February 7, 2020

Colonia del Sacramento'da bir gün


Buenos Aires'teyken yakınlarda günübirlik nereye gidebilirim diye bakınırken karşıma çıkan Colonia Del Sacramento, yüzlerce yıllık taş sokaklarıyla ve kırmızı renkle boyanmış evleriyle bana gel diye seslenmişti. Bu yüzden ilk gördüğüm anda gitmeyi kafaya koymuştum çünkü Montevideo'ya günübirlik gitmek çok yorucu olacaktı ve maalesef Uruguay'a ayıracak iki günüm de yoktu. Bu yüzden Uruguay topaklarında geçirdiğim vakit bir arkadaş bakıp çıkacağım kıvamında oldu, sabah girdim akşam döndüm.

Buenos Aires'te bulunduğum süre içinde hangi gün gideceğime önceden karar vermediğim için feribot biletini de ancak bir gün önce aldım. İki firma var Buenos Aires ve Colonia Del Sacramento arasında çalışan, Buquebus ve Colonia Express, saatleri birbirine yakın, fiyatları da. Ben o an için daha uygun fiatlı olan Buquebus firmasından aldım biletimi gidiş dönüş 57 usd ödeyerek (önceden almış olsam 40 usd'ye alabilirdim)


21 Ocak 2020 /  Sabah erkenden kalkıp kaldığım semtten limana doğru giden otobüse bindim, yaklaşık 35 dakika sonra da limana vardım. Uluslararası çıkış yapacağınız için en az 2 saat önceden limanda bulunmanız tavsiye ediliyor, ben gittiğimde 1,5 saat vardı kalkışa ve çok erken gittiğimi fark ettim. Liman terminali çok küçük ve işlemler çok hızlı gerçekleşiyor. O yüzden o kadar da erken gitmeye gerek yok. Sabah kahvaltınızı mümkünse şehirde yapın çünkü limanda sadece croissant  ve çay/kahve alabiliyorsunuz ve tahmin edeceğiniz üzere pahalı, neden? Çünkü orası bir uluslararası terminal, havalananı olmasa da.

İçinde kafesi, geniş oturma alanları ve iki katlı bir duty free  bile olan bu devasa gemi bizi vaktinde alıp tam planlandığı gibi 1 saat 15 dakika sonra Colonia del Sacramento limanına bıraktı. Burada da çıkış işlemi uzun sürmedi, 10 saat sonra Uruguay'dan çıkış damgası vurulacak pasaportuma giriş damgasını vurdurup geçtim. Bu arada Uruguay da bir çok Güney Amerika ülkesi gibi Türkiye pasaportuna vize istemiyor. Ne büyük bir lükstü bu tatil boyunca, anlatamam.




Limandan çıktıktan kısa bir süre yağmur çiselemeye başladı. Benim istikametim Colonia Del Sacramento'nun tarihi yerleşim yeri, limana yürüme mesafesi olduğu için çiseleyen yağmura aldırmadan devasa çınar ağaçlarının altında yürümeye başladım. Şehrin tarihi yerleşim yeri Unesco Dünya miras listesinde yer alıyor. Tek ve iki katlı eski yapıların çok yukarılarına kadar uzanan çınar ağaçları yukarıda birleşiyor ve yol boyunca yeşil bir tünele dönüşüyor adeta. Böyle yolları sevdiğimi söylemiştim, değil mi?

Avenida Gral. Flores caddesi boyunca yürüdüm önce, yol boyunca küçük restoranlar, hediyelik eşya dükkanları, butik giyim mağazaları ile sakin ve sade bir yerleşim yeri. Caddenin sonuna doğru sokağın birinden sola girdim, çünkü en eski yerleşim yeri o yönde.

Karşıma çıkan meydan Basilica Santisimo Sacremento kilisenin de bulunduğu, kilisenin karşısında yan yana dizilmiş küçük cafe ve restoranların ve kilisenin hemen yanından uzanıp giden bir parkın yer aldığı küçük bir meydan.  1600''lerin sonuna doğru Portekizliler tarafından inşa edilmiş bir basilica, içinde yer aldığı tarihi bölgenin olmasının yanında ayrıca kendisi de  UNESCO dünya miras listesinde yer alıyormuş.

Çiseleyen yağmurun durmasıyla birlikte turistler çınar ağaçlarının altındaki sandalyelerde yerini almış, kahvaltı etmeye başlamışlar bile. Hal böyle olunca ben de küçük bir kafenin ahşap iskemlelerinden birine oturup bir çay söylüyorum kendime, gelen geçeni, parkın kenarında uyuyan köpekleri, onların yanından temkinli bir şekilde geçen turistleri izleyerek bir süre vakit geçiriyorum burada. Gezeceğim alan küçük olduğu ve yeterince vaktim olduğu için hiç acelem yok. burada bulunmanın tadını olabildiğince çıkarmaya çalışıyorum.

