Aşk, kısa süreli bir şuur kaybına neden olan, bir tanımı yapılamayacak kadar soyut ancak etkileri gözle görülecek kadar somut bir delilik halidir. Kiminin sebebi bir çift göz, kiminin aklı baştan alıp giden bir gülümseme, kiminin ise sadece körlüktür… Nedeni her ne olursa olsun, sonucu; yerinden fırlayacakmış gibi çarpan bir kalp, sürekli meşgul bir zihin, kocaman gülümseyen bir surat, ışıl ışıl gözler, yerden kesilmiş ayaklar, bir karış havada akıl, biraz neşe, biraz özlem ve bir parça da korkudur… tabi korku da vardır içinde aşkın, özellikle de ilk kez başa gelmiyorsa. Çünkü hemen hemen herkes bilir aşkın dipsizmiş gibi görülen ama aslında dibi olan bir kuyu olduğunu. Kimi düşmemek için sakınır, türlü oyunlarla hep kenarında durur kuyunun, kimi balıklama atlar içinde ne olduğunu düşünmeden, kimi ölçer biçer bir ip salar aşağıya ve yavaş yavaş inmeyi seçer. Ne yapılırsa yapılsın, içine nasıl girilirse girilsin, en temkinli davranan bile her türlü deliliğe açıktır onun için. Yollar kat edilir, şehirler hatta ülkeler değiştirilir, evler taşınır, yeni hayatlar kurulur, arkadaşlar kaybedilir, yeni dostlar kazanılır, günler geçer, belki aylar, belki yıllar. Sonuna gelindiğinde kuyunun, veda vakti geldiğinde aşka, içinden çıkmasını becerebilenler biraz yaralı, biraz kırgın olmalarına rağmen daha büyümüş, daha olgun, daha emin bulurlar kendilerini yeni hayatlarında, ellerinde delilik günlerinde biriktirdikleri yüzlerinde tebessüm bırakacak anılarla veda ederler aşka. Kuyunun içinden çıkmayı beceremeyenler kıvranıp dururlar duvarlara sürtüne sürtüne, her seferinde biraz daha acıtır canlarını bitiremedikleri bitmiş aşkları. Solgun bir yüz, feri sönmüş gözler ama hala meşgul bir zihinle her aşk biter kanununa küfrederek yaşamını sürdürmeye devam eder. Aşk tek kişiliktir zaten, yalnız girilir içine ve yine yalnız çıkılır zamanı geldiğinde. o yüzden aşk bitmiş gibi görünse de bitmez aslında beden nefes aldıkça.