enerjilerini
görmek için orada bir kaç saat vakit geçirmeye kesinlikle değdi doğrusu. Plaza
Dorrego'da orta ve orta yaş üstü mahalleliler tango yaparken sokaklarda da Latin
ezgileri çalan bando grupları ve onların etrafında toplanıp dans eden gençler
doluydu. Akşam 10'a doğru evin yolunu tuttuğumda sokaklardaki tezgahlar
çoktan toplanmış ve iskeletleri sökülmeye başlamıştı.</span><span style="font-family: "times new roman" , serif;"><o:p></o:p></span></span></div>
<span style="font-family: inherit;"><br /></span>
<a href="http://3.bp.blogspot.com/-rqsNkM4sBzU/XqQpZTvnhNI/AAAAAAAAofQ/K854qh_IWGMhLOq5mDMGzXfvwXqR7ER7ACK4BGAYYCw/s1600/IMG_2906.JPEG" imageanchor="1" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><span style="font-family: inherit;"><img border="0" height="320" src="https://3.bp.blogspot.com/-rqsNkM4sBzU/XqQpZTvnhNI/AAAAAAAAofQ/K854qh_IWGMhLOq5mDMGzXfvwXqR7ER7ACK4BGAYYCw/s320/IMG_2906.JPEG" width="240" /></span></a><b><span style="font-family: inherit;">Palermo & Bosques de Palermo </span></b><br />
<span style="font-family: inherit;"><br /></span>
<span style="font-family: inherit;"><b>20 Ocak 2020 /</b> Buenos Aires geniş caddeleri ve nerdeyse her cadde boyunca her iki yanda yükselen ağaçlarıyla insana huzur veren yemyeşil bir şehir. Elbette bu Avrupa'dan oraya giden birine çok çekici gelmeyebilecek bir özellik olsa da bizim gibi sokaklarında ağaç görmeye alışkın olmayan insanlar için dikkat çekici ve huzur verici. Ben de Buenos Aires'te geçirdiğim beş gün boyunca en çok da bununla mutlu oldum, sıcak Buenos Aires yazında ağaçların gölgesinde uzun uzun yürüdüm, saatlerce, kilometrelerce.</span><br />
<span style="font-family: inherit;"><br /></span>
<span style="font-family: inherit;">İkinci gün sabah evden çıkıp küçük bir cafede empanadasla kahvaltımı yaptıktan sonra Palermo semtine doğru yürümeye başladım. Bu arada empanadas içine peynir, ıspanak ya da kıyma koyularak yapılan bir hamur işi, tüm Güney Amerika ülkelerinde bu hamur işi var ama daha sonraki hiçbir yerde Buenos Aires'teki kadar lezzetlisini yiyemedim.</span><br />
<span style="font-family: inherit;"><br /></span>
<span style="font-family: inherit;">Palermo, Buenos Aires'in en büyük semtiymiş, son zamanlarda Soho ve Hollywood isimli bölgeleri restoranları, kafeleri, duvar graffitileri, gece hayatı ile oldukça popüler olmuş. Ben de bir graffiti sever olarak bu semti sokak sokak gezmekten oldukça keyif aldım. Ayrıca arkadaşım Mehmet'in ben oradayken açmak için son hazırlıklarını yaptığı restoranda bu bölgede, bundan ötürü de bir kaç kez gittim bu mahalleye. Maalesef gece hayatını görmeye vaktim ve enerjim olmadı Palermo'nun. Belki bundan on yıl önce gitmiş olsam daha çok enerjim olabilirdi. Zaten normal hayatımda da çok gece çıkan biri değilim. Ancak güzel olduğunu söylüyorlar, sadece biraz pahalı göründü gözüme, hem yemesi hem içmesi sanki Buenos Aires ortalamasının biraz üzerindeydi.</span><br />
<span style="font-family: inherit;"><br /></span>
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="http://3.bp.blogspot.com/-CbUo12_XG9A/XqQsstWKbFI/AAAAAAAAofc/_Zi0lRGMh0gdLcjUbeOfyx30paYr1sBxgCK4BGAYYCw/s1600/DSCF2577.JPG" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><span style="font-family: inherit;"><img border="0" height="360" src="https://3.bp.blogspot.com/-CbUo12_XG9A/XqQsstWKbFI/AAAAAAAAofc/_Zi0lRGMh0gdLcjUbeOfyx30paYr1sBxgCK4BGAYYCw/s640/DSCF2577.JPG" width="640" /></span></a></div>
<span style="font-family: inherit;"><br /></span>
<span style="font-family: inherit;">Palermo'da sim kart satan yerler olmasına rağmen değişen sistemden kaynaklı olarak yabancılara sim kart satışı yalnızca ana merkezlerde yapıldığını öğrendikten sonra Botanik bahçesinin de üzerinde olduğu Santa Fe caddesine yöneldim. Oradaki bir alışveriş merkezinde sim kart almaktı amacım, bu fırsatla mağazaların, alışveriş merkezlerinin, restoranların, marketlerin olduğu oldukça canlı ve kalabalık Santa Fe'yi de görmüş oldum. Sim kart alıp öğlen yemeği yedikten sonra Botanik bahçesini, ondan sonra da Buenos Aires'in en büyük parklarından biri olan Bosques de Palermo'yu görmeye karar verdim. Önce Botanik bahçesinin kapalı olduğunu, sonra da Bosques de Palermo'nun kapalı olduğunu bizzat öğrenmiş oldum. Pazartesi günleri kapalıymış bu parklar, aklınızda olsun. Parkın içine giremesem de gölün diğer tarafında ağaçların altında bir gölge bulup uzun uzun dinlendim orada, ve hatta bir ara uyumuşum bile, tabi ki çantamı koluma geçirerek. Dönüşte Plaza İtalia'da biraz dolaşıp sonra yine Palermo'ya, arkadaşımın mekanına döndüm. Bugün bol bol yürüdüğüm ancak az yer gördüğüm bir gün oldu.</span><br />
<span style="font-family: inherit;"><br /></span>
<span style="font-family: inherit;">Ertesi gün sabah erkenden Colonia del Sacramento'ya geçeceğim için çok da gece yarısına kalmadan evin yolunu tuttum. Böylece Buenos Aires'teki ikinci günümü de tamamlamış oldum.</span><br />
<span style="font-family: inherit;"><br /></span>
<span style="font-family: inherit;"><br /></span>
<b><span style="font-family: inherit;">La Boca </span></b><br />
<span style="font-family: inherit;"><b><br /></b>
</span><br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="http://1.bp.blogspot.com/-FgFMHBipngA/XqQumFwW0kI/AAAAAAAAofo/pwYd4APSgakTOE5yfKuSBXhOZy1PZ-rCgCK4BGAYYCw/s1600/0F6DBE3F-9CE2-4FDC-81C9-7B241C4F9B01.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><span style="font-family: inherit;"><img border="0" height="360" src="https://1.bp.blogspot.com/-FgFMHBipngA/XqQumFwW0kI/AAAAAAAAofo/pwYd4APSgakTOE5yfKuSBXhOZy1PZ-rCgCK4BGAYYCw/s640/0F6DBE3F-9CE2-4FDC-81C9-7B241C4F9B01.jpg" width="640" /></span></a></div>
<span style="font-family: inherit;"><br /></span>
<span style="font-family: inherit;"><b>22 Ocak 2020 / </b>Üçüncü günü Colonia Del Sacramento'da geçirdim, o bir sonraki yazı Colonia Del Sacremanto seyahatine ilişkin olacak. Buenos Aires'teki üçüncü, seyahatimin dördüncü gününde öğleye doğru soluğu La Boca'da aldım. Buenos Aires'te en çok görmeyi istediğim yerlerden biriydi, renkli yerlere karşı ekstra bir ilgim var ve La Boca tam benlik bir yer.</span><br />
<span style="font-family: inherit;"><br /></span>
<span style="font-family: inherit;">Eskiden göçmen demiryolu işçilerinin yaşarmış bu mahallede, yoksulluktan evlerini ne buldularsa onlardan inşa etmişler, tahtalar, demirler, gemilerden parçalar, sac tenteler... Sonra demiryolları kapanınca burası terkedilmiş, 1950'lere kadar da öyle kalmış. Sonra mahalleyi yeniden canlandırmışlar ve Buenos Airesli ressam Benito Quinguela Martin buradaki öğelerin resimlerini yapmaya başlamış böyle böyle popüler olmuş. Şimdilerde ise yine bir çok artistin eserlerinin yer aldığı bir sokak müzesi olarak bolca turist çekiyor.</span><br />
<span style="font-family: inherit;"><br /></span>
<span style="font-family: inherit;">El Caminito hepi topu iki sokaktan oluşuyor, bu renkli evlerin, restoranların, cafelerin olduğu bu iki sokak oldukça kalabalık olmasına rağmen insanın gününe neşe ve keyif katıyor kesinlikle. Buraya öğle vakti gelip, güzel bir kaç saat geçirebilirsiniz. Semtin rengarenkliliği sahil kısmında da devam ediyor, rengarenk taşlarla döşenmiş kaldırımlar hem insana mutluluk veriyor hem de güzel bir fotoğraf çekme şansı. Semt genel olarak çok fotojenik zaten. Ancak akşamları, günbatımından sonra çok da güvenli olmadığı söyleniyor, aklınızda olsun.</span><br />
<span style="font-family: inherit;"><br /></span>
<span style="font-family: inherit;">Haritadan baktığınızda sanki şehir merkezindeymiş gibi görebilirsiniz ama La Boca mahallesi merkezin biraz dışında, sadece gidip gelmek için bile bir buçuk saati gözden çıkarmanız gerekiyor. Akşam karanlığına kalmamak için vaktinizi ona göre ayarlamakta fayda var.</span><br />
<span style="font-family: inherit;"><br /></span>
<span style="font-family: inherit;">La Boca'dan ayrılıp Plaza de Mayo 'ya gitmek üzere bindiğim otobüsten Plaza de las Armas'ta indim. Burası Savunma Bakanlığı binasının da olduğu büyük bir park. Orada iraz dinlendikten sonra Plaza de Mayo'ya bu sefer Casa Rosada'nın arkasından girdim. Biraz meydanda vakit geçirdikten sonra Obelisk'i görmek üzere ana cadde boyunca yürümeye başladım. Buenos Aires'in bu kısmında hayat çok canlı, sokaklar kalabalık, cadde boyunca yer alan dükkanlar, kafeler, restoranlar kalabalık ama hiç koşturmaca hali yok insanlarda.</span><br />
<span style="font-family: inherit;"><br /></span>
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://1.bp.blogspot.com/-zroVuGEnvr8/XrbFgBFImkI/AAAAAAAAqFs/VfYZUjZ5RjUVZWD9EBSff8GoywsqeSflQCLcBGAsYHQ/s1600/IMG_3273.JPEG" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><span style="font-family: inherit;"><img border="0" data-original-height="1202" data-original-width="1600" height="480" src="https://1.bp.blogspot.com/-zroVuGEnvr8/XrbFgBFImkI/AAAAAAAAqFs/VfYZUjZ5RjUVZWD9EBSff8GoywsqeSflQCLcBGAsYHQ/s640/IMG_3273.JPEG" width="640" /></span></a></div>
<span style="font-family: inherit;"><br /></span>
<span style="font-family: inherit;">Obelisk geniş caddelerin kesiştiği yerde yer alıyor, Av. 9 de Julia'nın gidiş geliş ayrılmış yollarının tam ortasında. Ve hemen önünde o meşhur, Buenos Aires'e gidip de önünde fotoğraf çektirmemek olmayacak devasa B A bulunuyor. tabi ki hemen bir selfie çekiyorum orada.</span><br />
<span style="font-family: inherit;"><br /></span>
<span style="font-family: inherit;">Sonra Obelisk'in hemen karşısındaki Av. Corrientes'e yöneldim. Amacım karnımı doyurmak. Seyahat boyunca bana çok faydası olan foursquare'i açıyorum hemen, canım pizza istiyor, pizza mekanlarını göstermesini istiyorum. Çıkan restoranlardan biri daha önce bir arkadaşımın da gidip orijinal Arjantin pizzasını denememi istediği yerlerden biri: Las Cuertetas. Epey köklü bir pizzacı burası, klasik bir pizza restoranı, kalın, üstü epey dolu pizzalar yapıyorlar. Genelde pizzalar böyle Arjantin'de, bol ekmek ve bol malzeme, herkesin sevebileceği cinsten değil. Ancak lezzetli pizzalar.</span><br />
<span style="font-family: inherit;"><br /></span>
<span style="font-family: inherit;">Artık yavaş yavaş gün sonuna gelirken bu sefer Corrientes caddesi üzerinden Plaza de Mayo'ya doğru yöneliyorum. İleride beni evin yakınındaki istasyona götürecek Florida istasyonu var. Akşam arkadaşlarla bir şeyler içmek üzere dışarı çıkacağız, öncesinde eve gidip biraz da olsa günün yorgunluğunu atmak gerek.</span><br />
<span style="font-family: inherit;"><br /></span>
<span style="font-family: inherit;"><br /></span>
<b><span style="font-family: inherit;">Cementerio de la Recoleta</span></b><br />
<span style="font-family: inherit;"><br /></span>
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://1.bp.blogspot.com/-hcr76GnJUio/XrV-DSwU8kI/AAAAAAAAp88/DbKW9dvLRBYCVFzRBqYvRaxDWzPqxqp3QCLcBGAsYHQ/s1600/DSCF2766.JPG" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><span style="font-family: inherit;"><img border="0" data-original-height="901" data-original-width="1600" height="360" src="https://1.bp.blogspot.com/-hcr76GnJUio/XrV-DSwU8kI/AAAAAAAAp88/DbKW9dvLRBYCVFzRBqYvRaxDWzPqxqp3QCLcBGAsYHQ/s640/DSCF2766.JPG" width="640" /></span></a></div>
<span style="font-family: inherit;"><br /></span>
<span style="font-family: inherit;"><b>23 Ocak 2020 / </b><span style="font-family: inherit;">Ertesi
gün ilk durağım Recoleta Mezarlığı. Burası adeta bir şehir, birbirinden
ihtişamlı mezar evleri, daracık sokakları ile bir ölüler şehri. 18. yüzyılın
başlarında Buenos Aires'in ilk kamuya açık mezarlığı olarak inşa edilmiş.
Kamuya açık ilk mezarlık ama Recoleta Mezarlığının sakinlerinin çoğu devlet
erkanından, komutanlara, şairler, yazarlar, ressamlardan aktörlere kadar bir
çok ünlü insana ev sahipliği yapıyor.</span></span><br />
<span style="font-family: inherit;"><br /></span>
<span style="font-family: inherit;">Recoleta'nın sokaklarında dolaşırken sık sık duruyorum, her biri birer sanat eseri heykelle süslenmiş, her biri ayrı bir mimari güzellik olan bu mezar anıtları tek tek inceliyorum. Hayatımda hiç böylesi bir mezarda bulunmamıştım. Benim gibi çok insan da öyle olacak ki o öğlen sıcağında bile kalabalık, herkes hayran hayran izliyor, dokunuyor, orada yatanlara ithafen yazılmış yazıları okuyor. Tek kelimeyle büyüleyici bir mezarlık. Bir mezarlık büyüleyici olur mu deneyin, oluyor işte. Gidip gördüğünüzde siz de anlayacaksınız.</span><br />
<span style="font-family: inherit;"><br /></span>
<span style="font-family: inherit;">Mezarlığın meydanındaki ağaçların gölgesindeki banklardan birinde oturup dinlenirken bir yandan da dört bir yöne açılan sokaklardan hangisine yöneleceğinize karar verebilirsiniz. Emin olun, hangi yöne giderseniz gidin mutlaka ilginizi çekecek bir yapı çıkacak karşınıza. Bu arada Eva Peron ve ailesi de bu mezarlıkta yatıyor.</span><br />
<span style="font-family: inherit;"><br /></span>
<b><span style="font-family: inherit;">Jardin Japanese</span></b><br />
<span style="font-family: inherit;"><br /></span>
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://1.bp.blogspot.com/-dSysIXhcza4/Xra7PmOWKmI/AAAAAAAAqFI/GsMJidrs8ukuZ6vKXhaExGdkWZKkxpNTQCLcBGAsYHQ/s1600/DSCF2773.JPG" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><span style="font-family: inherit;"><img border="0" data-original-height="901" data-original-width="1600" height="360" src="https://1.bp.blogspot.com/-dSysIXhcza4/Xra7PmOWKmI/AAAAAAAAqFI/GsMJidrs8ukuZ6vKXhaExGdkWZKkxpNTQCLcBGAsYHQ/s640/DSCF2773.JPG" width="640" /></span></a></div>
<span style="font-family: inherit;"><br /></span>
<span style="font-family: inherit;">Mezarlıktan çıkıp otobüse binerek yeni istikametime doğru yola çıkıyorum, Japon Bahçesi. On beş dakikalık kısa bir otobüs yolculuğu sonrası Japon Bahçesi'ndeyim. Giriş ücretli, 200 peso (yaklaşık 3 dolar)</span><br />
<span style="font-family: inherit;"><br /></span>
<span style="font-family: inherit;">Burası içinde bir göleti de olan park, içinde sergi ve toplantı salonu ile bir de kütüphane bir yapı, ayıca cafe ve restoranın olduğu güzel bir kompleks. Benim gibi park, bahçe seviyorsunuz kesinlikle ziyaret etmeye değer. Ben giderken daha büyük bir yer bekliyordum ama değil. Öte yandan burası kendi kategorinde, Japonya dışındaki en büyük Japon bahçelerinden biriymiş.</span><br />
<span style="font-family: inherit;"><br /></span>
<span style="font-family: inherit;">Göletin üzerindeki güzel ve zarif kırmızı iskelesinden başlayıp fotoğraf çeke çeke bir tur attıktan sonra ağaçların altındaki sade bir cafenin sandalyelerinde oturup soğuk bir şeyler içebilirsiniz ve hatta eğer Japon mutfağını seviyorsanız parkın köşesindeki kurulmuş yemek tezgahlarından yemeğinizi de yiyebilirsiniz.</span><br />
<span style="font-family: inherit;"><br /></span>
<b><span style="font-family: inherit;">Bosques de Palermo & Botanik Bahçesi </span></b><br />
<span style="font-family: inherit;"><br /></span>
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiu0lGt-KKyv585HdQZJmFcy6qT_ABpayWVQhubX8AAfG-1dC6AYdQzUimxPnY_RXGqp0x-y4nvw_giijv-KY-6yRuE8jVNGrcnii2AvsqtbDg5tns9NHUYQBuNjB_Lql1aLHeWlVwBDW9H/s1600/DSCF2782.JPG" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><span style="font-family: inherit;"><img border="0" data-original-height="901" data-original-width="1600" height="360" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiu0lGt-KKyv585HdQZJmFcy6qT_ABpayWVQhubX8AAfG-1dC6AYdQzUimxPnY_RXGqp0x-y4nvw_giijv-KY-6yRuE8jVNGrcnii2AvsqtbDg5tns9NHUYQBuNjB_Lql1aLHeWlVwBDW9H/s640/DSCF2782.JPG" width="640" /></span></a></div>
<span style="font-family: inherit;"><br /></span>
<span style="font-family: inherit;">Japon bahçesinden ayrıldıktan sonra pazartesi günü gittiğim ama kapalı olduğu için dolaşamadığım Bosques de Palermo'ya doğru yürümeye başladım. On beş dakikalık kısa ama sıcak yüzünden bir o kadar ter içinde kaldığım bir yüeüyüşten sonra parka vardım. Bugünü parklar ve bahçeler günü ilan ediyorum, buradan sonra da sırada Botanik Bahçesi var.</span><br />
<span style="font-family: inherit;"><br /></span>
<span style="font-family: inherit;">Bu devasa park 1875 yılında açılmış, içimde üç tane yapay göl, gül bahçeleri, yürüyüş ve koşu yolları bulunuyor. Keyifli ama sıcak bir günün ortasında bulunmaktan kaçınılması gereken bir yer. Ağaçlıklı ve gölgeli yerleri de var tabi ki, özellikle göl kıyısından ancak gül bahçelerinin olduğu geniş alan tamamen açık, sıcak bir Buenos Aires yazında hiç istemezsiniz dolaşmayı. Bu yüzden ben de daha çok gölgelik olan ve göl kıyısında devam eden çardakların altında yürümeyi tercih ettim.</span><br />
<span style="font-family: inherit;"><br /></span>
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://1.bp.blogspot.com/-exqvlpLYCCs/Xra-vdZC4rI/AAAAAAAAqFg/1_t0ltkiD7cTe77FKj49YC1dfsw5J4zPwCLcBGAsYHQ/s1600/DSCF2788.JPG" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><span style="font-family: inherit;"><img border="0" data-original-height="901" data-original-width="1600" height="360" src="https://1.bp.blogspot.com/-exqvlpLYCCs/Xra-vdZC4rI/AAAAAAAAqFg/1_t0ltkiD7cTe77FKj49YC1dfsw5J4zPwCLcBGAsYHQ/s640/DSCF2788.JPG" width="640" /></span></a></div>
<span style="font-family: inherit;"><br /></span>
<span style="font-family: inherit;">Parktan çıkıp Plaza İtalia'ya doğru giden geniş yolun ağaçlarla gölgelenmiş bir o kadar geniş kaldırımından yürüdüm. Plaza İtalia'ya varıp sola döndüğümde Botanik Bahçesi karşılayacak beni. Daha önce parkları ve bahçeleri çok sevdiğimi söylemiş miydim? Özellikle de Botanik bahçelerini, en çok da sera kısımlarını. Maalesef bahçenin sera kısmına giremedim çünkü geçici olarak kapalı olduğu yazıyordu.</span><br />
<span style="font-family: inherit;"><br /></span>
<span style="font-family: inherit;">Botanik bahçesi şehrin ortasında bir orman gibi, çeşit çeşit ağaçları, kırmızı topraklı patikaları, devasa kaktüsleri ve bitkileriyle güzel vakit geçirilebilecek bir yer. Bahçeleri kim sevmez ki zaten, değil mi? Günün sıcağından kaçıp bir ağacın altındaki bankta uzanıp yatmak da bir seçenek olabilir. Ben o kadarını yapamıyorum, öyle uzun uzun vaktim yok maalesef çünkü bu gece Buenos Aires'ten ayrılıyorum, istikamet Foz de Iguazu, ertesi gün muhteşem Igıazu Şelalelerini görmeye gideceğim.</span><br />
<span style="font-family: inherit;"><br /></span><b><span style="font-family: inherit;"><u>Bütçe</u></span></b><br />
<b><span style="font-family: inherit;"><br /></span></b>
Konaklama giderim olmadığı için Buenos Aires'te geçirdiğim 4 günde 82 Usd harcadım. Buenos Aires neredeyse İstanbul ayarında bir şehir, özellikle yeme içme konusunda öyle. Ancak şehir içi uberle ulaşım İstanbul'dan ucuz.<br />
<br />
<span style="font-family: inherit;"><b>Konaklama</b></span><br />
<span style="font-family: inherit;"><br /></span>
<span style="font-family: inherit;">Arkadaşımın evinde kaldığım için konaklamayla ilgili bir harcamam olmadı.</span><br />
<span style="font-family: inherit;"><br /></span>
<span style="font-family: inherit;"><b>Yeme & içme</b></span><br />
<span style="font-family: inherit;"><br /></span>
<span style="font-family: inherit;">Kahvaltı 3,5 - 4 usd</span><br />
<span style="font-family: inherit;">Öğle akşam yemeği, yediğiniz yere bağlı olarak değişmekle birlikte ortalama bir yerde yediğinizde 4,5-7 usd </span><span style="font-family: inherit;"> </span><br />
Bira ortalama 1,5 - 2 usd<br />
çay & kahve 1 - 1,5 usd<br />
su kiosklarda 0.70 usd, marketlerde 0.50 usdye de bulaiblirsiniz<br />
<span style="font-family: inherit;"><br /></span>
<span style="font-family: inherit;"><b>Ulaşım</b></span><br />
<span style="font-family: inherit;"><br /></span>
<span style="font-family: inherit;">Şehir içi uberle ulaşım 1 -2 usd civarı, metro&otobüs tek bilet 0.30 usd</span><br />
<span style="font-family: inherit;"><br /></span>
<span style="font-family: inherit;">Havaalanından şehir merkezine taksi, gideceğiniz yere göre 11-15 Usd</span><br />
<br />
<span style="font-family: inherit;"><br /></span>
<b>İletişim</b><br />
<b><br /></b>
2 gb internetli plan için 2 usd ödedim<br />
<b><span style="font-family: inherit;"><br /></span></b>
<b><span style="font-family: inherit;"><br /></span></b>
<b><span style="font-family: inherit;">Çıkardığım dersler & Tüyolar </span></b><br />
<span style="font-family: inherit;"><br /></span>
<span style="font-family: inherit;">- Havaalanında az da olsa yanındaki dövizi gittiğin ülkenin para birimine çevir. Her zaman metroya biletsiz binmeye izin verecek görevliler olmayabilir.</span><br />
<span style="font-family: inherit;"><br /></span>
<span style="font-family: inherit;">- Bir yeri görmek için onca yol tepmeden önce açık mı değil mi google'dan bir kontrol et.</span><br />
<span style="font-family: inherit;"><br /></span>
<span style="font-family: inherit;">- Çantayı hazırlamayı son bir saate bırakma.</span><br />
<span style="font-family: inherit;"><br /></span>
<span style="font-family: inherit;"><br /></span>
<span style="font-family: inherit;">- Erken kalkıp öğleye kadar gezin, sonra öğle sıcağında en az 3 saat mola verin, Buones Aires'in güneşi fena yakıyor.</span><br />
<span style="font-family: inherit;"><br /></span>
<span style="font-family: inherit;">- Uber büyük kolaylık ve çok ucuz ve tabi ki oldukça güvenli.</span><br />
<span style="font-family: inherit;"><br /></span>
<span style="font-family: inherit;">- Çoğu yerde kredi kartı geçiyor, devasa nakit taşımayın yanınızda.</span><br />
<span style="font-family: inherit;"><br /></span>
<span style="font-family: inherit;">- Empenadas'ı deneyin, severseniz burada bol bol yiyin. Diğer ülkelerde bu kadar güzel değil.</span><br />
<span style="font-family: inherit;"><br /></span>
<span style="font-family: inherit;">- Dört gün Buenos Aires için az, 6-7 gün ayırmak lazım.</span><br />
<span style="font-family: inherit;"><br /></span>
<span style="font-family: inherit;">- İspanyolca bilmiyorsan google translete indir telefonuna, hayatı inanılmaz kolaylaştırıyor.</span><br />
<span style="font-family: inherit;"><br /></span>
<span style="font-family: inherit;">- Jorge Newbery havaalanı şehrin içinde ve ulaşımı çok kolay, ülke içinde bir yere uçacaksanız buradan uçun.</span><br />
<span style="font-family: inherit;"><br /></span>
<span style="font-family: inherit;"><br /></span>
<span style="font-family: inherit;"><br /></span>
<span style="font-family: inherit;"><br /></span>
<span style="font-family: inherit;"><br /></span>
<span style="font-family: inherit;"><br /></span>
<span style="font-family: inherit;"><br /></span>
<span style="font-family: inherit;"><br /></span>
<span style="font-family: inherit;"><br /></span>
<span style="font-family: inherit;"><br /></span>
<span style="font-family: inherit;"><br /></span>
<span style="font-family: inherit;"><br /></span></div>
<span style="font-family: inherit;"><br /></span>
İsmail Alacaoğluhttp://www.blogger.com/profile/00370302297109293376noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-426681675321764514.post-48453358484938434622020-01-10T18:41:00.000+03:002020-05-26T21:29:56.884+03:00Güney Amerika Seyahatine Hazırlık<div style="text-align: justify;">
<div style="text-align: left;">
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<span style="text-align: justify;"><a href="https://1.bp.blogspot.com/-e1UVlFy5KeE/Xq8FckJ5ytI/AAAAAAAApLk/Qbrl5kgwPBoXwZdavaxC5AJeO6BM1wnVwCLcBGAsYHQ/s1600/IMG_4868.JPEG" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="1600" data-original-width="1200" height="320" src="https://1.bp.blogspot.com/-e1UVlFy5KeE/Xq8FckJ5ytI/AAAAAAAApLk/Qbrl5kgwPBoXwZdavaxC5AJeO6BM1wnVwCLcBGAsYHQ/s320/IMG_4868.JPEG" width="240" /></a></span></div>
<span style="text-align: justify;">
</span>
<br />
<div style="text-align: justify;">
<span style="text-align: justify;">Bundan tam dört yıl önce 2020 yılının Ocak ayında en az altı aylığına Güney Amerika'ya gitme kararı almıştım. Neden 2020 yılı ve Ocak ayı derseniz, hayatımdaki bazı yükümlülüklerden kurtulduğum yılı takip eden bir yıl olması diyebilirim kısaca. Ancak 2019 yılının Haziran ayına geldiğimde, seyahat için o kadar uzun süre ücretsiz izin almak için onca yazışmaya, konuşmaya girmek istemediğime kanaat getirdim ve planı birikmiş yıllık izinlerimi de eritebileceğim altı haftalık bir seyahate dönüştürmeye karar verererek hemen bir Buenos Aires gidiş, Bogota dönüş bileti almıştım, başka da hiçbir plan yapmadan.</span></div>
<span style="text-align: justify;">
</span></div>
<br />
Ancak gitmeyi beklerken hiç tahmin edemeyeceğim bir şey oldu, Ekim ayında bel fıtığı ameliyatı olmam gerekti, ameliyat, ayağım için fizik tedavi, iyileşme sürecinin uzaması derken seyahate son iki hafta kalaya kadar iptal etme fikri güçlü bir seçenekti. Ancak seyahate on gün kala iptal etmemeye karar verdim, yaşadığım sıkıntılı bu sürecin ardından bir de seyahati iptal edersem epey mutsuz olacaktım. O mutsuzluğu kaldıramam deyip gitmeye karar verdim, iyi ki de gitmişim.<br />
<br />
41 gün süren 6 ülke, 15 şehir/kasaba gezdiğim toplam 34 bin km uçtuğum, 2 bin km otobüs/tren yolculuğu yaptığım ve 700 km yürüdüğüm bu seyahat hayatımın en uzun seyahati oldu.<br />
<br />
Seyahati yazmaya başlamadan önce seyahat öncesi nasıl bir hazırlık yaptığımı anlatmak isterim. </div>
<div style="text-align: justify;">
<br />
<b><u>Ulaşım</u></b><br />
<br />
İlk önce bir varış ve ayrılış noktası belirleyerek uçak biletimi alarak başladım işe. Buradaki amacım seyahatin en büyük kalemlerinden biri olan uçak biletini daha uygun bir fiyata halletmekti. Kafamda kaba hatlarıyla hangi ülkelere gidecğeime dair bir rota vardı ama detaylı bir rota yoktu. Açıkçası bunu bu şekilde yaptığıma özellikle de bir anda ortaya çıkan sağlık sorunu sebebiyle sorguladım, erken davrandığımı düşünüyorum bileti almakta. Neden böyle düşündüğümü hem rota bölümünde hem de yazının sonundaki çıkardığım dersler kısmında sıralayacağım.<br />
<br />
Kıtaya uçuşlarımı Avrupa üzerinden aldım çünkü çok daha ekonomik biletler bulunabiliyor o şekilde. Nitekim Air Europa isimli havayolu şirketinden Madrid aktarmalı bir Amsterdam - Buenos Aires gidiş, Bogota - Madrid dönüş bir uçak biletini 610 Usd'ye aldım. İstanbul - Amsterdam biletimi kredi kartımdaki puanlarla, Madrid- İstanbul biletimi de THY'deki millerimle aldım.<br />
<br />
Aireuropa'dan oldukça memnun kaldığımı söyleyebilirim, öyle uzun bir yolculuk için ekonomik sınıfın konforlu olduğunu söyleyebilirim, yemekleri de güzeldi, çalışanların samimi ve güleryüzlü hizmeti de. Bizim pek bilmediğimiz bir havayolu firması ama karşınıza çıkarsa es geçmeyin derim.<br />
<br />
Kıta içerisindeki seyahat planım uzun mesafeleri uçakla, kısa mesafeleri ise kara yoluyla kat etmekti. Ancak 3 ay kala geçirdiğim ameliyat ve sonrasındaki kararsızlığım kıta içindeki uçak biletlerini almamı geciktirdi. Yine durumumdan ötürü rota değişikliği yaptığım ve kara yoluyla seyahat etmem gereken yerleri rotadan çıkardığım için neredeyse tüm seyahatleri uçakla yaptım ve seyahatten iki hafta ile 5 gün öncesine kadar satın aldım. Bu yüzden harcamam gerekenden daha fazlasını harcadım. 7 uçuş gerçekleştirdim ülke içi/ülkeler arası ve toplam 620 USD harcadım bunun için.<br />
<br />
<br />
<a name='more'></a><br />
<br />
<b><u>Rota</u></b><br />
<br />
Daha sonra ayrıntılı bir rota çıkarmak üzere çalışmaya başladım. Öncelikle görmek istediğim yerlerin listesini çıkardım, mesafeleri sahip olduğum zamanla tartarak bazılarını eledim. Tabi tüm bunları yaparken gitmek istediğim yerler arasındaki ulaşım araçları opsiyonlarını, ulaşımın ne kadar süreceğini, kaç geceyi otobüste geçireceğimi, bunun sonuncunda ne kadar yorgun olacağımı hesaba da katarak çalışmam gerekti.<br />
<br />
Bunun ötesinde, her yere günlük uçuş ya da otobüs olmadığı için aslında bir günün yeterli olabileceği bir yerde 2,3 gün geçirmek zorunda kalmamak için o uçuş ya da otobüs seferlerine uygun planlama yapmak gerekiyor.<br />
<br />
Ancak, sonradan farkettim ki önce rotayı planlamak sonra uçak bileti almak gerekiyormuş. Çünkü rota üzerinde çalıştıkça aslında bazı yerlerde daha çok vakit geçirmek istediğimi farkettim, ancak elimdeki bilet bana kesin bir tarihte dönüş uçağımı yakalamak üzere dönüş noktasında olmamı söylüyordu, üstelik oldukça da uzak bir mesafeydi.<br />
<br />
Rota bir kaç kez değiştikten sonra şu şekilde gerçekleşti: Buenos Aires varış, günübürlik Colonia del Sacramento, Iguazu Şelaleleri, Sao Paulo, Rio de Janeiro, Santiago de Chile, Lima, Cusco, Sacred valley, Machu Picchu, Bogota.<br />
<br />
Önce rota planlamaya başlasam dönüş şehrini Bogota olarak seçmezdim. Ama Güney Amerika'ya seyahat edebilme koşullarım o kadar uzun zamanda oluştu ki, bir daha ne zaman gideceğim deyip Bogota'yı da görmek istediğim için eklemiştim. Oysa Kolombiya'yı başka şehirlerle birlikte başka bir seyahata bırakıp canım Peru'da daha fazla vakit geçirebillirdim.<br />
<br />
<b><u>Bilgi toplama </u></b><br />
<br />
İnternetten gideceğim yerlere dair bir çok gezi yazısı okudum, gideceğim yerler hakkında genel bilgi almak, bilmemin bana avantaj sağlayacağı bir şeyler varsa onları öğrenmek, nerede hangi ulaşım aracını kullanmanın daha avantajlı ve güvenli olduğunu, o şehrin hangi bölgesinin konaklama için daha güvenli olduğunu bilmek için bir çok gezi yazısı okudum.<br />
<br />
Bu okumalar insana bu tarz bilgileri vermesinin yanında gereksiz bir korku ve endişe de pompalayabiliyor maalesef. O yüzden temkinli okumakta fayda var çünkü herkesin tehlike ya da risk anlayışı aynı değil, kişiden kişiye değişmesinin ötesinde insanların yaşadıkları yerlere bağlı olarak da değişiyor. Unutmayın siz Türkiye'den gidiyorsunuz, hele de İstanbul'da yaşıyorsanız risk değerlendirmenizin bir İsviçreli'den ya da Hollandalı'dan daha güçlü olacağını inanın.<br />
<br />
<b><u>Konaklama</u></b><br />
<br />
Konaklama için de gideceğim şehirlerde yaşadığım arkadaşın/tanıdığım var mı diye bir baktım öncelikle. Arkadaşım olan şehirlerde onlarla iletişime geçtim, evlerinin müsait olup olmadığını ve orada yaşayan biri olarak hangi semtte kalmamı önereceklerini sormak için. Toplam 41 gece konakladığım bu seyahatin 10 gecesini arkadaşlarımın evinde kaldım.<br />
<br />
Konaklama için booking ve airbnb'den faydalandım. Booking, giriş tarihinize çok yakın zamana kadar rezervasyonu yapabilme imkanı sağlaması açısından oldukça iyi. Airbnb'de bu şans yalnızca şartları çok esnek olan konaklama yerlerinde geçerli, genellikle rezervasyon yapabilmek için ödeme yapmanız gerekiyor, ve çok azında iptal ettiğinizde ödediğinizin tümünü alabiliyorsunuz. O yüzden tavsiyem booking'e öncelik vermeniz olur. Zaten benim gibi yalnız seyahat ediyorsanız evde kalmak bir hostel ya da hotelde kalmaktan daha maliyetli oluyor.<br />
<br />
Konaklama rezervasyonlarımı çok önceden yapmadım ben, genellikle gideceğim şehre gitmeden 4-5 gün önce yaptım, hatta aynı gün yaptığım bile oldu. Evet seçeneğiniz azalıyor ama bütçenize uygun ve hoşunuza gidebilecek bir yer buluyorsunuz. Gitmeden önce nerede kalmanın daha güvenli olduğunu bilmeniz yeterli.<br />
<br />
<b><u>Bagaj</u></b><br />
<br />
Planım 40 litrelik bir çantayla yola çıkmaktı çünkü denizaşırı uçuşumun kabin bagajı hakkı 10 kg idi, ve 40 litrelik bir çantaya bunu 10 kg eşya sığdırabilirdim. Ancak yine ameliyattan ötürü belime de çok yüklenmemek için daha küçük bir çantayla daha az bir kiloyla gitmeye karar verdim. O yüzden 30 litrelik 8 kg bir çantayla yola çıktım. Çok az bulduğunuzu duyar gibiyim ancak gayet yetti bana. 42 günlük seyahat boyunca 4 kez çamaşır yıkadım sadece. Bu 8 kg çantaya 10 tişört, bir kot pantolon, üç şort pantolon, bir ince havlu, bir peştamal, bir yedek spor ayakkabı, bir sandalet, 1 polar, iki ince sweatshirt, bir fermuarlı sweatshirt, bir yağmurluk, bir küçük sırt çantası, alt üst pijama, çorap ve iç çamaşırlarımı sığdırdığımı söyleyeyim size.<br />
<br />
Hafif seyahat etmek çok avantajlı, yorgunluğunuzu azaltıyor, toplanmanızı kolaylaştırıyor, ekonomik uçmanızı sağlıyor. 8 kg çantayla gittiğim için ekonomik havayolu firmalarıyla kabin bagajıyla uçma şansı da yakaladım, buda bana kıta içindeki uçuşlara harcayacağım paradan en az % 30 tasarruf sağladı.<br />
<br />
<u><b>Bütçe </b></u><br />
<br />
Uçak biletleri dahil tüm seyahat için 3.400 USD civarı bir bütçe hesaplamıştım kendime. Bunu yaparken büyük uçak biletini hali hazırda almıştım. Konaklama için kendime bir limit belirledim ve onu aşmamaya çalıştım. Gideceğim yerlerin giriş ücretlerini internetten buldum ve her ülke için günlük ortalama yeme içme giderlerini görebileceğim internet sitelerini okudum, notlar aldım.<br />
Bu verilerle kendime oluşturduğum bütçe 3.400 USD'ydi. Kendime bir excel tablosu oluşturdum, konaklama, giriş ücretleri, ulaşımlar ve öngörülemeyen giderlerin hepsini bir arada görebileceğim.<br />
<br />
Nihayetinde 170 USD'lik bir sapmayla tüm seyahat 3.570 USD'ye mal oldu bana.<br />
<br />
Bütçe planlaması yaparken ziyaret etttiğim ve kullandığım siteler: numbeo, budgetyourtrip, indietraveler, tripadvisor, lonelyplanet, backpackertravel<br />
<br />
<br />
<b><u>Çıkardığım dersler:</u></b><br />
<br />
- Eğer varış noktası ile çıkış noktası birbirinden çok uzak iki farklı şehirse bileti almadan önce rotayı çıkar. Aksi halde çıkış noktasındaki uçağına yetişmek için rotadan fedakarlık yapman gerekir.<br />
<br />
- Daha da önemlisi 6 haftalık bir seyahat için varış ile çıkış noktalarının arası 7 bin km olmasın!<br />
<br />
- Uçak biletini 7 ay önceden alma. Çünkü uçak bileti fiyatı 3 ay kalaya kadar çok değişmiyor, hatta hiç değişmiyor.<br />
<br />
- Biraz fazla ödeyip değiştirilebilir ya da iptal edilebilir bilet almak çok daha mantıklı, tabi bilet fiyatı 1,5 - 2 katına çıkmıyorsa. Çünkü dünya ve insanlık hali.<br />