Çayımı bitirince kalkıp karşıdaki parkta yatan, turistlerin yanlarından dikkatli bir şekilde geçip gittiği köpekleri biraz sevdikten sonra deniz fenerine doğru yürümeye karar verdim, hemen bir kaç sokak ötede yer alıyor deniz feneri. Kafeleri geçtikten sonra sağa dönüp denize doğru uzanan taş döşeli küçük sevimli yolda yürüdüm bir süre, bir süre dediğime bakmayın, hepi topu iki dakika.


Karşıma begonvillerle dolu denize uzanan küçük sokaklar çıkıyor, durup fotoğraflarını çekiyorum, bir karşıdaki sokağın girişine geçit oluşturmuş begonvilleri, bir sağımda uzayıp giden sokaktakileri. Burada hayat çok yavaş, herkes sakin sakin yürüyor. Öyle aşırı kalabalıklar da yok. Henüz deniz kıyısına doğru inmeyi düşünmüyorum, o yüzden fotoğrafları çektikten sonra sağa doğru yürümeye devam ettim. Deniz feneri biraz ileride bekliyor beni.


Plaza Mayor'un hemen yanından geçtiğinizde deniz fenerine ulaşıyorsunuz. Fenerin hemen yanında üç yüz yıl önce bir yangınla yok olmuş, kadınlar için bir manastır olan San Fransisco Manastırı manastırının kalıntıları bulunuyor. Deniz feneri ise kalıntıların yanına, o yangından 150 yıl sonra inşa edilmiş. Deniz fenerine çıkılabiliyor, güzel bir manzarası da var, bütün tarihi bölgeyi ve denizi 360 derece izleyebiliyorsunuz ancak o sırada yoğun bir talep olduğu için bunu daha sonra yapmaya karar veriyorum o anda.

300 yıldan yaşlı duvar taşlarına dokunarak etrafında geziyorum ve bir kaç Japon turistin fotoğrafını çekip onlardan da benim fotoğrafımı çekmelerini rica ediyorum. Daha sonra buraya yeniden dönmek üzere az önce yanından yürüyüp geçtiğim Plaza Mayor'a döndüm. Burası şirin, ağaçlarla çevrili küçük bir meydan, hemen önünde ise oraya özgü hediyelik eşyalar, tablolar, takılar satan yerli halkın açtığı tezgahlar sıralanıyor. Böyle şeylerle çok ilgilenmediğim ve alıcıymış gibi görünüp satıcıları umutlandırmak istemediğimden ötürü şöyle bir göz ucuyla bir bakıp bu küçük mahallenin en meşhur sokağına doğru yürümeye başlıyorum, zaten kendisi hepi topu iki sokak ötede. Yaklaştıkça kalabalık artıyor, insanlar fotoğraf çektirebilmek için birbirlerini bekliyor.



La Calle de los Suspiros, taş döşeli, her iki yanında tek katlı eski binaların yer aldığı, sevimli, çekici, 200 yaşından fazla sevimli bir sokak. Hayal kırıklığına uğradım diyemem ama bu kadar küçük bir sokak beklemiyordum açıkçası. İşte bu sokak Colonia del Sacramento'nun en meşhur, en fotojenik sokağı. Hemen paralelindeki De Solis sokağı da girişindeki eski taş binasından ötürü çok çekici. Burada fotoğraf çekmek için biraz beklemeniz gerekiyor.

Sokağı baştan sona yürüdükten sonra geri dönüp sokağın hemen karşısındaki sahile giden küçük merdivenlerden aşağıya indim sonra. Burası ağaçlı küçük bir sahil, hemen ileride ise Affe parkı yer alıyor. Orası da sahil boyunca uzanan bir park, buradan daha büyük.  Bastion de San Miguel'in taş duvarlarının üzerine çıktığınızda her iki tarafı da görebiliyorsunuz. Bu duvar boyunca yürüyünce  de karşınıza Porton de Campo, şehir kapısı ve ahşap bir köprü çıkıyor.

Bu küçük sokakların her birine girip çıktıktan sonra, ilk başladığım noktaya, kilisenin yanındaki parka çıktım. Vakit öğle yemeği vakti olmuştu. Foursquare'den güzel bir restoran buldum, buraların steak'i meşhurmuş, onu denemek üzere o restorana yöneldim.



Yemekten sonra Avenida Gral. Flores'ten bu kez sağ tarafa yöneldim. Küçük bir burun üzerine kurulmuş bu tarihi yerleşim yerinin diğer tarafını görmek için. Karşıma yine ağaçlarla çevrili, tek katlı evlerin yer aldığı arnavut kaldırımlı sokaklar, küçük kafeler, eski arabalar, bir kaç kedi ve bolca  köpek çıktı. Ben de bol bol fotoğraf çektim, bir kaç gün sonra fotoğraf makinemin kullanılamaz hale geleceğini bilsem daha çok fotoğraf çekerdim bu güzel sokaklarda, ama bilemeyiz tabi.

