September 17, 2008

Midilli (Lesbos)



Yolumuz uzun Selanik’ten Lesbos’a… Yıllarca Ege kıyısından karşıya bakıp ışıklarını gördüğüm, hatta açık havalarda evlerini seçebildiğim ve gitmeyi çok istediğim nam-ı diğer midilli adasına tersten gideceğim hiç aklıma gelmezdi: Ayvalık’tan 1,5 saatlik bir feribot yolculuğu yerine Selanik’ten 15 saatlik bir gemi yolculuğu ile. İlk uzun gemi yolculuğum, ege denizini geçiyoruz boydan boya. Birazdan Olympos dağının arkasından güneş batmaya başlayacak, güzel birkaç günbatımı fotoğrafı yakalayabilmek umuduyla güvertedeyiz. Uzun bir süre peşimizden gelen martılar da yavaş yavaş gemiyi takip etmeyi bırakmaya başladılar. Yol çok uzun ve en güzel yerlerde kapılmış geminin 2. Sınıf yolcular için ayrılmış bölümünde. 1. Sınıfta gidenlerin yatakları da var, bizim yok 2. Mevkide gittiğimiz için. Birkaç el tavla ve kağıt oynadıktan sonra çok da rahat olmayan koltuklarda uyuyoruz. 

Gemi, hareket ettiğimizden 6 saat sonra ulaştığı Limni adasında yolcu indirirken iyi yerlerden bazıları boşalıyor şansımıza ve güzel bir uyku çekerek devam ediyoruz yolculuğa geniş koltukların üzerinde. Sabah Kostas beni uyandırıyor, güvertede kahvelerimizi içerken bir tarafta Türkiye’nin batıdaki en uç noktası baba burun diğer yanda Lesbos adasının batı kıyısı, Mytilini’ye doğru devam ediyoruz yola. Uzaktan Ayvalık’ın etrafındaki adalar görünüyor. Bu taraftan bakmak da varmış karşıya. O da güzel. Ama Ayvalık görünmüyor buradan çünkü Maden adası ve Cunda adasının yerleşim olmayan batı tarafı komple kapatıyor Ayvalık’ın önünü. Biraz sonra Mytilini görünüyor ve limana yanaşmaya başlıyoruz. Sabahın bu saatinde sakin görünüyor kasaba. İlk göze çarpan limanın karşısında kalan bir kilise. Etrafta çok yüksek binanalr olmadığı için kilise tüm haşmetiyle duruyor kıyıda. Mytilini, Lesbos adasının en büyük kasabası, resmi idare burada. Sanırım biz de bu kasabanın adından dolayı Midilli adını vermişiz bu adaya. Adanın adından bahsetmişken, geçen aylarda gerçekleşen dava olayını hatırlarsınız belki. Lesbian kelimesi levbos adasından olan insanlar için kullanılıyor ama aynı zamanda kadın eşcinseller için kullanılan lezbiyen kelimesi de 6. Yüzyılda burada yaşamış kadınlara duyduğu hayranlığı şiirlerinde anlatan kadın şair sappho’dan geliyor. Hal böyle olunca düşünmüş taşınmış lesbos halkı (lesbianlar) demişler ki bu işim burada doğan kişiler için kullanılmalı, kadın eşcinseller için değil, mahkemeye gitmişler. Ama temmuz ayında sonuçlandı mahkeme, bizim derneğimizin ismini bile değiştirmemize neden olabilecek bir sonuç çıkmadı. Kadın eşcinsellere lezbiyen demeye devam, Kimbilir belki Lesboslular kendilerine başka isim bulurlar. Sonuçta rahatsız olan onlar.

Varmadan önce yaptığımız plana göre hemen bir araba kiralayıp Molivos’a gideceğiz çünkü orada konaklamak istiyoruz. Ada oldukça büyük ve toplu taşıma ağı çok gelişmiş değil. Araba kiralamak şart ama hiçbir şirkette araç yok hali hazırda. En erken akşamüzeri bir araba olacak ellerinde o yüzden Mytilini’de kalmaya karar veriyoruz ve 1 saatlik bir dolaşmanın sonunda kalacak bir pansiyon buluyoruz. Sahile 5 dakika yürüme mesafesinde 3 katlı ahşap bir bina kaldığımız pansiyon, oldukça bakımlı bir bina, buram buram tarih kokuyor. Ahşap merdivenlerini çıkarken Ayvalık’ta bir süre oturduğumuz rum evini hatırlıyorum. Çok severim rum evlerini, bana çok sıcak çok samimi gelirler. Yatak odasından kahvaltıya alt kata inmek ya da ikinci kattaki cumbasından dışarıyı seyretmek çok keyiflidir. Bu pansiyonda çok güzel, seviyoruz burayı ilk bakışta.