<br />
- Tek seferde birden fazla iklim değiştireceğin bir rotadan sakın. Böylece yanında hem yazlık hem de kışlık eşya taşımak zorunda kalmazsın. <br />
<br />
- Oku, karşılaşabileceğin olası tehlikeleri ve riskleri bil ama onlara çok odaklanarak kendini strese sokma. Dikkatli ol ama aşırı dikkat seyahatin tadını kaçırır.<br />
<br />
- Mümkün olduğunca hafif seyahat et, bu seyahatten bile hafif.<br />
<br />
- Çantandakilerin bir listesini yap, her topladığında o listeden tik at, böylece hiçbir şey unutmazsın (nerdeyse her yerde bir şey unuttum, şarj aletleri dahil)<br />
<br />
- Yalnız seyahat etmek güzel çünkü ne kalacağın yer için ne yiyeceğin yemek için birileriyle anlaşmak zorundasın ama yine de yol boyunca bir kaç günlük seyahat arkadaşı hiç fena olmaz.<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br /></div>
İsmail Alacaoğluhttp://www.blogger.com/profile/00370302297109293376noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-426681675321764514.post-25400760873410451982018-05-25T18:11:00.000+03:002020-05-03T21:51:05.988+03:00Likya yolu / Ölüdeniz'den Kabak Koyu'na<div style="text-align: justify;">
Uzun yıllardır yapmayı istediğimiz şeye başlayabilmek için ekonomik kriz olması gerekiyormuş. Şöyle ki, normal şartlarda 9. yılımızı kutlamak için Milan ve Como gölü seyahati planlamıştık. Çok da uygun bulduğumuz uçak biletlerini euronun ilk yükseliş dalgasının yarattığı stres ve panikle yakmaya karar verip, Como gölü yerine yurt içinde bir yere gitmeye karar verdik. Böylece Likya yolunu yürümeye başlama kararı aldık, yıllar içinde peyder pey yürüyüp elbet bir gün Likya yolunun tamamını yürümek hedefimizde. O yüzden sadece iki gün yürüdük ilk seferinde. </div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Seyahat 18 Mayıs günü sabah 09.10'da Dalaman uçuşuyla başladı. Dalaman havalimanından Fethiye'ye hem Havaş hem de Muttaş olmak üzere iki havaalanı transfer firması ile gitmek mümkün ve yolculuk yaklaşık bir saat sürüyor. Bu yolculuğun bedeli ise 15 TL. Fethiye'de Bahadır'ın dayısını görüp oradan Ölüdeniz'e geçmek niyetimiz. Nitekim öyle de yaptık ve yaklaşık saat 15.00 gibi Ölüdeniz'e vardık. Daha önce hiç gitmediğim için Ölüdeniz oldukça merak ettiğim bir yerdi. Aylardan Mayıs olması, haliyle turist sezonu olmaması nedeniyle neredeyse bomboş bir sahilin tadını çıkardık gün batımına kadar. Akşamında sahile beş dakika yürüme mesafesinde olan küçük çaplı, uygun fiyatlı bir motel bulduk. </div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgra05Ya32LILFZiuwMaJN-t1TRKc-44ic5p6h21BOQGiX9_3jXQIG9QElYXOU288pwp6Rwi169Fs9kH4pCnZD3lm2iVOmiZf8P0kLYDWmWsXOgh3dKftsy6lhEIjsBHARse6fHCwqSbANw/s1600/IMG_3541.JPG" imageanchor="1" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="1600" data-original-width="1200" height="400" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgra05Ya32LILFZiuwMaJN-t1TRKc-44ic5p6h21BOQGiX9_3jXQIG9QElYXOU288pwp6Rwi169Fs9kH4pCnZD3lm2iVOmiZf8P0kLYDWmWsXOgh3dKftsy6lhEIjsBHARse6fHCwqSbANw/s400/IMG_3541.JPG" width="300" /></a><b>1. gün:</b> 19 Mayıs sabahı erken bir kahvaltının ardından minibüse atlayıp heyecanla yürüyüş başlangıç noktasına gittik. Elbette yürüyüşe başlamadan önce fotoğraf çekilmeyi ihmal etmedik. O sırada orada olan uzak doğulu arkadaşla birbirimizin fotoğrafını çektik.<br />
<br />
Yürüyüşe başladıktan kısa bir süre sonra o muhteşem Ölüdeniz manzarasıyla karşılaştığımız noktaya vardık. Manzaranın tadını daha iyi çıkarabilmek için yoldan biraz sapıp, ilerideki küçük tepenin üzerine çıkmanız gerekiyor. Şahane fotoğraflar çekeceğiniz yer de orası. Bizim şansımıza o tepeye vardığımızda yağmur başladı, o yüzden oradan erken ayrılıp yola koyulmak zorunda kaldık. Neyse ki yağmur kısa sürdü de yürüyüş çamurlu başlamamış oldu.<br />
<br />
O noktadan sonra nispeten daha az ağaçlı, gölgeliği az, çoğunlukla taşlık bir zemini olan, bu yüzden de yürümesi biraz zahmetli olan bir bölgeye vardık. Bu noktadan sonra ilk çeşmeye ulaşana kadar uzun bir yol yürümek gerekiyor. Biz o kadar hazırlıklı olmadığımız için yolun yarısında suyumuz bitti. Belki de o yüzden çeşmeye varmak bize uzun geldi, bilmiyorum. Tek bildiğim çeşmeye vardığımızda ne kadar mutlu olduğumuzdu. Kana kana su içip, mataralarımızı doldurduktan sonra bir kaç yüz metre ilerideki bir kaç haneden oluşan yerleşim yerinde dinlenmeye karar verdik. Zaten öğle olmuştu, gözleme yazısını görür görmez kendimizi evin bahçesine attık. Gözlemelerimizi yiyip çayımızı içtikten sonra yeniden yola koyulduk.<br />
<br />
<a name='more'></a><br /><br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://1.bp.blogspot.com/-Yu8okcc_cm8/XTM8sA_qUHI/AAAAAAAAivc/0L4kHVylayktvMLx26jNbN7mUgWBdmjyQCLcBGAs/s1600/IMG_0877.JPG" imageanchor="1" style="clear: right; float: right; margin-bottom: 1em; margin-left: 1em;"><img border="0" data-original-height="1600" data-original-width="1200" height="400" src="https://1.bp.blogspot.com/-Yu8okcc_cm8/XTM8sA_qUHI/AAAAAAAAivc/0L4kHVylayktvMLx26jNbN7mUgWBdmjyQCLcBGAs/s400/IMG_0877.JPG" width="300" /></a></div>
Yolun bundan sonrası oldukça düz. Ancak bir süre sonra asfalt yolun kıyısından yürümeye başladığınızda, hele de bizim gibi güneş tepedeyken yapıyorsanız bunu, bir süre sonra yukarıdan güneş aşağıdan asfaltın sıcaklığı ile epey bunalıyorsunuz. Bu yüzden ara ara yoldan içeri girip çamların altında soluklanmak zorunda hissettik. Biraz daha yürüdükten sonra, yine bir tepenin üzerinde bir kaç cafenin bulunduğu bir yere vardık. İlk gördüğümüze oturduk, Gün batımı Cafe. Uzunca bir süre dinlendikten ve yol hakkında bilgi aldıktan sonra yola koyulduk. Bu noktada, biraz ilerden sağa dönerek köyün içine girmek gerekiyor. Dikkat edilmesi gereken nokta köy bittikten sonra bahçelerin arasındaki patikadan doğru devam etmeyip sağa dönüşü kaçırmamakta. Biz kaçırdık ama neyse ki 150-200 metre sonra yanlış yerde olduğumuzu fark edip geriye döndük ve doğru yoldan devam ettik.<br />
<br />
Nihayetinde 13 km yol yürüyüp akşamüzeri Faralya'ya vardık, günün yorgunluğundan ötürü kendimizi karşımıza çıkan ilk ev-pansiyona attık, Gül Pansiyon. Oldukça basit ve sade bir pansiyon, çok şey beklememenizi tavsiye ederim. Daha iyi bir yerde konaklamak isteyenler bu pansiyonu es geçip biraz daha yürüdüklerinde karşılarına çıkacak olan Montenegro Otel'de konaklayabilirler.<br />
<br />
Gül pansiyon, odaları oldukça sade ama terası şahane bir pansiyon. Bir kadın işletiyor, gayet ilgililer. Odaya çekilip biraz dinlendikten sonra günbatımını izlemek üzere pansiyonun yan tarafından aşağıya doğru yürüyüp, evlerin ve bahçelerin arasından geçerek Kelebekler Vadisini tepeden görebileceğimiz bir noktaya varıyorsunuz. Ben kelebekler vadisine gitmedim henüz, bu sefer de inişleri yasakladıkları için inemedim. Biz gitmeden çok kısa bir süre önce birisi düşüp yaşamını yitirmiş, o yüzden yasaklamışlar. Güneşi batırıp yeniden pansiyonumuza döndükten sonra foursquare'den akşam yemeği için bir yer bulduk. Ne de olsa özel bir gün bizim için, en azından akşam yemeğimiz güzel olsun dedik ve az önce sözünü ettiğim Montenegro Otel'in restoranını bulduk. İyi ki de bulmuşuz, hem mekanın kendisi hem çalışanların ilgili hem de sahibiyle ettiğimiz sohbet çok keyifliydi. Restoranın sahibi aynı zamanda bölgede alternatif rotalar çıkaran bir derneğin kurucularından. Bize Faralya'dan Kabak koyuna orijinal rota yerine sahilden alternatif rotadan gitmeyi önerdi. Biz de öyle yapmaya karar verdik. Güzel geçen bir gecenin ardından pansiyonumuza dönüp günün yorgunluğuyla güzel bir uyku çektik.<br />
<br />
<a href="https://1.bp.blogspot.com/-sZqLqwatx1w/XTNDAWJIfTI/AAAAAAAAivw/AXxIE5E8NsMYGjviB7mU95Vnc7JuZjAigCLcBGAs/s1600/IMG_3744.JPG" imageanchor="1" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="1600" data-original-width="1200" height="320" src="https://1.bp.blogspot.com/-sZqLqwatx1w/XTNDAWJIfTI/AAAAAAAAivw/AXxIE5E8NsMYGjviB7mU95Vnc7JuZjAigCLcBGAs/s320/IMG_3744.JPG" width="240" /></a><b>2. gün:</b> Ertesi sabah Gül pansiyonun terasında güzel bir kahvaltı yaptıktan sonra alternatif rotamız için yola çıktık. Bu yol Kelebekler Vadisine paralel ilerleyen, dolayısıyla her an durup manzaraya bakmak isteyeceğiniz bir yol. Biraz tırmanmalı ama her vardığınız noktada biraz daha hayran kalıyoruz yeşille mavinin kucaklaşmasına. Bir noktada artık Kelebekler Vadisine veda edip içeriye doğru giriyoruz. Bir süre daha ormanlık alanda yürüdükten sonra ağacın daha az olduğu, ara ara yerleşim yerlerinin içinden geçtiğimiz bir yola giriyoruz. Bu yolda da su mevcut ama yine de hazırlıklı çıkmakta fayda var.<br />
<a href="https://1.bp.blogspot.com/-oTAu3igR6dk/XTNdanQ7doI/AAAAAAAAiwQ/XLTcOpb_OBIUgowadYZ4his-RnBvowKfQCLcBGAs/s1600/IMG_3739.JPG" imageanchor="1" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="1600" data-original-width="1203" height="320" src="https://1.bp.blogspot.com/-oTAu3igR6dk/XTNdanQ7doI/AAAAAAAAiwQ/XLTcOpb_OBIUgowadYZ4his-RnBvowKfQCLcBGAs/s320/IMG_3739.JPG" width="240" /></a>Bu rotanın güzel yanı, günün ortasında mola verebileceğimiz bir nokta olması: Aktaş plajı. Bir siteyi geçtikten sonra girdiğimiz ağaçlık alan Aktaş plajına açılıyor. Burada bir de bir tesis var. Çam ağaçlarının arasında, koyu tepeden gören bir konumda etrafa serpiştirilmiş çardakların olduğu bir mekan. Biz vardığımızda çok kimse olmadığı için koyu tam tepeden gören bir çardağa yerleştik, soyunup dökünerek hemen minderlere yayıldık. Sonra gelsin çaylar, gelsin yemekler. Aktaş plajı küçük, kayalıklarla çevrili, suyu soğuk masmavi bir koy. Sırf burası için bile bu alternatif rota tercih edilebilir. Burada yüzdükten, güneşlendikten ve gölgede bolca dinlendikten sonra yola çıkma vakti geliyor. Her şeyimizi toplayıp, yeniden yürüyüş kıyafetlerimize dönüp Kabak koyuna doğru yola çıkıyoruz.<br />
<br />
Yolun Aktaş plajından sonraki kısmının büyük bölümü deniz kıyısından hak sahilden kah denize tepeden bakan patikalardan oluşuyor. Manzaranın muhteşemliğini, etrafın sessizliğini, neredeyse denizin içine kadar uzanan çam ağaçlarının güzelliğini anlatmakla bitmez. Yolun bir noktasından sonra denizi arkada bırakıp, çok da uzaklaşmadan aslında, Kabak Koyuna doğru yürüyüşe geçiyoruz. Yolun Aktaş plajından sonraki bölümü hep ormanlık alandan, bu yüzden gölge sorunu pek yok. Ancak Kabak mahallesine giriş pek bir iç açıcı değil. Kendimizi tozlu bir toprak yolda buluyoruz. Güneş hala sıcak ve biz henüz herhangi bir rezervasyon yapmamış olmanın belirsizliğiyle güneş bizi daha bir yakıyor. Bu yüzden aşağıya, Kabak koyuna inmeyip yukarıdaki konaklama tesislerinden birinde kalmayı planladık. Çok da zaman geçmeden aradığımız yerin orası olduğuna kanaat getirdiğimiz bir yer bulduk ve orada kalmaya karar verdik: Olive Garden. Kabak koyuna tepeden bakan motellerden birisi, açıkçası yüzme havuzu bize en cazip gelen kısmı oldu. Çünkü aşağıya inip denize girmeye hiç halimiz yoktu. Bungolovumuza yerleşip hemen havuza attık kendimizi bu yüzden.<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
</div>
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://1.bp.blogspot.com/-TM7W44u--Wg/XTNcJ2Dk9oI/AAAAAAAAiwE/vI-Hv-lTUMktOH5fHbQApro_mW97of3EACLcBGAs/s1600/IMG_3832.JPG" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="843" data-original-width="1600" height="336" src="https://1.bp.blogspot.com/-TM7W44u--Wg/XTNcJ2Dk9oI/AAAAAAAAiwE/vI-Hv-lTUMktOH5fHbQApro_mW97of3EACLcBGAs/s640/IMG_3832.JPG" width="640" /></a></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
</div>
<br />
Mevsimden kaynaklı olarak tamamen dolu olmayan otelimizde kendimize güzel bir masa seçip akşam yemeğimizi yedikten sonra çok da geç olmayan bir vakitte odamıza çekildik. Küçük ama iki kişi için yeterli, içinde banyosu tuvaleti olan bir bungolovdu. Dolayısıyla memnun kaldık. Tekrar gitsek en azından bir gece kalmayı tercih edebileceğimiz bir otel ve Kabak civarındaki bazı diğer yerler gibi pahalı da değildi. O akşam bir de karar aldık, normalde bir gün daha yürüme planımız varken yürümemeye ve kalan iki günümüzü Kabak koyunda geçirmeye karar verdik. Bunda en büyük etken havanın çok sıcak olmasıydı. Bu noktada Mayıs ayı sonuna doğru Likya yolunu yürümek için fazla sıcak bir tarih olduğunu söyleyebilirim. Sanırım en geç Mayıs başı gibi gelmek gerek, Nisan en iyi zaman diyorlar zaten.<br />
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://1.bp.blogspot.com/-6OO_3_b-s1M/XTNi4Et1PgI/AAAAAAAAiwc/aNrwxkyF_JIRlVrWOVtRCgHq_31XrBWhACLcBGAs/s1600/IMG_3915.JPG" imageanchor="1" style="clear: right; float: right; margin-bottom: 1em; margin-left: 1em;"><img border="0" data-original-height="1600" data-original-width="1203" height="320" src="https://1.bp.blogspot.com/-6OO_3_b-s1M/XTNi4Et1PgI/AAAAAAAAiwc/aNrwxkyF_JIRlVrWOVtRCgHq_31XrBWhACLcBGAs/s320/IMG_3915.JPG" width="240" /></a></div>
<b>3. gün:</b> Sabah kahvaltımızı Kabak koyuna karşı yapıp, öğleye kadar havuzda vakit geçirdikten sonra aşağıya koya inmeye ve orada kalmaya karar verdik. Öğlen civarı eşyalarımızı toplayıp aşağıya, adını hep duyduğumuz ama hiç gitmediğimiz Lilith Camiping'e doğru yola çıktık. Yukarından Kabak koyuna inmek 15 dakika civarı sürüyor. Aslında iki nokta arasında minibüsler de var ama ancak dolduğunda kalktığı için zaman kaybetmemek adına yürümeye karar verdik. Önceden telefon açıp yer olduğunu öğrendiğimiz için rahattık. Burada da biraz yukarıda, ağaçların arasında bir bungolova yerleştik. Ağaçlar içinde, bir meydanı olan, rengarenk bir yer Lilith Camping. bungolov da bir önceki geceyi geçirdiğimiz yerden farklı değildi ancak gecesi yukarıda geçirdiğimiz gece kadar sakin değildi. Kamp alanının ortak kullanılan meydanına baktığı için kaldığımız yer bütün gece orada oturanların gürültüsü geldi. O günün öğleden sonrasını sakin ve sessiz bir şekilde Kabak Koyunda geçirdik. Çok az insan vardı plajda, gayet güzel ve keyifliydi o yüzden. Ancak söylemeden geçemeyeceğim, Kabak koyunun fazla abartıldığını düşündüm açıkçası. Belki daha özgür bir alan olduğu içindir bu dillere destan hali ama koyun kendisi, plajı, denizi, bu övgüyü çok da hak etmiyor bana göre.<br />
<a href="https://1.bp.blogspot.com/-CuTnaJsuTcM/XTNlA13XVAI/AAAAAAAAiwo/pNPL7cdw5QIevCU717WyWiCQj-36maz8QCLcBGAs/s1600/IMG_3885.JPG" imageanchor="1" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="1600" data-original-width="1200" height="400" src="https://1.bp.blogspot.com/-CuTnaJsuTcM/XTNlA13XVAI/AAAAAAAAiwo/pNPL7cdw5QIevCU717WyWiCQj-36maz8QCLcBGAs/s400/IMG_3885.JPG" width="300" /></a><b></b><br />
<b><b><br /></b></b>
<b>4. gün:</b> Sabah kahvaltımızı yaptıktan sonra yine Kabak koyuna attık kendimizi. Bir kaç kez denize girdik çıktık, Cennet koyuna yürüsek mi diye düşündük ama hem üşendiğimiz hem de akşam uçağımız olduğu için gitmemeye karar verdik. Kabak koyunda sizi Cennet koyuna ya da çevredeki başka koylara götürebilecek tekneler mevcut. Ancak gereksiz pahalı geldi bize ve onu da yapmadık. Bir sonraki gelişimize bıraktık Cennet koyunu. O gün akşam üzeri Dalaman Havaalimanı gitmek üzere yola çıktık. kabak koyundan doğrudan havalimanına giden otobüsler var, 2 saate yakın sürüyor ama direkt araç olduğu için büyük kolaylık.<br />
<br />
Velhasıl, üç günlük bir trekking diye yola çıkıp sıcak yüzünden üçüncü gününü yürümediğimiz ama her anından çok keyif aldığımız kısa tatilimizin sonuna geldik. Dalaman havalimanında yorgun ama mutlu son pozumuzu verip İstanbul'un yolunu tuttuk.<br />
<br />
<br />
<br />
<u>Çıkardığımız dersler:</u><br />
<br />
- Mayıs ayının sonuna doğru Likya yolunu yürümeye kalkma.<br />
- İlk başlarda biraz ağır gelebilir ama iki litreden az suyla yürümeye başlama.<br />
- Ölüdeniz'e gideceksen kesinlikle Mayıs sonundan önce git ki tadını çıkar.<br />
- Değişikliğe açık ol, alternatifleri değerlendir.<br />
- Her gökkuşağı gördüğün yerden öyle samimi bir kucaklama bekleme.<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br /></div>
<br />
<br />
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
</div>
İsmail Alacaoğluhttp://www.blogger.com/profile/00370302297109293376noreply@blogger.com0Ölüdeniz, 48340 Fethiye/Muğla, Türkiye36.570407 29.14045399999997736.468384500000006 28.979092499999975 36.6724295 29.301815499999979tag:blogger.com,1999:blog-426681675321764514.post-52768734333525047392017-06-12T12:23:00.000+03:002020-05-17T21:22:59.297+03:00Baska bir Dünya / Jaipur ve Agra&Tac Mahal<div style="text-align: justify;">
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://1.bp.blogspot.com/-i3cUO3k0poI/WRC95FlSiYI/AAAAAAAATt4/_JyYD-MYFwo84KhAo4jud6qb8r9KJswcwCLcB/s1600/IMG_8660.JPG" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><span style="font-family: Helvetica Neue, Arial, Helvetica, sans-serif;"><img border="0" height="425" src="https://1.bp.blogspot.com/-i3cUO3k0poI/WRC95FlSiYI/AAAAAAAATt4/_JyYD-MYFwo84KhAo4jud6qb8r9KJswcwCLcB/s640/IMG_8660.JPG" width="640" /></span></a></div>
<span style="font-family: Helvetica Neue, Arial, Helvetica, sans-serif;"><span style="font-family: "helvetica neue" , "arial" , "helvetica" , sans-serif;"><br /></span>
<span style="font-family: "helvetica neue" , "arial" , "helvetica" , sans-serif;"><br /></span>
<span style="font-family: "helvetica neue" , "arial" , "helvetica" , sans-serif;">Hindistan seyahatiyle ilgili en son söyleyeceğim şeyi en başta söylemek isterim: Hindistan'a öyle 8-10 günlüğüne gidilmez, gittin mi en az bir ay, zaman ve parasal koşulların elveriyorsa 3-4 aylığına gitmek lazım. Yoksa benim gibi aklın Hindistan'da kalmış bir şekilde, yarım yamalak gezdiğin ve gördüğün hissiyatıyla döner, ee noldu şimdi diye oturursun. Çünkü Hindistan her anlamıyla bambaşka bir kültür, bambaşka bir dünya. Onu anlamak ve hissetmek için turist kimliğinden çıkmak gerekiyor, bir hafta bilemedin on günlük bir seyahatte bunu yapmak çok da mümkün değil. Çünkü içine girdiğin sosyal hayatın ve kültürün kısa da sürse bir alışma süreci var. Ne kadar çok seyahat eden biriysen bu süre o kadar kısalıyor ama benim gibi yılda bir, bilemedin iki kez yurtdışına çıkma fırsatın varsa en az bir hafta sürebiliyor. Bu sefer de tam alışıyorken tatil bitiyor. Daha uzun süreli gitmeli dememin sebebi budur. Girişi çok uzattım biliyorum, aslında söyleyecek çok şeyim var ama kelimelere nasıl dökeceğim bilmiyorum. Buyrun sekiz günlük Hindistan seyahatine başlayalım. </span></span></div>
<div style="text-align: justify;">
<span style="font-family: Helvetica Neue, Arial, Helvetica, sans-serif;"><br /></span></div>
<div style="text-align: justify;">
<span style="font-family: Helvetica Neue, Arial, Helvetica, sans-serif;">Zaman kısıtlı olduğu için önceden planlı bir tatildi, hangi gün nereye hangi araçla geçilecek, orada nerede kalınacak hepsi belliydi. O yüzden spontane gelişen bir durum olmadı, işte uzun süreli gitmenin bir güzelliği de burada. Koskoca üç ayı planlayamayacağın için istediğin an, birinden bir şey duyup ya da tanıştığın birilerinin peşine takılıp herhangi bir yere gidebilirsin. Bizim planımız Delhi'ye inip hiç havaalanından çıkmadan doğrudan Jaipur'a aktarma yapmak ve iki gün geçirmek, oradan daha önceden kiraladığımız şöförlü bir araçla Agra'ya gitmek, Tac Mahal'i görmek ve oradan Delhiye geçerek 2 gün Delhi'de kalmak, sonrasında uçakla Varanasi'ye gidip iki gün de orada geçirerek Türkiye'ye dönmek için Delhi'ye geri dönmek. Tam da böyle yaptık. Buyrun detaylar. </span><br />
<span style="font-family: Helvetica Neue, Arial, Helvetica, sans-serif;"><span style="font-family: "helvetica neue" , "arial" , "helvetica" , sans-serif;"><br /></span>
<span style="font-family: "helvetica neue" , "arial" , "helvetica" , sans-serif;">İstanbul'dan 6 saatlik bir uçuşla Delhi'ye vardık. İki saat sonraki Jaipur uçuşumuzu beklemek için kendimizi bekleme salonundaki uzanma koltuklarına attık. Doğrudan Jaipur'agitme nedenimiz Holi Fest'e orada katılmak. Hani şu herkesin birbirine renkli toz boyalar attığı renk cümbüşü festival. </span><span style="font-family: inherit;"> </span><span style="background-color: white; color: #1d2129;"><span style="font-family: "helvetica neue" , "arial" , "helvetica" , sans-serif;">Bu günde sevginin, kardeşliğin, renklerin, iyiyinin kötü karşı zaferinin bayramını ve de baharın gelişini kutluyormuş Hindular. Doğanın kendisinden -kimi sandal ağacından, kimi pancardan, kimi bir çeşit üzümden- elde edilen bu renkler de doğanın uyanışını, çiçeklerin açışını yani baharın gelişini temsil ediyormuş. Biz de boyandık, renklendik, mutlu olduk. </span></span></span><br />
<div style="text-align: justify;">
<span style="font-family: Helvetica Neue, Arial, Helvetica, sans-serif;"><span style="background-color: white; color: #1d2129;"><span style="font-family: "helvetica neue" , "arial" , "helvetica" , sans-serif;"></span></span><br /></span>
<a name='more'></a><span style="background-color: white; color: #1d2129;"><span style="font-family: Helvetica Neue, Arial, Helvetica, sans-serif;"><br /></span></span></div>
<div style="text-align: justify;">
<span style="background-color: white; color: #1d2129;"><span style="font-family: Helvetica Neue, Arial, Helvetica, sans-serif;"><b>Jaipur</b></span></span></div>
<div style="text-align: justify;">
<span style="background-color: white; color: #1d2129;"><span style="font-family: Helvetica Neue, Arial, Helvetica, sans-serif;"><br /></span></span></div>
<div style="text-align: justify;">
<span style="background-color: white; color: #1d2129;"><span style="font-family: Helvetica Neue, Arial, Helvetica, sans-serif;">Jaipur öyle aman aman çekiciliği olan bir şehir değil. Adı her ne kadar pink city (pembe şehir) olarak geçse de her yerde öyle çok da pembelik göremedim ben. Binalar genellikle kırmızı tuğla renginde boyanmış, sanırım bundan dolayı ismi pink city diye anılıyor. Ancak şehre bir toz hakim, o kırmızılar da o yüzden kırmızı kırmızı değil yani. Bir de tabi Holiden kaynaklı tatil olması, dolayısıyla her yerin kapalı olması şehrin hareketliliğini ve canlılığını görmemize biraz mani oldu. Hatta Holi'nin ertesi günü yemek iyecek yer bulmakta dahi zorlandık. Kaldığımız otel de, <b>Umaid Bhawan Hotel</b> çok merkezi bir yerde değildi - neresi merkez diye sorarsanız onu da söyleyemem gerçi - ancak öyle otellerin toplandığı ya da restoranların olduğu bir bizim anladığımız türde bir merkez olmadığı için çok sorun olmadı. Genellikle her otelin kendine ait bir restoranı var, sokaklarda dolaşıp yemek yieyecek yer aramak istemeyen bir çok kişi kaldığı otelde yiyor akşam yemeklerini. Çoğu otelin teras katında restoran&barları var. Biz foursquare'i kullanarak güzel bir kaç yer bulduk, Jaipur'u yüksek bir terastan seyretme fırsatı bulduğumuz güzel bir mekanda ilk akşam yemeğimizi yedik.Mekanın ismi <b>Peacock Rooftop Restaurant</b>, kesinlikle tavsiye ederim. Ertesi gün, yani Holi'nin bitmesini takiben boyalarımızdan arındıktan sonra başka bir mekan daha bulduk, bahçe içinde, her yeri ağaçlarla kaplı bir restorandı, yemekler güzeldi ancak gereksiz pahalıydı, yine de denenebilir, ismi <b>The Forresta Kitchen & Bar</b>.</span></span></div>
<div style="text-align: justify;">
<span style="background-color: white; color: #1d2129;"><span style="font-family: Helvetica Neue, Arial, Helvetica, sans-serif;"><br /></span></span></div>
<table cellpadding="0" cellspacing="0" class="tr-caption-container" style="margin-left: auto; margin-right: auto; text-align: center;"><tbody>
<tr><td style="text-align: center;"><a href="https://2.bp.blogspot.com/-P3qoZYDCB44/WRC8PNPTYTI/AAAAAAAATto/x19w_10VItkgAuWwvTMy9CVYJyMDVtYoACLcB/s1600/IMG_8638.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: auto; margin-right: auto;"><span style="font-family: Helvetica Neue, Arial, Helvetica, sans-serif;"><img border="0" height="362" src="https://2.bp.blogspot.com/-P3qoZYDCB44/WRC8PNPTYTI/AAAAAAAATto/x19w_10VItkgAuWwvTMy9CVYJyMDVtYoACLcB/s640/IMG_8638.jpg" width="640" /></span></a></td></tr>
<tr><td class="tr-caption" style="text-align: center;"><span style="font-family: Helvetica Neue, Arial, Helvetica, sans-serif; font-size: small;">Hawa Mahal</span></td></tr>
</tbody></table>
<div style="text-align: justify;">
<span style="font-family: Helvetica Neue, Arial, Helvetica, sans-serif;"><span style="background-color: white; color: #1d2129;">Jaipur'da görülecek yerlerin başında </span><b style="background-color: white; color: #1d2129;">Hawa Mahal</b><span style="background-color: white; color: #1d2129;">, J</span><b style="background-color: white; color: #1d2129;">aigarh Fort</b><span style="background-color: white; color: #1d2129;">, </span><b style="background-color: white; color: #1d2129;">Nahargarh Fort</b><span style="background-color: white; color: #1d2129;">, </span><b style="background-color: white; color: #1d2129;">Amber Fort</b><span style="background-color: white; color: #1d2129;">, </span><b style="background-color: white; color: #1d2129;">Albert Hall Müzesi</b><span style="background-color: white; color: #1d2129;">, </span><b style="background-color: white; color: #1d2129;">Galta Ji </b><span style="background-color: white; color: #1d2129;">(Monkey Temple), </span><b style="background-color: white; color: #1d2129;">Jal Mahal</b><span style="background-color: white; color: #1d2129;"> geliyor. Ben bunlardan yalnızca şehir içinde olan bir kaç tanesini görebildim. Zaman kısıtlı olduğu için şehir dışında yer alan kalelere gitme fırsatı olmadı. Jaipur'u çok çok hissettiğimi söyleyemem, Rajastan'ta yer alan Jodhpur ya da Udaipur için daha güzel diyorlar. Belki ilerleyen yıllarda daha detaylı bir Hindistan seyahati yaparsam oraları da görme şansı bulurum.</span></span></div>
<div style="text-align: justify;">
<span style="background-color: white; color: #1d2129;"><span style="font-family: Helvetica Neue, Arial, Helvetica, sans-serif;"><b><br /></b></span></span></div>
<span style="font-family: Helvetica Neue, Arial, Helvetica, sans-serif;"><br /></span>
<div style="text-align: justify;">
<b style="background-color: white; color: #1d2129;"><span style="font-family: Helvetica Neue, Arial, Helvetica, sans-serif;">Agra & Tac Mahal </span></b></div>
<span style="font-family: Helvetica Neue, Arial, Helvetica, sans-serif;"><span style="background-color: white; color: #1d2129;"><span style="font-family: "helvetica neue" , "arial" , "helvetica" , sans-serif;"></span></span><br /></span>
<div style="text-align: justify;">
<span style="background-color: white; color: #1d2129;"><span style="font-family: Helvetica Neue, Arial, Helvetica, sans-serif;">Jaipur'dan Agra'ya, oradan da Delhi'ye gitmek üzere şöförlü bir araç kiraladık. Maksat zaten kısa olan bu seyahatte mümkün olduğunca az yorulmak. Sabah bizi otelden alan aracımızla Agra'ya doğru yola çıktık. Yaklaşık 240 kmlik yol aşağı yukarı 4 saat sürdü. Tabi bunda benzin almak için Delhi yoluna doğru yarım saat gidip gelmemizin payı büyük. Hindistan'da otobanlar gayet geniş ve iyi. O yüzden sanırım otobüsle de gidilse çok yorucu olmayabilir. Tabi bunu farazi söylüyorum çünkü Hindistan'da bulunduğum süre boyunca otobüse binmedim ve otobüsün koşullarını bilmiyorum. Yolboyunca bir çok küçük yerleşim yerinden geçtik, yolda mola verecek yerler yok ama bu yerleşim yerlerinde yol üzerinde bir sürü alışveriş yapılacabilecek yerler var, yani öyle aman su almayı unuttum diye dertlenmeye gerek yok. Agra çok yoksul bir şehir, Hindistan'ın bir çok yeri gibi ama bu şehri arabanın camının arkasından izlediğimden midir nedir daha bir yoksul göründü bana. Sonra Varanasi'yi görünce bu fikrim değişecek gerçi. O anda şehrin bana hissettirdiği buydu, otobanların pürüzsüzlüğünün aksine burada yollar delik deşik, bozuk, arabanın içinde hoplaya hoplaya gidiyorsunuz, tabi ki pis, insanlar yerlerde yatıyor. Jaipur'da yoksulluk bu kadar gözüme batmamıştı açıkçası. Ancak asıl ilginç olanı bunca yoksulluğun ve yokluğun arasından geçip Tac Mahal gibi devasa, şaşalı ve buram buram zenginlik kokan bir yapıya varıyor olmak. Sanırım Hindistan'ı ilginç, ilginçten de ziyade garip yapan da bu tezatlıklar. Aynı durum Delhi'de de hissettirdi kendini, yoksulluk ve zenginlik arasında mekansal olarak bir keskinlik yok, yokluğun içinde müthiç bir varlık, onun hemen bitişinde yine bir sefalet hali görebiliyorsunuz. Hani yoksulluk ve zenginlik arasındaki uçurum denir ya, burada buna uçurumdan daha büyük bir metafor bulmak lazım. </span></span></div>
<span style="background-color: white; color: #1d2129;"><span style="font-family: Helvetica Neue, Arial, Helvetica, sans-serif;">
<br />
<br />
</span></span><br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<span style="background-color: white; color: #1d2129;"><span style="font-family: Helvetica Neue, Arial, Helvetica, sans-serif;"><a href="https://4.bp.blogspot.com/-mPX87JpXX8o/WRC8TEt_QVI/AAAAAAAATts/g-D3vVktEGgOSexd4_rBJRO4KuYoeGcLACLcB/s1600/IMG_9152.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="388" src="https://4.bp.blogspot.com/-mPX87JpXX8o/WRC8TEt_QVI/AAAAAAAATts/g-D3vVktEGgOSexd4_rBJRO4KuYoeGcLACLcB/s640/IMG_9152.jpg" width="640" /></a></span></span></div>
<span style="font-family: Helvetica Neue, Arial, Helvetica, sans-serif;"><span style="background-color: white; color: #1d2129;"><span style="font-family: "helvetica neue" , "arial" , "helvetica" , sans-serif;">
</span></span>
<span style="background-color: white; color: #1d2129;"><span style="font-family: "helvetica neue" , "arial" , "helvetica" , sans-serif;"><br /></span></span>
<span style="background-color: white; color: #1d2129;"><span style="font-family: "helvetica neue" , "arial" , "helvetica" , sans-serif;">Tac Mahal'in girişine geldiğimizde aracımızı şöförüyle birlikte otoparkta bırakarak yürümeye başladık. Orada peşinize bir sürü insan takılıyor, rehber olduklarını söyleyerek, kendisini rehber olarak tanıtan diğerlerine itibar etmemenizi, kendilerinin has rehber olduklarını iddia ediyorlar. Siz aldırmayın onlara, yolu bulmak için rehbere ihtiyacınız yok zira. Biraz yürüdükten sonra Tac Mahal'e giriş için ücret ödeyeceğiniz yere geliyorsunuz, turistler için 1000 rupi, Hintliler için 40 rupi. Hintlilere yolunacak kaz gibi göründüğümüzü en çok burada hissettim ne yalan söyleyeyim. Paşapaşa 1000 rupiyi verip giriş kapısına doğru yöneldik. ma o da ne! Yılan gibi kıvrıla kıvrıla uzayan bir kuyruk. Orada hemen yanımıza birileri koştu, gençler, biraz para verirsek bizi o sırada beklemekten kurtaracaklarını söyleyen. Gözümüz beklemeyi yemediği için cüzi bir rakam tutuşturup çocuğun eline hadi bakalım dedik, gerçekten de o upuzun kuyruğun hemen yanındaki başka bir turnikeden geçip insanların yılgın bakışları arasında yanlarından süzüle süzüle içeriye girdik. Ama girerken yukarıda okuduğum tabela zaten o çocuklara para vermeden de oradan geçiş hakkımız olduğunu yazıyordu, çünkü ayrıcalıklıydık, e olsundu o kadar, nitekim normal giriş ücretinin 25 katını ödemişiz.</span></span></span><br />
<span style="font-family: Helvetica Neue, Arial, Helvetica, sans-serif;"><span style="background-color: white; color: #1d2129;"><span style="font-family: "helvetica neue" , "arial" , "helvetica" , sans-serif;"><br /></span></span>
<span style="background-color: white; color: #1d2129;"><span style="font-family: "helvetica neue" , "arial" , "helvetica" , sans-serif;">Tac Mahal'in dış avlusuna girince bir xray cihazından ve polis kontrolünden geçiyorsunuz. Biraz ileride Tac Mahal'in de içinde bulunduğu ana bahçeye geçmek üzere bir kapıdan geçiyorsunuz. Ve işte karşınızda muhteşem Tac Mahal. Ne yalan söyleyeyim Tac Mahal'igörmekten bu kadar etkileneceğimi düşünmüyordum. Tac Mahal'in tam karşısında fotoğraf çektirmek için yarışan ve bahçede akın akın yapıya doğru yürüyen insan kalabalığı bile dikkatimi dağıtamadı,orada olduğum her ankeyifliydi. Keşke daha geniş vaktimiz olsaydı da, en azından günbatımının o muhteşem binanın rengini dönüştürmesini izleyebilseydim.Ama Delhi bizi bekler, önümüzde dört saatlik bir yol var. </span></span></span><br />
<span style="background-color: white; color: #1d2129; font-family: "helvetica neue" , "arial" , "helvetica" , sans-serif;"><br /></span>
<span style="background-color: white; color: #1d2129; font-family: "helvetica neue" , "arial" , "helvetica" , sans-serif;"><br /></span>
<span style="background-color: white; color: #1d2129; font-family: "helvetica neue" , "arial" , "helvetica" , sans-serif;"> </span><br />
<span style="background-color: white; color: #1d2129;"><span style="font-family: "helvetica neue" , "arial" , "helvetica" , sans-serif;"><br /></span></span>
<span style="background-color: white; color: #1d2129;"><span style="font-family: "helvetica neue" , "arial" , "helvetica" , sans-serif;"><br /></span></span></div>
İsmail Alacaoğluhttp://www.blogger.com/profile/00370302297109293376noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-426681675321764514.post-31453593190834936392017-03-04T21:38:00.002+03:002017-04-16T01:18:11.861+03:00İskoçya'nın Alımlı Sehri <div style="text-align: justify;">
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
</div>
<br />
<table align="center" cellpadding="0" cellspacing="0" class="tr-caption-container" style="margin-left: auto; margin-right: auto; text-align: center;"><tbody>
<tr><td style="text-align: center;"><a href="https://1.bp.blogspot.com/-u_sBxxVbFf4/WLsFio3x0-I/AAAAAAAAR0E/4g0vUsS8tzckNYsUyRey4OpAfW6c0rb0gCLcB/s1600/IMG_8219.JPG" imageanchor="1" style="margin-left: auto; margin-right: auto;"><img border="0" height="426" src="https://1.bp.blogspot.com/-u_sBxxVbFf4/WLsFio3x0-I/AAAAAAAAR0E/4g0vUsS8tzckNYsUyRey4OpAfW6c0rb0gCLcB/s640/IMG_8219.JPG" width="640" /></a></td></tr>
<tr><td class="tr-caption" style="text-align: center;">The Royal Mile</td></tr>
</tbody></table>
<br />
