Medya toplumsal cinsiyet rollerine dair kadınların ve erkeklerin birbirlerinden farkını bazen fark ettirmeden bazen açık açık bizlere enjekte ederken ideal erkekliğe dair tüm stereotipleri de besler ve büyütür. Tüm bunları yaparken elbette heteroseksüel olmayan “anormal” kişiler de nasibini alır bu tektipleştirmeden. Eşcinsel erkekler kadın gibi resmedilirken medyada eşcinsel kadınlar da erkeksilikleriyle ön plana çıkarılır. Ancak lezbiyenlikle ilgili haberlerde ilginç bir durum vardır. Habere konu olan kişinin haberde nasıl fail olduğuna bağlı olarak bu resmediliş farklıdır. Günlük, sıradan hayatların, üçüncü sayfa haberlerine konu olan durumlarda lezbiyenler erkek gibi olmalarına vurgu yapılırken, magazinsel haberlerde lezbiyenler ilgili haberlerin görsellerinde özellikle çekici, seksi kadın fotoğrafları kullanılarak erkeklere görsel malzeme olurlar. Eşcinsellikle ilgili haberler genelde magazinselleştirilir ve polemik konusu olarak ortaya atılır.
Bir diğer yandan haber, unsuru kişilerin cinsel eğilimlerinin farklı olması üzerine kurulur ve başlarına gelen herşey alttan alta rasyonalize etmeye çalışılır. Özellikle eşcinsel erkeklere yönelik cinayetlerde, eşcinsellerin hızlı eş değiştirmeleri ve bu eşleri çeşitli kulüplerde aramaları sonucunda başlarına gelen saldırı ve cinayetler rasyonalize edilmektedir. Bir tür ‘bunları hak etmektedirler’ yaklaşımı ve ideolojisi yapılmaktadır. [1]
Medyadan derlediğim bazı haberler üzerinden giderek anlatmaya çalıştığım şeyleri daha somut hale getirebileceğimi düşünüyorum. O yüzden eşcinsel stereotipleri besleyen haberlere bir göz atarak eşcinsel stereotiplerin medya tarafından nasıl yeniden üretildiğini ortaya koymaya çalışacağım.
- Medya’da erkeklik ve ideal erkek olma koşulları ve halleri ön plana çıkartılar, bu durumda eşcinsel erkekler kadınsı, eşcinsel kadınlar da erkeksi olarak sunulur.
İdeal erkek olma koşulları ve hallerini ön plana çıkaran en güzel haberlerden birisi 2008 Mart’ında Hürriyet gazetesinin bir haberi. Haber şöyle: “Türk kadını her erkekte Kadir İnanır’ı arıyor”. Oldukça iddialı bu başlığın hemen altında “Cinsel Sağlık Enstitüsüne göre Türk kadını, Kadir İnanır gibi otoriter ve ölümüne seven erkeği çekici buluyor” alt başlığını görüyoruz. Kadınların güç ve iktidara hayranlık duyduklarını bu yüzden sert ve otoriter erkekleri seçtiklerini de bu haberden öğreniyoruz.
Malum bir diğer erkek olma hali de askerlikle ilgilidir. 2010 yılında gündemi meşgul eden bir açıklama da bolca yer buldu kendine medyada. Bu açıklama ABD’li bir komutandan geldi ve bu açıklamaya göre; 95 yılında Bosna’da 8 bin erkeğin öldürüldüğü katliamın sorumlusu Hollanda’nın gay askerleriydi. Askerliğin erkek işi olduğu, eşcinsellere uygun olmadığını ima eden bu açıklama sonrasında askerliğin eşcinsellere uygunluğu tartışıldı.
Haziran 2008 yılında Akşam gazetesinde çıkan bir haberin başlığı ise şöyle: “Lezbiyenler erkeksi, gayler kadınsı duygular besliyorlar.” Haberin içinde eşcinsel erkeklerin bir erkeğe “normal” kadınlar gibi arzu ve istek duydukları belirtiliyor. Bu tam da yukarıda bahsettiğim kadın ve erkek biyolojik cinsiyetleri üzerinden bir cinsellik kategorilendirmesinin bir yansıması. Bir erkeğin başka bir erkeğe ilgi duyabilmesi onun kadınsı duygulara sahip olmasından geçmektedir yaygın kanıya göre. Bu haberde de bir erkeğin başka bir erkeğe duyduğu aşk ya da cinsel çekimi meşrulaştırabilmenin temelinde onun kadınsı özelliklere sahip olduğuna vurgu yapılıyor.