Kalabalık ve hareketli bir ada burası. Lesbos’da araba ve motor sürücülerinin büyük kısmı kadın. Neredeyse motor kullanan erkek yok gibi. Teyzeler bile. Takmışlar kasklarını o daracık sokaklarda vızır vızır dolaşıyorlar vespa motorlarıyla. Limandan restoranların olduğu bölüme kadarki kısımda sahil boyunca uzanan yaya kaldırımının paralelinde araç yolu uzanıyor. Yolun diğer yanında ise bir sürü cafe, restoran sıralanıyor. Biz pansiyon bulup, yerleşip dışarı çıkana kadar da bu cafeler yavaş yavaş dolmaya başlamış, en kalabalık zamanlarını da akşamüzerinden sonra yaşıyorlar ki oturacak yer bulamayan insanlar kahvelerini ayakta içmek zorunda kalıyorlar.

Kiraladığımız araba ile diğer 3 kasabaya daha gidiyoruz 2 gün içinde ama bu şehirlerin arasında Eressos yok. Eressos her yıl dünyadaki lezbiyen örgütlerinin buluşup yıllık bir kongre yaptıkları kasaba. Görmeyi isterdim bu kongrenin etkilerini ama burada sadece 2 günümüz olduğundan ve Eressos adanın batı ucunda olduğundan bir dahaki sefere bırakıyoruz. Akşamüzeri arabayı alır almaz Mytilini’nin yakınındaki Agiassos isimli bir kasabaya gidiyoruz. Burası buram buram Ege kokuyor. Bildik kahvehaneler, masadan masaya birbirine laf atan yaşlı amcalar yunan kahvelerini yudumluyorlar bir yandan. Cunda adasını hatırlatıyor bana Agiassos, gerçi adanın tamamında bir Ayvalık ve Cunda havası var. Zaten Cunda adasını çok sevdiğimden burayı da çok seviyorum. Benim favori kasabalarım ertesi gün gittiğimiz Petra ve Molivos. En çok da Molivos tabi ki. Uzaktan bakıldığında kibrit kutusundan yapılmış izlenimi veren bir tepe üzerine kat kat dizilmiş rengarenk evlerden oluşan kasaba içerisine girince o daracık ve üstleri asmalarla kaplı sokakları ile pek sıcak pek samimi. Çok kalabalık burası ama. Mayıs ayında gelindiğinde tadından doyulmayacak bir yer olduğunu söylüyorlar ama ben ağustosta da tadından doyamıyorum birbirinden güzel sokakları, evleri, pencereleri fotoğraflarken. En tepede her yerde olduğu gibi yine bir kale var. kale Bizans kalesi ancak Ada Osmanlı’nın eline geçtikten sonra da bir çok eklenti yapılmış. büyük ve nispeten iyi korunmuş bir kale. Osmanlı yaklaşık 450 yıl adanın sahibi olmuş. Epey bir Türk nüfusu olmuş zamanında burada. Zaten Ayvalık’taki bir çok insan Midilli adasından gelmiş mübadele zamanı. Bu kaleden manzara müthiş. Biraz aşağısında aynı manzarayı balkonunda frappelerimizi içerken izliyoruz. Oldukça keyifli burası da. Kostasla birlikte geçen her anın olduğu gibi. Petra da kayaların üzerine kurulmuş bir kilise var, tüm çevreyi oradan görmek mümkün. Yine daracık, Arnavut kaldırımlı sokakların etrafına dizilmiş rengarenk pencereli ve kapılı evlerin dizildiği küçük bir yer burası da. yol üzerinde bir plaj var, orda bir yüzme molası veriyoruz Molivos’a gitmeden önce.
Dönüş yolunda Adanın doğu sahilinden iniyoruz Mytilini’ye doğru. Bu durumda adanın etrafının nerdeyse dörtte birini gezmiş oluyoruz. Bu kısım Türkiye’ye bakan kısım. Adada yunan kanallarına eşdeğerde Türk radyo kanalı da var. Ne zamandır Türkçe müzik dinlemediğim için iyi geliyor. Bir tarafında deniz bir tarafımızda zeytin ağaçlarının uzandığı yoldan aşağıya doğru inerken güneş de sağ tarafımızdaki tepelerde yavaş yavaş kayboluyor.

Akşam papalina yemek için balık restoranına gidiyoruz ama kalmamış maalesef, onun yerine çupra söylüyoruz, birkaç da meze. Meze demişken, bizde rakı sofrasında bize eşlik eden mezeler Yunanlıların her akşam yemeğine eşlik ediyor. Renklerini sevdiğim için oturduğumuz tahta sandalyeli tahta masa da yemeğimizi yerken biraz yorgunuz ama bir o kadar da keyifli.

Bugün Yunanistan’da geçen 8 günün son günü. Yarın sabah erkenden Ayvalık’a geçiyoruz. Dedim ya tam tersine bir yolculuk. Geride bir sürü güzel bırakıyorum, tekrar gideceğim elbet Yunanistan’a. Ama tatilimiz bitmiyor henüz. Tıpkı benim için olduğu gibi Kostas içinde Türkiye ilk olacak. O yüzden heyecanımız tam gaz devam ediyor. Ayvalık’a gidiyoruz, annemin yanına.

No comments:

LinkWithin

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...

Paylaş