Biliyorum İskoçya ve tabi ki Edinburgh bir çoğunuzun gitmeyi görmeyi istediği bir yer. Benim de öyleydi ancak maalesef yalnızca Edinburgh'u görebildim, mevsimin kış olmasından ve günün erken kararıyor olmasından ötürü. Oysa bir Highland turuna çıkıp ballandıra ballandıra İskoçya'yı anlatmak isterdim size ama şimdi yalnızca Edinburgh ile yetinmek zorunda kalacaksınız. Umarım bir gün tekrar gidebilirim ve İskoçya'nın o muhteşem kırsalını da görüp havasını doya doya içime çekerim, sonra da gelip anlatırım gördüklerimi. </div>
<div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
</div>
<div>
<div style="text-align: justify;">
Efendim, biliyorsunuz ben iş için bir yerlere gidince illa ki o iş seyahatinin önüne arkasına bir kaç gün koymaya, görmek istediğim başka bir yere gitmeye çalışırım. Bu sefer de İrlanda'ya yaptığım iş seyahatinin arkasına hala geçerli bir İngiltere vizemin olmasını da fırsat bilerek Edinburgh'u ekledim. İyi ki de yapmışım, ne güzel, ne keyifli bir şehirdir o öyle. </div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
<a href="https://1.bp.blogspot.com/--IJw_DJXQIQ/WLsDTHfIERI/AAAAAAAARzo/negz6cKWE2ABcVKNbVcCs2SytImzudHeACEw/s1600/IMG_8425%25C3%25B6.JPG" imageanchor="1" style="clear: right; float: right; margin-bottom: 1em; margin-left: 1em;"><img border="0" height="400" src="https://1.bp.blogspot.com/--IJw_DJXQIQ/WLsDTHfIERI/AAAAAAAARzo/negz6cKWE2ABcVKNbVcCs2SytImzudHeACEw/s400/IMG_8425%25C3%25B6.JPG" width="285" /></a>Klasik başlangıcımızı yapalım, havayoluyla geldiyseniz şehir merkezine nasıl ulaşacaksınız? Çok kolay; havaalanından çıktığınızda hemen ileride sizi bir tramvay bekliyor olacak, doğrudan şehrin merkezine gidiyor, yaklaşık 40 dakika sürüyor. Tek yön bilet alırsanız 5,5 pound, gidiş dönüş alırsanız 8,5 pound ödüyorsunuz. Bozuk paranız varsa makineden yoksa da durağın hemen bir kaç metre berisindeki bir minibüsün içine kurulmuş turizm ofisinden nakit ya da kredi kartıyla alabiliyorsunuz. Metro şehrin merkezindeki Princess Street'ten de geçiyor, son durağı York Place. Büyük olasılıkla bu civarda kaldığınız için bu iki duraktan birisinde ineceksiniz. Eğer trenle geldiyseniz Waverrley İstasyonu'nda iniyorsunuz ve zaten doğrudan şehir merkezindesiniz (tramvayın Princess Street istasyonunun hemen yakınında) </div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Konaklama için her şehirde olduğu gibi çok çeşitli seçeneğiniz var bütçenize uygun. Biz York Place tramvay istasyonuna, Edinbourgh Playhouse ve Calton Hill'e yürüme mesafesinde olan Cairn Otel isimli bir yerde kaldık. Fiyatı gayet makuldu, kendi özel banyosu olan tek kişilik odalar için gecelik 57 pound ödedik. Tabi ki burada ve yazının ilerleyen bölümlerinde fiyatlarla ilgili kullandığım makul kelimesinin Edinburgh stan<br />
dartlarında olduğunun altını çizmek isterim. Benim gezi yazılarımı okuyanlar bilir, konaklamada mümkün olduğunca basit ve sade yerleri tercih ediyorum, çünkü bir seyahati ekonomik kılmanın en önemli parçalarından birisi konaklamaya eşek yüküyle para ödememek. </div>
<div style="text-align: justify;">
<br />
<a name='more'></a><br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Toplamda beş gün geçirdik Edinburgh'ta, ki bence dört gün kafidir çünkü beşinci günde tekrara düşmeye başladık. Başta acaba en azından günübirlik bir highland turu yapar mıyız diye düşündüğümüz için seyahat süresini beş gün tutmuştuk ama yapamayınca fazla geldi. Çünkü şehir merkezi o kadar da büyük değil, çoğunlukla yürüyerek gidebiliyorsunuz her yere. Belli başlı görmeniz gereken yerler var, ben oralara turistik ibadet yerleri diyorum. Öncelikle hedefim her şehrin kendisiyle özdeşleşmiş bu turistik ibadet yerlerini görmek oluyor, sonrasında da kafama göre sokaklara girip çıkıyorum. Benim gezme biçimim bu, dolayısıyla burada da bunu bozmadım ve görülmesi gereken yerleri elimden geldiğince görmeye çalıştım. Atladığım illa ki olmuştur ama normal turistlerin girmediği sokaklara girerek bu kaybımı telafi ettiğimi düşünüyorum :) Peki Edinburgh'ta nereleri görmeli. İşte size minik bir liste.</div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
<b>The Royal Mile:</b> Edinburgh'un eski şehir merkezinin ortasından geçen aşağıda Holyrood Sarayı yukarıda ise Edinburgh kalesi arasındaki oldukça uzun bir cadde, adı üstünde kraliyet yolu. Sizi cezbedecek bir çok ihtişamlı ve güzel binanın, St. Gill Katedrali'nin ve bir çok dükkanın yer aldığı Edinburgh'un en turist kalabalığına sahip caddesi olur kendisi. Ama görmek gerekir illa ki, sonuçta siz de turistsiniz. Turistlerden nefret edecek haliniz yok ya. Evet, bu cadde boyunca yürümelisiniz çünkü tam anlamıyla tarihin içinde yürüyor olacaksınız. Kim istemez ki. Zaten Edinburgh'ta genel olarak hissettiğiniz şey bu, tarihin içinde nefes almak. Binalar, sokaklar o kadar güzel korunmuş ki arabaları ve trafik ışıklarını kaldırdığınız an 16. yüzyıla ışınlanmış gibi hissetmemeniz için hiçbir neden yok. Ah arabalar! her yerdeler maalesef. Uzun uzun şu var bu var diye anlatmayayım, gidince yürüyecek, kendi gözlerinizle görüp kendi ilgi alanınıza göre farklı şeyler dikkatinizi çekip onlara yöneleceksiniz. Sadece dikkatinizi farklı isimleri olan "Close"lara çekmek isterim, buralar binaların avluları, çıkmaz sokak gibi düşünün. İşte oralara girip çıkın, eminim çeşitli sürprizlerle karşılaşacaksınız, kiminde şirin küçük heykeller, kiminde minik cafeler. </div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
<table cellpadding="0" cellspacing="0" class="tr-caption-container" style="float: right; margin-left: 1em; text-align: right;"><tbody>
<tr><td style="text-align: center;"><a href="https://2.bp.blogspot.com/-SIWUD-zTvdU/WLsF5dXe1sI/AAAAAAAAR0I/AgZ9v_5E734RxxL3XGDiiiQ1zm_VvICQgCLcB/s1600/IMG_8347.JPG" imageanchor="1" style="clear: right; margin-bottom: 1em; margin-left: auto; margin-right: auto;"><img border="0" height="266" src="https://2.bp.blogspot.com/-SIWUD-zTvdU/WLsF5dXe1sI/AAAAAAAAR0I/AgZ9v_5E734RxxL3XGDiiiQ1zm_VvICQgCLcB/s400/IMG_8347.JPG" width="400" /></a></td></tr>
<tr><td class="tr-caption" style="text-align: center;">Edinburgh Kalesi'nden Royal Mile'a doğru </td></tr>
</tbody></table>
<b>Edinburgh Castle:</b> Yolun sonu Edinburgh Kalesi, vaktiniz varsa girin içeriye. Dürüst olmam gerekirse öyle inanılmaz özellikli bir kale değil ancak konumu muhteşem, bütün Edinburgh'u buradan seyredebilirsiniz. Giriş ücreti 16,5 pound, hani ucuz da değil. Bütçenizi zorlamayacaksa girip biraz kale havası soluyabilirsiniz. Ancak unutmayın, kral ve kraliçe hiçbir zaman bu kalede yaşamamış. Daha çok bir savunma kalesi, onlar aşağıdaki Holyrood Sarayı'nda yaşıyorlarmış. Kaleye girmeye karar verirseniz, kapısından girince 50 metre kadar ileride sağda bir saat göreceksiniz, o saat bir sonraki ücretsiz rehberli turun saatini gösteriyor. Eğer tur için saat yakınsa bekleyin, 30 dakika süren mini bir tur kale hakkında genel bilgileri almanızı sağlıyor. Tur görevlileri de pek bir sempatik ve esprili. Ama dediğim gibi öyle uzun uzun beklemenize de gerek yok, çok bir şey kaçırmış olmazsınız. </div>
<div style="text-align: justify;">
<b><br /></b>
<br />
<table cellpadding="0" cellspacing="0" class="tr-caption-container" style="float: right; margin-left: 1em; text-align: right;"><tbody>
<tr><td style="text-align: center;"><a href="https://1.bp.blogspot.com/-HIAKIeb2Ed8/WLsDFXgK1II/AAAAAAAARzg/Nto9zxTUhrcN6JeQq8SKxi6w3xSPMxdJQCEw/s1600/IMG_8189.JPG" imageanchor="1" style="clear: right; margin-bottom: 1em; margin-left: auto; margin-right: auto;"><img border="0" height="213" src="https://1.bp.blogspot.com/-HIAKIeb2Ed8/WLsDFXgK1II/AAAAAAAARzg/Nto9zxTUhrcN6JeQq8SKxi6w3xSPMxdJQCEw/s320/IMG_8189.JPG" width="320" /></a></td></tr>
<tr><td class="tr-caption" style="text-align: center;">Calton Hill</td></tr>
</tbody></table>
<b>Calton Hill:</b> Bu tepeye Napolyon Savaşı sırasında ölen İskoç askerlerinin anısına Atina'dakine benzer bir Parthenon inşa etmeye karar vermişler ama para yetmeyince yarım kalmış. Şimdi sanki harabe gibi dursa da aslında sadece bitmemiş bir yapı. Bir de Nelson Monument denilen bir kule var, o da bir savaşın anısına inşa edilmiş. Ancak Calton Hill'de görecekleriniz bundan ibaret değil, Edinburgh Old Town'a da yukarıdan bir göz atma şansı bulacaksınız. Ayrıca Calton Hill'in London Road tarafına bakan Royal Terrace de şöyle boydan boya yürümenin keyifli olduğu bir cadde. </div>
<div style="text-align: justify;">
<br />
<b>Princes</b><b> Street Gardens: </b>Prince Street ile Edinburgh Castle arasında kalan geniş bir alana yayılmış bahçe/park. Özellikle sonundaki küçük kilise ve mezarlığı görün. Bu açıdan kale manzarası da çok güzel. Biz Noel zamanı gittiğimiz için parkın büyükçe bir alanında Noel pazarı kuruluydu (sanırım şimdiye kadar gördüğüm en büyük Noel Pazarı), vakit geçirmesi oldukça keyifliydi, yemekler ve tatlılar da öyle. </div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
<b>Princes Street:</b> Eski Edinburgh ile Yeni Edinburgh'u birbirinden ayıran alışveriş yerlerinin yoğunluklu olduğu bir cadde. Bir tarafı Princess Street Gardens bir tarafı yeni Edinburgh. Bu cadde üzerinde gözünüzden kaçması muhtemel olmayan bir de anıt var, Scott Anıtı İskoçyalı yazar Sir Walter Scott anısına inşa eidlmiş. Cadde özellikle akşamüstleri çok hareketli, insan kalabalığı sokak fotoğrafı çekmeyi sevenler için oldukça cezbedici. <br />
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
<table cellpadding="0" cellspacing="0" class="tr-caption-container" style="float: left; margin-right: 1em; text-align: left;"><tbody>
<tr><td style="text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjk7adh980e2WN9YhmBFb2taMU_IKxUrHM5HxNH8kMOn8emcn-NPiGgIznP8BZZQd7VF2h0oCY3FkUBN-vlhWOU1KEO6PclD6lqV_vZ7OBZT0hIN0c3My9k1NzL4FkqaUubCxbnELqoJS6z/s1600/IMG_8294.JPG" imageanchor="1" style="clear: left; display: inline !important; margin-bottom: 1em; margin-left: auto; margin-right: auto; text-align: center;"><img border="0" height="213" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjk7adh980e2WN9YhmBFb2taMU_IKxUrHM5HxNH8kMOn8emcn-NPiGgIznP8BZZQd7VF2h0oCY3FkUBN-vlhWOU1KEO6PclD6lqV_vZ7OBZT0hIN0c3My9k1NzL4FkqaUubCxbnELqoJS6z/s320/IMG_8294.JPG" width="320" /></a></td></tr>
<tr><td class="tr-caption" style="text-align: center;">Arthur's Seat'ten Edinburgh</td></tr>
</tbody></table>
<b>Arthur's Seat:</b> Holyrood Park'ın en tepe noktasında, Edinburgh şehrinin en yüksek dağı/tepesi (250 metreymiş) Vaktiniz olursa, hem güzel bir yürüyüş yapıp hem de Edinburgh'un dört bir yanını panoramik bir mazarayla izleme şansı bulacağınız için tavsiye ederim. Ancak ayağınızda iyi bir ayakkabı yürüyüşü, özellikle bileğinizi kavrayan cinsten bir bot olursa iyi olur çünkü düşmelere açık bir rota. Bir de kışsa gittiğinizde sıkı sıkı giyindiğinizden emin olun yoksa sonrasında benim gibi şifayı kapar iyileşmek için yirmi gün debelenirsiniz. Zira yukarısı epey bir esiyor. Bu arada çık in derken bir yarım gününüz gider, o yüzden iki günlüğüne bir seyahate burayı eklemek çok da mantıklı olmayabilir. </div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Bunların dışında tabi ki kilometrelerce yürüdük, cadde cadde, sokak sokak. Yoruldukça girip her biri birbirinden güzel kafelerde molalar verdik. Kafe demişken eğer Harry Potter hayranı iseniz zaten biliyorsunuzdur ama değilseniz de en azından filmini izlediyseniz ilginizi çekebilir. Rowling Harry Potter'ı Edinburgh''ta yazmaya başlamış, kale manzaralı küçük bir kafede, bu kafenin ismi <b>Elephant House</b>, George IV Bridge caddesi üzerinde. Hani belki görmek ister, oturup kaleye karşı bir fincan çay içmek isterseniz aklınızda bulunsun. Rowling'in Harry Potter'da olayların geçtiği bazı caddeler ve sokakları yazarken Edinburgh sokaklarını referans aldığı söyleniyor. </div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Bu arada Candlemaker Row üzerinden yürüyüp Cowgatehead yolunu geçerek Grassmarket'e gidin mutlaka. Burada bir pazar kuruluyor, ayaküstü atıştırabileceğiniz küçük tezgahlar da var. Ayrıca bir çok şirin kafe ve pub da bulunuyor burada. Hatta Edinburgh'un ilk barı olduğunu iddia eden, 1516 yılında açılmış <b>The White Heart Inn</b> de burada. Biz gittiğimizde 500. yıldönümünü kutluyorlardı. </div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
<table align="center" cellpadding="0" cellspacing="0" class="tr-caption-container" style="margin-left: auto; margin-right: auto; text-align: center;"><tbody>
<tr><td style="text-align: center;"><a href="https://2.bp.blogspot.com/-13w4LkZABMw/WLsGNMGFLSI/AAAAAAAAR0M/7_PdTJn2yEksbgLtEE1V05WqR3TjkenQQCLcB/s1600/IMG_8248.JPG" imageanchor="1" style="margin-left: auto; margin-right: auto;"><img border="0" height="426" src="https://2.bp.blogspot.com/-13w4LkZABMw/WLsGNMGFLSI/AAAAAAAAR0M/7_PdTJn2yEksbgLtEE1V05WqR3TjkenQQCLcB/s640/IMG_8248.JPG" width="640" /></a></td></tr>
<tr><td class="tr-caption" style="text-align: center;">Grassmarket</td></tr>
</tbody></table>
<br />
Yemelere içmelere gelince, oralara kadar girip has bir İskoç kahvaltısı yapmamak olmaz. <b>Patisserie Valerie</b>'de güzel bir İskoç kahvaltısı yaptık. Bir de <b>Cafe Jacques</b> diye yaşlı bir beyefendi tarafından işletilen küçük bir cafede güzel kahvaltı yaptık. Tahminimce aşağı yukarı aynıdır çoğu yerde. Güzel bir burger için <b>Burgers and Beers Grillhouse</b>'u önerebilirim. Canı pizza isteyenler de <b>Civerino's</b> isimli pizzacıyı deneyebilirler, biz pek bir sevdik. Pizzaları büyük, eğer dehşet aç değilseniz bir pizzayla iki kişi doyabiliyor. Yine pizza, makarna gibi bir şeyi daha uygun bir bütçeyle yemek isterseniz 24 saat açık <b>Taste of Italy</b> fena değil. Bir de <b>Khushi</b>'s diye bir Hint restoranında yedik, otelimize yakın bir yerde, gayet iyiydi yemekler.<br />
<br />
Şöyle güzel, hoş bir yerde oturup bir bira içeyim derseniz <b>Regent Bar</b>'ı tavsiye ederim, hem dekoru ve atmosferi çok güzel hem de bol birası var. Mekan eşcinsellerin yoğunluklu gittiği bir yer. Edinburgh Playhouse'un karşı çarprazındaki <b>The Street</b> de özellikle akşam üzeri oturup kalabalığı izlemerken bir şeyler içmek için güzel bir mekan. Bir arkadaşın önerisi üzerine <b>The Bon Vivant</b> isimli bir bara gittik, akşamları oldukça hareketli, çeşit çeşit güzel biraları var bu mekanın da. Ara sokaklara gireyim değişik bir mekanda bir kokteyl içeyim derseniz de size önerim <b>The Woodoo Rooms</b>, biraz ağır bir dekorasyonu var, ne bileyim sanki vampir filmlerinde onların takıldığı bir mekanlar vardır ya, loş ışık, pencerelerde kalın kadife perdeler falan, işte öyle bir mekan ve kokteylleriyle ünlüymüş. Denedik biz de ve memnun kaldık.<br />
<br />
Edinburgh kış olmasına rağmen gezmesi keyifli bir şehir, ancak eminim ki bahar ya da yaz aylarında daha şahane olur. Umarım bir gün de başka bir mevsimini yaşama fırsatı bulurum güzel Edinburgh'un.<br />
<br />
<a href="https://www.facebook.com/ismailalacaoglu/media_set?set=a.10154270259123553.1073741864.674993552&type=3">Daha fazla fotoğraf için tıklayınız</a></div>
<div style="text-align: justify;">
<br />
<a href="https://www.instagram.com/theframeofmymind/">Bu da instagram</a></div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
</div>
<br />
<div class="separator" style="clear: both;">
<a href="https://lh3.googleusercontent.com/-H8u9XWDzIvc/WLsDqNQ0L7I/AAAAAAAARz0/OmonMCoaLkQ/s640/blogger-image--302685808.jpg" imageanchor="1" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"></a></div>
<br />
<div class="separator" style="clear: both;">
</div>
<br />
<div class="separator" style="clear: both;">
</div>
<br />İsmail Alacaoğluhttp://www.blogger.com/profile/00370302297109293376noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-426681675321764514.post-77597429201907370542017-01-22T17:34:00.000+03:002017-04-16T01:19:04.026+03:00İrlanda'daki Barıs Üzerine izlenimler<div style="background-color: white; color: #1d2129; font-family: "Helvetica Neue", Helvetica, Arial, sans-serif; font-size: 14px; margin-bottom: 6px;">
<div style="text-align: justify;">
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://lh3.googleusercontent.com/-1ARRFQ_slBs/WITBXUtH_uI/AAAAAAAARnM/9AbULo9Jtf4/s640/blogger-image--1799307407.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="360" src="https://lh3.googleusercontent.com/-1ARRFQ_slBs/WITBXUtH_uI/AAAAAAAARnM/9AbULo9Jtf4/s640/blogger-image--1799307407.jpg" width="640" /></a></div>
<br />
İrlanda ve Kuzey İrlanda'nın barışı nasıl inşa ettiklerini kendilerinden dinlemek ve yerinde görmek üzere Dublin ve Belfast'a bir çalışma ziyaretine katıldık. Ülke bu haldeyken, ortada barışa dair en ufak bir umut kalmamışken böyle bir ziyaret manasız görülebilir bazıları için, ancak öyle değil. Nihayetinde ziyaretimiz sırasında dinlediğimiz tanıklıklar da bize gösterdi ki barışın daha çok ve ısrarla konuşulması gereken anlar çatışmaların en çok olduğu, umudun en çok zayıfladığı anlar. Nitekim öyle de olmuş İrlanda'da, barışta inat edenler sonunda barışı getirmişler. Her bombalama sonrası, her ölüm sonrası daha yüksek sesle barış demişler. Ancak tüm bu çabalar sonucu gelen barış aradan 18 yıl geçmiş olmasına rağmen hala üzerinde konuşulması, tartışılması, çözümlenmesi gereken sorunları barındırıyor içinde.</div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
<a href="https://lh3.googleusercontent.com/-6fdM6zIP4bE/WITBTIA8YuI/AAAAAAAARnE/ss3KEt0PhOE/s640/blogger-image-761433345.jpg" imageanchor="1" style="clear: right; float: right; margin-bottom: 1em; margin-left: 1em;"><img border="0" height="400" src="https://lh3.googleusercontent.com/-6fdM6zIP4bE/WITBTIA8YuI/AAAAAAAARnE/ss3KEt0PhOE/s400/blogger-image-761433345.jpg" width="300" /></a>Dublin'de ziyaret ettiğimiz devlet kurumlarının süslü kelimeler ve cümlelerle mevcut durum konusunda çizdikleri parlak resmin aksine Kuzey İrlanda'nın başkenti Belfast'a gelince gördük ki tam olarak bir barış hala yerleşikleşmemiş ve belli ki daha zaman alacak. Her ne kadar Good Friday (Hayırlı Cuma) anlaşmasını takiben silahların susması, Katolik kesimin daha önce sahip olmadığı hakları elde etmesi, <span class="text_exposed_show" style="display: inline; font-family: inherit;">güvenlik güçleri ve hukuk sistemi üzerinde yapılan reformlar sosyal hayatı düzenleyip barış ortamı sağlamış olsa da sokaklarda dolaştığınızda barışın toplumsal düzeyde yerleşikleşmesinin siyasi olarak inşa edilmesinden çok daha fazla zaman aldığını görüyorsunuz. Belfast'ta çatışmalar döneminde İngiliz hükümeti tarafından katolik ve protestan mahalleler arasındaki silahlı çatışmaları azaltmak amacıyla inşa edilen duvarlar hala duruyor, geceleri kapatılıp sabah açılan büyük elektronik kapılar bu iki toplumu birbirinden ayırıyor ve hatta kapıların karşısına denk gelen evlerin kapılara/yola doğru bakan cephelerinde pencere yok, tüm bunlar barışın henüz tam olarak yerleşmediğini gösteriyor ki bu çok da yadırganacak bir durum değil. Çünkü 30-40 yıl süren çatışma döneminde içine ateş düşmemiş ev kalmamış neredeyse, komşu komşuyu öldürmüş, yaşanan ayrımcılık ve acılar konuştuğumuz insanların zihninde hala taze ama yine de herkes gelecekten umutla bahsediyor. Elbette tüm bu umutlu konuşmaların yanında her iki taraftan da, azınlıkta da olsalar, hala birbirinden nefret eden grupların mevcut olduğu, zaman zaman barış anlaşmasıyla sonuçlanan çatışma temelli karşıt gruptan insanların birbirlerini saldırdıkları ve hatta öldürdüklerini de öğrendik. Her ne kadar duvarların hala durmasının insanlara yaşananları her gün hatırlatması için sembolik bir anlamı olduğunu söylese de Belfast'lılar, eminim bunun bir nedeni de hala birbirini öldürmeye meyilli grupların var olması. </span></div>
</div>
<div class="text_exposed_show" style="background-color: white; color: #1d2129; display: inline; font-family: "Helvetica Neue", Helvetica, Arial, sans-serif; font-size: 14px;">
<div style="font-family: inherit; margin-bottom: 6px;">
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
<a href="https://lh3.googleusercontent.com/-atQNH9lYL8g/WITBRaoIVsI/AAAAAAAARnA/Kofq-776eVE/s640/blogger-image--1074657634.jpg" imageanchor="1" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="https://lh3.googleusercontent.com/-atQNH9lYL8g/WITBRaoIVsI/AAAAAAAARnA/Kofq-776eVE/s640/blogger-image--1074657634.jpg" /></a>Dürüst olmam gerekirse Belfast'ta yaşam alanlarının hala duvarlarla ayrıldığını bilmiyordum. Benim için tam anlamıyla bir sürpriz oldu ve böylesi çalışma ziyaretlerinin ne kadar önemli olduğunu bir kez daha anlamama vesile oldu. Belfast'ın şehir merkezinde dolaşırken çatışmaya ya da ayrışmaya dair hiçbir şey görmüyorsunuz. Bunu görebilmek için yaşam alanlarına, mahallelere gitmeniz gerekiyor. Katolikler ve Protestanlar kendi cemaatleriyle yaşıyor büyük çoğunlukla. Çalışma hayatında bir arada olan insanlar akşam olunca kendi mahallerine çekiliyor. Eğitim sisteminde de toplum içindeki bu ayrışma kendini çok net nir şekilde gösteriyor. Bize verilen bilgiler Katolik ve Protestan ailelerinin çocuklarının birlikte eğitim görme oranı tüm okul çağındaki çocukların %4'ünü kapsıyor sadece. Geri kalan büyük çoğunluk kendi cemaat okullarında eğitimlerini sürdürüyorlar. Bu yüzden görüştüğümüz bir çok kişi barışın mükemmel olmadığını ancak en azından çatışma dönemine kıyasla çok daha iyi olduğunu söylüyorlar, ve ekliyorlar en azından her gün ölmüyoruz artık. </div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://lh3.googleusercontent.com/-XD97l_o6mhc/WITBUhWCzyI/AAAAAAAARnI/odUGzD2q4Kk/s640/blogger-image--577938807.jpg" imageanchor="1" style="clear: right; float: right; margin-bottom: 1em; margin-left: 1em;"><img border="0" src="https://lh3.googleusercontent.com/-XD97l_o6mhc/WITBUhWCzyI/AAAAAAAARnI/odUGzD2q4Kk/s640/blogger-image--577938807.jpg" /></a></div>
Sonuç olarak barışmanın, barışı kurmanın kolay olmadığını bir kez daha görmüş olduk ama mümkün olduğunu da. Barışın yolunu her zaman siyasetin açar ancak barışın kurulması ve kalıcı hale gelmesi toplumun isteği ve desteği olmadan mümkün olmaz. Gerçekten barış isteniyorsa eğer barış siyasetinin yapılması ve barışın dilini konuşan siyasetçilerin varlığı çok önemli. Gerisi ve aslında en önemli kısmı ise yine halklara kalıyor çünkü asıl barışması gerekenler halklar. Bunun için de siyasetin hakikatlerin ortaya çıkarmak, adaletin sağlamak ve yüzleşmek üzerine yoğunlaşması gerekiyor. Çünkü bunlar olmadığı takdirde gerçek bir barışmaktan söz etmek mümkün değil. Adaletin yerini bulması, suçluların cezalandırılması uzun soluklu bir barış için olmazsa olmaz. Tüm bunlar bizim ülkemiz için çok uzak gibi görünse de erişilmez değil. Sonuçta gönülden istemekle ve umut etmekle başlıyor her şey ve de her şeye rağmen, her zaman barış demek ve barışta inat etmekle. </div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
</div>
</div>
<br />
<br />
<br />
<br />İsmail Alacaoğluhttp://www.blogger.com/profile/00370302297109293376noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-426681675321764514.post-80789771550340969742016-12-25T18:11:00.002+03:002016-12-25T18:32:23.614+03:00İngiltere'nin güneyine kısa bir yolculuk<div style="text-align: justify;">
Bunca yıl sonra İngiltere'ye ayak basmışken Exeter'de yaşayan arkadaşımı görmeye gitmemek olmazdı. İngiltere'ye asıl gitme amacım olarak Liverpool'daki konferans biter bitmez trene atladığım gibi soluğu Exeter'de aldım. İngiltere'de trenler biraz pahalı açıkçası. Tren fiyatına uçak bileti bulmak mümkün, Exeter'de küçük bir havaalanı da var, nereden geldiğinize bağlı olarak doğrudan uçabilirsiniz de. Daha uygun fiyata seyahat etmek için otobüsler var ki onlardan biri Avrupa'nın bir çok ülkesinde çalışan Mega Bus, erken bilet aldığınızda 1 pound'a bile bilet bulabiliyorsunuz. Ben trenle Liverpool'dan Birmingham'da aktarma yaparak yaklaşık beş saatlik bir yolculukla vardım Exeter'e. </div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: justify;">
<a href="https://4.bp.blogspot.com/-1Z5yxw-pZO8/WF-6bJOR4yI/AAAAAAAAQcQ/T537R2GT8R8Gh0rrvLppVT20oth_rAA_wCKgB/s1600/IMG_3477.JPG" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="290" src="https://4.bp.blogspot.com/-1Z5yxw-pZO8/WF-6bJOR4yI/AAAAAAAAQcQ/T537R2GT8R8Gh0rrvLppVT20oth_rAA_wCKgB/s640/IMG_3477.JPG" width="640" /></a></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
</div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Exeter İngiltere'nin Devon bölgesinde Exe Nehri çevresine kurulmuş küçük bir üniversite şehri, hani öyle işiniz olmasa illa ki görülmesi gereken şehirlerden birisi değil dürüst olmak gerekirse.. Ancak küçük, sevimli, barı, pub'u bol, her yere yürüyerek gidebileceğiniz, istediğiniz hemen her şeyi bulabileceğiniz kompakt bir öğrenci şehri. Şehrin bulunduğu yer çok eski zamanlardan beri yerleşim yeri olduğundan dolayı zamanın farklı dönemlerinden bir çok kalıntı var. Şehrin en önemli binası ise 11. yüzyılda yapılmış Exeter Katedrali. Katedralin çevresindeki binaların her biri çok güzel ve yine Katedralin önündeki geniş alan harika bir soluklanma imkanı sunuyor. Dediğim gibi öğrenci olmak için güzel bir şehir. Bunun yanında eğer İngiltere'nin güney kıyılarına inmek gibi bir planınız varsa bunun için de çok güzel bir konumda. Ki nitekim biz de öyle yaptık, arkadaşımla birlikte Exeter civarında bir kaç küçük sahil kasabasını ziyaret ettik. Oldukça keyifliydi. Gittiğimiz yerler hakkında bir kaç şey paylaşacağım fotoğraflar eşliğinde. Baştan söylemek gerekir ki biz zaman kısıtlılığından dolayı yalnızca Exeter'e yakın bir kaç yere gittik, zaman olsa görülecek daha çok yer var İngiltere'nin güney kıyısında. </div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
<b><u>Exmouth</u></b></div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
</div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: justify;">
<a href="https://4.bp.blogspot.com/-btqy37N-VyM/WF-9xBfcm1I/AAAAAAAAQco/2GkhIQ_UFc4933oBO97qmmp1XN6_IIVPACLcB/s1600/IMG_7206a.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="348" src="https://4.bp.blogspot.com/-btqy37N-VyM/WF-9xBfcm1I/AAAAAAAAQco/2GkhIQ_UFc4933oBO97qmmp1XN6_IIVPACLcB/s640/IMG_7206a.jpg" width="640" /></a></div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Exmouth, Ex Nehri'nin genişleyerek denize açıldığı alanda kurulmuş, Exeter'e en yakın sahil kasabası. Otobüsle de trenle de Exeter'den 30-35 dakika mesafede ve her yarım saatte bir de tren var. Biz Eylül ayında gittiğimiz için deniz mevsimi çoktan geçmişti ancak buna rağmen kasabanın iç kısmı hafta sonu olmasının da etkisiyle oldukça kalabalık ve canlıydı. Güneşli bir güne denk geldiğimiz için de şanslıydık. Böylece o neredeyse bomboş kumsalda güzel bir yürüyüş yapmanın keyfini çıkarmış olduk. Elbette yazın giderseniz çok daha hareketli bir kasabayla karşılaşacağınızdan hiç şüphem yok. Yaz aylarında bir de müzik festivali oluyormuş Exmouth'da. Ancak biz bu mevsimin sakinliğini, ıssızlığını çok sevdik.</div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Exmouth Jura çağında yaşanan jeolojik değişimlerle şekillenen bir bölge olan Jurassic Coast'ın en batısındaki noktasıymış. Bu bahsettiğim Jurassic Coast 150 km kadarlık bir sahil boyunca uzanıyor ve 2001 yılında Dünya Miras Listesine alınmış. Exmouth'u ve daha sonra ziyaret edeceğimiz diğer yerleri de eşsiz kılan da işte bu jeolojik yapılanma. Bizim gidip görmeye vaktimizin olmadığı birbirinden güzel sahillere, kayalıklara ve yüksek falezlere sahip bir bölge Jurassic Coast. Sadece bu sahilin her bir noktasını tek tek görmek için bile bir seyahat düzenlenebilir İngiltere'nin güney kıyısına.</div>
<div style="text-align: justify;">
<br />
<a name='more'></a><br /></div>
<div style="text-align: justify;">
<b><u>Sandy Beach</u></b></div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: justify;">
<a href="https://1.bp.blogspot.com/-5DazbttggtQ/WF_BU0Cno3I/AAAAAAAAQc0/f9PbQ3doaNkrSlQVK4r5iQNrkv3tlGqWwCKgB/s1600/IMG_3521.JPG" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="358" src="https://1.bp.blogspot.com/-5DazbttggtQ/WF_BU0Cno3I/AAAAAAAAQc0/f9PbQ3doaNkrSlQVK4r5iQNrkv3tlGqWwCKgB/s640/IMG_3521.JPG" width="640" /></a></div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: justify;">
<a href="https://2.bp.blogspot.com/-unRrmR5q83I/WF_Cml1HyyI/AAAAAAAAQdA/QhCojKUo3sgDZGAsAXG19al3mRs_g9CfQCKgB/s1600/IMG_3510.JPG" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="190" src="https://2.bp.blogspot.com/-unRrmR5q83I/WF_Cml1HyyI/AAAAAAAAQdA/QhCojKUo3sgDZGAsAXG19al3mRs_g9CfQCKgB/s640/IMG_3510.JPG" width="640" /></a></div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div>
<div style="text-align: justify;">
Sandy Beach, Devon Kayalıklar'nın bulunduğu yerde yer alan bir plaj. Exmouth'a 15 dakikalık otobüs mesafesinde konumlanıyor. Burada bir tatil köyü ve karavan kamp alanı var ve bu plaja o tatil köyünden geçerek ulaşıyorsunuz. Zaten otobüsün son durağı da bu tatil köyünün içinde. Kayalıkları tepeden gören bir konumda güzel bir cafe & restoran var. Gittiğiniz saatte henüz gelgit başlamamışsa plajda sakin bir yürüyüş yapıp sonrasında tepedeki restoranda bir şeyler yiyip içerken günbatımını izleyebilirsiniz. Gelgit başladığında ise az önce yürüdüğünüz sahil denize dönüşüyor, bunu izlemek de oldukça keyifli. Sandy Beach karavanla seyahat edenler için çok güzel bir konaklama noktası. Karavanınız yoksa bile farklı boyutlardaki karavanları haftalık olarak kiralayabiliyorsunuz. </div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
<b><u>Budleigh Salterdon</u></b></div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: justify;">
<a href="https://2.bp.blogspot.com/-Mjn4XcFXC2o/WF_E8_CqHPI/AAAAAAAAQdM/jVgedux1VC0FUtvp-kRXVyfLM7K5BegdwCKgB/s1600/IMG_3590.JPG" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="360" src="https://2.bp.blogspot.com/-Mjn4XcFXC2o/WF_E8_CqHPI/AAAAAAAAQdM/jVgedux1VC0FUtvp-kRXVyfLM7K5BegdwCKgB/s640/IMG_3590.JPG" width="640" /></a></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: justify;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhP847MhvUGqN0YpqLgGYjxlhlXLRpcvOTrhHv8LHP_Kqa_z6dwCePpfiFQnG9szsdURpeoDREfcNtX6yincN4h5lHxgd9T62SW0VgYdaKVX8CJAFLi4-PtmupZkDCS_gYpm1STd2qzbJd2/s1600/IMG_7426.JPG" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="426" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhP847MhvUGqN0YpqLgGYjxlhlXLRpcvOTrhHv8LHP_Kqa_z6dwCePpfiFQnG9szsdURpeoDREfcNtX6yincN4h5lHxgd9T62SW0VgYdaKVX8CJAFLi4-PtmupZkDCS_gYpm1STd2qzbJd2/s640/IMG_7426.JPG" width="640" /></a></div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Budleigh'e Exmouth'tan Savoy Sineması'nın karşısındaki (Stop E) durağından 20 dakikalık bir otobüs yolculuğuyla gidebileceğiniz gibi Exeter'den de tren ve otobüs aktarması yaparak yaklaşık bir saatte ulaşmak mümkün. Otter Nehri'nin okyanusla buluştuğu noktanın batısına kurulmuş bu kasaba oldukça küçük ama doğası ve sahili bir tam günü keyifle geçirmenizi sağlayacak kadar güzel. Kasaba küçük bir tur attıktan sonra büyük taşlardan oluşan sahili boyunca yürürseniz (aslında tamamen sahilden yürümek yorucu oluyor, o yüzden sahil boyunca uzanan kaldırımlı kısımdan yürümek daha iyi oluyor) sonunda Otter Nehri'nin denize döküldüğü noktaya ulaşıyorsunuz. Bence Budleigh Saltenton'ın en güzel noktası burası. Denize yüzünüzü döndüğünüzde arkanızda kalan yerde kıvrıla kıvrıla denize ulaşan Otter nehri bir çok kuşa ev sahipliği yapıyor. Göz alabildiğine yeşil ve huzur dolu bir alan. Gerek burası gerekse nehrin denize döküldüğü kısım sizi bol bol fotoğraf çekmeye itiyor. Elbette gittiğimiz mevsimin deniz mevsimi olmaması ve dolayısıyla kalabalıkların olmaması buranın sükunetini ve insana hissettirdiği huzur duygusunu arttırıyor. </div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
<b><u>Sidmouth</u></b></div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: justify;">
<a href="https://2.bp.blogspot.com/-37-LhSBSjfs/WF_L2c6ZhLI/AAAAAAAAQdo/ZK2qrEbWZAw4y70citugWaqAqY5cUy4vACLcB/s1600/IMG_7374a.JPG" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="316" src="https://2.bp.blogspot.com/-37-LhSBSjfs/WF_L2c6ZhLI/AAAAAAAAQdo/ZK2qrEbWZAw4y70citugWaqAqY5cUy4vACLcB/s640/IMG_7374a.JPG" width="640" /></a></div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: justify;">
<a href="https://1.bp.blogspot.com/-kebI5t4UlyM/WF_PzYJFAzI/AAAAAAAAQeA/HjVxKW5SxZc-R2TfwJlesd8akqY-pkXkACLcB/s1600/IMG_7287.JPG" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="374" src="https://1.bp.blogspot.com/-kebI5t4UlyM/WF_PzYJFAzI/AAAAAAAAQeA/HjVxKW5SxZc-R2TfwJlesd8akqY-pkXkACLcB/s640/IMG_7287.JPG" width="640" /></a></div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Sidmouth Doğu Devon Bölgesi'ndeki küçük bir ilçe. Denize doğru uzanan yüksek falezlerin yanı başında yemyeşil tepelerle çevrili bir vadinin denizle birleştiği noktasına kurulmuş, insana "ben burada bir ömür yaşarım" hissi veren muhteşem manzarasıyla kendi halinde, sakin bir kasaba. Nüfusunun yarısına yakınının 65 yaş üzeri insanlardan oluştuğu, daha çok emekli olunca insanların yerleşmeyi tercih ettiği bir yerleşim yeriymiş. Ben de emeklilik dönemimi burada geçirmek isterdim doğrusu Sidmouth'a Exeter'den bir saat bile sürmeyen bir otobüs yolculuğunun sonunda varıyorsunuz. Kendi aracınızla seyahat ediyorsanız ne ala, böylece Sidmouth'a gelene kadar yol boyunca size eşlik eden doğanın da tadını daha çok çıkarabilirsiniz. </div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Sidmouth'un taşlık sahilinde batıya doğru yürüdüğünüzde bir kumsala ulaşıyorsunuz, burası sahilin sonu gibi görünüyor ancak burası bir son değil, farklı bir koya, farklı bir güzelliğe açılan kısa bir geçiş sadece. Kumsalı takiben sahilin sonunda kayalıkların hemen kenarındaki bir patika yoldan devam ettiğinizde karşınıza başka büyük bir sahil çıkıyor. Ancak buradan diğer sahile geçmeden önce de durup fotoğraf çekeceksiniz eminim, bizim yaptığımız gibi. </div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: justify;">