20 dk. isimli bir dergide Haziran 2008’de çıkan bir haberde ise “Gey erkeklerle heteroseksüel kadınların beyinleri aynı” başlıklı küçük bir habere rastlıyoruz. İsveç’te yapıldığı belirtilen ama İsveç’in hangi bilimsel kurumunda yapıldığı belirtilmeyen araştırmanın sonuçları bir heteroseksüel kadın ve bir “homoseksüel” erkek beyninin fotoğrafıyla renklendirilmiş. Elbette ki kendi cinsine ilgi duyan bir erkeğin beyni karşı cinse ilgi duyan bir erkeğin beyninden farklı olmalıdır. Kimbilir belki de bu komik ama aynı zamanda trajik ayrıştırma çabaları eşcinsel erkekleri kategorilendirmeye çalışan heteroseksüel erkeklerin eşcinsel erkeklerle aynı beyne sahip olmaktan korkmalarındandır. Sonuçta homofobi denilen şey basit bir fobi değildir. Örneğin araknofobisi (örümcek korkusu) olan biri kendinin de bir örümcek olabileceği ihtimali üzerinden sahip değildir bu korkuya. Homofobi ise kişinin kendisinin ya da bir başkasının eşcinsel duygular hissedebilmesi durumunda yaşadığı derin korkuyu da tanımlar.
Aralık 2008’de Vatan gazetesinde Diyarbakır’daki bir eşcinsel cinayeti “Kız Şaban’ı evinde vurdular” başlığı ile verilirken, Kasım 2008 tarihinde Hürriyet gazetesinde bir cinayet haberi için “Erkek Zeynep katil oldu” başlığı atılmış. Bu her iki haberde de cinayete kurban giden kişinin sahip olduğu biyolojik cinsiyete dair cinsiyet rolleri sergilemediğinin altı çiziliyor. Oysaki ne bir erkek eşcinselin “kız” gibi ne de kadın eşcinselin “erkek” gibi olması kaçınılmaz bir durumdur. Nasıl ki her geyin kadın gibi ya da her lezbiyenin erkek gibi olması gerekmiyorsa, her “kadınsı” hareketler sergileyen, ince ses tonuna sahip erkeğin gey, her “erkeksi” hareketler sergileyen ve kalın ses tonuna sahip kadının da lezbiyen olmayabileceğini belirtmek gerekir.
2009 Nisan’ında Milliyet gazetesinde “Erkeklerde ‘kız rengi’ modası” başlıklı yazısında cici(!) bir kadın kadınların kullanımına has olan pembe rengin erkekler tarafından da özellikle iç çamaşırı olarak tercih edildiğini anlatıyor. Elbette ki pembe kız rengidir ve bu rengi erkeklerin tercih ediyor olması kaçınılmaz olarak bir haberdir!
Cadde dergisine ropörtaj veren Cemil İpekçi de “Bir Erkeğin karısı olamam” derken asla erkek olduğunu unutmadığını belirtiyor. Sanki eşcinsel olmak erkekliğini ya da kadınlığını kaybetmekmiş gibi. Aslında söylemek istediğim eşcinsel erkeklerin illa ki kadınsı olmamaları gerektiği değil. Kişinin hangi toplumsal cinsiyet rollerine göre hareket edeceği, kendi cinsel yönelimini nasıl ifade edeceği, hangi cinsel kimliği benimseyeceği ya da benimsemeyeceği tamamen kendi insiyatifinde olan bir şeydir.
- Erkek olmak, tam bir erkek olmak, cinsel güç ve iktidarla ilişkilendirilir. Eşcinsel erkeklerin bu iktidara sahip olmadıkları vurgulanır. Bu yüzden eşcinsel erkeklerin çocuk sahibi bile olamayacakları düşünülür. Ayrıca eşcinsel kadınların da çocuk sahibi olamayacakları yönünde bir kanı vardır.
Amerikalı oyuncu koçunun Aralık 2008’de söylediği sözler de eşcinsel erkeklerin erkek olmadıklarına gönderme yapıyor ve medya da havada kapıyor bu sözleri ve başlıklarına taşıyor: “Bu kızlar eşcinseli bile erkek yapar” Sanki eşcinsel olmanın temelinde güzel kadınlarla karşılaşmamış olmak yatıyormuş gibi.
