September 23, 2011

Antep güzel, biz ondan güzel

Antep Kalesi ve adını bilmediğim bir han
Tam iki ay önceden biletlerimizi aldık. İzmir'den Antep'e direkt uçuş olmadığı, aktarma uçuşlar da pahalıya geldiği için İzmir'den Adana'ya uçmak bütçemize daha uygun geldi. Bilet bulmaya çalışırken sanki Türkiye'nin bir ücra köşesinden diğer ücra köşesine uçuş arıyormuş gibi hissettim. Kiminin fiyatı çok yüksekti kimininse saatleri çok anlamsız. Üstelik Antep'e gitmek için önce İstanbul'a ya da Ankara'ya gitmek daha da anlamsız. Neyse sonuç olarak Adana'ya uçtuk sabah 06.40 uçağıyla. Saat 8 gibi havaalanındaydık, taksiye atlayıp otogara geçtik hemen. Amacımız ilk otobüse binip asıl hedefimiz olan Antep'e gitmekti. Bu arada Adana'da uçaklar neredeyse şehrin içine indiğinden otogar da oldukça yakın, 5-6 dakikada vardık ve saat 9 otobüsünde biletlerimizi alarak gözlemelerimizle kahvaltımızı da yaptık.

Oldukça düzgün bir yoldan 2,5 saat süren bir yolculuğun ardından Antep'e vardık. Yarım saat sonrasında da kalacağımız oteldeydik. Şehrin merkezindeki Kaleli otelde kalacaktık. Bizden yaklaşık 4 saat sonra otel gelecek olan Ezgi'yi beklerken uykusuz geçen gecenin yorgunluğuna bir uçuş ve 2,5 saatlik kara yolculuğu eklendiğinden dolayı uyumaya karar verdik. Ezgi gelir gelmez de gün batmadan otelin yakın çevresinde küçük bir şehir turu atmak üzere hemen kendimizi dışarıya attık. Otel Antep'in meşhur çarşısına çok yakın olduğu için öncelikle o caddede yürümeye başladık. Oldukça kalabalık bir şehir Antep. O kalabalığın arasında dükkanların vitrinlerine göz ucuyla bakarak yürürken çıkarken belirlediğimiz ilk hedefe yöneldik. Kebap yiyecektik. Bir kaç lokanta geçtikten sonra bir kebap salonu bulduk. Daha sonraki deneyimlerimizi de göz önünde bulundurduğumuzda iyi bir kebapçıydı diyebilirim. Çarşının sokaklarında gezdikten sonra tabelaları da takip ederek Antep Kalesi'ni bulduk. Kale oldukça iyi korunmuş ve çevresine de güzel bir düzenleme yapmışlar. 


Bu arada Antep'te görülmesi gereken yerleri bulmak çok kolay, tabela sistemi gayet oturmuş. Kalenin çevresindeki bakırcılar, manavlar ve daha bir çok farklı şey satan dükkan var. Bu dükkanların da hepsi çevre düzenlemesinden geçirilmiş, tek tip hale getirilmiş. O dükkanlar boyunca yürüyüp gümrük caddesine girince az ileride Zincirli Bedesten çıktı karşımıza. Ertesi gün salça, antep fıstığı, baharat gibi Antep'e özgü şeylerin alışverişini de yapacağımız girişi güzel, rengarenk bir çarşı burası. Sağa sola bakınarak hızlıca çıktıktan sonra buradan Bakırcılar çarşısına girdik. Bir kaç ustanın bakırları dövmelerini, ince ince işlemelerini izledik. 

O sırada gün de batmıştı ve bizim canımız rakı istiyordu. Otele gidilebilecek bir yer sormak için döndüğümüzde otelin restoranının terasta olduğunu öğrendik ve de rakı olduğunu. Yukarıya terasa bakmaya çıkınca orada kalmaya karar verdik. Çünkü çok güzel esiyordu. Güzel esen yerde de rakı içmek keyifli olur, bilen bilir... Bu arada patlıcanla yapılan bir şey vardı ki bayıldık. >Hafiften haşlanmış patlıcanın üzerine koyulan peynirle birlikte fırında kızartılarak yapıldığı bir meze. (Ağzım sulandı bak yine...) Bir süre sonra da Ceren'in gelmesiyle kadro yavaş yavaş tamamlanmaya başladı. Rakı muhabbeti bittikten ve üzerine birer bira ile cila attıktan sonra hep birlikte tatlı krizine girdi arkadaşlar. Benim tatlıyla çok aram olmamasına rağmen Antep'e gelinir de tatlı yemeden gidilir mi diye düşünerek tatlıcı aramaya başladık ki çok aramadan bulduk. Dükkanını kapatmak üzere olan bir tatlıcıda antep fıstıklı baklava, antep ezmesi gibi bilimum antep sıfatlı tatlılardan yedik, otele döndük ki o sırada kadroyu tamamlayan Elçin ve Erinç geldiler. Antep'in ilk gününü böylece kapattık. Günle birlikte yarım kilo taze antep fıstığı ile masaya gelen tabak tabak antep fıstıkları da bitmişti. evet Antep'i içimizde hissediyorduk kebaplardan, fıstıklardan ve tatlılardan sonra ancak içimizdeki antep pek orada kalmaya niyetli değildi :)  

Antep çarşısından

Ertesi gün de bu sefer tüm ekip olarak, yine Kaleye, Zincirli Bedesten'e, Bakırcılar çarşısına, oradan Almacı çarşısına kadar dolaştık, dükkanlara baktık, bakırcıları izledik, alışveriş yaptık, Yeni Han'da kahve molası verdik ve bol bol fotoğraf çektik. Antep'in sokakları ve çarşıları çok keyifli, fotoğraflanacak birbirinden güzel, birbirinden renkli bir, birbirinden tarihi bir sürü şey var. Farklı mimariye sahip cami mimarileri, Hanlar, Çarşılar, rengarenk baharat tezgahları, el yapımı deri ayakkabılar, örtüler, ahşap malzemeler, bakır tepsiler, sahanlar, kaplar, duvar süsleri, sokaklar, taş binalar ve daha bir sürü şey...  

İşte o tarihi Yeni Han'da oturup kahvelerimizi içerken bir yandan da kiralık araba bulma derdine girdik. Yaklaşık bir saatlik arayıştan sonra zor da olsa bir araç bulabildik kiralayacak. Günün diğer yarısında Halfeti'ye doğru yola çıkacaktık. Yolculuk ve Halfeti bir sonraki yazıda... 

Notlar:
- Taze antep fıstığı bağımlılık yapıyor, bir de söylemiyim şimdi burda...
- İyi kebap için İmam Çağdaş'ı öneren kimdi?
- Antep'te her iki dükkandan biri kuyumcu (abartmış olabilir miyim?)
- Kiminle konuştuysam "şehrimiz güzel ama sosyal hayat sıfır" dedi. Antep'in sloganı bu!
- Antep güzel şehir gerçekten ama sosyal hayat yok :P
- Araba kiralama işini son ana bırakmamak lazım.
- Antep esnafı yardımsever ve güleryüzlü. Unutmuşuz böyle şeyleri biz buralarda :(



No comments:

LinkWithin

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...

Paylaş