<a href="https://3.bp.blogspot.com/-V4KXWoHkk4w/WF_NctBEr7I/AAAAAAAAQd0/CJ5EgTBWAYUDr5Z1_POtwIsoBYJKC2IQwCLcB/s1600/IMG_7326a.JPG" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="334" src="https://3.bp.blogspot.com/-V4KXWoHkk4w/WF_NctBEr7I/AAAAAAAAQd0/CJ5EgTBWAYUDr5Z1_POtwIsoBYJKC2IQwCLcB/s640/IMG_7326a.JPG" width="640" /></a></div>
<div style="text-align: justify;">
</div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: justify;">
<a href="https://3.bp.blogspot.com/-MEWIFENHoBg/WF_RIPFFAPI/AAAAAAAAQeI/SW2UKGVfG3sIxL-SSMGwJD_bJcR3nIUkgCKgB/s1600/IMG_3539.JPG" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="224" src="https://3.bp.blogspot.com/-MEWIFENHoBg/WF_RIPFFAPI/AAAAAAAAQeI/SW2UKGVfG3sIxL-SSMGwJD_bJcR3nIUkgCKgB/s640/IMG_3539.JPG" width="640" /></a></div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
İşte bahsettiğim diğer sahil de yukarıdaki resimde gördüğünüz sahil, ismi Jacob's Ladder Beach. Oldukça geniş olan bu sahil kum ve çakıldan oluşuyor ve çakıllar da özel olduğu için devlet koruması altındaymış. Hemen yukarısında yer alan Connaught Gardens ile sahili birbirine bağlayan beyaz ahşap merdivenler bu sahile ismini veren merdivenler aynı zamanda. Bahçe 1800'lü yılların başında inşa edilmiş ve oldukça ünlü ve güzel. Aynı tarihlerde de merdivenin ilki inşa edilmiş. Ancak 1900'lü yılların başında oluşan bir erozyonla yıkılmış ve sahille bahçenin bağlantısı kopmuş. Daha sonra orijinaline benzer şekilde bugünkü merdiven inşa edilmiş. </div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<a href="https://2.bp.blogspot.com/-ME0y5p6-tcs/WF_RIAlQDnI/AAAAAAAAQeI/w7xKsAOLqTkIwLYgCKojfeX0W6FIKXYzACKgB/s1600/IMG_3558.JPG" imageanchor="1" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em; text-align: justify;"><img border="0" height="400" src="https://2.bp.blogspot.com/-ME0y5p6-tcs/WF_RIAlQDnI/AAAAAAAAQeI/w7xKsAOLqTkIwLYgCKojfeX0W6FIKXYzACKgB/s400/IMG_3558.JPG" width="242" /></a><br />
<div style="text-align: justify;">
Bahçenin hemen köşesinde denize doğru bakan yüksekçe bir kayanın üzerinde ise The Clock Tower isimli bir cafe & restoran var, buraya ister sol taraftaki beyaz merdivenlerden isterseniz de sağa doğru uzanan yeşilliklerin içinden geçen merdivenlerden yukarıya çıkarak ulaşıyorsunuz.<br />
<br />
17. yüzyılda kireç ocağı olarak inşa edilmiş yapı bugün cafe restoran olarak hizmet veriyor. Çok güzel bir bahçesi bölümü ile küçük pencerelerinden dışarısının sakinliğini izleyebileceğiniz üst kat bölümü bulunuyor. Burada yemek yemeseniz bile oturup en azından bir kahve içmemek olmaz.<br />
<br />
Sidmouth günübirlik gidilebilecek bir yer olduğu gibi özellikle yaz döneminde bir tam günü plajın ve denizin tadını çıkarmak için konaklanabilecek de bir yer. Konaklama için çok sayıda otel mevcut. Bir kez daha bu bölgeye gidebilirsem mutlaka bir geceyi burada geçirmeyi planlıyorum.<br />
<br />
Benim kısa ama oldukça keyifli güney İngiltere turum böyle geçti. Buna vesile olan arkadaşıma bir kez de buradan teşekkür etmek isterim. Dediğim gibi olur da bir gün tekrar gidersem mutlaka arabayla ve bütün Jurassic Coast'ı görecek şekilde bir plan yapacağım ve büyük olasılıkla yine insan kalabalığının olmadığı sonbahar aylarından birini seçeceğim. </div>
<br />
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<br />
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
</div>
</div>
İsmail Alacaoğluhttp://www.blogger.com/profile/00370302297109293376noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-426681675321764514.post-64823620072865217832016-12-25T14:20:00.001+03:002016-12-25T18:32:45.196+03:00Bir Baska Sehir: Londra <div style="text-align: justify;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjgAseE-cWVTbkrEeESijKKuxa6VojufxoD5YeQOw1XaPNCMBcEB7LFfIY8Br4cZk2jpYkhDegdXJT3iO-LfdUfi4fDrbPk4JYvkEnewNmTvwK84rUdDAy1nh_z6ce7BN_W3rqH76S6KEKB/s1600/IMG_6939.JPG" imageanchor="1" style="clear: right; float: right; margin-bottom: 1em; margin-left: 1em;"><img border="0" height="400" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjgAseE-cWVTbkrEeESijKKuxa6VojufxoD5YeQOw1XaPNCMBcEB7LFfIY8Br4cZk2jpYkhDegdXJT3iO-LfdUfi4fDrbPk4JYvkEnewNmTvwK84rUdDAy1nh_z6ce7BN_W3rqH76S6KEKB/s400/IMG_6939.JPG" width="266" /></a>2002 yılında dil öğrenmek için bir yerlere gitmeye karar vermiştim. Elbette ilk düşündüğüm yer İngiltere oldu ancak 11 Eylül'ün üzerinden bir yıl bile geçmemişti daha ve İngiltere o sıralar çok sıkı bir vize politikası uyguluyordu, yani vize almak imkansıza yakın bir şeydi. İlk kez yurt dışına çıkacağım, haliyle ilk vizem olacağı için red alma korkusuyla vazgeçtim İngiltere'ye gitmeye çalışmaktan. O zamanlar hem vizesiz hem de maliyeti İngiltere'nin yarısı olan Malta'ya gitmeye karar verdim, ve gittim. Yani bundan tam 14 yıl öncesiydi İngiltere'ye gidebilmenin eşiğinden döndüğümde. Açıkçası sonrasında çok da heves etmedim o taraflara. Tabi itiraf etmem gerekirse bunda vize almanın zorluğu ile İngiltere'nin pahalılığı büyük rol oynadı. Böylece yıllar geçti ve ben ancak bir kaç ay önce Büyük Britanya adasına ayak basmış oldum. ve Londra'ya aşık oldum, bunca yıl gitmediğim için pişman oldum, keşke 2002 yılında İngiltere vizesi almaya çalışsaydım diye hayıflandım. Bu yazıda İngiltere'de geçirdiğim on günde edindiğim izlenimlerimi bulacaksınız. Bir gezi yazısından ziyade izlenim yazısı olacak çünkü zaten İngiltere'ye, daha ziyade Londra'ya dair istemeyeceğiniz için gezi yazısı var internette.<br />
<br />
Londra'ya yağmurlu bir cumartesi günü vardım, elbette Londra'ydı, yağmursuz olmazdı ve tatildeyken yağan yağmuru çok sevmesem de Londra'nın beni ünlü yağmuruyla karşılaması hoşuma gitti. Öyle bardaktan boşanırcasına değil, tam sevdiğim gibi altında yürünebilecek kıvamda bir yağmurdu. O yüzden üzülmek yerine aksine mutlu oldum. Heathtrow'dan bindiğim metroyla otelimin olduğu South Kensington'a aktarmasız olarak geldim, çiseleyen yağmurun altında kalacağım yeri buldum, giriş yapıp eşyalarımı bırakarak kendimi dışarıya attım. Yağmur hafiften hala çiseliyordu, otelim Ulusal Tarih Müzesi, Albert Müzesi, Bilim müzesi gibi müzelerin olduğu Exhibition Road'um hemen yakınında olduğundan müzeye girmek için şemsiyelerinin altında bekleyen insanların arasından yürüyüp bir şeyler yemek için metro istasyonu civarına gittim. Daha geldiğim ilk andan itibaren o kadar tanıdık ve bildik hissettim ki şehri, sanki uzun zamandır orada yaşıyormuşum gibi, bir yerleri bulamama paniği yaşamadan, nereye nasıl gideceğimi bilememe derdine düşmeden dolaştım Londra'da kaldığım üç buçuk günlük süre içinde. Tarif edemeyeceğim bir tanıdıklık hissi ve bunun getirdiği bir güven vardı içimde. Benzer bir durumu Barcelona'da yaşamıştım. Zaten Londra, Barcelona'dan sonra Avrupa'da yaşamak isterim dediğim ikinci şehir oldu. Gerçi Avrupa dediğime bakmayın, Londra çoğu Avrupa şehrinden çok farklı bence. Anlatayım neden böyle düşündüğümü.</div>
<div style="text-align: justify;">
<br />
<a name='more'></a><br /></div>
<div style="text-align: justify;">
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://3.bp.blogspot.com/-3QKlEyVWqQc/WF-oA4UgTuI/AAAAAAAAQbw/Rz5yZFcBnag_1IqNUcTZgQLSMfyEoV1FACKgB/s1600/IMG_3896.JPG" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="246" src="https://3.bp.blogspot.com/-3QKlEyVWqQc/WF-oA4UgTuI/AAAAAAAAQbw/Rz5yZFcBnag_1IqNUcTZgQLSMfyEoV1FACKgB/s640/IMG_3896.JPG" width="640" /></a></div>
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Şehrin yapısı ve mimarisinin kendine has olmasından ziyade yaşayan, canlı bir şehir olması Londra'yı farklı kılıyor diye düşünüyorum. Trafiğiyle, insan kalabalığıyla, hem gündüz hem gece kıpır kıpır haliyle dinamik bir şehir Londra. Ben kalabalığından ve trafiğinden ötürü daha kaotik bir şehir hayal ediyordum gitmeden önce, nitekim kalabalık ama tüm bunlara rağmen insanı bunaltmayan bir akışı var hayatın burada. Turist kalabalığı bile Paris'teki ya da Amsterdam'daki gibi insanın gözüne batmıyor -elbette şehrin turistik cazibe merkezlerine, misal Big Ben civarına gittiğinizde bolca turist görüyorsunuz-, öte yandan Berlin'deki ya da Stockholm'deki gibi şehrin belirli yerlerine toplanmış bir insan kalabalığı ve gerisinde genel bir boşluk hali yok.Avrupa'da şehirlerin çoğu belli bir saatten sonra ıssızlaşırken (hafta sonu çılgın kalabalıkları dışında) Londra'da gece de insanlar sokakta. Üstelik sadece hafta sonunda değil hafta içinde de bir canlılık var. Bunun dışında şehrin yapısı da karmaşık değil, yönünü, yolunu bulması, öğrenmesi ve alışması kolay. Daha üçüncü günde Tate Modern'in şehri yukarıdan izleme şansı sunan terasına çıktığınızda neyin nerede olduğunu sanki bir süredir orada yaşıyormuş gibi bulabiliyorsunuz.<br />
<br />
Şehri turistler için güzel kılan bir şey de müzelerin ücretsiz olması, evet British Museum ya da Science Museum'u gezip görmek için para ödemiyorsunuz. Kesinlikle şahane! Ah, tabi ki bir de parklar! Bu şehri eşsiz yapan şeylerden birisi de parkları; şehirden uzaklarda olduğunuzu düşünmenize neden olacak derecece büyük, bir o kadar güzel ve bakımlı parkları. Mutlaka Hyde Park'ı, hemen yanındaki Green Park'ı, onun bitişiğindeki St. James Park'ı görmeniz, görmekle de kalmayıp kendinizi çimlerin üzerine atıp tadını çıkarmanız gerekiyor. Vaktiniz biraz genişse programınıza Hampstead Heath'e gidip Parliament Hill'de çimlere yayılarak Londra'yı bir de uzaktan izlemeyi eklemenizi tavsiye ederim. Tabi ki biranızı ya da şarabınızı yanınıza almayı unutmayın, zira güneşi de orada batırmalısınız.<br />
<br />
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://3.bp.blogspot.com/-L672TA0tWEc/WF-kUk1GI1I/AAAAAAAAQbU/scIvrD0Bg2sqJoIl-rqUQDxSRTp4HknowCLcB/s1600/IMG_6999.JPG" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="426" src="https://3.bp.blogspot.com/-L672TA0tWEc/WF-kUk1GI1I/AAAAAAAAQbU/scIvrD0Bg2sqJoIl-rqUQDxSRTp4HknowCLcB/s640/IMG_6999.JPG" width="640" /></a></div>
<br />
Benim ilk gidişim olduğu için elbette turistik ibadetimi yerine getirdim. Görülmesi gereken semtlerin, mimari yapıların, mekanların, kısaca Londra denilince akla gelen turistik noktaların neredeyse hepsini bu üç güne sığdırdım. Çoğunlukla yürüdüm, her gün Londra'nın sokaklarını ayak parmakların su toplayana kadar yürüdüm. Daha uzak mesafelerde ya da artık otele geri dönecek takatim kalmadığı zamanlarda da Londra'nın o meşhur metro ağını kullandım. Söz metrodan açılmışken hemen bir not düşmekte fayda var: Londra'da Oyster denilen bir ulaşım kartı var, havaalanına varır varmaz bir tane edinmenizi tavsiye ederim. 5 pound kart için ödeyip içine de istediğiniz miktarda kredi koyuyorsunuz. Böylece gün içinde istediğiniz kadar metro kullanabiliyorsunuz ve günlük ödeyeceğiniz maksimum rakam 7 pound civarı. Her biniş için ayrı bir bilet almaya kalktığınızda ulaşım çok pahalıya patlayabilir Londra'da. O yüzden siz siz olun bir Oyster kartı edinin.<br />
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
</div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://2.bp.blogspot.com/-Shz4Mkf2Dus/WF-oW3mGjNI/AAAAAAAAQb0/tR_-CKD9KUkxxLu_pLZa2IUEKoLd2SmnQCKgB/s1600/IMG_3152.JPG" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="238" src="https://2.bp.blogspot.com/-Shz4Mkf2Dus/WF-oW3mGjNI/AAAAAAAAQb0/tR_-CKD9KUkxxLu_pLZa2IUEKoLd2SmnQCKgB/s640/IMG_3152.JPG" width="640" /></a></div>
<br />
Diğer seyahat yazılarında yaptığım gibi Londra'da ne kadar harcarsınız kısmına hiç girmeyeceğim, kısaca söyleyebilirim ki; çok harcarsınız. Pahalı bir şehir Londra, yemesi de içmesi de pahalı. Restoranda bir akşam yemeği yemek için ciddi bir rakamı gözden çıkarmanız gerekiyor, basit bir şeyler atıştırayım bile deseniz İstanbul'da orta halli bir restoranda akşam yemeğine vereceğiniz kadar para veriyorsunuz. O yüzden biraz hazırlıklı gitmekte fayda var. www.numbeo.com diye bir site var, orada gideceğiniz tüm şehirlerin yaşam maliyetlerini görebilir, kendi yaşadığınız şehirle fiyatları karşılaştırabilirsiniz. Ben kendi deneyimimden söyleyebilirim ki konaklama hariç 50 sterlin bütçe ayırmak gerek günlük. Elbette bunun çok daha altında ya da çok daha üstünde günlük maliyetle de seyahat etmek mümkün, tamamen sizin neleri tercih edeceğinize bağlı.<br />
<br />
Uzun lafın kısası Londra mutlaka gidilip görülmesi gereken bir şehir. Tekrar gidebilirsem eminim bambaşka yanlarını göreceğim ve her seferinde ayrı bir keyif alacağım. Londra'nın bende bıraktığı izlenim bu yönde. <br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br /></div>
<br />
<br />İsmail Alacaoğluhttp://www.blogger.com/profile/00370302297109293376noreply@blogger.com0Londra, İngiltere51.5073509 -0.1277582999999822351.1912379 -0.77320529999998222 51.8234639 0.51768870000001777tag:blogger.com,1999:blog-426681675321764514.post-85510209772835430482016-04-04T11:40:00.000+03:002016-04-04T23:16:52.083+03:00Swastika Geceleri<div style="text-align: justify;">
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://1.bp.blogspot.com/-leKuNdhjQ0A/Vv2B6qLxIuI/AAAAAAAAMRw/WvbL2yAqf9o5lumaAS1yOqlubFacbX92Q/s1600/666682.jpg" imageanchor="1" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="400" src="https://1.bp.blogspot.com/-leKuNdhjQ0A/Vv2B6qLxIuI/AAAAAAAAMRw/WvbL2yAqf9o5lumaAS1yOqlubFacbX92Q/s400/666682.jpg" width="258"></a></div>
Katherina Burdekin'in Swastika Geceleri kitabı feminist bir distopya. 1937 yılında henüz Hitler bildiğimiz Hitler olmaya doğru yol alırken yazılmış Swastika Geceleri, Hitler'in rüyasının gerçekleşmesinin üzerinden 700 yıl geçmiş olan bir dünyayı anlatıyor bize. Bu yeni dünya kan soyu üzerine kurulmuş, ve elbette Almanlar birinci kan soyu. İnsanlar buna göre sınıflandırılmış, tüm insanlar arasında en alt sınıf ise Hristiyanlar çünkü Avrupa artık Hristiyan değil. Uzun zamandır Hitler bir tanrıdır ve Nazilerin faşist düzeni de yeni dünyanın dini. Kitap Hitler'in tanrılaştırılması ve nazizm dini bir öğretiye dönüşmesi üzerinden mevcut dinleri sorgulatıyor ve dinlerin, tanrıların nasıl kurgulanabileceği konusunda ipucu veriyor.<br>
<br>
Öte yandan bu yeni sistem hiç şüphesiz erkek egemen bir sistem, kitabın göriş bölümünü yazan Daphne Patai'nin Maria Antonietta Macciocchi'den aktardığı gibi ataerkil düzenden bahsetmeksizin faşizmden bahsedilemeyeceği kabulüyle aksi de pek söz konusu olamazdı zaten. Bu yeni düzende kadınlar yalnızca birer üreme aracı, erkeklerin dünyasında yerleri yok, onlar kendi aralarında, kız çocuklarıyla ve 1,5 yaşına gelip de ellerinden alınana kadar erkek çocuklarıyla yaşıyorlar. Onurları yok edilmiş, erkeklerin kendilerinin efendisi olduğuna, kendi düşünceleri olmayacağına, yapmaları gereken tek şeyin sistemin yürümesini sağlayacak erkek çocuklar yapmak olduğuna, erkek çocuk doğurmanın ne kadar gurur verici ve kız çocuğu doğurmanın da ne kadar utanç verici olduğuna inandırılmış, yalnızca zihinsel ve psiikolojik olarak değil fiziksel olarak da dönüştürülmüş kadınlar bu hikayenin en çarpıcı tarafı.</div>
<div style="text-align: justify;">
<br>
George Orwell'in 1984'ü ile benzerlikleri var, bunun üzerine tezler bile yazılmış ancak benzemeyen tarafı faşist sistemin erilliğine yaptığı vurgu ve merkezine kadınların insandışılaştırılmasını, hiçleştirilmesini alan kurgusu.<br>
<br>
Elbette romanı yazıldığı dönemi göz önünde bulundurarak okumakta fayda var, aksi halde günümüzdeki patriyarka, eril tahakküm, toplumsal cinsiyet, feminizm tartışmalarının geldiği nokta bakımından hikayenin odağı çok da radikal görünmeyebilir. <br>
<br></div>
İsmail Alacaoğluhttp://www.blogger.com/profile/00370302297109293376noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-426681675321764514.post-4618411865204623062016-02-05T23:19:00.000+02:002016-02-05T23:28:34.591+02:00Belgrad'dan notlar <div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
</div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://3.bp.blogspot.com/-Mp75SrOC8i8/VrNatLkDE1I/AAAAAAAALoM/iXKIfeCK32g/s1600/IMG_6264.JPG" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="314" src="https://3.bp.blogspot.com/-Mp75SrOC8i8/VrNatLkDE1I/AAAAAAAALoM/iXKIfeCK32g/s640/IMG_6264.JPG" width="640" /></a></div>
<br />
<span style="font-family: inherit; text-align: justify;">Kıştı, kardı, lodostu, uçuşlar iptal olacak mı, olursa ne yapacağız diye diye anksiyete geçirip -şansımıza- sorunsuz bir şekilde gittik geldik Belgrad'a. Uçuşumuzdan bir önceki gün düzeldi havalar, Belgrad'a vardığımızda da neredeyse bir bahar havası karşıladı bizi, bir gün haricinde de eşlik etti bizi gönderene kadar. </span><br />
<div style="text-align: justify;">
<span style="font-family: inherit;"><br /></span></div>
<div style="text-align: justify;">
<span style="font-family: inherit;">Belgrad hakkında çok seyahat yazısı var, malum hem vizesiz olması, hem yakın olması hem de Türkiye'ye göre nispeten ucuz olmasından ötürü milletçe akın ediyoruz Sırbistan'a. Yılın bu mevsiminde de turist olarak neredeyse sadece türkler vardı, eh malum yarı yıl tatili. Size Belgrad hakkında daha önce yazılmamış/söylenilmemiş bir şeyler diyeceğimi sanmıyorum ama şurada bir de Belgrad seyahat notları duruversin.</span><br />
<span style="font-family: inherit;"><br /></span></div>
<div style="text-align: justify;">
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://1.bp.blogspot.com/--TvspYK-574/VrNatClHMhI/AAAAAAAALoE/pz3cibM3NWA/s1600/IMG_5979.JPG" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="330" src="https://1.bp.blogspot.com/--TvspYK-574/VrNatClHMhI/AAAAAAAALoE/pz3cibM3NWA/s640/IMG_5979.JPG" width="640" /></a></div>
<span style="font-family: inherit;"><br /></span></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
</div>
<div style="text-align: justify;">
<span style="font-family: inherit;">Havaalanına varışla başlayalım, okuduğum bir kaç blogda </span><b style="font-family: inherit;">şehir merkezine nasıl gidileceği</b><span style="font-family: inherit;">nden bahsediliyordu ama hangi otobüse nereden binilir pek net bilgi bulamadım. İşte size net bilgi: Havaalanından şehir merkezine iki türlü toplu taşıma var, birisi </span><b style="font-family: inherit;">A1</b><span style="font-family: inherit;"> denilen havaalanı servisi (bizim havaş/havataş muadili ama minibüs olanı), bir diğeri ise </span><b style="font-family: inherit;">72 </b><span style="font-family: inherit;">numaralı belediye otobüsü. Dış hatlar kapısından çıktıktan sonra doğrudan karşıya yürüyüp kapıdan çıkarsanız solda 20 metre ileride durağını görürsünüz A1'in, bununla şehir merkezine gitmek için 350 RSD ödersiniz (yaklaşık 3 €), 30-40 dakika içinde Slavija meydanına (</span><b style="font-family: inherit;">Trg Slavija</b><span style="font-family: inherit;">) varırsınız. Eğer o kağıdan çıkmaz sol taraftaki merdivenlerle yukarı kata çıkarsanız orada da 72 numaralı otobüsün durağını görürsünüz. Ona binerseniz de 150 RSD ödeyip 45-50 dakika sonra </span><b style="font-family: inherit;">Zeleni Venac</b><span style="font-family: inherit;">'a varırsınız. Artık nerede konaklıyorsanız oraya yakın gidene binebilirsiniz. 72 numaralı otobüste ücretsiz wifi var bu arada. </span><br />
<a name='more'></a></div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
<a href="https://3.bp.blogspot.com/-8S0tx6waq_g/VrNiCincghI/AAAAAAAALd4/D4GKIhHuzoA/s1600/IMG_6071.JPG" imageanchor="1" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="400" src="https://3.bp.blogspot.com/-8S0tx6waq_g/VrNiCincghI/AAAAAAAALd4/D4GKIhHuzoA/s400/IMG_6071.JPG" width="266" /></a><span style="font-family: inherit;">Biz 72 numaralı otobüse bindik çünkü kalacağımız yere 5-6 dakika mesafedeydi. İlk indiğinizde "nereye geldik biz" diye ürkmeyin, Belgrad güzel şehir. Bu arada kiosklardan 89 RSD olduğu bilgisi var havalaanının internet sayfasında ama havaalanında kart satılan yer yok, otobüse bindiğinizde ödüyorsunuz ücreti. Bu arada belirtmekte fayda var, şehir içi <b>ulaşım</b>da otobüs ya da tramway kullanacaksanız -bana göre gerek yok, her yer yürüme mesafesi, hani olur da sevmiyorsunuzdur yürümeyi- kiosklardan 250 RSD verip bir kart alıyorsunuz ve içine kredi yüklüyorsunuz, işte ozaman ulaşım 89 RSD'ye geliyor, yoksa öyle tek bilet satılmıyor kiosklarda (en azından bize öyle söylediler)</span></div>
<div style="text-align: justify;">
<span style="font-family: inherit;"><br /></span></div>
<div style="text-align: justify;">
<span style="font-family: inherit;"><b>Konaklama nereye giderseniz gidin mühim mesele</b>, burada da ucuz hosteller var, gecelik 5-6 € verip konaklayabilirsiniz ya da bizim gibi -genellikle yaptığım gibi- airbnb'den bir ev kiralayabilirsiniz. Araştırma yaparken de epey bilgi sahibi olduğumdan rahatlıkla söyleyebilirim ki Belgrad'da konaklama fiyatları gayet makul. Biz 3 kişinin rahatlıkla kalabildiği bir oda bir salon eve dört gece için 360 TL ödedik, ev gayet merkezi bir yerdeydi (Terazije caddesi üzerinde bir binada kaldık) Evin olduğu yer <b>Savamala bölgesi</b>, burası konaklama için gayet uygun çünkü her yere yürüme mesafesinde. Ayrıca Republic meydanı çevresinde ya da <b>Dorcol </b>bölgesinde de kalabilirsiniz ama ben ev araştırırken buraların biraz daha pahalı olduğunu gördüm. </span></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
</div>
<div style="text-align: justify;">
<span style="font-family: inherit;"><br /></span></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjj3jxsr6ljP0wU20_6tvYBfXUAIJFGae1DekmElQNJviVbJwwERJ81Jv0PLqMNXEN5sYmRdhuaduiEyBzR09hgMuLZMhjWvPhb7M51R8E5jF4nNnlWCj23sfauVf1eJp2RNGvTfQA-6ts/s1600/IMG_6019.JPG" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="426" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjj3jxsr6ljP0wU20_6tvYBfXUAIJFGae1DekmElQNJviVbJwwERJ81Jv0PLqMNXEN5sYmRdhuaduiEyBzR09hgMuLZMhjWvPhb7M51R8E5jF4nNnlWCj23sfauVf1eJp2RNGvTfQA-6ts/s640/IMG_6019.JPG" width="640" /></a></div>
<div style="text-align: justify;">
<span style="font-family: inherit;"></span><br />
<div style="text-align: justify;">
<span style="font-family: inherit;"><span style="font-family: inherit;"><br /></span></span></div>
<span style="font-family: inherit;">
</span>
<br />
<div style="text-align: justify;">
<span style="font-family: inherit;"><b style="font-family: inherit;">Gezelim görelim</b><span style="font-family: inherit;">: Uzun uzun anlatmayacağım bu kısmı. Öncelikle </span><b style="font-family: inherit;">Kalemegdan</b><span style="font-family: inherit;"> gidilmezse olmaz yerlerden biri, güzel bir manzara sunuyor size, özellikle günbarımında. </span><b style="font-family: inherit;">Republic meydanı</b><span style="font-family: inherit;"> buluşma noktası, bu yüzden en hareketli yerlerden birisi, hemen yanındaki </span><b style="font-family: inherit;">Kneza Mihaila </b><span style="font-family: inherit;">ise İstiklal benzeri bir cadde, zaten mutlaka bir yürürsünüz orada, çeşitli mağazalar, hediyelik eşya satıcıları, sokak sanatçıları, müzik yapan gruplar. Skadarlija bölgesi bir çok cafe/bar'ın olduğu bir yer, Republic Meydanı'ndaki Prens Mihailo heykelinin yüzünü döndüğü tarafta, orada </span><b style="font-family: inherit;">Skadarska sokağı</b><span style="font-family: inherit;"> var, güzel cafeler, barlar var ama yazın çok daha güzel ve hareketli oluyormuş. Nicole Pasica caddesi üzeirndeki </span><b style="font-family: inherit;">Meclis binası </b><span style="font-family: inherit;">ve yanındaki </span><b style="font-family: inherit;">Saint Mark Kilisesi</b><span style="font-family: inherit;"> de gürülecek yerlerden. Ve elbette </span><b style="font-family: inherit;">Kralje Milana</b><span style="font-family: inherit;"> caddesi boyunca yapacağınız bir yürüyüş sonrası ulaşacağınız dünyanın en büyük Ortodoks Kiliselerinden birisi olan </span><b style="font-family: inherit;">Saint Sava Temple</b><span style="font-family: inherit;">, muazzam bir yapı ama içine girince hayal kırıklığına uğrayabilirsiniz çünkü dış yapı 2009 yılında bitmesine rağmen iç kısmı hala yapım aşamasında. Eminim tamamen bittiğinde çok güzel olacak. </span></span></div>
<span style="font-family: inherit;">
</span></div>
<div style="text-align: justify;">
<span style="font-family: inherit;"><br /></span></div>
<div style="text-align: justify;">
<span style="font-family: inherit;">Ayrıca 15 dakika uzaklıkta, nehrin karşı tarafındaki </span><b style="font-family: inherit;">Zemun</b><span style="font-family: inherit;">'a da mutlaka gitmelisiniz, yukarıda Avusturya-Macaristan İmparatorluğu'nun bininci yılı şerefine inşa edilen </span><b style="font-family: inherit;">Gardos</b><span style="font-family: inherit;"> bir diğer adıyla Milenyum Kulesi'ne çıkıp Zemun'u, Tuna Nehri'ni ve uzaklardaki Belgrad'ı izleyebilirsiniz. Ayrıca, kış olduğundan ötürü biz gitmedik ama Sava nehri kıyısında gezintinin, nehir kıyısına demirlemiş teknelerdeki cafelerin, barların güzel olduğunu söylediler.</span></div>
<div style="text-align: justify;">
<span style="font-family: inherit;"> </span></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://3.bp.blogspot.com/-9-JXFNYJdb0/VrPFSArvl9I/AAAAAAAALnY/yhstzeZD7wI/s1600/IMG_6161.JPG" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="426" src="https://3.bp.blogspot.com/-9-JXFNYJdb0/VrPFSArvl9I/AAAAAAAALnY/yhstzeZD7wI/s640/IMG_6161.JPG" width="640" /></a></div>
<div style="text-align: justify;">
<span style="font-family: inherit;"><br /></span></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
</div>
<div style="text-align: justify;">
Geldik gezi yazısının en güzel bölümlerinden birisine, <b>yeme-içme</b>. Yemek konusunda o kadar da ucuz bir şehir değil Belgrad ama içme konusunda gayet uygun, hele de alkol. Belgrad'da seçeneğiniz çok fazla, her keseye uygun birbirinden güzel restoran, cafe, bar var. Belgrad'da en çok ne var deseniz sanırım cafe derim, o kadar çok seçenek yani. Njegoseva sokağı üzerinde yan yana bir kaç cafe var, hem sokak güzel hem de dış mekanda oturmak keyifli, burada <b>Vesele Domacice</b> isimli bir mekan var, içi de güzel. Kneginje Lhubice caddesi üzerindeki <b>Blaznavac</b>, Terazije üzerindeki <b>Azbuka Gastro Progres</b>, Karadordeva üzerindeki <b>Mixer House </b>önerebileceğim yerlerden bir kaçı. Ayrıca Zemun'da Gardos Kulesi'nin yanında <b>Fat Cat</b> isimli bir cafe var, güzel de bir manzarası var. Yalnız Belgrad'da sevmediğim tek şey her yerde sigara içiliyor olması, çoğu restoranda bile. Türkiye'de iyice alışmışız sigara içilmeyen mekanların ferahlığına, zor geldi bana açıkçası. </div>
<div style="text-align: justify;">
</div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
</div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhFFTFlme3w7tag4AGv9Xda51lfHUc8HBT8YAeZZ9XsSIjS84IfyBTNQf3OVX3xbHd5CRGrNlEc21_4HNSXB2QOSvVKMgatSG7XFrVu0gxfhnkpmOXQbV4pgH4ksT9puywZ_4GlAG5Rb6Y/s1600/IMG_6103.JPG" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="426" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhFFTFlme3w7tag4AGv9Xda51lfHUc8HBT8YAeZZ9XsSIjS84IfyBTNQf3OVX3xbHd5CRGrNlEc21_4HNSXB2QOSvVKMgatSG7XFrVu0gxfhnkpmOXQbV4pgH4ksT9puywZ_4GlAG5Rb6Y/s640/IMG_6103.JPG" width="640" /></a></div>
Son olarak, eğer vaktiniz varsa, <b>Novi Sad</b>'a gitmenizi öneririm. Avrupa mimarisi hakim Novi Sad'ın eski şehir merkezine, burada kendinizi Avusturya'da bir şehirde sanabilirsiniz, güzel ve renkli binalar, meydanlar, geniş sokaklar, dar bir geçitten girilip geniş bir avluya açılan pasajlar, ferah oturma alanları, cafeler. Kesinlikle görün, ve gitmişken <b>Veliki</b> restoranda yemek molası verin. Novi Sad, Belgrad'dan 1,5 saat tren, 1 saat otobüs yolculuğu mesafede. İkinci sınıf trenle giderseniz tek yön 250-280 RSD, birinci sınıf trenle giderseniz 380 RSD, otobüsle giderseniz 600-700 RSD mal oluyor ve kesinlikle gittiğinize pişman olmazsınız. </div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
<b>Ne kadar harcarsınız?</b> O tamamen size kalmış, ancak kendi deneyimlerinden söyleyebilirim ki yemek için ortalama bir restoranda 350-400 RSD, iyi bir restoranda ise 1500 RSD harcarsınız, içecek dahil. Bira fiyatları 160 ile 230 RSD arası değişiyor mekanına göre, kahve ve çay ise 130-170 RSD arası. Sabah kahvaltısı için 250-350 RSD arası harcarsınız, ya da bizim gibi sabah kahvaltısını marketten alışveriş yaparak evde halledebilirsiniz. Ayrıca markette alkol çok çok ucuz. </div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://3.bp.blogspot.com/-p8sS6tEn_hw/VrNatLF0ypI/AAAAAAAALcI/LpbF4ihfE28/s1600/IMG_6268.JPG" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="426" src="https://3.bp.blogspot.com/-p8sS6tEn_hw/VrNatLF0ypI/AAAAAAAALcI/LpbF4ihfE28/s640/IMG_6268.JPG" width="640" /></a></div>
Biz üç kişi dört günde yeme içme için 28.000 RSD (yaklaşık 230 €), ulaşımlar için (havaalanı, Zemun, Novi Sad) 3.400 RSD (yaklaşık 30 €), konaklama için 110 € olmak üzere 370 € harcadık, uçak biletlerini oldukça ucuza almıştık, toplamda 600 €'ya mal oldu bu dört günlük seyahat. </div>
<br />
<br />
<div style="text-align: justify;">
</div>
<div style="text-align: justify;">
<span style="font-family: inherit;"> </span></div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
İsmail Alacaoğluhttp://www.blogger.com/profile/00370302297109293376noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-426681675321764514.post-11718904368736631542015-11-27T21:05:00.001+02:002020-05-17T21:30:05.093+03:00Ekim'de Budapeste <div style="color: #454545; font-size: 16px;">
<div style="text-align: justify;">
<div style="font-family: uictfonttextstylebody;">
<table cellpadding="0" cellspacing="0" class="tr-caption-container" style="margin-left: auto; margin-right: auto; text-align: center;"><tbody>
<tr><td style="text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgmFxcx-m3rnPYrnbZ2TgnVNAP7byTtWpVv6n0eBA44dzgGnAbzL92g2cUUe_ndK000Zxx3a0TYW05Bz7OJJOS5p-b9JdweZm1XSQbPdpZS3FLlaI_Ix_fC0GBvr92Enq646sEhVkTTfYY6/s1600/IMG_0581.JPG" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="252" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgmFxcx-m3rnPYrnbZ2TgnVNAP7byTtWpVv6n0eBA44dzgGnAbzL92g2cUUe_ndK000Zxx3a0TYW05Bz7OJJOS5p-b9JdweZm1XSQbPdpZS3FLlaI_Ix_fC0GBvr92Enq646sEhVkTTfYY6/s640/IMG_0581.JPG" width="640" /></a></td></tr>
<tr><td class="tr-caption" style="text-align: center;"><br /></td></tr>
</tbody></table>
<span style="font-family: inherit;">En sonda söyleyeceğimi en baştan belirteyim; eğer Budapeşte'ye henüz gitmediyseniz mutlaka seyahat listenize eklemeniz gereken bir şehir. Zira özellikle mimarisiyle, güzel ve canlı caddeleriyle, köprüleriyle ve tabi ki lezzetli yemekleri, hareketli gece hayatıyla anlatıldığı kadar güzel bir şehir bekliyor sizi. </span></div>
</div>
</div>
<div style="color: #454545; font-size: 16px;">
<div style="text-align: justify;">
<span style="font-family: inherit;"><span style="font-family: inherit;"><span style="font-family: inherit;"></span><br /></span>
<span style="font-family: inherit;"></span></span></div>
</div>
<div style="color: #454545;">
<div style="color: #454545; font-size: 16px; text-align: justify;">
<span style="font-family: inherit;">Budapeşte'ye Türkiye'den gitmek için seçenek çeşitli, birden fazla havayolu firmasının düzenli uçuşları var ve eğer biraz vakitlice davranırsanız -her zaman olduğu gibi- oldukça uygun fiyata uçak bileti bulmak da mümkün.</span></div>
<div style="color: #454545; font-size: 16px; text-align: justify;">
<span style="font-family: inherit;"><br /></span></div>
<div style="color: #454545; text-align: justify;">
<table cellpadding="0" cellspacing="0" class="tr-caption-container" style="float: left; font-size: 16px; margin-right: 1em; text-align: left;"><tbody>
<tr><td style="text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEh9lZKSCub_42FKjbTcOc9xuKtAiZuYEiU1C0NRw5HyjzRwN87M6xo7pZAzh1-7-iV8Aw2mzbJG4fYG7vhPTdbOgNxD9Ow5V38t-YN82cKEruJqAS__7wggYApZo85UQpw_WuD2ubM8K-Ms/s1600/IMG_0533.JPG" imageanchor="1" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><span style="font-family: inherit;"><img border="0" height="400" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEh9lZKSCub_42FKjbTcOc9xuKtAiZuYEiU1C0NRw5HyjzRwN87M6xo7pZAzh1-7-iV8Aw2mzbJG4fYG7vhPTdbOgNxD9Ow5V38t-YN82cKEruJqAS__7wggYApZo85UQpw_WuD2ubM8K-Ms/s400/IMG_0533.JPG" width="250" /></span></a></td></tr>
<tr><td class="tr-caption" style="text-align: center;"><span style="font-family: inherit;">Elizabeth Köprüsü'nden doğru günbatımı </span></td></tr>
</tbody></table>
<span style="font-family: inherit;">Baştan başlayalım; <b><span style="font-size: medium;">havaalanına geldiniz ve şehir merkezine gideceksiniz. Nasıl?</span></b> Toplu taşımayla gitmek istiyorsanız -ki en ucuz seçenek bu- 200E numaralı otobüse binerek Köbanya-Kispets durağına gitmeniz gerekiyor, burada metro istasyonu var, oradan istediğiniz yöne gidebilirsiniz. Tek binişlik biletler 350 HUF (yaklaşık 3,5 EUR) imiş ama doğrudan şöföre ödemek isterseniz 450 HUF oluyor. Biz üç kişi olduğumuz için elimizdeki valizlerle otobüs+metro sürünmesini yaşamayalım diye taksiye bindik. Taksi için de acaba kazıklanır mıyım derdi yok havaalanında, çünkü çıkış kapısının hemen yan tarafında bir taksi şirketinin gişesi var, oraya gideceğiniz adresi söylüyorsunuz onlar size bir fiş veriyor, fişin üzerinde ne kadar tutacağı da yazıyor. Dolayısıyla sürprizle karşılaşmıyorsunuz. Biz Belvaros bölgesinde kalacağımız yere gitmek için 26 EUR ödedik. Takside euro ödemesi yapabiliyorsunuz ama bozukluğunuz yoksa üstü kalır takside haberiniz olsun.</span><br />
<div>
<span style="font-family: inherit;"><b style="font-size: 16px;"><br /></b>