2008 yılının Mayıs ayında gündemi epeyce meşgul eden Brezilyalı futbolcu Ronaldo’nun transeksüellerle ilişkiye girdiğinin ortaya çıkması sonucunda, kendisinin eşcinsel olmadığını anlatmak için kullandığı cümleler Takvim gazetesinde şu manşetle haber oluyor: “Eşcinsel değilim, sevgilim hamile!” Ronaldo, Takvim gazetesinin haberine göre “kendimden utanıyorum” diyerek homoseksüel olmadığını belirtiyor. Çünkü eşcinsel olmak utanılması gereken bir durumdur, hele de “erkek” sporu yapan biri için. Birisini hamile bırakabilmek de sadece erkeklerin yapabileceği bir şey olduğundan, “erkek” olmayan geyler için mümkün değildir. O yüzden hamile bırakabilme yetisi eşcinsel olmamanın bir kanıtı olarak kabul edilmektedir.
Tabi ki medya hoşlarına giden bir söylemde bulunan eşcinselleri yüceltmeyi de sever ancak yüceltirken yine erkekliğe dair stereotipleri kullanıyor. Tıpkı Takvim gazetesinin Ocak 2009’da yaptığı gibi “En delikanlı bakan” başlığıyla, Alman eşcinsel Bakan’ın AB’nin Türkiye’ye yönelik çifte standartlarına isyan ettiğini ve Türk halkında ‘en delikanlı o çıktı’ övgüsü aldığını belirtiyor.
Bir başka delikanlılık vurgusu da İspanyol geylerine yapılıyor. Bu takdiri hak etmelerinin nedeni de İsrail’in Gazze’de yaptı saldırıları protesto etmek için İsrail’i pride’a (onur yürüyüşü) katılmaktan men etmeleri. Manşet ise “Delikanlı Gay’ler İsrail’i çizdi!”
Hülya Avşar Şok gazetesinin Mart 2009’da kendisine yönelttiği “Kızın eşcinsel olsa ne yaparsın?” sorusuna karşın, kızının eşcinsel olmasını istemediğini çünkü üremesini istediği yanıtını veriyor. Eşcinsellik ve çocuk sahibi olamama birbirinin neden ve sonucu şeklinde sunuluyor bir kez daha.
- Eşcinselliğin hastalık olarak tanımlandığı ve bunun vurgulandığı haberlere rastlarız sık sık.
Bunlardan biri yerel bir gazetede “Kadınlaşan erkekler, erkekleşen kadınlar” başlığı ile verilmiş ve “yaygın kanının aksine bu bir tercih değil, bu bir hastalıktır” diyerek görüşlerini kamuoyuyla paylaşıyor Prof. Dr. Melih Çuha.
2010 yılının Ağustos ayında Taraf gazetesinde köşe yazarlığı yapan Murat Kapkıner ise eşcinselliğin “günahtan daha fazla bir şey” olduğunu söylüyor. Ona göre “Her hastalık günah değildir ama kimi hastalıklar günahtan daha fazlasıdır. Bu durumda artık günahtan değil, ileri derecede, uzmanların konuşabileceği bir hastalıktan bahsedilir” diyerek eşcinselliğin bir hastalık olduğunun altını çiziyor.
- Eşcinsellikle ilgili haberler, özellikle de lezbiyenlikle ilgili haberler konuya uygun olsun olmasın hep cinsellik çağrıştıran fotoğraflarla sunulur.
Pembe Hayat Tiyatro Topluluğu’nun sahneye koyduğu “Pembe Gri” isimli oyunun kapalı gişe oynadığı haberini “Eşcinsel tiyatro kapalı gişe” başlığıyla veren Akşam gazetesi, haberi hem toplulukla hem de tiyatro oyununun içeriğiyle alakasız bir şekilde Sharon Stone’un bir uzanma koltuğunun üzerinde yarı çıplak haldeki bir fotoğrafıyla süslüyor. Şok Gazetesinin Ocak 2009’daki “Lezbiyenler eziliyor” başlıklı bir haberi yine iç çamaşırlarıyla şuh bir poz vermiş bir kadının fotoğrafı ile çıkıyor karşımıza. Özellikle lezbiyen ve biseksüel kadın haberlerinin çıplak kadın fotoğrafları ile birlikte verilmesinin altında birbiriyle sevişen iki kadın imajının erkeklerin en büyük fantezilerinden biri olması yatıyor kuşkusuz. Bu haberlerde kadınlar cinsel obje olarak sunulurken aynı zamanda lezbiyenliğin de tamamen seksten ibaret olduğunun altı çiziliyor.