Bu bölgede kasabanın yat limanı da bulunuyor. Liman çevresindeki binaların çoğu terkedilmiş gibiydi, kimisinde satılık ilanları vardı. Zaten limandan ileriye doğru baktığınızda Colonia del Sacramento'nuın yeni yerleşim yerini görüyorsunuz. Belki de insanlar bu eski evlerin bakımından sıkılıp kendilerini apartman dairelerine atmışlardır da o yüzden böyle terk edilmiş hale dönmüştür bu sokaklar. Ayvalıklı olduğum için iyi biliyorum bunu, Ayvalıklıların da hayalinde oturdukları o eski Rum evlerinden kurtulup düz ayak apartman dairelerine geçmek vardır hep. Tam da bu yüzden o güzelim Rum evlerini İstanbullulara satıp satıp giderler. İstanbullular da gelip bir güzel restorasyonunu yapıp, sonra evi kapatıp giderler. İşte böyle böyle ıssızlaşır o güzelim sokaklar. Neyse konumuz bu değil şimdi.


 Buradaki sokakları da adım adım gezdikten sonra Punta Santa Rita^ya yöneldim, balık tutanları, oyun oynayan çocukları izledim, ayakkabılarımı çıkarıp bir banka uzandım ve denizi dinledim. Sonra sahil boyunca yürüyüp Punta del San Pedro'ya kadar yürüdüm. Sahilde karşılaştığım bir grup çocuk bana nereli olduğumu sordu, Türkiye deyince Beşiktaş dediler hemen. Meğer Beşiktaş'ta oynayan bir futbulcu varmış, Mendez. o yüzden Beşiktaş'ı biliyorlar. Hangi takımı tutuyorsun diye sordular, Beşiktaşlıyım dedim, ama Mendez'i bilmiyorsun dediler. Haklılar, çok takip etmiyorum futbol, babadan ve amcadan dolayı Beşiktaşlıyım diyorum.

Buradan sonra deniz fenerine yöneldim. Baktım, pek insan yok, kapanış saati de yakın, 1 Usd karşılığı Uruguay Pesosu ödeyip, fenerin daracık merdivenlerinden kıvrıla kıvrıla yukarı çıktım. Burası şehrin en yüksek noktasıymış, manzara muhteşem. Giderseniz mutlaka çıkın. Güneşin yavaş yavaş ufka yaklaştığı bir saat olduğu için de yumuşak ışığın oluşturduğu atmosfer muhteşem, siz de akşamüzerine bırakın buraya çıkmayı, beklemeye değer.


Gün yavaş yavaş biterken ben de fenerden indim, güneşin altın sarısıyla kızıl arasında bir renkle yıkadığı bir sokakta, sokağa yayılmış bir kafe buldum, arkada çalan hafif bir müzik eşliğinde oturup soğuk bir şeyler içtim o rengin içinde. Sokak iyice kızıl olduğunda benim kalkma vaktim geldi, feribota yetişmem gerekiyordu. Bu kısa ama keyifli gün geldiğim sokakların içinden on beş dakikalık bir yürüyüşle limanda bitti. Feribot hareket ederken güneş de neredeyse kaybolmuştu.

Çok büyük bir beklenti içine girmeden, sakin ve huzurlu bir gün geçirmek için Colonia del Sacramento'ya günübirlik gelmeye değer. Zaten fazla gününüz de olsa burada kalmayı gerektirecek bir durum yok, akşam üzeri Montevideo'ya doğru yola çıkmak üzere ayrılabilirsiniz. Bir gününüz de olsa birden fazla gününüz de olsa buraya sabahtan akşam bir gün ayırmak yeter.

Bütçe

Günübirlik gittiğim Colonia'da Buenos Aires - Colonia gidiş dönüşş feribot bileti haricinde 30 usd harcadım. Sadece bir kahvaltı, bir öğle yemeği, bir bira, bir kahve, bir su için bu rakamı harcadığımı söyleyeyim, ki öğle yemeğimi ortalama bir restoranda yedim. Uruguay için pahalı diyorlardı, Arjantin'le kıyaslandığında bence de oldukça pahalı, Türkiye'ye kıyasla da tabi ki. Eğer seyahatinizde bir günden fazla Uruguay'da kalmayı planlıyorsanız öncesinde bütçesini iyi hesaplayın. Zira plajıyla ünlü yerlere gittiğinizde fiyatlar çok daha fazla olduğunu okudum/duydum.

Konaklama

Günübirlik oldğu için konaklama gideri yok.

Yeme & içme

Kahvaltı 7 - 8 usd
Öğle akşam yemeği, yediğiniz yere bağlı olarak değişmekle birlikte ortalama bir yerde yediğinizde 17-30 usd  
Bira ortalama 2 - 3 usd
çay & kahve 2 - 3 usd
su kiosklarda 1-1,5 usd

Ulaşım

Buenos Aires - Colonia gidiş dönü bilet 50-60 uısd 



Çıkardığım dersler & Tüyolar

- Kahvaltını havalimanına bırakmadığın gibi feribot terminaline de bırakma

- Koltuklar numaralı olmadığı için feribota önce girmeye çalış ki ayakta kalma

- Uruguay pahalı, Arjantin'in 1,5 - 2 katı fiyatlar

- Arjantin pesosu da geçiyor çoğu restoranda ama yine de bir miktar Uruguay Pesosu almakta fayda var çünkü Arjantin Pesosuyla ödediğinizde daha fazla ödüyorsunuz








No comments:

LinkWithin

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...

Paylaş