<b>Ulaşım</b><span style="font-size: 16px;">dan bahsetmişken söylemekte yarar var, eğer biletinizi 10'luk şekilde alırsanız toplam 3.000 HUF ödüyorsunuz, yani birazcık karınız oluyor. Biletinizi binmeden önce ya da tramvayın içindeki kutularda okutmanız gerekiyor. Okutmazsanız ve bir kontrol olursa biletiniz cebinizde bile olsa kaçak yolcu muamelesi görür, cezayı yersiniz. Demedi demeyin. Risk almayı severim ben derseniz o sizin bileceğiniz iş. Ayrıca Budapeşte'de de çoğu Avrupa şehrinde olduğu gibi 24,48 ya da 72 saat geçerli olan kartlar var, bu kartlarla ulaşım daha ucuza geliyor her zaman; üstelik bazı müzeler, ören yerlerinde indirimden faydalanıyorsunuz. Bu da aklınızın bir köşesinde bulunsun.</span></span></div>
<div style="font-size: 16px;">
<span style="font-family: inherit;"><br /></span></div>
</div>
<div style="color: #454545; text-align: justify;">
<div style="font-size: 16px;">
<span style="font-family: inherit;"><b></b></span></div>
<a name='more'></a><span style="font-family: inherit;"><span style="font-size: 16px;"><br /></span>
<b>Konaklama</b><span style="font-size: 16px;"> için de tahmin edeceğiniz üzere çok seçenek var, tamamen sizin bütçenize kalmış. Düşük bütçeli hostellerden pahalı otellere kadar her türlü seçenek ve bunlara ulaşmak için sayısız web sitesi var. Gezi yazısı okuyorsanız geziyorsunuzdur, geziyorsanız da zaten bunlara aşinasınızdır. Ben gittiğim yerlerde önceliği airbnb'ye veriyorum, çünkü hostel tarzı yerlerde kalamıyorum, kafam götürmüyor onca gencin gürültüsünü, enerjisini ama bütçem 4-5 yıldızlı otellerde kalmaya da yetmiyor. O yüzden hem daha uygun fiyatlı oluyor hem de kendimize ait bir alan olması bana daha konforlu geliyor. Budapeşte'nin ilk üç günü kendi bütçemizden olduğu için airbnb'den bulduğumuz bir evde kaldık, sonraki 3 gün içinse konferans dolayısıyla otele geçtik. Airbnb'den bulduğumuz gayet merkezi (Vaci Utca'ya sadece 20 metre mesafedeydi) ve 3 kişi için de ayrı yatak odası olan bir daireydi ve toplamda 450 TL ödedik. İki kişiyseniz daha küçük bir evi daha uyguna bulmak da mümkün. Kaldığımız otel de Vaci Utca'nın Büyük market'e yakın olan tarafındaydı ve gecelik oda fiyatı 76 USD idi. </span></span></div>
<div style="color: #454545; font-size: 16px; text-align: justify;">
<span style="font-family: inherit;"><br /></span></div>
<div style="color: #454545; font-size: 16px; text-align: justify;">
<table cellpadding="0" cellspacing="0" class="tr-caption-container" style="float: left; margin-right: 1em; text-align: left;"><tbody>
<tr><td style="text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgKrz9bVpQcLT6KB2CamUJ-UPEWFTdalafoHI3m5VW9AKZHoor8cMwR3s2pmwBwzvDEAAnZlWPNshjAxOSDuaSc12FwbKXmgbI4eSjsP5XLzc41zQBaqCgMNYTCpLLZCpdQXbZFxbG_bSMJ/s1600/IMG_0854.JPG" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><span style="font-family: inherit;"><img border="0" height="225" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgKrz9bVpQcLT6KB2CamUJ-UPEWFTdalafoHI3m5VW9AKZHoor8cMwR3s2pmwBwzvDEAAnZlWPNshjAxOSDuaSc12FwbKXmgbI4eSjsP5XLzc41zQBaqCgMNYTCpLLZCpdQXbZFxbG_bSMJ/s400/IMG_0854.JPG" width="400" /></span></a></td></tr>
<tr><td class="tr-caption" style="text-align: center;"><span style="font-family: inherit;">Liberty Bridge</span></td></tr>
</tbody></table>
<span style="font-family: inherit;">Bu arada<b> önemli not</b>: Konaklama için Peşte tarafını tercih edin, çünkü şehrin o kısmı daha canlı, aslında merkez orası. Belvaros bölgesi de bence kalınacak en iyi yer, her yere yürüme mesafesi.</span></div>
<div style="color: #454545; font-size: 16px; text-align: justify;">
<span style="font-family: inherit;"><br /></span></div>
<div style="text-align: justify;">
<span style="color: #454545;"><span style="font-family: inherit;"><b>Nereyi gezelim?</b> </span></span><br />
<div style="font-size: 16px;">
<span style="font-family: inherit;"><span style="color: #454545; font-family: "trebuchet ms" , sans-serif;"><span style="font-family: inherit;"><br /></span></span></span></div>
<div style="font-size: 16px;">
<span style="font-family: inherit;"><span style="color: #454545; font-family: "trebuchet ms" , sans-serif;"><span style="font-family: inherit;">Şehrin bizim Tuna onların <b style="font-size: 16px;">Danube</b> dediği nehirle ikiye bölündüğünü biliyorsunuzdur. İşte o nehrin kıyısından başlayabilirsiniz şehri gezmeye. Boydan boya yürüyün, mesafeden korkmayın <b style="font-size: 16px;">Liberty Bridge</b> ile <b style="font-size: 16px;">Margaret Bridge</b> arası 3 - 3,5 km sadece. Hele hava güzelse nasıl geçtiğini anlamazsınız bile. Yol boyunca sizi güzelim köprüler (<b style="font-size: 16px;">Chain Bridge</b> benim favorim ama <b style="font-size: 16px;">Elizabeth Bridge</b> de güzel) ve birbirinden güzel binalar selamlıyor. Parlamento binası ve çevresindeki binalar görülmeye değer, ama illa ki gece de görün, hatta karşısına geçip bir de öyle izleyin, muhteşem. Margaret köprüsünden karşıya geçerken sağ tarafınızda Tuna Nehri'nin ortasında bir ada göreceksiniz, işte o ada <b style="font-size: 16px;">Sziget Adası</b>, o meşhur Sziget Müzik festivalinin yapıldığı ada. Yazın burası yüz binden fazla insana ve onlarca konsere ev sahipliği yapıyor. Meraklıları için festivalin linkini buraya bırakıyorum: </span></span><span style="color: #454545; font-family: inherit;">http://szigetfestival.com/</span></span></div>
</div>
<div style="font-size: 16px; text-align: justify;">
<span style="color: #454545; font-family: inherit;"><br /></span></div>
<div style="font-size: 16px; text-align: justify;">
<span style="font-family: inherit;"><span style="color: #454545; font-family: "trebuchet ms" , sans-serif;">Karşı tarafta ise, yani Budapeşte'nin Buda kısmında görmeniz gereken kocaman bir kale var; </span><b style="color: #454545;">Budavari Kalesi, </b><span style="color: #454545; font-family: "trebuchet ms" , sans-serif;">ilk kurulma tarih 1300'lü yıllara dayanıyor, şu anda da UNESCO Dünya Miras listesinde.</span><span style="color: #454545; font-family: "trebuchet ms" , sans-serif;"> Buraya bir öğleden sonranızı ayırırsanız iyi edersiniz, zira kale içindeki şehir oldukça güzel korunmuş, <b>Castle Hill (Kale Tepesi), Mattias Kilisesi, Fisherman's Bastion (Kale burçları), Buda Kalesi Labirenti</b> bu alanda görülecek yerlerden bazıları. Ancak misal Kale Burçlarına çıkmak için ücret ödemeniz gerekiyor, oysa hemen bir alt katı -ki aynı manzarayı görüyorsunuz- ücretsiz. Biraz manasız geldi bana bir üst kata çıkmak için para ödemek. Neyse, bunun dışında girişin ücretli olduğu yerler var, aklınızda olsun. Ayrıca buradan muhteşem Peşte manzarasını izleyebilirsiniz. </span></span><br />
<div>
<span style="font-family: inherit;"><span style="font-family: inherit;"><br /></span>
</span></div>
<table cellpadding="0" cellspacing="0" class="tr-caption-container" style="float: left; text-align: center;"><tbody>
<tr><td style="text-align: center;"><a href="http://2.bp.blogspot.com/-ZUZEBtVSIJk/Vlid4SSu1uI/AAAAAAAALB8/C0uEbWvjwZk/s1600/IMG_0623.JPG" imageanchor="1" style="margin-left: auto; margin-right: auto;"><span style="font-family: inherit;"><img border="0" height="231" src="https://2.bp.blogspot.com/-ZUZEBtVSIJk/Vlid4SSu1uI/AAAAAAAALB8/C0uEbWvjwZk/s400/IMG_0623.JPG" width="400" /></span></a></td></tr>
<tr><td class="tr-caption" style="text-align: center;"><span style="font-family: inherit;">Fisherman's Bastion (Üst kata çıkmak ücretli alt kat ücretsiz, kendiniz karar verin)</span></td></tr>
</tbody></table>
<span style="font-family: inherit;"><span style="font-family: "trebuchet ms" , sans-serif;">Eğer kaleye yürümek istemezseniz 4 ya da 6 numaralı tramvaya binerek Szel Kalman Ter durağına kadar gidebilirsiniz. Oradan da 16 numaralı otobüs sizi kalenin içine kadar götürüyor. Yürümek biraz yorucu olabilir zira tahmin edersiniz ki biraz yokuş, kale olduğundan ötürü. Enerjinizi kalenin içinde yürümeye harcamak daha akıllıca olur.</span><span style="font-family: "trebuchet ms" , sans-serif;">Kaleye çıkmak için illa ki Margaret Köprüsü tarafından gelmeniz gerekmiyor tabi ki, eğer Chain Bridge üzerinden Buda tarafına geçerseniz karşınıza tarihi bir finüküler çıkıyor, onunla da yukarıya çıkabilirsiniz. Bu sefer kalenin Castle Hill kısmına ulaşmış olursunuz. Çoğunlukla turistler finüküleri kullanıyor ama biz yukarıda bahsettiğim güzergahtan kaleye ulaştık. Finüküler hattının hemen yan tarafında bir park var, o parkın içinde bir izleme terası var, o terastan Chain Bridge'i izlemek, özellikle de gün batımına doğru, ışıklar yeni yeni yanmaya başlamışken muhteşem. Fotoğraf çekmeyi seviyorsanız burası fotoğraf çekmek için çok güzel bir nokta. </span></span></div>
<div style="font-size: 16px; text-align: justify;">
<span style="font-family: inherit;"><br /></span></div>
<div style="font-size: 16px; text-align: justify;">
<span style="font-family: inherit;"><span style="font-family: inherit;"><span style="color: #454545; font-family: "trebuchet ms" , sans-serif;"></span><br /></span>
</span><br />
<table align="center" cellpadding="0" cellspacing="0" class="tr-caption-container" style="margin-left: auto; margin-right: auto; text-align: left;"><tbody>
<tr><td style="text-align: center;"><a href="http://4.bp.blogspot.com/-COCpwUlQMDU/VleFMGIi3xI/AAAAAAAALA8/rNnDZFzvtGE/s1600/IMG_0650.JPG" imageanchor="1" style="clear: left; margin-bottom: 1em; margin-left: auto; margin-right: auto;"><span style="font-family: inherit;"><img border="0" height="360" src="https://4.bp.blogspot.com/-COCpwUlQMDU/VleFMGIi3xI/AAAAAAAALA8/rNnDZFzvtGE/s640/IMG_0650.JPG" width="640" /></span></a></td></tr>
<tr><td class="tr-caption" style="text-align: center;"><span style="font-family: inherit;"> Finükülerin yanındaki parktan Chain Bridge</span></td></tr>
</tbody></table>
<span style="color: #454545; font-family: inherit;">Bunun dışında tabi ki şehrin ana turistik caddesi <b>Vaci Utca</b> var görmeniz gereken, İstiklal Caddesi'nin daha küçük, daha derli toplu ve sempatik versiyonu diyeyim ben size (İstiklal caddesi her geçen gün daha kötü bir caddeye dönüşüyor maalesef) Burada restoranlar, cafeler, hediyelik eşya dükkanları var. Çeşitli markaların mağazaları var.</span></div>
<div style="font-size: 16px; text-align: justify;">
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
</div>
<span style="color: #454545; font-family: inherit;">Vaci Utca'nın güney ucuna doğru yürüdüğünüzde, caddenin bitimini kesen caddeyi geçer geçmez karşınıza <b>Grand Market</b> çıkıyor. Burası et ürünlerinden baharata, sebze meyveden hediyelik eşyaya kadar bir çok şey bulabileceğiniz bir market. Atmosferi güzel, mutlaka görülmesi gereken yerlerden biri. Üst katında yeme içme bölümü de var ve burada geleneksel Macar mutfağından yemekler tadabilirsiniz. Yalnızca açık olduğu saatlere dikkat etmekte fayda var, bazı günler tamamen kapalı, bazı günler ise akşamüzeri 5'te kapanıyor. Açılış kapanış saatleri ana giriş kapısı üzerinde yazıyor. </span></div>
<div style="font-size: 16px; text-align: justify;">
<span style="color: #454545; font-family: inherit;"><br /></span></div>
<div style="font-size: 16px; text-align: justify;">
<table cellpadding="0" cellspacing="0" class="tr-caption-container" style="float: left; margin-right: 1em; text-align: left;"><tbody>
<tr><td style="text-align: center;"><a href="http://3.bp.blogspot.com/-HqHTSXcFWvE/VlidcxkFhAI/AAAAAAAALBw/DTtTaiPOSrs/s1600/IMG_0881-horz.jpg" imageanchor="1" style="clear: left; margin-bottom: 1em; margin-left: auto; margin-right: auto;"><span style="font-family: inherit;"><img border="0" height="337" src="https://3.bp.blogspot.com/-HqHTSXcFWvE/VlidcxkFhAI/AAAAAAAALBw/DTtTaiPOSrs/s640/IMG_0881-horz.jpg" width="640" /></span></a></td></tr>
<tr><td class="tr-caption" style="text-align: center;"><span style="font-family: inherit;"> St. Stephen Basilica Büyük Market Szen Istvan Caddesi </span></td></tr>
</tbody></table>
<span style="color: #454545; font-family: inherit;">Chain Bridge hizasında Peşte içine doğru düz bir şekilde yürürseniz karşınıza <b>St. Stephen Basilica</b> çıkıyor, muhteşem bir bina, mutlaka görün. Ayrıca 500 HUF ödeyerek Basilica'nın üst bölümünde yer alan seyir kısmına çıkın. Buradan Budapeşte'yi 360 derece izleme şansına sahip olursunuz. Önceden biraz dolaştıysanız Budapeşte'yi buradan şehri izlemek daha anlamlı olur, ne de olsa artık neyin nerede olduğunu biliyorsunuz. </span></div>
<div style="font-size: 16px; text-align: justify;">
<span style="font-family: inherit;"><br /></span></div>
<div style="font-size: 16px; text-align: justify;">
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiXIKm4wYwP0g1uILxhRDOuX-y8vv4hhSFRkIElc1WQ9rFMdnhyphenhyphenn_E6WzJbQ-Png_kTMqaY0U7pQfgnMfgmLCYqWI2C6thw0JJA0TSr6axhKyHulQFaW5me5PdOfqablGA0YubX_AZdX0za/s1600/IMG_0921.JPG" imageanchor="1" style="clear: right; float: right; margin-bottom: 1em; margin-left: 1em;"><span style="font-family: inherit;"><img border="0" height="400" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiXIKm4wYwP0g1uILxhRDOuX-y8vv4hhSFRkIElc1WQ9rFMdnhyphenhyphenn_E6WzJbQ-Png_kTMqaY0U7pQfgnMfgmLCYqWI2C6thw0JJA0TSr6axhKyHulQFaW5me5PdOfqablGA0YubX_AZdX0za/s400/IMG_0921.JPG" width="300" /></span></a></div>
<span style="color: #454545; font-family: inherit;">Bir diğer görülecek yerlerden birisi de <b>Andrassy Ut </b>caddesi, Budapeşte'nin en ünlü caddesi, muhteşem <b>Opera Binası</b> da bu caddenin üzerinde. Caddenin sonunda ise <b>Heros Square</b> (Kahramanlar Meydanı) var. Bu meydanı da mutlaka görün, çevresinde de güzel binalar var ve hemen arkasında içinde bir göletin olduğu bir park var. Andrassy Ut'u boydan boya yürüseniz de en azından dönüşünüzü metro ile yapın. Çünkü bu metro hattı Avrupa'nın en eski metro hattıymış, küçük şirin istasyonları olan iki vagonluk minik bir hat.</span><br />
<span style="font-family: inherit;"><span style="color: #454545; font-family: "trebuchet ms" , sans-serif;"><br /></span>
<span style="color: #454545; font-family: "trebuchet ms" , sans-serif;">Bütün gün yoruldunuz, </span><span style="font-family: "trebuchet ms" , sans-serif;">biranızı içerken gün batımı izleyebileceğini s</span><span style="font-family: "trebuchet ms" , sans-serif;">akin, huzurlu bir yer mi arıyorsunuz? İşte tam öyle bir yer önereceğim size: yüzünüzü Liberty Köprüsüne dönün ve sol taraftan Danube boyunca yürüyün, ileride karşınıza Balna Budapest isimli bir alışveriş merkezi çıkacak. İşte o alışveriş merkezinin Danube'ye doğru bakan tarafında sıra sıra dizilmiş, birbirinden şık restoran/cafeler var. Konforlu ve rahat koltuklarından birisine kendinizi atıp günün yorgunluğunu güzel bir günbatımı eşliğinde çıkarabilirsiniz. </span></span><br />
<span style="font-family: inherit;"><span style="font-family: "trebuchet ms" , sans-serif;"><br /></span>
</span></div>
<div style="text-align: justify;">
<span style="font-family: inherit;"><span style="color: #454545;">Gezdik, tozduk, acıktık, <b>ne yiyelim? </b>Genelde Türkiye'den giden insanların Avrupa'da yemekle ilgili sorunu oluyor, o yüzden ya türk restoranı arıyorlar ya da mc donald's/budger king'e talim ediyorlar. Eğer bunlardan biriyseniz üzgünüm sizin için önerecek pek bir şeyim yok, Turkish Döner yazan bir yere atın kendinizi. Yok eğer yeme konusunda sorunsuz biriyseniz Macar mutfağının yemeklerini denemenizi tavsiye ederim. Çoğunlukla et içeren yemekler bunlar ama sebze yemekleri de var, lahana dolması bile var mutfaklarında, <b style="font-size: 16px;">Gulaş</b> dedikleri çorbayı deneyebilirsiniz. Ayrıca çeşit çeşit sosisler de gayet lezzetli. Bunun için Deak Frenc Ter istasyonuna yakın <b style="font-size: 16px;">Deak Ferenc Utca</b> caddesine gidebilirsiniz. Bu cadde aynı zamanda <b style="font-size: 16px;">Fashion Street</b> diye de anılıyor. Cadde üzerinde lüks giyim mağazaları, otel ve restoranlar var, caddenin ortasında ise sıra sıra kurulmuş yemek yenilebilecek açık hava restoranları var. Burada mutlaka oturup gözünüze güzel görünen yemeklerden bir kaçını deneyin. Pişman olmazsınız. 1500 ila 3000 HUF arasında değişen rakamlarda bir fiyata mal oluyor burada yemek. Macar mutfağı denemek için az önce bahsettiğim üzere Grand Market'in üst katına da çıkabilirsiniz. </span><span style="font-size: 16px;">Bunun dışında güzel bir pizza ya da makarna için önereceğim bir yer var; </span><b style="font-size: 16px;">Vapiano</b><span style="font-size: 16px;">, Becsi Utka caddesi üzerinde. Her masada saksılar içinde fesleğen ve biberiye olan bu restoranda kullanmak istediğiniz kadarını koparıp koyuyorsunuz yemeğinizin üzerine. </span></span><br />
<div style="font-size: 16px;">
<span style="font-family: inherit;"><br /></span></div>
<div class="separator" style="clear: both; font-size: 16px; text-align: center;">
</div>
<table align="center" cellpadding="0" cellspacing="0" class="tr-caption-container" style="font-size: 16px; margin-left: auto; margin-right: auto; text-align: center;"><tbody>
<tr><td style="text-align: center;"><a href="http://4.bp.blogspot.com/-6WXmiuNPnAk/VliecWI4GiI/AAAAAAAALCI/4Y2d-Bfx-Oo/s1600/IMG_0542-horz.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: auto; margin-right: auto;"><span style="font-family: inherit;"><img border="0" height="160" src="https://4.bp.blogspot.com/-6WXmiuNPnAk/VliecWI4GiI/AAAAAAAALCI/4Y2d-Bfx-Oo/s640/IMG_0542-horz.jpg" width="640" /></span></a></td></tr>
<tr><td class="tr-caption" style="text-align: center;"><span style="font-family: inherit;">Deak Ferenc Caddesi üzerindeki seyyar lokantalar</span></td></tr>
</tbody></table>
<span style="font-family: inherit;"><span style="font-size: 16px;">Biraz da </span><b>gece hayatı</b><span style="font-size: 16px;">ndan bahsedelim. Açıkçası Budapeşte'nin bar/club çeşitliliği ve kalabalığı beni şaşırttı. Özellikle haritalarda </span><b style="font-size: 16px;">Jewish Quarter</b><span style="font-size: 16px;"> diye göreceğiniz Yahudi yerleşim bölgesi gece hayatının merkezlerinden birisi. Çok sayıda cafe/bar/club'ın yer aldığı bu bölgede ayrıca hosteller de var. Dolayısıyla Budapeşte'nin yerlilerinin dışında çoğu genç ağırlıklı olan yoğun bir turist kalabalığı var. Gözlemlediğim kadarıyla geceyi bir mekanda geçirmek yerine birden fazla mekana gidiyor insanlar. Bu arada bahsetmek gerek Budapeşte'de - yine bir çok Avrupa şehrinde olduğu gibi - bar turları var. İnternet üzerinden ulaşabileceğiniz bu bar turlarında popüler mekanların dışında nispeten daha kıyıda köşede kalmış ama yerel halkın iyi bildiği ve gittiği barları da görme şansı elde ediyorsunuz. Bu turlarda iki üç bira da dahil oluyor genellikle ama daha gençlere hitap eden bir şey olduğunu düşündüğümüzden biz tur almak yerine kendi turumuzu yapmayı tercih ettik. </span></span></div>
<div style="font-size: 16px; text-align: justify;">
<span style="font-family: inherit;"><span style="font-family: inherit;"><span style="color: #454545; font-family: "trebuchet ms" , sans-serif;"></span><br /></span>
<span style="font-family: inherit;"><span style="color: #454545; font-family: "trebuchet ms" , sans-serif;"></span>
<span style="color: #454545; font-family: "trebuchet ms" , sans-serif;">Kiraly Utca üzerinde <b>Godszu Udvar</b> yazan bir kapıdan girdiğinizde, binaların içinden geçen uzun, pasajvari bir yere girmiş oluyorsunuz, işte orası içinde bir çok restoran ve bar olan oldukça hareketli ve kalabalık bir kompleks. Biz burada Spiler isimli bir mekanda oturduk, gayet keyifliydi. O civarda bir kaç bara daha girdik çıktık, şimdi isimlerini hatırlayamıyorum ama her biri oldukça canlıydı. Bu civarda gezerken karşınıza çıkan o büyük kapılardan içeriye girmeye çekinmeyin, içeride sizi gayet eğlenebileceğiniz, güzel müziklerin çalındığı mekanlar karşılayabilir. Yine aynı bölge içerisinde <b>Szimpla Kert</b> isimli başka bir eğlence kompleksi var. Tam burada <b>ruin bars</b> dedikleri şeyden bahsetmek gerekiyor. Ruin (harabe) bar ismini eski, kullanılmayan yani aslında harabe olmuş binaların bu tarz bar komplekslerine dönüştürülerek yeniden işlev kazandırılmasından alıyor. Sanırım Szimpla Kert Budapeşte'deki ruin barlar içinde en ünlüsü. Cuma akşamı gittiğimizde kalabalıktı, ancak cumartesi akşamı gittiğimde kapısında içeriye girmek isteyenlerin oluşturduğu uzun bir kuyruk vardı. İçinde canlı müzik yapan mekanlar da var, hafif hafif kendince tıngırdayanlar da var. Ancak açık alanı da olan bu kompleksin neresine giderseniz gidin sizi bir nargile kokusu takip ediyor. Ne mutlu nargile sevenler için. Budapeşte'de nargilenin bu kadar yaygın ve popüler olduğu aklıma gelmezdi doğrusunu söylemek gerekirse. Sizimpla Kert'in olduğu sokak üzerinde ve çevre sokaklarda da istemeyeceğiniz kadar çok mekan var. Size hoş görünen, çağıran istediğiniz mekana girip çıkın. Ben girişin ücretli olduğu herhangi bir mekana gitmedim ama club'a da gitmedim, belki oralarda vardır giriş ücreti. İçki zaten ucuz Macaristan'da, o yüzden bütçenizi de çok sarsmadan bir çok mekanı görebilirsiniz. </span></span></span><br />
<span style="font-family: inherit;"><span style="font-family: inherit;"><span style="color: #454545; font-family: "trebuchet ms" , sans-serif;"></span><br /></span>
<span style="font-family: inherit;"><span style="color: #454545; font-family: "trebuchet ms" , sans-serif;"></span>
</span></span><br />
<table cellpadding="0" cellspacing="0" class="tr-caption-container" style="float: left; text-align: center;"><tbody>
<tr><td style="text-align: center;"><a href="http://1.bp.blogspot.com/-LR0jbvfAg_s/Vlie1gTkf5I/AAAAAAAALCU/HOHISsmfEYg/s1600/IMG_0548-horz.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: auto; margin-right: auto;"><span style="font-family: inherit;"><img border="0" height="160" src="https://1.bp.blogspot.com/-LR0jbvfAg_s/Vlie1gTkf5I/AAAAAAAALCU/HOHISsmfEYg/s640/IMG_0548-horz.jpg" width="640" /></span></a></td></tr>
<tr><td class="tr-caption" style="text-align: center;"><span style="font-family: inherit;"> Szimpla Kert'in içi Godzsu Udvar'ın içindeki Spiler Szimpla Kert önünde cumartesi kuyruğu</span></td></tr>
</tbody></table>
<span style="font-family: inherit;"><span style="font-family: inherit;"><span style="color: #454545; font-family: "trebuchet ms" , sans-serif;"></span><br /></span>
<span style="font-family: inherit;"><span style="color: #454545; font-family: "trebuchet ms" , sans-serif;"></span>
<span style="color: #454545; font-family: "trebuchet ms" , sans-serif;"></span>
<span style="color: #454545; font-family: "trebuchet ms" , sans-serif;"></span>
<span style="color: #454545; font-family: "trebuchet ms" , sans-serif;"></span>
<span style="color: #454545; font-family: "trebuchet ms" , sans-serif;"></span>
<span style="color: #454545; font-family: "trebuchet ms" , sans-serif;"></span>
<span style="color: #454545; font-family: "trebuchet ms" , sans-serif;"></span>
<span style="color: #454545; font-family: "trebuchet ms" , sans-serif;"><br /></span>
<span style="color: #454545; font-family: inherit;">Benim Budapeşte deneyimim şimdilik bu kadar. Size bir müze önerisinde bulunamıyorum çünkü herhangi birisine gitmedim. Benim seyahatte önceliğim şehrin kendisi olduğundan dolayı ancak uzun süreli seyahatlerde müze geziyorum ya da ikinci, üçüncü gidişimde. Süremiz kısıtlı olduğu için gidemediğimiz yerlerde oldu tabi ki, misal Gellert Hill'e çıkamadık vakit olmadığı için, buradan çok güzel bir şehir manzarası olduğunu söylediler, bir dahaki sefere artık. Zira birden fazla defa gideceğim kesin olan bir şehir Budapeşte. Yazdıklarım biraz olsun Budapeşte hakkınızda kafanızda bir şey oluşturduysa ve size yol gösterici olabilirse ne mutlu bana. </span></span></span><br />
<span style="font-family: inherit;"><span style="color: #454545; font-family: "trebuchet ms" , sans-serif;"><br /></span>
<span style="color: #454545; font-family: "trebuchet ms" , sans-serif;">Şimdiden iyi gezmeler.</span></span><br />
<span style="color: #454545; font-family: "trebuchet ms" , sans-serif;"><br /></span>
</div>
</div>
<div style="color: #454545; font-family: UICTFontTextStyleBody; font-size: 16px; text-decoration: -webkit-letterpress;">
<div style="font-family: uictfonttextstylebody; font-size: 16px;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgKrz9bVpQcLT6KB2CamUJ-UPEWFTdalafoHI3m5VW9AKZHoor8cMwR3s2pmwBwzvDEAAnZlWPNshjAxOSDuaSc12FwbKXmgbI4eSjsP5XLzc41zQBaqCgMNYTCpLLZCpdQXbZFxbG_bSMJ/s1600/IMG_0854.JPG" imageanchor="1"></a></div>
</div>
İsmail Alacaoğluhttp://www.blogger.com/profile/00370302297109293376noreply@blogger.com0Budapeşte, Macaristan47.497912 19.04023499999993947.1545055 18.394787999999938 47.8413185 19.68568199999994tag:blogger.com,1999:blog-426681675321764514.post-11744291648763388042015-09-20T21:49:00.003+03:002015-09-29T19:36:12.874+03:00Ven Adası'nda bir gün <div style="text-align: justify;">
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="http://2.bp.blogspot.com/-MN792Azw9Yw/Vf78q0tbhNI/AAAAAAAAKvM/-yPO4KBAxVs/s1600/IMG_4680.JPG" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="360" src="http://2.bp.blogspot.com/-MN792Azw9Yw/Vf78q0tbhNI/AAAAAAAAKvM/-yPO4KBAxVs/s640/IMG_4680.JPG" width="640" /></a></div>
<span style="font-family: Verdana, sans-serif;"><br /></span>
<span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;">İsveç'te toplantıların arasında bir hafta sonu boşluğu olunca nerelere gidelim diye bakınmaya başladık, bir iki arkadaşa sorduk bize Ven Adasını önerdiler. E ada olur da kaçırılır mı, hava durumunun yağış ihtimali göstermesine ve sabah uyandığımızda yoğun bulutlarla karşılaşmamıza rağmen vazgeçmedik hedefimizden, Ven'e doğru yola çıktık. </span></div>
<div style="text-align: justify;">
<span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;"><br /></span></div>
<div style="text-align: justify;">
<span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;">Ven Adası İsveç'in bir sürü adasından bir tanesi, küçüklerinden, İsveç ile Danimarka arasında kalıyor yani İsveç'in güney batısında. Biz zaten Lund'da kaldığımız için Ven Adası'na giden feribotun kalktığı Landskrona şehri 20 dakikalık bir tren yolculuğu mesafesinde. Biz 11:30 feribotunu yakalamak üzere 9:30 gibi çıkıyoruz Lund'dan. Tren istasyonundan sonra limana gidebilmek için ayrıca 10 dakika süren bir otobüse binmeniz gerekiyor. Ancak otobüs için para ödemiyorsunuz, tren biletinizi gösterdiğiniz sürece. Otobüse bizimle birlikte trenden inen ellerinde piknik malzemeleri olan ailelerle birlikte biniyoruz. Havanım kapalı olmasının feribotun tıklım tıklım olmasına engel olmadığını görüyoruz. Gerçi orası İsveç, güneşin olmasını beklerlerse bir şeyler yapmak için yılda kaç gün dışarıya çıkabilirler bilmiyorum yani.</span></div>
<div style="text-align: justify;">
<span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;"><br /></span>
<a name='more'></a></div>
<div style="text-align: justify;">
<span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;">Landskrona'dan Ven adası yarım saat sürüyor, bir tarafımız İsveç kıyıları, diğer tarafımız Danimarka'nın kasabalarının slüeti, gayet keyifli bir yarım saat. Ven dası'ndaki limanda inince küçük bir kafeterya var, oraya uğrayıp birer su ve kahve alıyoruz yola çıkmadan önce. Ven'de genellikle insanlar bisiklet kiralıyor ancak biz 16:30 feribotuyla döneceğimiz için yürümek bisiklet kiralamak yerine yürüme kararı alıyoruz, hem fotoğraf çekmek için daha iyi olacağını düşünüyoruz. İyi ki de öyle yapmışız, yürüyüş oldukça keyifli oldu çünkü.</span></div>
<div style="text-align: justify;">
<span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;"><br /></span></div>
<div style="text-align: justify;">
<a href="http://4.bp.blogspot.com/-pDC8Ynq34f4/Vf78lbuRgEI/AAAAAAAAKvE/kweXVrydiB0/s1600/IMG_4713.JPG" imageanchor="1" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;"><img border="0" height="180" src="http://4.bp.blogspot.com/-pDC8Ynq34f4/Vf78lbuRgEI/AAAAAAAAKvE/kweXVrydiB0/s320/IMG_4713.JPG" width="320" /></span></a><span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;">Ven Adası enteresan bir yapıya sahip, geniş olmayan bir kıyısı ve hemen sonra 30-40 metre kadar (bazı yerlerde biraz daha az/fazla) yükselen yamaçlarla çevrili, tepesi ise alabildiğine düzlük, hiç başka tepe yok. Kıyıda kurulmuş üç tane küçük kasabası var, feribotun yanaştığı limandaki Backviken, Danimarka'ya bana Kyrkabacken ve İsveç kıyılarına doğru bakan Norreborg. Belli ki buralardaki evlerin çoğu yalnızca yazın kullanılan evler, zaten adanın yerleşik nüfusu 370 kişiymiş. Eskiden bu kıyıdaki köyler balıkçı köyleriymiş ama anakaradan insanlar gelip o evleri aldıkça balıkçılar iç kesimlere kaçmış. Tabi ki adanın iç kesimlerinde de küçük, sevimli yerleşim yerleri var. Bu yerleşim yerleri geniş tarım alanlarının arasına serpiştirilmiş gibi duruyor. </span></div>
<div style="text-align: justify;">
<span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;"><br /></span></div>
<div style="text-align: justify;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiIWcVDbgw2RRGeTK2KTPNpXER-h-eo2kXmdgWDrggIqqDR8oHvSQt0vrcAgto0iL8HewhVM0fPLyyxJPiYxvblG_4EyY1J83BMxUqqvB3zjI8lJPU2uKrYRVQIpjwu4SuTe02UfBM3noKM/s1600/IMG_4762.JPG" imageanchor="1" style="clear: right; float: right; margin-bottom: 1em; margin-left: 1em;"><span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;"><img border="0" height="180" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiIWcVDbgw2RRGeTK2KTPNpXER-h-eo2kXmdgWDrggIqqDR8oHvSQt0vrcAgto0iL8HewhVM0fPLyyxJPiYxvblG_4EyY1J83BMxUqqvB3zjI8lJPU2uKrYRVQIpjwu4SuTe02UfBM3noKM/s320/IMG_4762.JPG" width="320" /></span></a><span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;">Mevsim itibariyle, yüksek sezon olmamasından ötürü, çok az insan var adayı ziyarete gelen. Bisiklet kiralayan yerlerdeki park etmiş sarı bisikletlerin çokluğunu bakılırsa yazın her metreye bir bisikletli turist düşüyordur, o kadar çok yani. Biz de iyi ki Eylül ayında gelmişsiz diye mutlu oluyoruz tabi, çünkü adanın bu boşluğunda ve sessizliğinde keyfini sürmek çok daha güzel. Kimi zaman kıyıdan, kimi zaman iç kesimddeki yoldan biçimsiz bir daire çizerek başladığımız noktaya vardığımızda adım/km sayıcım yaklaşık 11 km yol yaptığımızı gösteriyor. </span></div>
<div style="text-align: justify;">
<span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;"><br /></span></div>
<div style="text-align: justify;">
<span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;">Biz saat yönünde bir güzergah izledik, Kyrkabacken'de kumsalda bir mola verdik ancak henüz acıkmadığımız için oradaki bir restoranda ya da büfede yemek yemedik, Norreborg'da yeriz diye düşündük ama o köy düşündüğümüz gibi çıkmadı, daha çok evlerin olduğu bir yerdi. Orada bir kamp alanının şirin restoranında yemek molası verdik ama yemeklerinin çok iyi olduğunu söyleyemeceğim. O yüzden saat yönünün tersinden başlayıp yemek molasını Kyrkabacken'de vermek çok daha mantıklı. </span></div>
<div style="text-align: justify;">
<span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;"><br /></span></div>
<div style="text-align: justify;">
<span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;">Çok fazla anlatacak bir şey yok aslında, huzurlu, keyifli, sessiz, fotojenik bir ada, biz oldukça dinlendiğimizi hissettik onca yürümemize rağmen. Hatta bir ara sanırım adanın temiz havası beni çarptı ki başım döndü. Olur da yolunuz İsveç'in güney batısına düşer ve ayıracak bir gününüz olurs</span></div>
<span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;"><br /></span>
<span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;"><br /></span>
<span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;">a mutlaka gidin derim.</span><br />
<div style="text-align: justify;">
<span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;"><br /></span></div>
<div style="text-align: justify;">
<span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;">Bu arada tren istasyonuna gitmek için otobüse binmeiz gerekiyor, ayrıca otobüs bileti ücreti vermemek için (20 SEK civarı) tren biletinizi otobüs durağındaki makineden alın, onu göstererek binebilirsiniz otobüse.</span></div>
<div style="text-align: justify;">
<span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;"><br /></span></div>
<div style="text-align: justify;">
<span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;">Seyahatin maliyeti: </span></div>
<div style="text-align: justify;">
<span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;"><br /></span></div>
<div style="text-align: justify;">
<span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;">Lund - Landskrona tren bileti tek yön 60 SEK</span></div>
<div style="text-align: justify;">
<span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;">Feribot gidiş dönüş 150 SEK</span></div>
<div style="text-align: justify;">
<span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;">Su 25 SEK</span></div>
<div style="text-align: justify;">
<span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;">çay/kahve 25 SEK</span></div>
<div style="text-align: justify;">
<span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;">bisiklet kiralama 90 SEK</span></div>
<div style="text-align: justify;">
<span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;">Yemek 110-180 SEK</span></div>
<div style="text-align: justify;">
<span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;">Bira 60-80 SEK </span></div>
<div style="text-align: justify;">
<span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;"><br /></span></div>
<div style="text-align: justify;">
<span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;">Daha fazla fotoğraf için: <a href="https://www.facebook.com/ismailalacaoglu/media_set?set=a.10153204933238553.1073741853.674993552&type=3">Ven island </a></span></div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