Ekim 2010’da Yeni Asır gazetesinin başlığında ise “Erkeklerden sıkıldığı için lezbiyen oldu”ğu söylenen bir İngiliz modelin haberi çıkıyor karşımıza.
- Eşcinseller haberlerde kriminalize edilirler. Bir katilin ya da hırsızın “heteroseksüel” olduğuna hiçbir zaman vurgu yapılmazken “eşcinsel” olduğunun altı mutlaka çizilir.
Ekim 2008’de Posta gazetesindeki bir cinayet haberi “Gay Yamyam” başlığı ile verilirken, Nisan 2009’da aynı gazetede çıkan başka bir haberin başlığı “Eşcinsel Seri Katil”. Mart 2008’de bir olay “Vampir Lezbiyenler” başlığı ile Şok gazetesinde yer alırken, Haziran 2009’da Sözcü gazetesi yine bir cinayet haberinde “Lezbiyen Dehşeti” başlığını kullanıyor. Aslında bu vurguya kadın-erkek ikililiğinde aşinayız. Trafik kazalarında kazayı yapanın kimliği kadın olması haricinde asla söylenmez. Bu vurgunun yapılmasının temelinde de yukarıda da bahsettiğim gibi önyargılar yatmaktadır.
Mart 2008’de Şok gazetesindeki haber ise eşcinselliği hem pornocu hem hırsız olmak üzerinden kriminalize ediyor. Manşet “Gay Pornocu Hırsız kardeşler” Sıradan bir soygun haberi, hatta soygunun kendisi değil hırsızın polisin elinden kaçtığı haberi ancak bu kadar çok sıfatla birlikte verilebilirdi! Çünkü onlar hem gay, hem gay porno filmlerinde oynuyorlar hem de hırsızlar. Sonuçta onlar kriminal tipler!
- Ayrıca başına bir olay gelen eşcinselin bunu hak ettiği vurgulanır.
İstanbul’da her köşe başında ve her dakika bir hırsızlık olayı olurken ve bu çok doğalken Halil Ergün’ün başına gelen kapkaç olayının bir gay barda olduğu özellikle belirtilir. 2008 Şubat’ında Posta gazetesinin bu haberi veriş şekli:“Ali Rıza Bey’i gay kulüpte çarptılar”.
Mayıs 2008’de Şok gazetesinde çıkan bir haber de “Gay öğretmene eşcinsel tuzağı” başlıklı. Haberde “Partner bulmak için internete dadanan gay öğretmen tuzağa düştü… Nette tanışıp seviştiği biri parlak diğeri sakallı eşcinseller cep telefonlarına kaydettikleri görüntülerle öğretmene şantaj yaptılar” diyor.
- Eşcinselliğin özenme yoluyla olunabilecek bir tercih olduğu.
Eylül 2010’da Habertürk’te çıkan bir haber ebeveynleri uyarıyor. Uzmanların görüşlerini aktaran haber, eşcinsel karakterlerin bulunduğu dizi ve filmlerin çocuklara bir defa bile izlettirilmesinin büyük sakıncaları olduğunu söylüyor.
Yine Eylül 2010’da bir televizyon kanalında yayınlanan “Kılıç Günü” isimli bir dizide iki erkeği yatakta gösteren sahne büyük tepkiler aldı. Medyada böyle görüntülerin sakıncalı olduğu ve çocukların gelişimini olumsuz etkileyeceği bolca belirtildi.
Mayıs 2009 yılında Şok gazetesinde yer alan bir haber “Yeni moda biseksüellik” başlığı ile çok önemli bir haber veriyor okuyucularına.
2009 yılında Lambda İstanbul’un kapatılma davasında Lambda İstanbul’un lehine karar veren mahkeme parmağını göstererek “Sizi kapatmıyoruz ama eşcinselliği özendirmemek kaydıyla” diyerek toplumdaki genel algıyı yargı yoluyla bir kez daha kayıt altına almıştı.
- Eşcinselliğin bir sapıklık, bir cinsel sapma olduğu da başka bir haber çeşididir.
Eylül 2008 yılında Mili Gazete, Bosna’daki eşcinsel onur yürüyüşünde çıkan kavgayı “Bosna’da sapıklara tepki” başlığı ile gururla anlatıyor. Yine Milli Gazete aynı yılın Haziran ayında AB’nin ilerleme raporunda yer alan eşcinsel derneğinin kapatılmasına ilişkin haberi “Sapık Derneğin derdine düştüler” başlığı ile veriyor. Vakit Gazetesi, Yeni Şafak Gazetesi gibi daha çok İslami kesimin yayınları “Sapık” kelimesine sıkça başvuruyorlar. En son bu yıl Mayıs ayında Kaos GL Derneği’nin web sitesini “sapkın kesimlerin derneği” olarak lanse etmişlerdi.
