Geçen gün otobüste bir anne ve babanın 7-8 yaşlarındaki oğulları ile yaptıkları sohbet beni 30 yıl öncesine götürdü. Çünkü ben de 7-8 yaşlarımdayken annemin, babamın, komşu amcaların ya da teyzelerin beni aynı sohbetin içerisine çektiklerini hatırlıyorum.
Babası oğluna sınıfta hoşlandığı kız var mı diye sordu. Çocuk da, biraz da utanarak, omuzlarını silkti. Baba, “Hadi ama, erkek adamsın, vardır illa ki birisi”, dedi.
Çocuk, “söylemem”, dedi.
O sırada anne girdi devreye, “Oğlum hadi söylesene babaya, hani geçen gün diyordun ya bir kız var ben ondan hoşlanıyorum, o da benden hoşlanıyor diye. Neydi adı bakim?”
Çocuk, “Ama biz onunla ayrıldık!”
Anne, “A-aa ne oldu ki? Hani ne güzel anlaşıyordunuz.”
Çocuk, “Çünkü o Kağan’la oynuyor artık hep”
Baba, “Aman boşver oğlum, kadın milleti böyle, ne istediklerini bilmezler. Benim aslan oğluma kız mı yok. Başkasını bulursun”
Anne, “Tabi canım, ne canlar yakacak benim yakışıklı oğlum”
İşte bu sohbet böyle sürüp giderken, ben yaklaşık 30 yıl öncesinde başlayan ve uzun bir süre devam eden benzer sohbetleri, daha doğrusu maruz bırakıldığım sohbetleri hatırladım. Utana sıkıla, anneme, babama, komşu amcaya, teyzeye, arkadaşlıktan öte başka bir his beslemediğim bir kaç ilkokul ya da ortaokul arkadaşımın ismini verdim hep. Çünkü kural böyleydi, sınıfta hoşlandığın bir kız olmalıydı illa ki. Düzen böyleydi, erkek çocuklar kız çocuklarından hoşlanırlardı. Daha 3-4 yaşından beri bunu böyle öğrendik, böyle bildik. Erkek çocuklar ve kız çocuklar birbirlerine aşık olurlardı, büyüyünce de evlenip anne baba olurlardı.
Bu ilişki biçiminin isminin heteroseksüel ilişki olduğunu da çok sonraları öğrendik. Zaten ortada başka bir “ilişki” olduğu varsayılmadığından kimse bu ilişkinin başına “heteroseksüel” sıfatı koymuyordu haliyle. Velhasıl, bana başka bir gönül ilişkisi türü olduğundan kimse söz etmedi, kimse bana “sınıfta hoşlandığın bir çocuk var mı?” diye sormadı. Ben de tıpkı diğer bütün erkek çocukları gibi yalnızca kızlara ilgi duymaya, kızlardan hoşlanmaya, kızlara aşık olmaya teşvik edildim ve fazlasıyla özendirildim.
Şimdi birilerinin eşcinsellik karşısında ürettikleri en büyük argüman, eşcinselliğin görünürlüğünün çocukların “özenerek eşcinsel” olabileceklerine dair iddia. Bu bir iddia ama aslı olmayan bir iddia. Öyle ya, eğer cinsel yönelim özenilerek kazanılıyor olsaydı, bunca teşvik ve özendirmeyle benim eşcinsel değil, heteroseksüel bir erkek olmam gerekirdi, hem de şu çok canlar yakan cinsten... Ama öyle olmadı, etrafımda kendime “rol model” olarak alabileceğim bir tane bile eşcinsel yokken, etrafım “hoşlandığın kız var mı?” diye sorarak beni hedefe şartlandıran insanlarla doluyken, üstelik heteroseksüel ilişkiden başka ilişki ihtimalleri olduğunu bile bilmezken içimde hep bu his vardı. Her zaman kendi cinsime ilgi duydum, kendi cinsimden hoşlandım. Bunun kabul edilebilir olmadığını bile bile, bunun yanlış olduğunu düşüne düşüne. Tıpkı diğer bütün eşcinsel erkeklerin ve eşcinsel kadınların düşündüğü gibi.
Bu yüzden siz ne yaparsanız yapın, ne kadar teşvik ederseniz edin, ne kadar özendirirseniz özendirin eğer oğlunuz/kızınız içinde sizin ihtimal vermediğiniz duygular taşıyorsa bunu değiştiremezseniz, onları heteroseksüel yapamazsınız. Tıpkı içinde heteroseksüel yönelimler olan birisini eşcinselliğe teşvik edemeyeceğiniz, özendiremeyeceğiniz gibi. Çünkü cinsel yönelim bu şekilde kazanılmıyor. Uykularınızın kaçmasına gerek yok, ne eşcinselliğin görünürlüğünün artması, ne LGBT derneklerinin kurulması, ne de bu köşede yazdıklarım sizin oğlunuzu ya da kızınızı özendiremez, olsa olsa kendileri gibi olmanın ayıp olmadığını, yanlış olmadığını ve de yalnız olmadıklarını fark ettirir ki bu da iyi bir şeydir. Özgüveni eksik bir çocuğunuz olsun istemezsiniz, değil mi?
Uzun lafın kısası sevgili anne-babalar, kabullenmesi zor biliyorum ama çocuğunuzun eşcinsel olma ihtimali var. Size duymayı istediğiniz cinsiyete ait isimler söylese bile. Bunu değiştirmek için de yapabileceğiniz bir şey yok. Zira bu sizin öğretebileceğiniz, dönüştürebileceğiniz bir durum ya da tedavi edilecek bir hastalık değil. Bu sizin çocuğunuzu yetiştirme tarzınızla, onunla konuşma biçiminizle ya da onu yetiştirirken yaptığınız herhangi bir şeyle ilgili değil. Aslında bunun uzaktan yakından sizinle ilgili yok, çocuğunuz kendisi bir birey ve içindeki hisler de onun hisleri. Zamanı geldiğinde de o hisleriyle kendisi yüzleşecektir, benim gibi, birçok arkadaşım gibi, diğer bütün eşcinseller gibi.
Fotoğraf http://birthwithoutfearblog.com sitesinden alınmıştır.
No comments:
Post a Comment