İsmail Alacaoğluhttp://www.blogger.com/profile/00370302297109293376noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-426681675321764514.post-88531667836777654152015-08-30T14:10:00.000+03:002019-01-07T12:42:09.355+03:00Bir hayal kurdum ki dönemem<div style="text-align: justify;">
<a href="http://2.bp.blogspot.com/-Dro6UUsYVZg/VeLjweVjNRI/AAAAAAAAKhg/SGmxNKngPP4/s1600/1009030_10151605794748553_2015762755_o.jpg" imageanchor="1" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="400" src="https://2.bp.blogspot.com/-Dro6UUsYVZg/VeLjweVjNRI/AAAAAAAAKhg/SGmxNKngPP4/s400/1009030_10151605794748553_2015762755_o.jpg" width="266" /></a><span style="font-family: "arial" , "helvetica" , sans-serif;">Artık ülkeyi neresinden tutsan elinde kalıyor. Bir şeyin gündemde kalması azami üç saat, sonra yeni bir şey oluyor, sonra başka bir şey, sonra daha kötü bir şey. Gece uyurken bile en az iki gündem sıcaklığını yitirmiş oluyor. Öyle boktan günlerde yaşıyoruz işte. Ülkenin doğusunda, güneydoğusunda devlet vatandaşlarını öldürüyor, yargısız infazlar yapıyor, askerler polisler koltuk davasına, saray davasına ölüyor; batı kıyılarına mültecilerin daha iyi bir hayata gitme umuduyla yola çıkmış bedenleri vuruyor birer birer, ülkenin orta yerindeyse 30 Ağustos Zafer Bayramı kutlanıyor törenlerle. Bu sırada işçiler inşaatlarda ölmeye, madenciler göçük altında kalmaya, kadınlar erkekler tarafından öldürülmeye, ulusalcılar dindarlara ve kürtlere, dindarlar ulusalcılara ve alevilere, hepsinin ermenilere, yahudilere ve rumlara ve daha bir sürü grubun başka bir gruba karşı nefreti büyümeye devam ediyor. Kimsenin kimseyi dinlemeye, anlamaya niyeti yok çünkü herkes haklı, çünkü herkes en doğru. </span></div>
<div style="text-align: justify;">
<span style="font-family: "arial" , "helvetica" , sans-serif;"><br /></span></div>
<div style="text-align: justify;">
<span style="font-family: "arial" , "helvetica" , sans-serif;">Tüm bu olan bitenin ortasında bir avuç insan, tüm haksızlıkları, ihmalleri, cezasızlıkları, yolsuzlukları görüyor, anlıyor, kahroluyor, isyan etmeye çalışıyor ama hiçbir şey yapamıyor. Sanırım en kötü durumda olanlar da bu gruptaki insanlar, yani benim de dahil olduğum bu küçük grup. Milliyetçilikten ve militarizmden arınmış, herkesin insan onuruna yaraşır muamele gördüğü, herkesin eşit, adil ve özgür bir şekilde yaşamını sürdürdüğü bir dünya hayal eden o küçük grup, en hayalperest, en yalnız, kimine gören en vatan haini, kimine göre en günahkar, kimine göreyse en bölücü en terörist grup. Ah o zavallı grup. </span></div>
<div style="text-align: justify;">
<span style="font-family: "arial" , "helvetica" , sans-serif;"><br /></span>
<br />
<a name='more'></a></div>
<div style="text-align: justify;">
<span style="font-family: "arial" , "helvetica" , sans-serif;">Oysa bir şeye taraf olmak insanın hayatını kolaylaştırıyor, düşünmen, sorgulaman gerekmiyor; hali hazırda sana sunulan kalıpları ezberleyip her türlü argümanda papağan gibi tekrarlaman, işin içinden çıkamadığında da karşındakini durduğun yerin söylemine uygun bir etiketle yaftalaman yetiyor. Hayat bu kadar kolay işte taraf olduğunda, zahmetsiz bir kimlik, her şey dahil bir aidiyet. Sana dokunmadığı sürece dünya üzerinde ne haksızlık var ne eşitsizlik, senin gibi düşündüğü sürece ne düşman var ne de nefret edilecek kimse. Şimdi böylesine kolay bir hayat varken akıl karı mı düşünmek, sorgulamak, zaman zaman değerlerinle çelişmek, doğrusunu muhakeme etmeye çalışmak, hiçbir kimliği dışarıda bırakmamaya çalışırken kendin dahil herkese yabancılaşmak? Değil elbette ama işte bir umut deyip sarılıyor insan inandığı şeylere, istiyor ki herkes istediği gibi yaşasın özgürce, kimse kimsenin üzerinde baskı kurmasın, kimse kimseden nefret etmesin, kimse kimseyi olduğu bir şeyden ötürü öldürmesin, devlet kimseye işkence etmesin, kimseyi katletmesin, savaşlar olmasın, kimse doğup büyüdüğü toprakları rızasızca terk etmesin, kimse soğuk sularda içi aslında kırpılmış sünger dolu can yelekleriyle boğulup ölmesin, kimse zorla askere götürülmesin, kimse hayvanları öldürmesin, işkence etmesin, doğayı katletmesin, uzun lafın kısası herkes barış ve huzur içinde yaşasın. İnsan olan istiyor, hayal ediyor tabi bunları.</span></div>
<div style="text-align: justify;">
</div>
<div style="text-align: justify;">
<span style="font-family: "arial" , "helvetica" , sans-serif;"><br /></span>
<span style="font-family: "arial" , "helvetica" , sans-serif;">Ama ne hayal... Sosyal hayatın, siyasetin ve bizzat devletin karşıtlıklar ve ötekilikler üzerine kurulduğu bir ülkede ne büyük hayalperestlik bizimkisi. Ama kurduk işte bir kere bu hayali, dönüş yok. En azından barış istemek kan dökmekten/istemekten daha onurlu bir duruş. Hem kimbilir, belki bu hayatta değil ama bir sonraki hayatta süreriz sefasını. </span></div>
<div style="text-align: justify;">
<span style="font-family: "arial" , "helvetica" , sans-serif;"><br /></span></div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
İsmail Alacaoğluhttp://www.blogger.com/profile/00370302297109293376noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-426681675321764514.post-80038853151255487312015-08-20T21:22:00.001+03:002015-09-29T19:36:54.542+03:00Italyan Riviera'sının gözbebegi: Cinque Terre <div style="text-align: justify;">
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="http://3.bp.blogspot.com/-sjZwJ8zwwAo/VdYOFFhfpVI/AAAAAAAAKY4/LCX_weCN_Ao/s1600/IMG_4311.JPG" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;"><img border="0" height="426" src="http://3.bp.blogspot.com/-sjZwJ8zwwAo/VdYOFFhfpVI/AAAAAAAAKY4/LCX_weCN_Ao/s640/IMG_4311.JPG" width="640" /></span></a></div>
<span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;"><br /></span>
<span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;">Geçen hafta bir haftalığına İtalya'ya gittim. Bu tatil hiç planda yoktu, oldukça spontane bir şekilde gelişti. İtalya'ya gitmekte olan iki arkadaşımın daveti üzerine altı gün sonraya uçak bileti bakınmaya başladım ve evren de benim İtalya'ya gitmemi istemiş olacak ki Genova'ya gayet makul bir rakama bir uçuş buldum. Atlayıp gittim ben de. İtalya'da dağlık bir bölgede bulunan Serra Godano kasabanın Santa Maria isimli küçük bir köyünde kaldık, günübirlik deniz kıyısına indik, kah gezmek kah yüzmek için. Uzun uzun o bir hafta neler yaptığımı anlatmayacağım, seyahatin yalnızca bir gününe, Cinque Terre'de geçirdiğimiz güne odaklanacağım.</span></div>
<div style="text-align: justify;">
<span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;"><br /></span></div>
<div style="text-align: justify;">
<span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;">O bölgeye Cinque Terre dendiğini İtalya'ya gitmeden 3-5 gün önce internette aranırken öğrendim; Beş Toprak anlamına gelen bu bölge gayet engebeli ve girintili çıkıntılı bir sahile kurulmuş beş köyden ismini alıyor Bu köyler Monterosso Al Mare, Vernazza, Corniglia, Manarola ve Riomaggiore. Ben bu bölgenin ismini bilmiyordum ancak içlerinden bir tanesine gitmenin hayalini yıllardır kuruyordum: Manarola. Manarola'nın fotoğraflarına ilk denk geldiğimden beri orayı görmeliyim, orada bulunmalıyım diye geçiriyordum içimden. O yüzden Manarola'yı gördüğüm için çok mutlu oldum. Haklarını yememek lazım diğer köyler de birbirinden eşsiz, birbirinden güzel. </span></div>
<div style="text-align: justify;">
<a href="http://1.bp.blogspot.com/-ci2IfzF6CyA/VdYOk5BvoRI/AAAAAAAAKZI/fkfKGeJa_Go/s1600/IMG_4332.JPG" imageanchor="1" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;"><img border="0" height="133" src="http://1.bp.blogspot.com/-ci2IfzF6CyA/VdYOk5BvoRI/AAAAAAAAKZI/fkfKGeJa_Go/s200/IMG_4332.JPG" width="200" /></span></a></div>
<div style="text-align: justify;">
<span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;">Bu bölgeye araçla da gitmek mümkün ama park edecek yer bulmanın zorluğundan dolayı pek kimse tavsiye etmiyor. O yüzden ya Levanto'ya ya da La Spezia'ya gidip oradan trenle seyahat etmek en mantıklısı, ki hemen hemen herkes böyle yapıyor. Biz Levanto'ya gittik ve oradan da en uzaktaki köye, Riomaggiore'ye gitmek üzerebir tren bileti aldık. Yanımızda o bölgede defalarca bulunmuş arkadaşımız olduğu için kendimizi onun emin ellerine bıraktık. Planımız her bir köyü ziyaret ede ede başlangıç noktamız, aracımızı parkettiğimiz Levanto'ya geri dönmek. </span></div>
<div style="text-align: justify;">
<span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;"><br /></span></div>
<div style="text-align: justify;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEi7QHrgcQ51ibrVnCJhyOAX6SknIqbau3wdUlken8Hrgw8f86zdKcuInll498u0b6386usn9c1SntRDMwTvZ15V5sTKJsTKnWwBAJRjcifHGr9-Xu5e2fNuDfSKi9Y6agxyFnt5pHeE5dve/s1600/IMG_4344.JPG" imageanchor="1" style="clear: right; float: right; margin-bottom: 1em; margin-left: 1em;"><span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;"><img border="0" height="133" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEi7QHrgcQ51ibrVnCJhyOAX6SknIqbau3wdUlken8Hrgw8f86zdKcuInll498u0b6386usn9c1SntRDMwTvZ15V5sTKJsTKnWwBAJRjcifHGr9-Xu5e2fNuDfSKi9Y6agxyFnt5pHeE5dve/s200/IMG_4344.JPG" width="200" /></span></a><span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;">Levanto'dan Riomaggiore'ye 1,60 € ödeyerek yaptığınız trenle yolculuk yirmi dakika bile sürmüyor. toplamda 30 kmye yakın bir mesafe. İsteyenler bu yolu yürüyerek de katedebiliyor, bunun için hazırlanmış patika yollar var, tabi bunun için ayrıca bir giriş ücreti ödüyorsunuz. Unutmadan söyleyeyim bu bölge UNESCO koruması altında. Ancak hem Ağustos ayının kavurucu sıcaklığı hem 2 gün öncesinde benim ayağımı burkmuş ve hala acısını hissediyor olmam hem de Manarola-Riomaggiore arasının yürüyüşe geçici olarak kapalı olması yürümeyi tercih etmememize neden oldu. İyi ki de etmemişiz çünkü yalnızca köyleri gezerken bile toplamda 12 km yol yürümüşüz, telefondaki adım sayıcımın hesapladığına göre. </span></div>
<div style="text-align: justify;">
<span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;"><br /></span>
<a name='more'></a></div>
<div style="text-align: justify;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjIQexoyUcrjmcAevMhbe_I1qqFNS21mh_euS94DdmCiz42XCeBrJY4sg_z3ePOpuLlvx0qsiT9FsJlWbLY4rIMdmyGm834HFPfQ8O_tBxjLK2ZG6PdcPPnk_PQV10KAksnCCL5L7tvnFQe/s1600/IMG_4316.JPG" imageanchor="1" style="clear: right; float: right; margin-bottom: 1em; margin-left: 1em;"><span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;"><img border="0" height="212" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjIQexoyUcrjmcAevMhbe_I1qqFNS21mh_euS94DdmCiz42XCeBrJY4sg_z3ePOpuLlvx0qsiT9FsJlWbLY4rIMdmyGm834HFPfQ8O_tBxjLK2ZG6PdcPPnk_PQV10KAksnCCL5L7tvnFQe/s320/IMG_4316.JPG" width="320" /></span></a><span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;">Riomaggiore'de trenden indikten sonra girişi istasyonun arka tarafında olan bir tünelden geçerek köye varılıyor. Yerleşim yeri karaya doğru üçgen şeklinde girmiş bir koy ve bu koyun devamındaki vadinin iki yanına tepelere doğru kurulmuş binalardan oluşuyor. Restoranların, hediyelik eşya dükkanlarının, cafelerin yer aldığı ana cadde sizi bu küçük ve şirin koya ulaştırıyor. Koya vardığımızda gün boyu devam edecek olan yanımıza şort ve havlu almamış olmaktan kaynaklı hayıflanmamızın ilkini yaşıyoruz. O küçük koyda ve koyun hem sağ hem de sol tarafındaki kayalıklarda insanlar cam gibi, masmavi suda yüzerlerken biz sadece denizi izlemekle ve fotoğraf çekmekle yetiniyoruz. Binalar çok güzel, sokaklar çok güzel, tek hoş olmayan kalabalık ama biz de o kalabalığı yaratanlardan olduğumuz için söylenme hakkımız yok. O kalabalığın içinde bulunduğumuz bu güzel yerin tadını çıkarmaya, kadraja minimum sayıda insan girecek şekilde açılarla fotoğraflar çekmeye çalışıyorum, zor velhasıl. Koy kısmında biraz gezindikten sonra sırtımızı koya verip ana cadde boyunca yürüyoruz, ileride sağa doğru çıkan geniş merdivenler var, o merdivenlere çıkıp ilk soldaki merdivenli dar yoldan yukarıya çıkınca köyün kilisesinin de olduğu küçük meydana ulaşılıyor. Kiliseyi geçtikten sonra sağa doğru dönünce de ağaçlıklı küçük bir park var, orada ağaçların gölgesinde oturup önünüzde uzanan masmavi Akdeniz'i seyre dalabilirsiniz. Aşağıya doğru inen merdivenleri takip edince de tepeden tren istasyonuna inebilirsiniz. . </span></div>
<div style="text-align: justify;">
<span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;"><br /></span></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="http://2.bp.blogspot.com/-DDFgIUIL5YI/VdYQmFzucaI/AAAAAAAAKZc/-bkq6c0R0u4/s1600/IMG_4365.JPG" imageanchor="1" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;"><img border="0" height="168" src="http://2.bp.blogspot.com/-DDFgIUIL5YI/VdYQmFzucaI/AAAAAAAAKZc/-bkq6c0R0u4/s320/IMG_4365.JPG" width="320" /></span></a></div>
<div style="text-align: justify;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgPcgSxVkPbHnIO1B0SggKBEIRwTDdgmqkJxM0czp42-YCoVymZad7QcpDgO1a7Bl2RpDE-ije9NKzpOp-wxoqtNKkBswDK0HR0uqiCcqZpJdujuoh63odywZEZgkhlSYzLrLg0WT_oV1JB/s1600/IMG_4390.JPG" imageanchor="1" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;"><img border="0" height="133" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgPcgSxVkPbHnIO1B0SggKBEIRwTDdgmqkJxM0czp42-YCoVymZad7QcpDgO1a7Bl2RpDE-ije9NKzpOp-wxoqtNKkBswDK0HR0uqiCcqZpJdujuoh63odywZEZgkhlSYzLrLg0WT_oV1JB/s200/IMG_4390.JPG" width="200" /></span></a><span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;">Tren biletleri 75 dakika boyunca geçerli ama 5 km mesafe içerisinde. Dolayısıyla zamanı iyi ayarlayabilirseniz bir sonraki köye aynı biletle ulaşabilme ihtimali var. Biz biraz fazla vakit geçirdiğimiz için kaçırıyoruz treni ve bir sonraki trenle benim daha görmeden favorim olan Manarola'ya doğru yola çıkıyoruz. Manarola'da da yine bir tünelden geçerek köye ulaşılıyor. Burası bir önceki köyden daha küçük bir yerleşim yeri, evlerin büyük kısmı denize doğru uzanan bir kayalığın üzerine kurulmuş, yine ana cadde koya çıkıyor ama burası oldukça kayalıklı bir koy, denize bu kayalıklardan girilebiliyor. Manarola'yı özel kılan o kayaların üzerine bitişik nizam, sanki üst üste inşa edilmiş gibi duran birbirinden canlı renklere sahip binalar. O plajımsı kayalığın devamındaki taşla kaplı ve demir korkulukla patika yolu takip ettiğinizde Manarola'yı biraz daha uzaktan görme şansı elde edersiniz. İşte zaten Manarola'nın o muhteşem fotoğraflarının çoğunun çekildiği yer de orası olsa gerek. O patikanın bir üst tarafında da köyün içinden dolaşarak ulaşabileceğiniz başka bir patika var. Oradan da bu muhteşem güzellikteki köyü biraz daha yukarıdan seyre dalabilirsiniz. Keşke gün ortasında güneşin en dik konumda olduğu bir zamanda değil de gün batımına yakın, ışığın yumuşadığı bir zamanda oraya gitmiş olsaydım, çok güzel fotoğraflar çekebilirdim. Neyse ki tekrar gitmeyi planlıyorum, bu sefer buraları bir güne sığdırmaya çalışmak yerine de daha uzun vakit geçirmek istiyorum. Bu güzel köyü bir de gün batımında görmek için şimdiden sabırsızlanıyorum. </span></div>
<div style="text-align: justify;">
<span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;"><br /></span></div>
<div style="text-align: justify;">
<div style="text-align: left;">
</div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="http://4.bp.blogspot.com/-l3txPOKGCGM/VdYRmRYBtAI/AAAAAAAAKZs/JgEowhhmX08/s1600/IMG_4402.JPG" imageanchor="1" style="clear: right; float: right; margin-bottom: 1em; margin-left: 1em;"><span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;"><img border="0" height="320" src="http://4.bp.blogspot.com/-l3txPOKGCGM/VdYRmRYBtAI/AAAAAAAAKZs/JgEowhhmX08/s320/IMG_4402.JPG" width="212" /></span></a></div>
<span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;">Manarola'dan sonraki durağımız Corniglia. Corniglia oldukça yüksek bir yamaca kurulmuş bir köy. Böyle olunca tren istasyonu epey aşağıda, biraz uzak denebilecek bir düzlükte kalıyor, tren yolu ise Corniglia'nın çok altındaki tünelden geçip gidiyor. Köye tren istasyonunda indikten sonra zigzaglar çizerek yukarıya doğru çıkan bir merdivenle ulaşılıyor. Biz merdivenleri çıkmak için değil yanızca inmek için kullandık, çıkarken sağ taraftan devam eden araba yolunu kullandık, yolumuzu kısaltmadı ama merdiven çıkmadan daha kolay olduğu kesin. Merdivenlerin sonuna sağ salim ulaşabilirseniz oradan sola doğru devam eden yol sizi köye ulaştıracak. Corniglia da Manarola gibi küçük bir köy. Sizi köyün yoluna ulaştıran yol bir bakıma ikiye bölüyor Corniglia'yı, sağ tarafa giderseniz köyün kilisesini ve o taraftaki çok az sayıdaki evin oluşturduğu yerleşim yerini görüyorsunuz. Yolun sol tarafındaki araçların giremeyeceği darlıktaki ana sokak ve onun sağında ve solunda merdivenle inilen ya da çıkılan küçük sokaklardan oluşan bölüm ise bu köyün denize doğru açılan ve daha yoğun olan yerleşim yeri. Sizi buraya getiren dar ana sokağın sol tarafına doğru ilerler ve oradaki cafe ve restoranlardan birine girerseniz Manarola manzarasını izleyerek bir şeyler yiyip içebilirsiniz. Bizim bir güne beş köyü sığdırma kararlılığımızdan ötürü biz yapamıyoruz bunu, ama bir dahakine kendime söz veriyorum yavaş yavaş bir sonraki durağımıza doğru ilerlerken.</span></div>
<div style="text-align: justify;">
<a href="http://1.bp.blogspot.com/--nwZQcQfgbc/VdYTuNIkPjI/AAAAAAAAKaU/utV-xssuY34/s1600/IMG_4440.JPG" imageanchor="1" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;"><img border="0" height="213" src="http://1.bp.blogspot.com/--nwZQcQfgbc/VdYTuNIkPjI/AAAAAAAAKaU/utV-xssuY34/s320/IMG_4440.JPG" width="320" /></span></a><span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;">Bir sonraki durağımız Vernazza. Burada trenden indikten sonra köye ulaşmak için ayrıca yürümek gerekmiyor, istasyon bir merdivenle doğrudan köyün ana caddesine bağlanıyor. Vernazza da küçük bir köy ve ana caddesi şu ana kadar gördüğümüz diğer köylere kıyasla oldukça kısa. Ancak bu ana caddenin koya çıktığı noktada diğerlerinden farklı olarak küçük bir meydan var. Meydanın hemen önünde de küçük bir liman, ayrıca bu koyda da denize girilebiliyor. Meydanda bir kaç tane restoran/cafe var, sağ tarafta yukarı kısımda da bir kale kalıntısı. Ancak çok sıcak olduğu için oraya çıkmayı gözümüz kesmediğinden hiç bulaşmıyoruz. Ayrıca tren istasyonundan koya doğru yürürken solda kayaların içine açılan bir giriş var, içeriye girince mağara büyüyor ve girişine kıyasla çok daha büyük boyutta bir çıkışla bir plaja açılıyor bu geçit. Mardin'deki abbaraların doğal olanı gibi, çünkü bu kayalığın üstünde binalar ve bir sokak bulunuyor. Vernazza'nın da kendine has bir havası var, diğer köylerden daha farklı. Belki de bu fark daha deniz seviyesinde bir yerleşim yeri olmasındandır, bilmiyorum ama farklılığı hissediyorum. </span></div>
<div style="text-align: justify;">
<span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;"><br /></span></div>
<div style="text-align: justify;">
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="http://4.bp.blogspot.com/-CqS_bgCeJ2Q/VdYUXp_QV8I/AAAAAAAAKac/p4Q_ZcXbH4M/s1600/IMG_4456.JPG" imageanchor="1" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;"><img border="0" height="213" src="http://4.bp.blogspot.com/-CqS_bgCeJ2Q/VdYUXp_QV8I/AAAAAAAAKac/p4Q_ZcXbH4M/s320/IMG_4456.JPG" width="320" /></span></a></div>
<span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;">Ve günün sonuna yaklaşırken son durağımız Monterosso Al Mare. Diğer köylerle kıyaslandığında buraya köy demek haksızlık olur. Küçük bir sahil kasabası büyüklüğünde, daha bir şehir havası. Bunu dükkanlardan, restoranlardan da anlıyorsunuz. Bazıları oldukça geniş birden fazla caddesi, caddeleri birbirine bağlayan çokça sokak var Momterosso'da. Bence bir Alaçatı kadar var burası. Monterosso tren istasyonundan çıktıktan sonra sizi otellerin, evlerin, dükkanların, restoran ve cafelerin uzun bir kumsal boyunca sıralandığı bir kasaba karşılıyor. Ancak burası Monterosso'nun bir bölümü sadece (yeni bölümü). Diğer bölümü, asıl eski yerleşim yeri olan Monterosso ise denize doğru uzanan bir burun ve onun üzerindeki yüksek tepenin ardında kalıyor. Bu sahil boyunca yürüyüp tepenin içinden geçen uzun tüneli aştıktan sonra karşınıza eski kasaba merkezi çıkıyor. İşte az önce sözünü ettiğim o caddeleri, sokakların, geçitlerin olduğu güzel kasaba burası. </span></div>
<div style="text-align: justify;">
<span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;"><br /></span></div>
<div style="text-align: justify;">
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="http://4.bp.blogspot.com/-68-TDVzZuPQ/VdYVgHbZhHI/AAAAAAAAKak/fAYwBQWWQQA/s1600/IMG_4458.JPG" imageanchor="1" style="clear: right; float: right; margin-bottom: 1em; margin-left: 1em;"><span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;"><img border="0" height="213" src="http://4.bp.blogspot.com/-68-TDVzZuPQ/VdYVgHbZhHI/AAAAAAAAKak/fAYwBQWWQQA/s320/IMG_4458.JPG" width="320" /></span></a></div>
<a href="http://4.bp.blogspot.com/-xkvAUX6rYaQ/VdYVlvYA4ZI/AAAAAAAAKas/ad5QfiTfJc8/s1600/IMG_4465.JPG" imageanchor="1" style="clear: right; float: right; margin-bottom: 1em; margin-left: 1em;"><span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;"><img border="0" height="213" src="http://4.bp.blogspot.com/-xkvAUX6rYaQ/VdYVlvYA4ZI/AAAAAAAAKas/ad5QfiTfJc8/s320/IMG_4465.JPG" width="320" /></span></a><span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;">Aslında Monterosso Al Mare hem düz bir alana yayılan yerleşim şekli hem kumsalları hem de büyüklüğü açısından diğer dört köyden oldukça farklı, diğerleri Monterosso'nun yanında gerçek anlamda köy kalıyor. Üstelik o köylerin konumlarından kaynaklı olarak büyümeleri ve yayılmaları neredeyse imkansızken burası genişlemeye daha müsait bir kasaba. Tabi ki İtalyanlardan daha iyi bilecek değiliz ama sanki Monterosso'yu dışarıda bırakıp bölgeye Quattro Terre deseler daha anlamlı olurmuş. Neyse, burası sıkışık değil, geniş meydanlar var, caddeler geniş, binalar, binaların çiçekler fışkıran balkonları, tek tip yeşil panjurları ile oldukça güzel bir kasaba kesinlikle. Sadece diğer köyler daha bir eşsizken burası herhangi bir yerde olabilecek bir sahil kasabası.</span></div>
<div style="text-align: justify;">
<span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;"><br /></span></div>
<div style="text-align: justify;">
<span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;">Evet, biz biraz da koştura koştura bir günde bitiriyoruz Cinque Terre'yi, buraları gördüğüm için ama en çok da yıllardır görmeyi arzuladığım Manarola'yı gördüğüm için çok mutluyum. Öte yandan tavsiyem bu bölgeye en az iki gün ayırmanız. Böylece hem gittiğiniz her köyde denize girmek hem de yemek için daha geniş vaktiniz olur. En azından ben bir sonraki gidişimde öyle yapacağım. </span><br />
<span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;"><br /></span>
<span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;">Bu yazı vesilesiyle beni İtalya'da misafir eden ve bu seyahatte bana eşlik/rehberlik eden arkadaşlarıma bir kez daha teşekkür ederim. </span></div>
İsmail Alacaoğluhttp://www.blogger.com/profile/00370302297109293376noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-426681675321764514.post-66132044733042901082015-08-16T17:12:00.000+03:002015-09-29T19:25:21.943+03:00Yıldızların Altında<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgns9eerw4QvgsdpqgfD2Q9FrmqKmbOnxtrcsJFN1au9PGf-j1Cdne-KSJLO5pSfJ1wYx5mVPWFfAh9IK5uRotb2gXhmpL4LSS2OPebU-pVfQzgPwttUs64kzr_b1fwYhH7k3Onc3d-gWbF/s1600/IMG_4290.JPG" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="426" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgns9eerw4QvgsdpqgfD2Q9FrmqKmbOnxtrcsJFN1au9PGf-j1Cdne-KSJLO5pSfJ1wYx5mVPWFfAh9IK5uRotb2gXhmpL4LSS2OPebU-pVfQzgPwttUs64kzr_b1fwYhH7k3Onc3d-gWbF/s640/IMG_4290.JPG" width="640" /></a></div>
<div style="text-align: justify;">
Şehirde yaşayanlar için geceleyin gökyüzü çok bir şey ifade etmiyor. O yüzden pek kimse de oturup bakmıyor gökyüzüne. Zaten kaldırıp başını yukarıya baksan da gördüğün -biraz şanslıysan- bir kaç yıldız, gerisi şehrin ışıklarıyla kirlenmiş, puslu, soluk, siyah bile olamayan bir karanlıktan başka bir şey değil. Yarattığımız şehirlerin yapay ışıklarıyla gökyüzüne perde çekip aslında tepemizde ışıl ışıl parlayan yıldızları görünmez kılıyoruz. Tıpkı görünmez kıldığımız başka bir çok şey gibi.</div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Zaman zaman da gökyüzünü hatırlıyoruz tabi, misal internette ve televizyonlarda meteor yağmuru olacağı haberleri ile karşılaştığımızda. Bir anda gökyüzünün aslında ne kadar muhteşem göründüğünü, çevremizi saran evrenin sonsuzluğunu ve o sonsuzluğu dolduran milyarlarca yıldızı hatırlayıveriyoruz. Ve meteor yağmurunu izlemek için şehirden uzaklara gitmeye kalkışıyoruz o heyecan ve şevkle. </div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
O iki gece boyunca modern dünyalılar en iyi fotoğraf makinelerini, en iyi lenslerini yanlarına alıp arabalarına atlayarak şehirlerinden uzaklara gittiler, hem gökyüzünü izlediler hem bir kaç fotoğraf yakaladılar belki. Şehirlerden çıkamayan modern dünyalılar da bakındılar gökyüzüne ama pek bir şey görebildiklerini sanmıyorum. </div>
<div style="text-align: justify;">
<br />
<a name='more'></a></div>
<div style="text-align: justify;">
Böylece modern dünyalılar bir kez daha aslında evrende ne kadar küçük bir nokta üzerinde yaşadığımızı düşünüp sonsuz zamanda bir göz açıp kapatmaktan daha kısa süren hayatlarımızın ne kadar da önemsiz olduğunu düşünerek hayatı sorguladılar, varlıklarını sorguladılar, felsefi konuşmalar yaptılar. O kocaman evrende bizden başka yaşayan bir çok varlığın olmamasının imkansız olduğunu, gelip gelmediklerini tartıştılar. Bir kaçı bu kadar küçük bir noktanın üzerinde sürüp giden bu savaşların, açlığın, nefretin ne kadar manasız olduğunu düşünür gibi oldu ama üzerinde çok durmadılar. Sonra uykuları gelince pahalı ekipmanlarını toplayıp arabalarına atlayarak ışıklı, güvenli şehirlerine geri döndüler.</div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
O sırada, kuyruklu yıldızdan kopmuş meteorlar dünyanın atmosferine hızla girip yanarak ufalanırken, dünyanın herhangi bir yerinde içi daha iyi bir hayatın olduğunu düşündükleri bir ülkeye doğru gitmek üzere yola çıkmış insanlarla dolu küçük bir bot batmak üzereydi, etrafta ışık olmadığından gökyüzü çok parlak ve netti, tepelerinde milyonlarca yıldız parlıyordu ama meteor yağmurunu göremediler. </div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Dünyanın başka bir yerinde tam meteorlar düşerken birileri midelerinin büzüşmesinin verdiği acıdan ya da susuzluktan dolayı kaybettikleri görüş yetilerinden olsa gerek göremediler meteor yağmurunu. </div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Başka bir yerde, çok uzakta değil, kasabalarına bomba düştü birilerinin, kaçmaya çalışırken kopmuş bir kol gördüler ama meteor yağmurunu göremediler. </div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Başka bir kasabanın başka bir sokağında ise halkın huzurunu sağlama görevini yerine getiren bir polis 17 yaşında bir çocuğa kurşun sıktı, polis hem o gece hem de herhangi bir zamanda meteor yağmurunu izleme ihtimalini elinden aldı 17 yaşındaki çocuğun. </div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Daha az ışıklı bir diğer şehirde ise kendisini inandıkları dine adamış bir grup müslüman eşcinsel olduğunu öğrendikleri birisini ellerini arkadan bağlayarak çatıdan aşağıya attılar. Meteorla birlikte -meteor kadar hızlı olmasa da- o da düştü yeryüzüne, meteor yağmurunu göremedi haliyle, düşerken ışık saçmadığı için onu da gören olmadı.</div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Yine tam o sıralarda şehrin modern insanları çektikleri gökyüzü ve meteor fotoğraflarını ardı ardına internette paylaştılar ışıklardan uzaklara kaçamayanlar, göremeyenler için, sonuçta hayat paylaşmak demekti. </div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
</div>
<div style="text-align: justify;">
</div>
<br />İsmail Alacaoğluhttp://www.blogger.com/profile/00370302297109293376noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-426681675321764514.post-79971756682772657662015-05-29T16:38:00.001+03:002015-09-29T19:25:49.130+03:00Agva baharda güzel<div style="text-align: justify;">
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="http://2.bp.blogspot.com/-0IWbZ6zr5dE/VWhrbisci1I/AAAAAAAAJ20/X9Biy85QShg/s1600/11141124_10152866248798553_4986075240020398155_o.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="426" src="http://2.bp.blogspot.com/-0IWbZ6zr5dE/VWhrbisci1I/AAAAAAAAJ20/X9Biy85QShg/s640/11141124_10152866248798553_4986075240020398155_o.jpg" width="640" /></a></div>
<span style="font-family: inherit;">İstanbul'dan günübirlik uzaklaşmak için makul bir mesafede olan Ağva'ya ne zamandır gitmek istiyordum, kısmet bu yılmış. Bu yılın baharı bir tuhaf, günü gününe değil saati saatine tutmuyor, bir yağmur, bir güneş, insan ne yapacağını bilemiyor. Uzatmayayım, günler öncesinden bakıp parçalı bulutlu olarak gördüğümüz ve sabah uyandığımda günlük güneşlik olan bir havanın 15 dakika içinde sağanak yağmura dönüştüğü bir sabah çıktık yola. Vazgeçmeyi düşünmedik, ne de olsa havanın bir kaç saat içinde güneşli bir havaya dönüşme ihtimalinin umudunu taşıyoruz içimizde.</span></div>
<div>
<div style="text-align: justify;">
<span style="font-family: inherit;"><br /></span></div>
</div>
<div>
<div style="text-align: justify;">
<span style="font-family: inherit;">İstanbul'dan çıkana kadar yağmur vardı, zaman zaman göz gözü görmez oldu ama yılmadık. Nihayet Çekmeköy'ü geçtikten sonra yağmur durdu, güneş yüzünü gösterdi. İstikamet Şile, oradan da Ağva'ya. Bilmeyenler için yol durumunu vereyim: Şile'ye kadar otoban, Şile'den sonra Ağva'ya kadar oldukça virajlı ama bir o kadar da keyifli bir yol. Yemyeşil ağaçların tünel oluşturduğu yollardan kıvrıla kıvrıla giderken biraz mide bulantısı yaşamanız olası ama sonunda değiyor. Şile'den Ağva 40 km. </span></div>
</div>
<div>
<div style="text-align: justify;">
<span style="font-family: inherit;"></span><br />
<a name='more'></a><span style="font-family: inherit;"><br /></span></div>
</div>
<div>
<div style="text-align: justify;">
<a href="http://1.bp.blogspot.com/-FI92vV_CbPg/VWhraTy7hfI/AAAAAAAAJ2s/SSxuhoM2QPc/s1600/11157486_10152866251098553_2871969132124265576_o.jpg" imageanchor="1" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="320" src="http://1.bp.blogspot.com/-FI92vV_CbPg/VWhraTy7hfI/AAAAAAAAJ2s/SSxuhoM2QPc/s320/11157486_10152866251098553_2871969132124265576_o.jpg" width="213" /></a><span style="font-family: inherit;">Ağva dediğin küçücük bir yerleşim yeri, Şile'nin en uzak mahallesi. Bolca otel var. Genelde insanlar hafta sonunu geçirmek için geliyor büyük olasılıkla, bizim gibi günübirlik gelmek yerine. Göksu nehri kıyısına dizilmiş bir çok otel var, isimlerinde ya bir nehir var ya da gizli/saklı. Biz haliyle 2 saat süren yolundan ardından güzel bir kahvaltı yapacak bir yer arıyoruz. Hemen foursquare soruyoruz, bir kaç yer gösteriyor bize ve hatta bir tanesinin hemen önüne arabayı park ettiğimizi fark ediyoruz. Güzel bir kafe ancak otopark manzaralı, benim memnuniyetsizliğim sonucu kalkıyoruz oradan. Haliyle ben buraya kadar gelmişken nehir kıyısında bir yerde oturup kahvaltı yapmak istiyorum. Ancak şehir merkezindeki nehrin kıyısına sıralanmış kafeler kapalı, mevsimden olsa gerek, ki zaten kapalı olmasalar da pek bir salaş yerler gibi görünüyor gözümüze. </span></div>
</div>
<div>
<div style="text-align: justify;">
<span style="font-family: inherit;"><br /></span></div>
</div>
<div>
<div style="text-align: justify;">
<span style="font-family: inherit;">Birimizin babasının önerisi üzerine başka bir arayışa girişiyoruz, böylece Ağva'nın girişine doğru geri dönüyoruz. Bir kaç otele girip çıktıktan sonra nihayet bir otelin resepsiyonistinden güzel kahvaltı yapabileceğimiz bir yerin ismini alıyoruz, Gizli Bahçe (başka nasıl olabilirdi ki) Ağva'nın içine doğru giderken köprünün diğer tarafında konumu gayet güzel ama bir o kadar da görülemiyor (biz oraların yabancısı olduğumuz için tabi, yoksa o kadar da gizli değil)</span></div>
</div>
<div>
<div style="text-align: justify;">
<span style="font-family: inherit;"><br /></span></div>
</div>
<div>
<div style="text-align: justify;">
<span style="font-family: inherit;">Bu gizli bahçe mekan olarak çok güzel bir yer, foursquare'de puanının düşüklüğüne bakmayın. Biz her şeyi çok iyi bulduk, hem gayet doyurucu güzel bir kahvaltı hem de servis hızlı ve tabi hemen nehrin kıyısındaki masaları çok keyifli. Kahvaltı kişi başı 35 TL ki bir İstanbul vatandaşı olarak artık makul bulabildiğim bir fiyat (İzmir'de iki kişi bu kadar para versen kahvaltıya çok bile diyebilirsin, neyse) </span></div>
</div>
<div>
<div style="text-align: justify;">
<a href="http://3.bp.blogspot.com/-lYU5HGCU93w/VWhrbpq7QqI/AAAAAAAAJ24/sPnVnXD66nM/s1600/11109297_10152866253358553_1428179970941317749_o.jpg" imageanchor="1" style="clear: right; float: right; margin-bottom: 1em; margin-left: 1em;"><img border="0" height="213" src="http://3.bp.blogspot.com/-lYU5HGCU93w/VWhrbpq7QqI/AAAAAAAAJ24/sPnVnXD66nM/s320/11109297_10152866253358553_1428179970941317749_o.jpg" width="320" /></a><span style="font-family: inherit;"><br /></span></div>
<div style="text-align: justify;">