- Eşcinsellerin ve biseksüellerin seks düşkünü olduklarına ve doyumsuz olduklarına dair haberler çıkar karşımıza sık sık ve eşcinsellik seks düşkünlüğü ile eş değer tutulur.
2008 Mart’ında Akşam gazetesinde çıkan bir haberin başlığı şöyle: “Gay Vali+Eşi+Yaveri = grup seks” Formülasyon bu kadar basittir. Çünkü eşcinseller grup seksi de severler ve aynı zamanda ahlaksızdırlar.
Yine 2008’de Mayıs ayında Güneş gazetesinde çıkan Eurovision’la ilgili bir haber “Eurovision birincisi hem gay hem pornocu” duyuruyor bize. Hemen alt başlıkta da “Eurovision’da skandal!” yazıyor. Gay olmanın ve porno filmlerde oynamanın her biri başlı başına bir skandal iken ikisinin bir araya gelmesi nasıl bir skandal ortaya çıkarır tahayyül etmek zor.
- Eşcinsellerin iyi birer ebeveyn olmayacakları düşüncesi de medyada karşılığını bulan bir haber türüdür. Ayrıca eşcinsel birlikteliklerin yürümediği, mutlu olamadıklarına dair bir kanı vardır.
2008 yılının Aralık ayında gündemi epey meşgul eden bir haber Takvim gazetesinde “Eşcinsel Skandalı” başlığı ile, Vatan gazetesinde “Türk çocuklarını lezbiyen çifte verdiler” başlığı ile haber oldu. Bu haberde “Hollanda Mahkemesi el koyduğu Türk çocukları koruyucu aile diye bir lezbiyen çifte verdi” haberi büyük bir dehşetle anlatılıyor ve çocukların ağlayan fotoğraflarıyla da dramatize ediliyor. Alt başlıklardan biri de “çocuklar yine yıkıldı”. Bu haber neticesinde duyarlı Türk kamuoyu çocukları lezbiyen çiftten kurtarmak için epey bir yaygara koparmıştı hatta facebook’ta bir sayfa bile açılmıştı çocukların kurtarılmasına kamuoyu yaratmak için.
2008 Haziran’ında Vatan gazetesinde çıkan bir haber “‘Evlenen’ gayler mutlu olamıyor” diye bir haber yapıyor. Evlenen kelimesini tırnak içine alması eşcinsel evlilikleri marjinalleştirdiğinin ve anormalleştirdiğinin bir göstergesi. Alt başlıklardan birisi de “boşanan çok var”. Oysaki heteroseksüel birlikteliklerde boşanmak hiç rastlanılmayan bir kavram ama eşcinsellerde çok rastlanılıyor. Ortada herhangi bir istatistiksel veri yok. İşin ilginci mutlu olmanın ölçüsü yine heteroseksüel ahlakının bir ürünü olan evlenme üzerinden veriliyor.
· Daha çok eşcinsel erkeklerin olmakla beraber zaman zaman da eşcinsel kadınların çocukları taciz etme eğilimlerinin heteroseksüel erkekler ve kadınlardan daha fazla olduğuna dair bir kanı vardır.
Bununla ilgili çeşitli haberlerle karşılaşmaktayız zaman zaman. 2008 yılının Nisan ayında Antalya’nın bir ilçesindeki olay Takvim gazetesinde şöyle yer buluyor: “Küçük bir ilçede Lezbiyen krizi! Evli kadın ile kız arkadaşı 13-14 yaşındaki iki kız kardeşi banyoda okşayıp öptü.”
- Eşcinsel erkekler sporla uğraşmak yerine daha çok hobi tarzında etkinliklerde bulunurlar.
Çünkü en basit ifadesiyle “erkek adam” olmak futbol oynamaktır ya da futbol izlemeyi sevmektir. Bu yüzden eşcinsellerin futbolcu olmalarına tahammül yoktur ki zaten ihtimal de yoktur. Hürriyet gazetesinde tam sayfa verilen bir haberin başlığı “Eşcinseller futbolcu olmasın”. Çeşitli teknik direktörlerin ve futbolcularının görüşlerini aldıkları haberde bir teknik direktörün sözleri bunlar. Gerekçesi ise takımı rahatsız edeceği. 2009 yılında da hakemlik yapan Halil İbrahim Dinçdağ’ın eşcinsel olduğunu açıklaması aylarca futbol gündemini meşgul etmişti.