<span style="font-family: inherit;">Orada otururken farkediyoruz ki, Göksu nehri üzerinde bir tekne turu geleneği var, isteyenler de pedallı kuğular kiralayabiliyor. Biz geleneksel olmadığımız için yapmıyoruz böyle şeyler. Karnımızı bir güzel doyurup kahvelerimizi içtikten sonra Göksu'nun Karadeniz'e döküldüğü yere doğru yürüyoruz, her iki tarafında deniz feneri var Göksu'nun denize açılan ağzında, soldaki deniz fenerinin hemen solunda uzanan da güzel bir kumsal. Nisan olması, havanın dengesiz olması , yağmur, rüzgar gibi durumlardan ötürü çok fazla insan yok. Bu Ağva'yı benim gözümde daha iyi bir yer yapıyor, zaten İstanbul'un kalabalığından kaçmışız, burada da insan kalabalığı olsa çok mutlu olamazdım. Dolayısıyla Nisan ayı Ağva'ya gitmek için iyi bir aymış. Kumsalda biraz köpeklerle oynadıktan, bolca fotoğraf çektirdikten sonra kumsalın gerisindeki denize karşı bir cafe&restoranın terasında güneşin keyfini çıkararak biralarımızı içiyoruz. </span></div>
<div style="text-align: justify;">
<span style="font-family: inherit;"><br /></span></div>
<div style="text-align: justify;">
İkindi vakti Ağva'dan ayrılmaya karar veriyoruz, amacımız Şile'ye uğramak oradan da yol kenarında güzel bir restoran bulup karnımızı doyurmak. Sakin Ağva'yı arkamızda bırakıp Şile'ye doğru yol alıyoruz. Daha önce gitmiştim Şile'ye, açıkçası bir numarası yok şehir merkezinin. Limanın oradan deniz fenerine kadar yürüyüp yola çıkıyoruz. Karnımız acıktı, aklımızda güzel bir mangal mekanı. Ancak hayallerimiz suya düşüyor, zira bütün neredeyse bütün restoranlar yolun diğer tarafında. Daha önce de dediğim gibi otoban olduğu için diğer tarafa geçmek öyle kolay değil. Karnımız guruldaya guruldaya İstanbul'a giriyoruz. Siz siz olun dönmeden önce Şile'de bir tekne restoranda oturup bir güzel balık yiyin, bizim düştüğümüz duruma düşmeyin.</div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Velhasıl, Ağva gidilesi bir yer, ama baharda, biraz serin ama sakin, huzurlu. Bir daha gider miyim emin değilim zira kıvrıla kıvrıla giden yolları sevmiyor midem. </div>
<br /></div>
İsmail Alacaoğluhttp://www.blogger.com/profile/00370302297109293376noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-426681675321764514.post-313032204270016762015-02-11T21:07:00.004+02:002015-09-29T19:26:55.360+03:00Nepal'de ne kadar harcarım?<div style="text-align: justify;">
<a href="http://1.bp.blogspot.com/-HPmgbLl0CXY/VNuoIUq8Y3I/AAAAAAAAJtc/55MHp4F8dWg/s1600/IMG_2048.JPG" imageanchor="1" style="clear: right; float: right; margin-bottom: 1em; margin-left: 1em;"><img border="0" height="400" src="http://1.bp.blogspot.com/-HPmgbLl0CXY/VNuoIUq8Y3I/AAAAAAAAJtc/55MHp4F8dWg/s400/IMG_2048.JPG" width="266" /></a>Altı bölümden oluşan Nepal gezisi yazılarının içinde de zaman zaman bütçe ile ilgili bilgiler verdim ancak Nepal seyahatinizi planlarken bütçe konusunda daha derli toplu bir fikrinizi olması açısından burada bütçe ile ilgili genel bilgiler vereceğim. Bu rakamlar tamamen benim kendi deneyimlediklerim ışığındadır. Daha ucuz ya da daha pahalı alternatifler illa ki vardır. Rakamlar seyahat ettiğim Ekim 2014 rakamlarıdır.</div>
<div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
</div>
<div>
<div style="text-align: justify;">
Nepal öyle "süper ucuz" diyebileceğiniz bir yer değil, ancak Türkiye'de tatil yapmaktan daha ucuz olduğunu söyleyebilirim. Konaklama ise, eğer standartlarınız çok yüksek değilse, oldukça uygun. Bir de kesinlikle ama kesinlikle gezinin maliyeti sizin pazarlık gücünüzle doğru orantılı. </div>
<div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
</div>
<div>
<div style="text-align: justify;">
Öncelikle 1 TL'nin yaklaşık 40 rupi, 1 Usd'nin yaklaşık 100 rupi ve 1 €'nun yaklaşık 120 rupi olduğu bilgisini vereyim.</div>
</div>
<div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
</div>
<div>
<div style="text-align: justify;">
Döviz kurlarında çok fazla değişiklik yok, o yüzden havaalanında ya da şehir merkezinde bozdurmanız arasında çok fark olmuyor. Ancak en azından bir miktar dövizinizi havaalanında bozdurum ki şehir merkezine ulaşım için kullanabilesiniz.</div>
</div>
<div>
<div style="text-align: justify;">
<br />
<a name='more'></a><br /></div>
</div>
<div>
</div>
<div>
<div style="text-align: justify;">
<b><u>Vize ücreti</u></b></div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<span style="font-family: inherit;"><b style="background-color: white; line-height: 19.6000003814697px; text-align: justify;">15 ve 30 günlük vizeler alabiliyorsunuz.</b><span style="background-color: white; line-height: 19.6000003814697px; text-align: justify;"> 15 günlük vize ücreti 25 $ iken 15 günden bir gün bile fazla olduğunda bu rakam 40 $'a çıkıyor. </span></span><br />
<span style="background-color: white; font-family: inherit; font-size: 14px; line-height: 19.6000003814697px; text-align: justify;"><br /></span>
<br />
<div>
<div style="text-align: justify;">
<b><u>Havaalanı ulaşım</u></b></div>
</div>
<div>
<div style="text-align: justify;">
<b><u><br /></u></b></div>
</div>
<div>
<div style="text-align: justify;">
<span style="font-family: inherit;">Kathmandu'daki havalimanının ismi Tribhuvan International. Buradan şehir merkezine gidebileceğiniz bir toplu taşıma yok, en azından o kadar sorduk soruşturduk bulamadık. Taksi tutmanız gerekiyor. Ya da havaalanının dışına çıkıp minibüslere binmeniz ancak yazıları okuyamayacağınızi çin doğru minibüsü bulmak çok güç ve anladığımız kadarıyla doğrudan Thamel'e giden bir minibüs yok. İyisi mi siz taksiden şaşmayın. </span></div>
<div style="text-align: justify;">
<span style="font-family: inherit;"><br /></span></div>
<div style="text-align: justify;">
<span style="font-family: inherit;">Taksiler 700 rupiden kapak açıyor, biz 300 rupiye bizi götürecek birisini bulduk. </span></div>
</div>
<div>
<div style="text-align: justify;">
<span style="font-family: inherit;"><br /></span></div>
</div>
<div>
<div style="text-align: justify;">
<b><u><span style="font-family: inherit;">Şehirler arası ulaşım</span></u></b></div>
</div>
<div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
</div>
<div>
<div style="text-align: justify;">
Şehirler arası ulaşımda da otobüs, uçak ya da taksi kullanabilirsiniz, tren yolu yok ülkede, zaten coğrafi koşullar pek elverişli değil raylı taşıma için.Kathmandu'nun çevresindeki yerleşim yerlerine taksiyle gitmenizi tavsiye ederim. Uzun yol gidecekseniz de otobüs. Uçak biletleri ortalama 100 dolar civarında. </div>
</div>
<div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
</div>
<div>
<div style="text-align: justify;">
Kathmandu - Patan taksi 300-500 rupi</div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Patan - Bakhtapur 400-600 rupi</div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Bakhtapur - Katmandu 500-600 rupi</div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Kathmandu - Pokhara otobüs fiyatı 800 - 1200 rupi arasında değişiyor otobüs firmasına göre (7 saat) Ayrıca öğle yemeği de yolculuğunuza dahil olsun isterseniz 230-350 rupi daha ödüyorsunuz (aynı menüyü otobüs biletine dahil ettirmeyip dinlenme tesisinde almak isterseniz 400 rupi)</div>
</div>
<div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
</div>
<div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
</div>
<div>
<div style="text-align: justify;">
<b><u>Şehir içi ulaşım</u></b></div>
</div>
<div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
</div>
<div>
<div style="text-align: justify;">
Taksiler genellikle taksimetre açmıyorlar ve her şeyde olduğu gibi ulaşımda da pazarlık söz konusu. Nepal'lilerin bile taksilerle pazarlık yapıyor. </div>
</div>
<div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
</div>
<div>
<div style="text-align: justify;">
Hiç toplu taşıma kullanmadık şehir merkezlerinde, o yüzden bir fikrim yok ne kadar olduğu konusunda. Ancak Thamel'de kalıyorsunuz çoğu yere yürüyerek gitmeniz mümkün. Biz çoğunlukla yürüdük. (Tuk tuk'a ise hiç binmedim, bir insanın fiziksel gücüyle beni taşıması fikri beni rahatsız ettiği için. Aynı şekilde hayvanların çektiği taşıtları da kullanmıyorum) </div>
</div>
<div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
</div>
<div>
<div style="text-align: justify;">
<b><u>Konaklama</u></b></div>
</div>
<div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
</div>
<div>
<div style="text-align: justify;">
Konaklama genel olarak ucuz. Kathmandu'da çift kişilik bir oda için gecelik 13,5 dolar ödedik. (kahvaltı dahil değil) Bunun altında fiyatlara da otel/hostel var, çok üzerinde fiyatlara da. Ben 20 doların üzerinde vermeyin derim çift kişilik bir odaya çünkü fiyat ne kadar artsa da otellerin standardı çok yükselmiyor.<br />
<br /></div>
</div>
<div>
<div style="text-align: justify;">
Pokhara'da ilk gece turun dahil olduğu bir otelde kaldık, 3 yıldızlıydı. çift kişilik oda fiyatı 30 dolar. Trekking sonrası ise kaldığımız otelde çift kişilik oda için 10 dolar ödedik gecelik. Yine kahvaltı dahil değildi. Uyumaya gitmediğimiz için otele çok para ödeme taraftarı değiliz, o yüzden konfordan biraz ödün verebiliyoruz. Ancak yazıda da dediğim gibi 10 dolarlık otel ile 30 dolarlık otel arasındaki fark kesinlikle o aradaki 20 dolar fazlalığı vermeye değmez.<br />
<br />
<u><b>Giriş Ücretleri</b></u><br />
<br />
Her şehrin Durbar meydanlarına giriş ücretli:<br />
<br />
Kathmandu Durbar Meydanı: 700 rupi<br />
Patan Durbar Meydanı: 500 rupi<br />
Bakhtapur Durbar Meydanı: 1500 rupi<br />
<br />
Müzelere girişler de genellikle ücretli ancak ücretleri Durbar Meydanları giriş ücretleri kadar çok değil. <br />
<br /></div>
</div>
<div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
</div>
<div>
<div style="text-align: justify;">
<b><u>Trekking turu</u></b></div>
</div>
<div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
</div>
<div>
<div style="text-align: justify;">
Şimdi oralara kadar gidip de bir trekkinge çıkmamak olmazdı. Çok fazla trekking turu satan seyahat acentası var ama hepsinin istediğiniz güne göre oluşturduğu güzergah birbirinin aynısı. Dolayısıyla kiminle çıkarsanız çıkın aynı rotayı izliyorsunuz. Biz 5 günlük bir tur satın aldık. Bunun için kişi basşı 260 dolar ödedik. Bu rakama dahil olanlar;<br />
Pokhara - Nayapul - Pokhara ulaşım<br />
4 gece konaklama<br />
Kahvaltı, öğle yemeği, akşam yemeği<br />
Rehber Ücreti<br />
Rehberin konaklaması ve üç öğün yemeği<br />
Trekking izin kartı bedeli<br />
Trekking alanına girişte ödenen ücret<br />
uyku tulumu<br />
ve tabi ki acentanın hizmet bedeli </div>
</div>
<div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
</div>
<div>
<div style="text-align: justify;">
<b><u>Yeme - içme </u></b></div>
</div>
<div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
</div>
<div>
<div style="text-align: justify;">
Nepal'de yeme içmenin bedeli tamamen gittiğiniz restoranın kalitesine bağlı. Ancak bu fark da öyle devasa değil.. </div>
</div>
<div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
</div>
<div>
<div style="text-align: justify;">
Sabah kalvaltısı 250 - 400 rupi arasında değişiyor. Klasik bir kahvaltı menüsü; omlet, tost ve çaydan oluşuyor. </div>
</div>
<div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
</div>
<div>
<div style="text-align: justify;">
Öğlen yemeğini ortalama bir restoranda yerseniz ana yemek için kişi başı 300 - 400 rupi civarında harcarsınız. Yanında bir soft içecek alırsanız 80-100 rupi de onun için düşünün. </div>
</div>
<div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
</div>
<div>
<div style="text-align: justify;">
Pizzalar 250 -400 rupi arasında.<br />
<br />
Akşam yemeğini ortalama bir restoranda yerseniz kişi başı 400-500 rupi, ortalamanın biraz üstü, misal canlı müzik olan bir yerdeyerseniz kişi başı 600-700 rupi ödersiniz.<br />
<br />
Ancak Pokhara'da fiyatlar Kathmandu'ya göre birazcık daha yüksek.<br />
<br />
Bira başka yemekle ve diğer içeceklerle karşılaştırılınca biraz pahalı, 350-450 rupi arasında değişiyor. Oysa kokteyl içerseniz bunun için 260-400 rupi arası bir şeyler ödüyorsunuz.<br />
<br />
Çay 80-100 rupi arasında değişirken kahve 100-150 rupi civarı.</div>
</div>
<div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
</div>
<div>
<div style="text-align: justify;">
1 litrelik su 20-30 rupi arasında değişiyor. </div>
</div>
<div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
</div>
<div>
<div style="text-align: justify;">
Bizim iki kişilik bir akşam yemeği için ödediğimiz en yüksek rakam, bira dahil, Kathmandu'da 1800 rupi, Pokhara'da 2100 rupi oldu.<br />
<br />
<b>Önemli not: Nepal'de menüde gördüğünüz rakamlar genellikle KDV (%13) hariç rakamlar, ayrıca çoğu yerde hesapla birlikte % 10 servis ücreti (bahşiş) de eklenmiş olarak geliyor. O yüzden bir şey sipariş verirken menünün üzerine bakın, VAT (KDV) ya da service fee dahil yazmıyorsa menüde yazan rakamların üzerine kabataslak % 25 ilave ederek yapın hesabınızı. Benim yukarıda verdiğim rakamlar KDV ve service fee dahil rakamlar.</b> </div>
</div>
<div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
</div>
<div>
<div style="text-align: justify;">
<b><u>Alışveriş</u></b></div>
</div>
<div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
</div>
<div>
<div style="text-align: justify;">
UNUTMAYIN, Nepal'de her şeyde pazarlık yapabilirsiniz, yemek hariç. Magnet alırken bile pazarlık yapın. Hele trekking için malzeme ya da hediyelik bir şeyler alacaksanız fiyatları üçte birine kadar indirme şansınız var.<br />
<br />
Son olarak kendi bütçemi örnek vereyim size: 15 gün süren Nepal gezisinde konaklama, ulaşımlar, trekking, giriş ücretleri, yemek ve içecek olmak üzere yaklaşık 650 $ harcadım. </div>
</div>
<div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
</div>
<div>
<div style="text-align: justify;">
11 gece konaklama için 75 $ </div>
</div>
<div>
<div style="text-align: justify;">
ulaşım (Pokhara ve şehir içindeki taksiler) 40 $</div>
</div>
<div>
<div style="text-align: justify;">
yeme içme 200 $<br />
trekking 260 $ (4 gece konaklama ve üç öğün yemek)</div>
</div>
<div>
<div style="text-align: justify;">
giriş ücretleri 20 $<br />
vize ücreti 25 $<br />
<br />
<br /></div>
</div>
<div>
<div style="text-align: justify;">
Şimdiden iyi tatiller! </div>
</div>
<div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
</div>
<div>
</div>
</div>
</div>
İsmail Alacaoğluhttp://www.blogger.com/profile/00370302297109293376noreply@blogger.com2tag:blogger.com,1999:blog-426681675321764514.post-24537837574186927332015-02-10T19:20:00.000+02:002015-09-29T19:27:55.473+03:00Himalayalar 'ın eteginde huzurlu bir mola: Pokhara<div style="text-align: justify;">
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
</div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
</div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="http://3.bp.blogspot.com/-Z3zpt5e1K_k/VNuLs-k8hTI/AAAAAAAAJsg/WOytMUFfLjo/s1600/IMG_1304.JPG" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="388" src="http://3.bp.blogspot.com/-Z3zpt5e1K_k/VNuLs-k8hTI/AAAAAAAAJsg/WOytMUFfLjo/s640/IMG_1304.JPG" width="640" /></a></div>
<br />
Keyifli ama bir o kadar da yorucu trekking dönüşü varmak için can attığımız Pokhara'nın hemen yanıbaşında kurulu olduğu Fewa gölünü görüyoruz tepeden. Açıkçası Nepal seyahati için internette bir şeyler araştırmaya başlamadan önce adını hiç duymamıştım Pokhara'nın. Kimbilir daha adını duymadığımız ne kadar güzel yerler vardır. Neyse, zigzaglar çizerek aşağıya doğru inerken Pokhara ile trekkingin başlangıç noktası olan Nayapul arasının epey bir mesafe olduğunu farkediyoruz. Oysa giderken, heyecandan olsa gerek, bu kadar uzun gelmemişti. Aracımız bizi saat 3 civarı kalacağımız Avocado Otel'ine kadar bırakıyor. Trekkinge çıkmadan önceki gece kaldığımız otelden daha vasat, sade, konforsuz ama yine banyosu ve tuvaleti içinde odaları olan bir otel burası, belki hostel demek daha doğru olur. Burasının geceliği 10 dolar (1000 rupi), diğer taraf ise 30 dolardı, ve inanın o kadar ücret farkına değecek bir fark da yok. </div>
<div style="text-align: justify;">
<br />
<a name='more'></a></div>
<div style="text-align: justify;">
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="http://2.bp.blogspot.com/-Nl3zRMZSfQY/VNuNkHe7bZI/AAAAAAAAJtM/x9ciQFZWpVs/s1600/IMG_1962.JPG" imageanchor="1" style="clear: right; float: right; margin-bottom: 1em; margin-left: 1em;"><img border="0" height="213" src="http://2.bp.blogspot.com/-Nl3zRMZSfQY/VNuNkHe7bZI/AAAAAAAAJtM/x9ciQFZWpVs/s1600/IMG_1962.JPG" width="320" /></a></div>
Avocado Otel'i çok nazik ve yardımsever bir kadın işletiyor. Trekkinge çıkmadan önce bavullarımızı otele bırakmıştık, bizden herhangi bir ücret talep etmeden bavullarımızı 5 gün boyunca göz kulak oldu. Gelince ilk iş bavullarımızı alıp, odaya saçılmak oldu. Odada dolap olmadığı için odadaki üçüncü yatağın üzerini yatay bir dolaba dönüştürdük. İyice dağıldıktan, kirlilerimizi, temizlerimizi ayırdıktan sonra biraz uzanıp geçen 5 günün yorgunluğunu atmaya çalıştık. Dağdayken Pokhara'da huzur içinde dinleneceğimizi biliyorduk ve kendimize acele etmeden canımız isteyene kalma sözü vermüştik.</div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEieRVDhC5mfNvlcMGSYiYo89m7cnXbHwoTN3i6e7IR6D9K5KXU2o2WO_zCwnrlZtMGU6oiqD9mp-lfie_8JNHOXtpt-ynnENEkhPh2XXnXJHrbipnASXLeY6HbVkugrbfqDwpur5Qv_YcX1/s1600/IMG_1878.JPG" imageanchor="1" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="213" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEieRVDhC5mfNvlcMGSYiYo89m7cnXbHwoTN3i6e7IR6D9K5KXU2o2WO_zCwnrlZtMGU6oiqD9mp-lfie_8JNHOXtpt-ynnENEkhPh2XXnXJHrbipnASXLeY6HbVkugrbfqDwpur5Qv_YcX1/s1600/IMG_1878.JPG" width="320" /></a></div>
Pokhara sakin bir yer olmasının yanında aynı zamanda oldukça da hareketli. Nasıl diyeceksiniz, şöyle Pokhara turistler kadar Nepal'lilerin de turistik olarak ziyaret ettikleri bir şehir, ama tabi ki turistlerin çoğunluğu yabancılardan oluşuyor. Bundan dolayı tıpkı Kathmandu'da da olduğu gibi her telden müzik yapan, her türlü zevke hitap edebilecek konseptte mekanlar var. Geceleri bu mekanlar oldukça popüler. Sakinliği ise göl kenarında. Gölün doğrudan kıyısına kurulu yalnızca gölün ortasındaki, üzerinde bir tapınak olan adaya gitmek ya da gölde tur atmak için kayık kiralayabileceğiniz birkaç mini tesis var. Göl kıyısındaki cafeler ve barlar ise biraz daha içeriye kurulmuş. Böylece gölün kıyısında özgürce dolaşıyorsunuz, manzaranızı engelleyen hiçbir mekan yok. İşte Pokhara'nın bu kısmı kafanızı dinleyebileceğiniz, huzurlu bölümü. İçeriye girdiğinizde ise hareketli bir cadde ve kalabalık mekanlar bekliyor sizi.</div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Cadde boyunca bolca çakma North Face ürünü bulabileceğiniz trekking ve dağcılık malzemeleri satan dükkanların yanında hediyelik eşya alabileceğiniz dükkanlar da var. Hatta orginal North Face mağazası da var, epey pahalı tahmin edeceğiniz üzere. Aralarda da restoranlar, cafeler, barlar, clublar, oteller sıralanıyor. Yani oldukça renkli bir cadde burası. </div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
<a href="http://3.bp.blogspot.com/-YBqc829Swdk/VNuLwyFz5xI/AAAAAAAAJso/I7Xp3V3aixo/s1600/IMG_1324.JPG" imageanchor="1" style="clear: right; display: inline !important; float: right; margin-bottom: 1em; margin-left: 1em;"><img border="0" height="320" src="http://3.bp.blogspot.com/-YBqc829Swdk/VNuLwyFz5xI/AAAAAAAAJso/I7Xp3V3aixo/s1600/IMG_1324.JPG" width="213" /></a>Pokhara'da bulunduğumuz süre boyunca her öğünde farklı restoranlar denemeye çalıştık. Birden fazla sefere gittiğimiz yerler de oldu tabi, Moon Dance Restoran, The Lemon Tree Restoran&Bar gibi. Genelde bütün restoranları sevdik, kimisi biraz daha pahalı, kimisi biraz daha şık ama lezzetler birbirine yakın. Genellikle güneşi Fewa gölü kıyısındaki cafelerden birinde kokteyllerimizi içerken batırıp yemek için iç kısma geçtik. Yemek sonrası da bir bara uğrayıp geceyi kapattık. Pokhara'daki günlerimiz tam da dağdayken hayalini kurduğumuz gibi sakin ve huzurlu geçti. </div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Yalnız Pokhara'ya geldiğimizin hemen etrtesi günün öğleninde başlayıp 30 saate yakın süren şiddetli bir yağmur oldu ki bu yağmur bile canımızı sıkmadı. Canımızı sıkan Hindistan'daki tayfunun neden olduğu bu kuvvetli yağışın, dağda kar fırtınası şeklinde kendini göstermesi ve 40 kişinin hayatını kaybetmesiydi. Belki de trekkinge çıkmadan bir gece önce yemek yediğimiz restoranda ya da biramızı içtiğimiz barda aynı mekanı paylaştığımız kişiler vardı içlerinde. Bizimle birlikte yola çıkıp ama bizim gibi beşinci günde geri dönmeyip daha yukarılara çıkan gruplar vardı. Kar fırtınası da bizim ulaştığımız yüksekliğin 1500 metre kadar yukarısında olmuştu. Daha aşağılarda ise insanlar şiddetli yağıştan ötürü mahsur kalmışlar ve zor anlar yaşamışlar. Ekim ayı Nepal için yüksek turizm sezonu, normalde zorlu hava koşulları yok, bu durum bir istisnaydı. </div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Pokhara'da kalacağınız süre içerisinde yapabileceğiniz bir kaç şey de var. Misal bir kayık kiralayıp durgun gölde kürek çekmek, yok kürek çekmek istemem derseniz bir 100 rupi daha fazla verip kürekçiyle birlikte kiralayabiliyorsunuz kayığı. Biz çok istememize rağmen bir türlü kayık kiralayamadık, tembellik etmekten ona fırsat kalmadı. Biz de gölün ortasındaki Barahi tapınağına gittik bir kayıkla. gidiş dönüş için 100 rupi ve can yeleği için 10 rupi olmak üzere 110 rupiye ((1 dolar) mal oluyor bu kısa seyahat.</div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="http://2.bp.blogspot.com/-oxKXElb9xs0/VNuLj7FbhrI/AAAAAAAAJsY/7KYpcsQBbRo/s1600/IMG_1341.JPG" imageanchor="1" style="clear: right; float: right; margin-bottom: 1em; margin-left: 1em;"><img border="0" height="177" src="http://2.bp.blogspot.com/-oxKXElb9xs0/VNuLj7FbhrI/AAAAAAAAJsY/7KYpcsQBbRo/s1600/IMG_1341.JPG" width="320" /></a></div>
Bir başka yapabileceğiniz şey ise, göle tepeden bakan Peace Tapınağına gitmek ki mutlaka gitmenizi tavsiye ederim. Şehir merkezinde pazarlık yapacağınız bir taksi sizi yukarıya çıkarıp 2 saate kadar bekleyip geri getiriyor. Bunun için çeşitli rakamlar telaffuz ediyorlar ama biz bunun için 1000 rupiye bir taksi bulabildik. Nepal'den Pokhara'ya aynı fiyatı ödeyerek geldiğimiz düşünürseniz çok ucuz değil ama bence değer. Taksinin sizi bıraktığı ve bekleyeceği yerden sonra merdivenlerle bir süre yukarıya yürüyerek çıkmanız gerekiyor.</div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Buradan manzara çok güzel, Fewa gölü ve Pokhara ayaklarınızın altında, karşısınızda ise tepelerin arkasında yükselen Himalayalar'ı görme şansınız var, biz göremedik zira dağların etrafı çok yoğun bulutlarla kaplıydı. Tapınağın içerisine girilmiyor, etrafında dolaşabiliyorsunuz sadece. </div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="http://1.bp.blogspot.com/-Bh_PLH4zXcU/VNuNePzLnlI/AAAAAAAAJtA/4LFGoSeiupQ/s1600/IMG_1973.JPG" imageanchor="1" style="clear: right; float: right; margin-bottom: 1em; margin-left: 1em;"><img border="0" height="213" src="http://1.bp.blogspot.com/-Bh_PLH4zXcU/VNuNePzLnlI/AAAAAAAAJtA/4LFGoSeiupQ/s1600/IMG_1973.JPG" width="320" /></a></div>
Ayrıca Sarangkot'a günübirlik turlar var ama biz zaten beş günlük bir trekkingden döndüğümüz için yeni bir atraksiyon yerine dinlenmeyi tercih ettik. Ve hatta Nepal'e gelmeden önce gitsek mi acaba diye düşündüğümüz ulusal park planını da iptal ettik. Gerçi bunda daha çok ulusal parkın tanıtım reklamlarındaki, insanların üzerine binip gezdiği filleri görünce vazgeçmiştik. Bir fotoğrafta ayaklarından zincirli bir şekilde bekletildiklerini gördük çünkü.<br />
<br />
Böylece geldiğimiz günün yarısını da sayarsak 4,5 gün geçirmiş olduk Pokhara'da. Nepal'den ayrılışımızdan bir önceki gün de Kathmandu'ya doğru yola çıktık. Bu taraftan da Kathmandu'ya doğru sabah saatlerinde otobüs var. Burada da tüm oteller aynı zamanda otobüs bileti de satıyor, ayrıca çeşitli tur ve trekking paketleri de satılıyor otellerde.<br />
<br />
Pokhara dinginliğiyle birlikte çok keyifle anacağım bir yer olarak kalacak anılarımda. Olur da Nepal'e giderseniz Pokhara'yı es geçmeyin, benden söylemesi. </div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
<div>
Birinci Bölüm: <a href="http://zihniminkadraji.blogspot.com.tr/2014/10/kathmandu-vars.html#.VKl2sdKsWBI">Kathmandu'ya varış </a></div>
<div>
İkinci Bölüm: <a href="http://zihniminkadraji.blogspot.com.tr/2014/10/kathmanduda-ikinci-gun-swayambhunath.html#.VKl24dKsWBI">Kathmandu'da ikinci gün - Swayambhunath Stupa</a></div>
<div>
Üçüncü Bölüm: <a href="http://zihniminkadraji.blogspot.com.tr/2015/01/patan-ve-bakhtapur.html#.VLEqldKsWBI">Patan ve Bakhtapur</a></div>
<div>
Dördüncü Bölüm: <a href="http://zihniminkadraji.blogspot.com.tr/2014/12/pokhara-uzun-bir-yolculuk.html#.VLK8ntKsWBI">Pokhara'ya uzun bir yolculuk</a><br />
Beşinci Bölüm: <a href="http://zihniminkadraji.blogspot.com.tr/2014/12/himalayalarda-trekking.html">Himalayalar'da Trekking</a></div>
</div>
İsmail Alacaoğluhttp://www.blogger.com/profile/00370302297109293376noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-426681675321764514.post-10779427348253380612014-12-30T20:11:00.000+02:002016-02-18T14:14:38.838+02:00Himalayalar 'da Trekking<div style="text-align: justify;">
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="http://2.bp.blogspot.com/-LYjA4sT6rmw/VLK3Zq5YN9I/AAAAAAAAJoE/-1nfHqOSjqU/s1600/IMG_1348.JPG" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="426" src="https://2.bp.blogspot.com/-LYjA4sT6rmw/VLK3Zq5YN9I/AAAAAAAAJoE/-1nfHqOSjqU/s640/IMG_1348.JPG" width="640" /></a></div>
<br />
Nepal'e kadar gelip de Himalayalar'da, küçük çaplı da olsa, bir yürüyüşe çıkmamak olmazdı. Bu yüzden biz de Türkiye'deyken yazışmaya başladığımız bir seyahat acentasından 5 günlük bir trekking turu satın aldık. Nepal'de her şeyde olduğu gibi turlarda da pazarlık söz konusu. Biz Pokhara'dan taksiyle alınıp trekkingin başlangıç noktası olan Nayapul'a götürülerek başlayan ve sırasıyla Tikhetunga, Gorepani, Tadapani ve Gandruk'ta geceleyerek sürecek ve yine başladığımız nokta olan Nayapul'da bitecek 5 günlük bir trekking için Pokhara-Nayapul-Pokhara ulaşımı, konaklama, üç öğün yemek ve rehber ücreti (rehberin yemek ve konaklaması da dahil) dahil olmak üzere kişi başı 260 dolara anlaştık. </div>
<div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
</div>
<div>
<div style="text-align: justify;">
1. Trekkingi gün gün anlatmadan önce yapmam gereken bir kaç uyarı var; öncelikle bu parkura çoğunluğu kolay, bir kısmı orta derece zorlukta diyorlar. Eminim Himalayaların genelini düşündüğümüzde bu parkur orta derece zorluktadır ama biz ortanın üzerinde bir zorlukta hissettik açıkçası. Bunu bir aklınızda bulundurun. </div>
</div>
<div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
</div>
<div>
<div style="text-align: justify;">
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhL25pG9iwKeNn3szuAWYy3Vql00r_lrshCfeuvaacPOZgxV584PE5eeqKPsHqJYCcPpRdtPb2L43x2dsSWJcNbwK5xWxLT31F4Z2meFJ_Av8jiFJi9e4PweNh1FI04XzHBT0XP8CGSD68Q/s1600/IMG_1384.JPG" imageanchor="1" style="clear: right; float: right; margin-bottom: 1em; margin-left: 1em;"><img border="0" height="320" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhL25pG9iwKeNn3szuAWYy3Vql00r_lrshCfeuvaacPOZgxV584PE5eeqKPsHqJYCcPpRdtPb2L43x2dsSWJcNbwK5xWxLT31F4Z2meFJ_Av8jiFJi9e4PweNh1FI04XzHBT0XP8CGSD68Q/s1600/IMG_1384.JPG" width="213" /></a></div>
2. Eğer sigara içiyorsanız ya da spor yapmıyorsanız bu 5 günlük yürüyüş sizi oldukça zorlayabilir. </div>
</div>
<div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
</div>
<div>
<div style="text-align: justify;">
3. Eğer konformist biriyseniz ya da hijyen sizin için çok önemliyse bu yürüyüşe çıkmamanızı tavsiye ederim. Çünkü konaklayacağınız yerlerde odalar oldukça basit, yataklar konforsuz, tuvaletler genellikle bakımsız ve pis, üstelik banyo ve tuvaleti konaklayan diğer trekkerlarla paylaşıyorsunuz. </div>
</div>
<div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
</div>
<div>
<div style="text-align: justify;">
4. Ayrıca sağlık durumunuzu ve dayanıklılığınızı iyi biliyor olmanız lazım, zira uzun süre merdiven tırmanmak oldukça yorucu olabiliyor. </div>
</div>
<div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
</div>
<div>
<div style="text-align: justify;">
5. Çantanızı hazırlarken mümkün olduğunca hafif yapmaya çalışın, kalın bir şeyler almak yerine üst üste giyip çıkaracağınız ince ve hafif kıyafetler alın. Bir kaç tane dry-fit tişört yeterli, akşam yıkayıp tekrar giyebilirsiniz. </div>
</div>
<div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
</div>
<div>
<div style="text-align: justify;">
6. Eğer profesyonel bir fotoğrafçı değilseniz büyük bir kamera almayın yanınıza. Sonra boynunuzda taşıdığınız 1,5 kiloluk makine bir süre sonra 10 kiloymuş gibi hissediliyor. </div>
</div>
<div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
</div>
<div>
<div style="text-align: justify;">
7. Nepallilerin yukarıda havanın güzel olduğunu, soğuk olmadığını söylemelerine de aldırmayın. Onlar için soğuk olmayabilir ama hava güneş battıktan sonra gerçekten üşütüyor. O yüzden yanınızda alt üst birer içlik bulundurmanız iyi olur. Ayrıca bir uyku tulumu gece üşümemeniz için ihtiyaç. Zira size verdikleri yorgan ve battaniyeler sıcak tutmuyor. </div>
</div>
<div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
</div>
<div>
<div style="text-align: justify;">
Uyarılardan sonra trekking maceramızı anlatmaya başlayabilirim.</div>
</div>
<div>
<div style="text-align: justify;">
<br />
<a name='more'></a><br />
<br /></div>
</div>
<div>
<div style="text-align: justify;">
<b>1. Gün: <span style="font-family: "helvetica neue light" , , "helvetica" , "arial" , sans-serif;">Nayapul - Tikhedunga </span></b></div>
</div>
<div>
<div style="text-align: justify;">
<span style="font-family: "helvetica neue light" , , "helvetica" , "arial" , sans-serif;"><br /></span></div>
</div>
<div>
<div style="text-align: justify;">
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="http://2.bp.blogspot.com/-5CoWz3MPS7Q/VLK4Rhvfv1I/AAAAAAAAJo8/GskNVp69C78/s1600/IMG_1428.JPG" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="426" src="https://2.bp.blogspot.com/-5CoWz3MPS7Q/VLK4Rhvfv1I/AAAAAAAAJo8/GskNVp69C78/s640/IMG_1428.JPG" width="640" /></a></div>
<span style="font-family: "helvetica neue light" , , "helvetica" , "arial" , sans-serif;"><br /></span>
<span style="font-family: "helvetica neue light" , , "helvetica" , "arial" , sans-serif;">Sabah 8:15'te rehberimiz kaldığımız otelden taksiyle bizi aldı. Yaklaşık 45 dakika süren bir yolculukla yürüyüşümüze başlayacağımız Nayapul'a vardık. Oradaki büfelerden su, bisküvi gibi yolda ihtiyacımız olabilecek atıştırmalıkları alarak saat 09:30 civarı yürüyüşümüze başladık. Bir kaç küçük yerleşim biriminden, bir kaç asma köprünün üzerinden geçerek yarım saat sonra Birethani'deki TIMS denilen yürüyüşe çıkma iznin alındığı, resmi olarak trekking başlangıç noktasına vardık. Bizim izin kağıtlarımız önceden hazırlandığı için rehberimiz ücreti ödeyeyip kağıtlarımızı onaylatmasını takiben yürümeye devam ettik. Bu ilk gün yürüyüşünü günün sonunda biraz yorucu bulsam da daha sonraki günler bunun aslında en kolay günlerden biri olduğunu anladım. </span></div>
</div>
<div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Parkur genellikle az eğimli, zaman zaman biraz dikleşebiliyor ama öyle çıkarken öldürmüyor insanı. Öğle yemeği için 12'de yol kenarına sıralanmış restoranlardan birinde mola verdik. Buralar aynı zamanda konaklama hizmeti de veriyor. Yemekler dediğim gibi tur ücretine dahil ama içecekler değil ve dağda içecek fiyatları normal fiyatların üzerinde haliyle. </div>
</div>
<div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
<a href="http://2.bp.blogspot.com/-_lN9lJZPBso/VLK9vyXaQ3I/AAAAAAAAJqI/1dNJuTRK76E/s1600/IMG_1463.JPG" imageanchor="1" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="426" src="https://2.bp.blogspot.com/-_lN9lJZPBso/VLK9vyXaQ3I/AAAAAAAAJqI/1dNJuTRK76E/s640/IMG_1463.JPG" width="640" /></a>Yemekten sonra yola devam ederken yağmur başladı. Yanımızda yağmurluklarımız olduğu için durmak zorunda kalmadık, ki zaten yağmur da uzun sürmedi. Rehberimizin Tikhedunga'daki otellerde yer olmayabileceği öngörüsü üzerine Tikhedunga'ya 10 dakika kala muhteşem bir manzarası olan bir tea house'da kalmaya karar verdik. O sırada da yağmur durdu. Odalar oldukça basit, odaları birbirinden ayıran duvarlar ise kontrapilaktı. Haliyle yan odadakilerin normal konuşması bile duyulabiliyordu. Tüm konaklayanlar için tek bir banyo ve iki tuvalet vardı. Sıcak su ise sıcağı nasıl tanımladığınıza bağlı. Ama en azından su var, merak etmeyin. </div>
</div>
<div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Gün batarken mutfaktan aldığımız birer kupa çayla birlikte kaldığımız yerin yüz metre kadar ilerisinde, sessiz sakin patika yolun kenarındaki taştan yapılmış duvarın üzerine oturduk, henüz dinmiş yağmurun ardından yavaş yavaş dağılan bulutları seyrederek günün yorgunluğunu atmaya çalıştık. Gün batımıyla birlikte hava soğudu. Yemyeşil bir dağa karşı gün batarken akşam yemeğimizi yedik ve saat 8 civarı uyumak üzere yataklarımıza girdik, tabi ki uyku tulumlarının içine, sıcak kalmak için tek çare. </div>
</div>
<div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Ancak bu ilk gece doğanın sessizliği yerine otel yöneticisinin üç odaya sığdırdığı 21 Nepalli üniversite öğrencisinin gürültüsüyle uyumaya çalıştık. Sabah da suyun, doğanın, kuşların sesi yerine Nepalli gençlerin sesiyle uyandık. Dolayısıyla ilk gece ve takip eden ilk sabah hiç de hayal ettiğimiz gibi olmadı. Ve öğrendik ki Nepalliler gürültülü insanlarmış.</div>
</div>
<div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
</div>
<div>
<div style="text-align: justify;">
<b>2. Gün Tikhedunga-Gorepani</b></div>
</div>
<div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