- Eşcinsellik marjinalleştirilir. “Normal” insanlar için “ağır bir itham” bile olur.
Eşcinsel bir barda eğlenmek ya da gey otelde kalmak “marjinal” bir aktivite olarak haber değeri taşır. Ocak ayında Takvim gazetesine haber olan adı bile duyulmamış heteroseksüel bir çift (sanırım mankenler) Arjantin’de gey otelde kaldıkları için haber olmaya hak kazanıyorlar.
Erkek oyunculara en çok sorulan sorulardan biridir: ‘Gey rolü teklifi gelse ne yaparsın?’ Bu marjinal teklif karşısında adı üstünde her rolü oynayabilmesi beklenen erkek oyuncular eşcinsel rolü için asla taviz vermezler. Oysa o da hayatın içinden bir karakter ve onlar için sadece bir rol değil midir?
Sonuç
Doğduğumuz andan itibaren beynimize işlenen çeşitli kodlarla, kişileri, toplulukları, inançları, düşünce yapılarını, renkleri, yönelimleri kategorilendirmemiz, etiketlememiz, işaretlememiz öğretilir bize. Karşılaştığımız her bireye bu kodlar sayesinde bir işaret koyarız. Onu tanımamız ya da tanımak için çaba sarf etmemiz gerekmez. Çünkü sahip olduğumuz önyargılar doğrudur. Basılı medya da bu öğrenilmiş/öğretilmiş doğruları her gün tekrarlar, yeniden kurgular ki kafamıza iyice kazınsın. Hayatımızın her alanında bizi yönlendirmeye çalışan medya maalesef bu misyonunda başarılıdır. İnsanlar okudukları haberlerde verilenlerin doğruluğuna inanır. İnanmak zorundadır da, çünkü bildikleri ile okuyup gördükleri birebir örtüşmektedir. Elbette ki buraya kadar bahsedilenler yazılı medyada eşcinsellerin nasıl resmedildiğinin küçük örnekleriydi. Eşcinselliğe dair stereotiplerin ve önyargıların televizyondaki haberler, diziler, filmler, reklamlar aracılığıyla da yeniden üretildiğine şahit oluyoruz her gün. Görsel medyada da haberler basılı medyadakinden farklı değildir. Televizyon dizilerinde ya da filmlerdeki eşcinsel tiplemelerine baktığımızda hepsi aynı tornadan çıkmışcasına, aralarında değil beş fark 2 fark bile bulamayacağımız karakterlerle karşılaşırız. Mesleği ya kuafördür ya modacı, rengarenk ve parlak giysiler giymişlerdir, rüküştürler, gözleri sürmelidir ve tabi olmazsa olmazı göğüs hizalarında tuttukları ellerini bileklerinden aşağı doğru kırarak en komik halleriyle kırıtarak yürürler.
Toplumun zihnindeki eşcinsel erkek algısı budur ve toplumun genelinden çok daha geniş bir vizyona sahip olmayan film ve dizi yapımcılarının da kafalarındaki eşcinsel erkek karakterinin bu olması şaşırtıcı değildir elbette. Şu ana kadar televizyon tarihinde yukarıda saydığım kriterlere uymayan tek bir eşcinsel karakterle karşılaştık. O da “Bir İstanbul Masalı”nın entelektüel iş adamı Zekeriya. 2002 yılında prime timeda onca izleyicinin önünde gey olduğunu açıklayan Zekeriya karakteri tam 8 yıl sonra ATV’deki yeniden gösteriminde kurtulamadı. Bu da geldiğimiz noktanın başka bir tartışma noktası.
Basılı medyada olduğu gibi televizyon ve sinemada da lezbiyen görünürlüğü yok denecek kadar azdır. Bunda da genel olarak kadının cinselliğinin görmezden gelinmesinin payı büyüktür. Dolayısıyla bir kadının başka bir kadına aşkı da yansımaz televizyonlardaki dizilere. Birkaç filmde kadın eşcinselliğine rastlasak da bunlar çok üstü kapalı şekilde gösterilmektedir.
[1] Çelikkan, M. (2003). Gey ve Lezbiyen Hareket, İnsan Hakları ve Medya . Lezbiyen ve Geylerin Sorunları. Kaos GL. s. 27.
No comments:
Post a Comment