</div>
<div>
<div style="text-align: justify;">
Sabah yedi civarı kahvaltımızı yaptıktan sonra çantalarımızı toplayıp yedi buçuk gibi yola koyulduk. Hedefimiz 2800 metredeki Gorepani'ydi ve önümüzde 8,5 kilometrelik bir yol bizi bekliyordu. Mesafe kısa gibi görünebilir, çünkü ortalam bir hızla saatte altı km yol alsanız maksimum 1,5 saatte katedilebilecek bir yol ama eğimli, zaman zaman dik bir güzergahta sırtınızda 8-10 kiloluk çantayla yürüyorsanız bu sandığınızdan da uun sürüyor. Rehberimiz bize trekkingin en zorlu parkurunun bu Tikhedunga-Gorepani arası olduğunu söyledi. Yürümeye başladıktan kısa bir süre sonra merdivenleri tırmanmaya başladık. Toplam 6 km kimi zaman oldukça dik merdivenleri tırmandık. Yolun yarıısına geldiğimizde sırtımdaki 7-8 kiloluk çantayı sanki 50 kiloymuş gibi hissetmeye başladım. Yaklaşık her 15-20 dakikada bir mola verme ihtiyacı hissettik bu tırmanışta. Ekim ayı burada yüksek sezon olduğu için sıklıkla başka gruplarla, bazen çok büyük gruplarla karşılaştık. Rehberimizin dediğine göre bizimle eş zamanlı olarak 600 civarı trekker çıkmış yola Nayapul'dan. Genellikle hepimizin hedefi küçük bir daire çizerek beş ya da altı günlük trekkingi tamamlamak. Böyle olunca zaman zaman yürüyüşçü trafiği de epey sıkışıyor. </div>
</div>
<div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
<a href="http://1.bp.blogspot.com/-4ijuWuVigFE/VLLBUonyyLI/AAAAAAAAJqc/kcgOYh8QqvE/s1600/IMG_1481.JPG" imageanchor="1" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="213" src="https://1.bp.blogspot.com/-4ijuWuVigFE/VLLBUonyyLI/AAAAAAAAJqc/kcgOYh8QqvE/s1600/IMG_1481.JPG" width="320" /></a>Yolda bir cenazeye de rastgeldik. İnsanlar ölmüş yakınlarını kamışlardan yaptıkları bir koltuğun üzerine yatırmış, tamamen beyaz bir bezle sarılı ve üzeri çiçekler kaplı bir şekilde sırtlarında aşağıya, nehir kıyısına indiriyorlardı yakmak için. En önde bir kişi elindeki poşetten mısır tanelerini etrafa saçıyordu. Arkadaki insanlar da ellerinde birer parça odunla birlikte cenazeye eşlik ediyorlardı. Kimsenin ağlamadığı dikkatimi çekti, rehbere sordum. "Ağlamak yok" dedi, "doğal bir şey ölüm"</div>
</div>
<div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
İkinci gün 8,5 kilometrelik yolu yedi saat yürüyerek tamamladık. Aradaki dinlenmeler ve öğlen verdiğimiz yemek molasından dolayı Gorepani'ye vardığımızda saat neredeyse dört olmuştu. Yorgunluktan ölmek üzere olmamıza rağmen Gorepani'ye hoşgeldiniz yazan giriş kapısının önünde zafer pozu vermeyi atlamadık. Biz vardıktan çok kısa bir süre sonra da günün yağmuru başladı, şanslıydık ki yolda yakalanmadık bir önceki gün olduğu gibi.</div>
</div>
<div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
</div>
<div>
<div style="text-align: justify;">
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="http://4.bp.blogspot.com/-cvHGmGgPpKI/VLK3-8fmvGI/AAAAAAAAJoc/dnFyEiTJIMY/s1600/IMG_1570.JPG" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="426" src="https://4.bp.blogspot.com/-cvHGmGgPpKI/VLK3-8fmvGI/AAAAAAAAJoc/dnFyEiTJIMY/s640/IMG_1570.JPG" width="640" /></a></div>
<br />
Gorepani bir çok otelin bir arada olduğu bir kompleks. Bizim kaldığımız otelin ismi See You Hotel'di. İki katlı bu binanın ikinci katında çift duvarında penceresi olan, bir önceki otele göre daha konforlu köşe bir odaydı. Duş giriş katında ama sıcak suyu vardı. Zaten yorgunluktan yıkılmak üzere olduğumuz için hemen bir duş alıp yatağa attık kendimizi. Saat 19:00'a kadar biraz dinlenip akşam yemeğimizi yemek üzere alt kattaki salona indik. Salonun ortasındaki kocaman teneke soba ortamı çok güzel ısıtmıştı. Zaten üşümüş olduğum için sobanın yanına oturup sıcak bir sebze çorbası içtim, yolda tanıştığımız biri Taylandlı diğeri Amerikalı bir çiftle biraz sohbet ettikten sonra çok geçmeden odaya çıktım. Odamızın hemen altında yer alan az önce çorba içtiğimiz ortak alandaki enerjileri ve sesleri yüksek Amerikalı grubun sesi bile rahatsız etmedi beni. Zaten kısa bir süre sonra onlar da odalarına çekildi, ne de olsa ertesi gün Poon Hill'e çıkmak üzere saat 4:00'te kalkacaktık. </div>
</div>
<div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
</div>
<div>
<div style="text-align: justify;">
<b>3. Gün Gorepani-Poon Hill-Tadapani</b></div>
</div>
<div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
</div>
<div>
<div style="text-align: justify;">
Sabah dörtte günün ağarmasına 1,5 saat kala uyandık. Ortada otelde çalışanlardan kimse olmamasına rağmen yola çıkmak üzere olan bizleri hazır bekleyen kocaman bir semaver çay vardı, çaylarımızı içip içimizi ısıttıktan sonra yola çıktık. Yaklaşık 1,5 kmlik bir başka merdivenli yol bekliyordu bizi, zigzaglar çizerek yukarıya doğru tırmanan, üstelik oldukça dik merdivenler. Sabahın körü olmasından olsa gerek tahminimden yorucu oldu yukarıya tırmanmak, sırtımızda çantalar olmamasına rağmen. İkinci Poon Hill dedikleri yolun yarısındaki tepeye vardığımızda 50'şer rupi giriş ücreti almak üzere küçük kulübelerinde bekleyen iki memur karşıladı bizi. Ücreti ödedikten sonra çıkmaya devam ettik, yaklaşık 1 saat 15 dakika sonra Poon Hill'e ulaştık, vardığımızda gün yavaş yavaş ağarmaya başlamıştı bile. </div>
</div>
<div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
</div>
<div>
<div style="text-align: justify;">
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="http://1.bp.blogspot.com/-JNZlJ4vDHtg/VLK4DaNmlGI/AAAAAAAAJo0/IcbEPElFMPU/s1600/IMG_1632.JPG" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="324" src="https://1.bp.blogspot.com/-JNZlJ4vDHtg/VLK4DaNmlGI/AAAAAAAAJo0/IcbEPElFMPU/s640/IMG_1632.JPG" width="640" /></a></div>
<br />
Poon Hill 3210 metre yüksekliğinde bir tepe, buradan Himalayalar'ın bir kaç meşhur tepesini görebiliyorsunuz, ancak Everest bunlardan birisi değil, Everest daha doğuda Kathmandu'nun da biraz kuzeyinde kalıyor. Everest'i görmek için bizim yaptığımızın tam tersi yöne seyahat etmenşiz gerekiyor. Buradan ayaklarınızın altındaki bulutların hızlı hızlı akıp gitmesini, bulutların üzerinden yükselen dağları, güneşin dağların arkasından bir anda çıkıvermesini ve Himalayalar'ın devasa dağlarının zirvelerinden başlayarak aşağılara doğru ışığıyla altın rengine boyamasını seyrederken insan kendisini bir masalda gibi hissediyor. Ancak etrafta bir o yana bir bu yana koşturarak bu anı ölümsüzleştirmeye çalışan yüzlerce insan -tabi biz de bunlardan birisiyiz- burada olmanın büyüsünü bozmuyor desem yalan olur ama nihayetinde burasının bizim gibi sıradan insanların tırmanabileceği bir yükseklik olduğu ve gayet de turistik bir faaliyet olduğu bilgisine sahip olduğumuzdan ötürü öyle büyük hayal kırıklığına neden olmuyor bu kalabalık. Doğayla gerçekten başbaşa bir gün batımı izlemek için bundan daha yükseğe çıkmak gerekiyor, elbette o da daha profesyonel olmayı. </div>
</div>
<div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
<a href="http://4.bp.blogspot.com/-Kddud-dZ2NI/VLK4kgt5x1I/AAAAAAAAJpE/fv9jUJrjN7U/s1600/IMG_1642.JPG" imageanchor="1" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="320" src="https://4.bp.blogspot.com/-Kddud-dZ2NI/VLK4kgt5x1I/AAAAAAAAJpE/fv9jUJrjN7U/s1600/IMG_1642.JPG" width="319" /></a>Güneşi doğurduktan sonra geldiğimiz yoldan aşağıya 20 dakikada iniyoruz. Sabahın bu erken vaktinde 1,5 km yürüyerek tepeye çıkıp inmek epey acıktırıyor insanı. Otelin salonunda kahvaltımızı yaptıktan sonra yine yola çıkmak üzere hazırlandık. Saat dokuz civarı bizi Tadapani'ye ulaştıracak yedi kilometrelik yolu yürümeye başladık. Bize üçüncü günün daha kolay bir yürüyüş güzergahı olduğunu söylemelerine rağmen öyle olmadı. Belki bir önceki günün yorgunluğundan olsa gerek bu gün de oldukça yorucuydu. Bir vadinin dibine kadar inip diğer tarafa tekrar tırmandık. Yukarıda bizi yine muhteşem bir manzara karşıladı. Öğle yemeği için mola verdiğimiz yerde ayaklarımızı dağlara karşı uzatıp güneşlenme ve karnımızı bir güzel doyurma fırsatını molayı normalden birazcık daha uzatarak iyi bir şekilde değerlendirdik. </div>
</div>
<div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
</div>
<div>
<div style="text-align: justify;">
Saat dört civarı Tadapani'ye vardık. Burası tüm trekking boyunca kaldığımız en sevmediğimiz yer oldu. Yine ortak olan banyoda sıcak su yoktu bu sefer. O yüzden duş alamadık. Ben yalnızca saçımı yıkayabildim. Tadapani de tıpkı Gorepani gibi otellerin olduğu bir yerleşim yeriydi. Muhteşem bir dağ manzarası var burada. Ancak biz vardıktan hemen sonra başlayan sağanak yağmur o manzarayı izlememize olanak vermedi. </div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Bir önceki günün yorgunluğuna yağmurla birlikte soğuyan havası eklendiğinden kendimizi uyku tulumlarının içine sokup yemek saatine kadar dinlendik. Akşam yemeğini yedikten sonra da uyumak için erkenden odaya çekildik. </div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Üstelik akşam yemeği vakti elektrikler kesildi, keşke hava açık olsaydı da gökyüzünü izleyebilseydik. Gerçi burası oldukça soğuktu, dışarıda on dakika kadar durmak bile epey bir üşütüyordu insanı. Himalayar'da yukarıya çıktıkça hem alabileceğiniz hizmetlerin kalitesi düşüyor hem de her şey daha bir pahalı oluyor. Gerçi oldukça normal, buraya araçla ulaşım yok, insanlar ya da katırlar (daha çok katırlar) taşıyor her şeyi. </div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
<b>4. gün Tadapani - Gandruk</b> </div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="http://1.bp.blogspot.com/-WL4KEOyRrus/VLK574H26OI/AAAAAAAAJpY/_cwI6nEFDVQ/s1600/IMG_1685.JPG" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="426" src="https://1.bp.blogspot.com/-WL4KEOyRrus/VLK574H26OI/AAAAAAAAJpY/_cwI6nEFDVQ/s640/IMG_1685.JPG" width="640" /></a></div>
<br />
Artık inişe geçmenin vakti geldi, yolun yarısını geçtik. Rehberimiz çok uzun bir yolumuz olmadığını, Gandruk köyünü dolaşabileceğimiz ve dinlenebileceğimiz bolca vaktimiz olduğunu söyledi. Biz de sabah çok erken çıkmak istemedik bu yüzden. Sabah sekiz gibi uyanıp kahvaltımızı yaptıktan sonra otellerin ortaklaşa kullandığı avluda biraz oyalanıp çay içtik. Hava açmıştı, o yüzden karşımızdaki dün göremediğimiz heybetli dağı izleme şansı bulduk. Bu dağ yolun yarısına kadar bize eşlik etti, sonra küçüldü küçüldü ve gözden kayboldu. Bu artık yüksek dağlardan uzaklaştığımız anlamına geliyordu. Üzüldük biraz, çünkü yürürken o heybetli dağların size eşlik etmesi çok hoş bir duygu. Yerden kafanızı kaldırdığınız her an bir ağacın dallarının ya da küçük bir kulubenin ardından yükselen o kocaman dağ size bakıyor, siz de daha önce defalarca çekmiş olmanıza rağmen durup biraz daha izliyor ve bir fotoğrafını daha çekmekten alıkoyamıyorsunuz kendinizi. </div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
<a href="http://3.bp.blogspot.com/-qMnQeqszeQQ/VLK49I9eYJI/AAAAAAAAJpM/mbdZqogKzQo/s1600/IMG_1845.JPG" imageanchor="1" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="213" src="https://3.bp.blogspot.com/-qMnQeqszeQQ/VLK49I9eYJI/AAAAAAAAJpM/mbdZqogKzQo/s1600/IMG_1845.JPG" width="320" /></a>Dağlar yavaş yavaş gözden kaybolurken yerini başka güzel bir manzaraya bıraktı, tepelerin eteklerinden aşağılara kadar tarım yapılan terasların, geniş pirinç tarlalarının yanındaki patika yollardan, onların etrafında toplanmış küçük masalsı köylerin içlerinden geçtik. İki kez sıcak bir şeyler içmek için mola verdik. Daha önceki yazıda sözünü ettiğim Dashain festivalinden ötürü devasa salıncaklar kurulmuştu şehirlerde, burada da o salıncaklarının en büyüğünü gördük, küçük bir tepenin üzerine kurulmuş bu salıncakta ayaklarınızı yeemyeşil çimenlerle kaplı yerden karşıdaki karlı dağlara doğru sallıyorsunuz, çok keyifliydi. </div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Öğlen vakti Gandruk'a vardık. Gandruk'a büyük bir köy, içinde yerel kıyafetlerin ve ürünlerin sergilendiği bir müze bile var. İlk uğradığımız otelde boş oda olmadığını öğrendik ama bu oteli o kadar beğendik ki (önceki günlerdeki sefilliğimizden sonra Hilton gibi geldi bize) restoranında biraz vakit geçirdik, rehberlerimizin arkadaş olmasından ötürü birlikte yürüdüğümüz çift orada yemek yeme kararı aldı. Bense henüz acıkmadığım için yalnızca manzaranın tadını ve bulduğum wifi bağlantısının tadını çıkardım. Az sonra rehberimizi biraz daha aşağıdaki otelde yer bulduğunu söyledi ve oraya geçtik. Burası da az önceki kadar olmasa da güzel bir oteldi. </div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Öğleden sonrayı dinlenerek geçirmeyi tercih ettik. Akşam yemeğimizi yedikten sonra yine erkenden yatağımıza attık kendimizi, ertesi gün son gün ve o yorulduğumuz günleri unutarak bir gün daha olsa dayanırdık diyoruz kendi kendimize.</div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
<a href="http://1.bp.blogspot.com/-pfw0tNH8bqs/VLK6cw1U8DI/AAAAAAAAJpo/eEVMGK9ILA0/s1600/IMG_1855.JPG" imageanchor="1" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="213" src="https://1.bp.blogspot.com/-pfw0tNH8bqs/VLK6cw1U8DI/AAAAAAAAJpo/eEVMGK9ILA0/s1600/IMG_1855.JPG" width="320" /></a><b>5. gün Gandruk - Nayapul</b></div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
<a href="http://1.bp.blogspot.com/-BgJ3xa1q_NM/VLK6QJSohxI/AAAAAAAAJpg/ZZBAicYoZS4/s1600/IMG_1853.JPG" imageanchor="1" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="213" src="https://1.bp.blogspot.com/-BgJ3xa1q_NM/VLK6QJSohxI/AAAAAAAAJpg/ZZBAicYoZS4/s1600/IMG_1853.JPG" width="320" /></a>Son gün yine 8.30 civarı kahvaltımızı yapıp biraz oyalandıktan sonra 9:30 gibi yola çıktık. Maksimum dört saat sürecek bir yol vardı önümüzde. Aşağıya doğru yol aldıkça ve vakit öğlene yaklaştıkça hava sıcaklaştı. Yolun yarısında yol arkadaşımız olan çift ve rehberleri başka bir istikamete yöneldiler, vedalaştık, onlar bir gün daha yürüyecekler çünkü altı günlük parkur seçmişler Ayrılırken o kadar yorgunlardı ki yürüyüşü bizimle birlikte bitirmiş olmayı dilediler. Yollarımız ayrıldıktan bir süre sonra biz artık negir kıyısına vardık. Yolun bundan sonrası Tighedunga'ya kadar düz bir yoldu. Arada bir kez içecek için mola verdik, mola verdiğimiz noktadan sonrasında ise araçların da geçtiği bir yolun kenarında yürüdük. Konakladığımız yerde tanıştığımız Avustralyalı çift gibi o noktadan sonra bir taksiye binip Nayapul'a dönebilirdik ama biz yürümeyi tercih ettik. Zaten bir saat kadar sonra Tikhedunga'da nehrin üzerindeki üzeri rengarenk Budist bayraklarıyla kaplı demir köprüyü gördük. Bundan sonra Nayapul'a varmak için yalnızca yarım saatlik yolumuz kalmışdı, resmi olarak trekkingin başladığı nokta olan bu köprüye biraz yukarıdan bakan bir restoranda öğle yemeği için mola verdik. Tüm yorgunluğumuzu unutup 5 günün ne çabuk geçtiğini düşündük, demir köprünün üzerinde bir hatıra fotoğrafı çektirip Nayapul'a doğru yola çıktık yemeğimizi yedikten sonra. Nayapul'da bizi bekleyen taksi dağları arkamızda bırakarak kıvrıla kıvrıla aşağıdaki göl kıyısına ve o göl kıyısında bizi bekleyen ve üç günümüzü geçireceğimiz güzel Pokhara'ya vardık.</div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Her şey bitiyor, gördüğümüz güzellikler yanımıza kar, hep iyi ve güzel hatırlayacağımız beş günlük dağ gezintisi bu yaptığımız. Tekrar yapar mıyız diyoruz, tabi ki yaparız ama bu parkur değil de başka bir parkur, belki Everest tarafına, kimbilir, belki bir gün. </div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
</div>
<div>
<div style="text-align: justify;">
Birinci Bölüm: <a href="http://zihniminkadraji.blogspot.com.tr/2014/10/kathmandu-vars.html#.VKl2sdKsWBI">Kathmandu'ya varış </a></div>
<div style="text-align: justify;">
İkinci Bölüm: <a href="http://zihniminkadraji.blogspot.com.tr/2014/10/kathmanduda-ikinci-gun-swayambhunath.html#.VKl24dKsWBI">Kathmandu'da ikinci gün - Swayambhunath Stupa</a></div>
<div style="text-align: justify;">
Üçüncü Bölüm: <a href="http://zihniminkadraji.blogspot.com.tr/2015/01/patan-ve-bakhtapur.html#.VLEqldKsWBI">Patan ve Bakhtapur</a></div>
<div style="text-align: justify;">
Dördüncü Bölüm: <a href="http://zihniminkadraji.blogspot.com.tr/2014/12/pokhara-uzun-bir-yolculuk.html#.VLK8ntKsWBI">Pokhara'ya uzun bir yolculuk</a></div>
<br />
<br /></div>
İsmail Alacaoğluhttp://www.blogger.com/profile/00370302297109293376noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-426681675321764514.post-40801473574679893812014-12-29T15:37:00.000+02:002015-09-29T19:29:52.039+03:00Pokhara'ya uzun bir yolculuk<div style="text-align: justify;">
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://lh4.googleusercontent.com/-dHy774A_riE/VKrfxfvMCxI/AAAAAAAAJnQ/0ofEoyl4GnI/s640/blogger-image--1764166162.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="300" src="http://lh4.googleusercontent.com/-dHy774A_riE/VKrfxfvMCxI/AAAAAAAAJnQ/0ofEoyl4GnI/s400/blogger-image--1764166162.jpg" width="400" /></a></div>
Keşke gece otobüsü olsaydı Kathmandu'dan Pokhara'ya ama yok. Nedenini yola çıkınca anlıyoruz. Bol virajlı, uçurumlu, zorlu bir yol, yolda ışıklandırma da yok zaten. Buyrun Nepal'de karayoluyla seyahat maceramıza. </div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Bir gün önceden Pokhara'ya bizi götürecek turist otobüslerinden birinden rezervasyonumuzu yaptırıp biletlerimizi aldık. Epey bir otobüs firması var, kimi konforsuz kimi konforlu, kimi ucuz kimi daha pahalı. 800 ile 1200 rupi arasında değişen fiyatları var, öğle yemeği de dahil olsun derseniz 250-300 rupi daha ekstradan ödüyorsunuz. Biz öğle yemeksiz, klimasıı olan, resepsiyonistin önerdiği bir otobüs firmasından aldık biletimizi. Bütün otellerden otobüs bileti temin etmek mümkün, öyle otobüs firması yazıhanesi aramanız gerekmiyor. Bütün otobüsler sabah hemen hemen aynı saatlerde kalkıyor ve açıkçası otobüsler arasında öyle aman aman bir konfor farkı da yok.<br />
<br />
<a name='more'></a></div>
<div style="text-align: justify;">
Sabah 7:30'daki otobüsümüze yetişmek için yedi olmadan kalktık. Kaldığımız yer ile (Thamel) otobüslerin kalktığı yer arası yürüyerek maksimum 15 dakika, o yüzden taksiye binmek yerine yürümeyi tercih ettik. Kolaylıkla otobüslerin kalktığı yeri bulduk, bir ana caddede yol boyunca sıralanmış otobüslerin içinden kendi otobüsümüzü bulmaya çalışırken biraz gerildik ama olsun, sonunda bulduk. "Lüks" turist otobüsleri bizim lüks anlayışımıza çok uymasa da misal Suriye'deki ya da Fas'taki bindiğimiz şehirlerarası otobüslerden iyiydi. Beklentinizi oldukça düşük tutun yine de. Koltuklar biraz sıkışık, havalandırma çalışmıyor, wifi çalışmıyor, televizyonu da açmıyorlar :) Eğer kahvaltı yapamadıysanız merak etmeyin, otobüslerin kalktığı yerde bir kaç küçük büfede bir şeyler atıştırabilirsiniz, çay kahve içebilirsiniz. </div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://lh5.googleusercontent.com/-IRNTMKCjJWg/VKrf4c5BH-I/AAAAAAAAJng/lMiBma9gkNs/s640/blogger-image-239286424.jpg" imageanchor="1" style="clear: right; float: right; margin-bottom: 1em; margin-left: 1em;"><img border="0" src="http://lh5.googleusercontent.com/-IRNTMKCjJWg/VKrf4c5BH-I/AAAAAAAAJng/lMiBma9gkNs/s640/blogger-image-239286424.jpg" /></a></div>
Otobüs zamanında kalktı ama nerdeyse Kathmandu'dan çıkmamız 1 saat sürdü, sabah inanılmaz bir trafik, bir karmaşa var. Bir kaç kez durup yolcu da alıyor şehrin çeşitli yerlerinde. Otobüs güzergahı boyunca bir turist olarak gelmeyeceğiniz uzak köşelerini görüyorsunuz Kathmandu'nun ve büyük olasılıkla sizin de konaklayacağınız Thamel civarının aslında gerçekten ne kadar gelişmiş olduğunu anlıyorsunuz. Yol aslında uzun değil, Kathmandu Pokhara arası 210 km, ancak bu mesafeyi almak 7,5 saat sürüyor! Kathmandu'nun şehir sınırlarını terkettikten sonra artık yolun akıp gideceğini düşünüyorsanız yanılıyorsunuz çünkü biraz sonra hem dağa tırmanmaya hem de zaman zaman 50 metrede bir sağ sol yaparak ilerlemeye çalışıyor otobüs. Yol dar, ancak karşılıklı birer şerit üzerinde akıyor trafik, haliyle oldukça ağır ilerliyor. yola çıkalı 2 saati geçmesine rağmen harita üzerinde Kathmandu'dan çok da uzaklaşmadığınızı görüyorsunuz. </div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
<a href="https://lh6.googleusercontent.com/-5CqO8QEhGvo/VKrjPjbFC1I/AAAAAAAAJns/k-uMOF3m3zQ/s640/blogger-image--2031421981.jpg" imageanchor="1" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="http://lh6.googleusercontent.com/-5CqO8QEhGvo/VKrjPjbFC1I/AAAAAAAAJns/k-uMOF3m3zQ/s640/blogger-image--2031421981.jpg" /></a>Otobüste herkese peşinen birer 1 litrelik su dağıtıyorlar ki ikide bir muavini çağırmayalım. Kalplerimizi çalmaya yetiyor bu ikram, yola çıktıktan 2 saat kadar sonra ara ara klimayı da açıyorlar. Koltukların üst tarafında yolculara dönmüş vantilatörler var, sanırım klimanın olmadığı zamanlarda bunlarla serinlemeye çalışıyorlardı. Yol boyunca güzel bir manzara var aslında ama zaman zaman otobüs yolun kötülüğünden ötürü çok sarsıldığı için o manzaranın tadını çıkarmak zor. Uzunca bir süre üzerinde turistlerin rafting yaptığı bir nehir boyunca ilerliyor otobüs. Bir ara trafik durma noktasına geliyor, gıdım gıdım ilerliyoruz. 45 dakikaya yakın bu şekilde gidiyoruz, ta ki trafik sıkışıklığının meydana geldiği yeri geçene kadar. Burası Kathmandu-Pokhara yolunun nerdeyse yarısı. Bir teleferik var, yukarıya çıkmak için gelen insanların geldikleri araçların, otobüslerin parketmeye çalışırken yarattıkları bir sıkışıklık bu.</div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
<a href="https://lh5.googleusercontent.com/-wVQV-9L8AeI/VKrf1slwSdI/AAAAAAAAJnY/3AaxZuAliN8/s640/blogger-image-1446669813.jpg" imageanchor="1" style="clear: right; float: right; margin-bottom: 1em; margin-left: 1em;"><img border="0" src="http://lh5.googleusercontent.com/-wVQV-9L8AeI/VKrf1slwSdI/AAAAAAAAJnY/3AaxZuAliN8/s640/blogger-image-1446669813.jpg" /></a>Yola çıkalı 4.5 saat olmuşken bir yemek molası veriyor otobüs. Geniş bir nehrin kıyısında, ağaçların altına kurulmuş büyük bir tesis burası. Daha önce ihtiyaç molası için durduğumuz küçük, köhne tuvaletlerinin kapısının kapanmadığı tesisimsi yerlere benzemiyor. Burada tabldot yemek çıkıyor, otobüs biletini öğle yemeği dahil almış olanlar ellerindeki biletleriyle gidip sıraya giriyor ve yemeklerini alıyorlar. Otobüs biletini alırken ödemeyenler ise biraz daha fazla ödeyerek (350-400 rupi) aynı yemeklerden yeme şansını buluyor. Ayrıca tesisin girişindeki meyve satıcılarından meyve alma olanağı da var. Tuvaletler her yerde olduğu gibi burada da leş gibi kokuyor, bizim 4. günümüz olduğu için yavaş yavaş alışmaya başlıyoruz bu kokuya. </div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Yolun geri kalanı daha sorunsuz, yine yollar bazen çok bozuluyor, çok yavaşlıyoruz ama 7.5 saat sonunda öğleden sonra 3 civarı Pokhara otobüs terminaline varıyoruz. Yazının başında keşke gece otobüsü olsaydı demiştim, böylece nerdeyse bir günü yolsa geçirmemiş olurduk, kaldı ki bir de bunun dönüşü var. Yani Pokhara'ya gidip gelmek için toplamda 1,5 gününüz heba oluyor. Dolayısıyla kaç gün kalacağınızın planını yaparken bunu da hesaba katmak gerekiyor. </div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
İnince, bir taksiye atlıyoruz, burada mesafeler kısa olduğu ve haliyle rakamlar da düşük olduğu için pazarlık şansı pek yok ki nitekim şöförün dediği rakama yani 200 rupi'ye kalacağımız otele gidiyoruz. Bu oteli 5 günlük trekking turu satın aldığımız seyahat acentası vasıtasıyla bulduk. Gideceğimiz yeri bilmediğimiz ve inince yer bulamama ihtimalimizi düşünerek rezervasyon yaptırdık. Keşke yaptırmasaymışız. Siz siz olun yaptırmayın zira o kadar çok otel, pansiyon var ki illa ki birisinde yer bulursunuz. Bu kaldığımız otel 3 yıldızlı bir otel, Kathmandu'da kaldığımız otelden bir tık daha iyi ama geceğiliğini çift kişilik oda için 30 dolar ödedik (daha sonraki günlerde Pokhara'da kalacağımız otele gecelik 10 dolar ödediğimizi düşünürseniz ne kadar yüksek olduğunu daha iyi anlarsınız)</div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Otele çantalarımızı bırakıp bırakmaz kendimizi sokağa atıyoruz. Pokhara çok hareketli, trekking dönüşü burada 3 gün kalacağız (o zaman bunu bilmiyoruz daha) ve hem dinlendirici hem de keyifli bir zaman geçireceğiz. Pokhara'nın bizi ilk görüşte Pokhara'ya aşık olmamıza neden olan Fewa gölüyle karşılaşıyoruz, keyfini çıkarıyoruz. </div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Ertesi gün erkenden rehberimizi bizi otelden alacak ve Himalayalar'a doğru yola çıkacağız. Pokhara'dan trekking için son bir kaç malzeme daha alıp nispeten daha erken bir saatte yataklarımıza giriyoruz ki ertesi gün trekking için dinç kalkalım.</div>
<div style="text-align: justify;">
<br />
Nepal gezisinin önceki yazılarını okumak için aşağıdaki linkleri tıklamanız yeterli.<br />
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Birinci Bölüm: <a href="http://zihniminkadraji.blogspot.com.tr/2014/10/kathmandu-vars.html#.VKl2sdKsWBI">Kathmandu'ya varış </a><br />
İkinci Bölüm: <a href="http://zihniminkadraji.blogspot.com.tr/2014/10/kathmanduda-ikinci-gun-swayambhunath.html#.VKl24dKsWBI">Kathmandu'da ikinci gün - Swayambhunath Stupa</a><br />
Üçüncü Bölüm: <a href="http://zihniminkadraji.blogspot.com.tr/2015/01/patan-ve-bakhtapur.html#.VLEqldKsWBI">Patan ve Bakhtapur</a></div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<br />
<br />
<br />
<br />İsmail Alacaoğluhttp://www.blogger.com/profile/00370302297109293376noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-426681675321764514.post-51599207987884929092014-12-21T19:26:00.000+02:002015-09-29T19:32:01.179+03:00Patan ve Bakhtapur<div style="text-align: justify;">
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="http://3.bp.blogspot.com/-FIbATYiy9Zw/VKlv29NG64I/AAAAAAAAJmE/Gg26aRYHdpE/s1600/IMG_1216.JPG" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="426" src="http://3.bp.blogspot.com/-FIbATYiy9Zw/VKlv29NG64I/AAAAAAAAJmE/Gg26aRYHdpE/s640/IMG_1216.JPG" width="640" /></a></div>
Nepal'deki üçüncü günümüzde istikametimiz Patan ve Bakhtapur şehirleri. Bu iki şehrin Durbar (saray) meydanı da UNESCO'nun Dünya miras listesinde yer alıyor, tıpkı Kathmandu'nun Durbar Meydanı'nın da bu listesinde yer aldığı gibi.<br />
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
<a href="http://3.bp.blogspot.com/-SmhIBoZMOnQ/VKlvyohS_lI/AAAAAAAAJl8/qJapTWNR06I/s1600/IMG_1164.JPG" imageanchor="1" style="clear: right; float: right; margin-bottom: 1em; margin-left: 1em;"><img border="0" height="213" src="http://3.bp.blogspot.com/-SmhIBoZMOnQ/VKlvyohS_lI/AAAAAAAAJl8/qJapTWNR06I/s1600/IMG_1164.JPG" width="320" /></a>Patan, Kathmandu'dan arabayla yaklaşık bir yarım saatlik mesafede. Bunun için yine taksilerle pazarlık yapmanız gerekiyor, genellikle 600-1000 rupi arasında bir rakamdan açıyorlar ağızlarını ancak biz pazarlık gücümüzle 300 rupi ödeyerek bizi Patan'a götürecek bir taksi bulabiliyoruz. Patan'da Durbar Square'e girmenin bedeli kişi başı 500 rupi. Açıkçası biz meydana ücret ödemeden girmenin yolunu aradık, zira okuduğumuz bir blogda arka sokaklardan dolaşarak meydana ücret ödemeden girilebileceği yazıyordu. Ancak bu beleşci turistlere karşı güzel bir sistem geliştirmişler, -ki biz bu sistemi içeriye ücret ödemeden girdiğimizin 3. dakikasında yakalandıktan sonra öğrendik- giriş ücretini ödediğinizde size boynunuza asarak dolaşmak zorunda olduğunuz ziyaretçi kartları veriyorlar. Boynunuzda bu kartın olması sizin kuraalara riayet eden, saygılı bir turist olduğunuzu gösteriyor. İçerideki sivil giyimli görevliler de bizim gibi boynunda giriş kartı olmayan turistleri avlayıp tıpış tıpış gişeye gitmelerini ve ücretlerini ödemelerini sağlıyorlar. Yani eskiden belki mümkünmüş ama artık para ödemeden girmek mümkün değil. Velhasıl 500 rupiyi ödedik paşa paşa.</div>
<div style="text-align: justify;">
<br />
<a name='more'></a></div>
<div style="text-align: justify;">
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="http://4.bp.blogspot.com/-uoGZGaM9PVw/VKlwsPeuQ0I/AAAAAAAAJmU/EHkl3lS5Po4/s1600/IMG_1217.JPG" imageanchor="1" style="clear: right; float: right; margin-bottom: 1em; margin-left: 1em;"><img border="0" height="213" src="http://4.bp.blogspot.com/-uoGZGaM9PVw/VKlwsPeuQ0I/AAAAAAAAJmU/EHkl3lS5Po4/s1600/IMG_1217.JPG" width="320" /></a></div>
Çeşitli binaların, tapınakların olduğu bu meydan Vishnu'ya adanmış. Meydanın ortasına yakın bir yerlerdede uzun bir sütun üzerine oturtulmuş Vishnu heykelini görüyorsunuz. Meydanda görebileceğiniz yapıların, heykellerin, tapınakların neler olduğu girişte size verilen haritada belirtilmiş. Meydanı görecek şekilde konumlanmış bir kaç restoran ve cafe mevcut etrafta. Meydanı dolaştıktan sonra bunlardan birisinin terasında oturup aşağıdaki hareketliliği izlemek oldukça keyifli. Meydan'ın hemen dışında ise hareketli ve bol trafikli bir hayat akmaya devam ediyor. Biz burada, meydanı gören bir restoranın terasında kah bulutların ara ara güneşin önüne geçip gölge ettiği ve bizim de rahatladığımız kah cayır cayır yakan güneşin altında zaman zaman da aşağıdaki mutfakta pişen yemeklerin sıcağını ve kokusunu bize getiren esinti eşliğinde meydanı, meydana girip çıkan kalabalıkları izleyerek öğle yemeğimizi yedik. Sonrasında meydanın dışına çıkarak biraz Patan'ı dolaştık çünkü görülecek yerler yalnızca bu meydanda toplanmamış. Çevrede ziyaret edilebilecek farklı yapılar ve tapınaklar da mevcut, ayrıca alışveriş edeceksiniz bir çok dükkan da sizi meydanın dışındaki sokaklarda sizi bekliyor.</div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Öğleden sonra Patan'dan ayrılıp Bakhtapur'a gitmek üzere yine bir taksiyle pazarlığa tutuştuk. Mesafe yaklaşık bir saatlik bir yolculuk gerektiğinden yüksek fiyat söylediler ama biz konuştuğumuz dördüncü taksiciyi bizi 400 rupi'ye Patan'dan Bakhtapur'a götürmesi için ikna ettik. </div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
<a href="http://1.bp.blogspot.com/-r1K2UIQ7geE/VKlxMmHQvEI/AAAAAAAAJmc/Xfd0VVVVc8c/s1600/IMG_1236.JPG" imageanchor="1" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="320" src="http://1.bp.blogspot.com/-r1K2UIQ7geE/VKlxMmHQvEI/AAAAAAAAJmc/Xfd0VVVVc8c/s1600/IMG_1236.JPG" width="213" /></a>Bakhtapur'un Durbar Meydanına girmek için ise 1500 rupi ödememiz gerekti. Ancak burası hem Kathmandu'nun hem de Patan'ın Durbar Meydanından çok daha büyük ve çok daha ihtişamlı bir meydan. Üstelik UNESCO'nun dünya kültür listesinde en çok eser barındıran şehir Bakhtapur imiş. (içimize oturan 1500 rupi giriş ücretini kendimize bunları söyleyerek sindirmeye çalıştık) İçeriye girdikten sonra karşınıza çok geniş bir alan çıkıyor, alanın sağ tarafında 55 pencereli saray, Krishna Tapınağı, Badri Tapınağı, Shiva tapınağı, sütunlar karşılıyor. İçeriye girerken size bir harita veriyorlar zaten, neyin ne olduğunu, nerede olduğunu görebiliyorsunuz. Bahktapur oldukça büyük ve bu tarihi alan yalnızca Durbar meydanından oluşmuyor. Taumadhi, Duttatraya, Kwathandou, Golmaghi ve Pottery meydanları da mutlaka ziyaret etmeniz gereken yerler. </div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Özellikle Taumadhi Meydanı çok güzel, buradaki yüksek, beş katlı Nyatapola Tapınağı büyüleyici. Onun hemen sol tarafındaki bir cafeye dönüştürülmüş küçük tapınağın en üst katındaki balkonuna oturup meydanı ve ihtişamlı Nyatapola tapınağını seyredebilirsiniz. Bu meydan diğer tapınaklar, dükkanlar, cafeler, restoranlar, sokak satıcıları ile oldukça hareketli bir meydan. Şimdi nereye nasıl gidileceğini anlatarak yazıyı uzatmak istemiyorum, dediğim gibi elinizde girişte size verilen bir harita olacak. O haritayla bütün meydanları bulup dolaşabilirsiniz ki her biri ayrı ayrı görmeye değer. </div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="http://4.bp.blogspot.com/-AKREYSSLom4/VKlxa-A-VTI/AAAAAAAAJmk/9G3jgKN4zDI/s1600/IMG_1262.JPG" imageanchor="1" style="clear: right; float: right; margin-bottom: 1em; margin-left: 1em;"><img border="0" height="213" src="http://4.bp.blogspot.com/-AKREYSSLom4/VKlxa-A-VTI/AAAAAAAAJmk/9G3jgKN4zDI/s1600/IMG_1262.JPG" width="320" /></a></div>
Akşamüzeri dönüş vakti geldiğinde yerel halkın kullandığı minibüslere binerek Kathmandu'ya dönmek istedik ancak minibüslerin yerini birilerine sormamıza rağmen bulamadık. Zaten minibüslerin yerini bulsak da Kathmandu'ya giden minibüsü bulabilir miydik bilmiyorum. Ulaşım sistemi Nepali dilini bilmeyen birisi için oldukça karışık, daha önce de dediğim gibi çok sıkışık ve büyük olasılıkla rahatsız. Geriye, taksiye bineceğimiz yere doğru yürürken bir taksici içinde müşterisi olmasına rağmen önümüzde durdu ve Kathmandu'ya gidip gitmediğimizi sordu. Biz de evet dedik, şöför uzakdoğlu sessiz, sakin yolcusuna sorun olur mu diye sordu, o da olmaz deyince pazarlık yaptık (yine) çok çok düşük bir meblağa Kathmandu'ya döndük böylece. Öncesinde de biz bir kaç turiste sormuştuk, hani Kathmandu'ya dönüyorlarsa birlikte gidelim diye ama denk gelmemişti. Yani diyeceğim odur ki taksi paylaşımı da mümkün (tabi ki taksiciye iki ayrı grup olduğunuzu belli etmeyin yine de)<br />
<br />
Ertesi gün Pokhara'ya uzun bir yolumuz var (mesafe olarak değil süre olarak)<br />
<br />
Gezinin ilk iki bölümüne aşağıdaki linklerden ulaşabilirsiniz.<br />
<br />
<a href="http://zihniminkadraji.blogspot.com.tr/2014/10/kathmandu-vars.html#.VKl2sdKsWBI">Birinci Bölüm: Kathmandu'ya varış </a><br />
<a href="http://zihniminkadraji.blogspot.com.tr/2014/10/kathmanduda-ikinci-gun-swayambhunath.html#.VKl24dKsWBI">İkinci Bölüm: Kathmandu'da ikinci gün - Swayambhunath Stupa</a></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
</div>
<br style="background-color: #f4effc; font-family: Verdana, Arial; font-size: 10px; line-height: 16px;" />
<br />İsmail Alacaoğluhttp://www.blogger.com/profile/00370302297109293376noreply@blogger.com0