Geçtiğimiz hafta sonu havayı günlük güneşlik görünce bahar
heyacanına kapılıp ertesi gün için hemen bir plan yaptık. Ertesi sabah bulutlu
ve güneşin olmadığı bir güne uyanmış olsak da vazgeçmedik planımızdan. Aslında
uzak bir yere, hele de nasıl gidileceğini tam olarak bilmediğimiz uzak bir yere
gitmek için oldukça geç bir saatte buluştuk. Hedefimiz Kuş Cenneti’ydi.
Saat 13.30’da koştura koştura 121 numaralı Karşıyaka
otobüsüne yetiştik. Neden o otobüse yetişmek için bu kadar koşturduğumuz
sorusuna hiç birimiz cevap veremedik sonrasında. Konak’tan Karşıyaka’ya en uzun
mesafe kat ederek nasıl gidilir diye merak edenlere 121 numaralı otobüsü
tavsiye ederim. Çankaya’dan Efes oteline, Basmane’den Alsancak Garı’na,
Altınyol’dan Bayraklı’ya kadar çok çeşitli semti görme imkanı bulduk bu uzun
yolculuğumuzda. Karşıyaka’ya vardığımızda, bize önce Sasalı otobüsüne binmemiz
gerektiğini söylediler. Orada inip bir başka otobüse binmemiz gerekiyordu. Biz
de, verilen talimatlara uyarak 777 nolu otobüse bindik. Simit almaya gittiğimiz
birisini kaçırdık ama neyse ki ikincisi de çabuk geldi. Otobüs hareket etti ve
bu sefer adını bilmediğim bir sürü yerden geçerek Sasalı Doğal Yaşam Parkı’na
vardık. Bizi Kuş Cenneti’ne götüreceğini düşündüğümüz bir başka otobüse binmek
üzere hemen gerisin geri yürüdük Sasalı Doğal Yaşam parkının kavşağına. 751 numaralı
otobüsün şöförü bize el etti, ben de ona ettim ve sağolsun durak olmamasına
rağmen durup bizi aldı. Üstelik kart da bastırmadı bize misafir muamelesi
yaparak. Ancak öğrendik ki, otobüs Sasalı kasabasına kadar gidiyormuş, kuş
cennetine zaten otobüs yokmuş, bizi bıraktığı yerden 4-5 km. kadar yürümemiz
gerekiyormuş.
Bir kere çıktık yola, geri dönüş yok. Bu sırada saat 15:30
olmuştu bile. Sol tarafımıza denizi alarak uzun ince yolda yürümeye başladık. Burada, İzmir Büyükşehir Belediyesi flamingolar için yeni bir ada inşa ediliyor. İş makinelerinin ve kamyonların kum, taş vesaire taşıyabilmeleri için yapılmış bağlantı yolu kaldırıldıktan sonra da karadan uzakta bir çiftleşme ve yumurtlama alanına sahip olacakmış flamingolar. Bu arada 4-5 km olduğu söylenen yolun 7 km olduğunu öğrendik çok geçmeden. Can güvenliğimiz için Bahadır’dan
sakladık bu bilgiyi bir süre. Ben, Bahadır’ın uzun yürüyüşlere gelemediğini
bildiğimden gözüm gelip geçen arabalardaydı. Yolun üzerinde 2 km yürüdüğümüzü
gösteren yazıyı okuduğum sırada boş bir araba geçmekteydi ve Bahadır’ın yapma
demelerine aldırmadan elimi kaldırıp durdurdum arabayı. Dördümüz sığışıverdik
kırmızı burunlu, buram buram alkol kokan amcamızın vites kolunun yanında bira
şişeleri, arka koltukta da balık şeklinde bir kayık tabağın bulunduğu
arabasına. O da sağolsun bizi Kuş Cenneti’nin girişine kadar getirdi. Hatta
bize “bir yirmi dakikam daha var, isterseniz sizi Dalyan’a götüreyim” dedi ama
biz hep bir ağızdan “yok, çok sağolasın” deyip indik arabadan. “Yine bekleriz”
diyen kırmızı burunlu amcamız köyüne doğru yol alırken biz de heyecanla Kuş
Cenneti’nin kapısından içeri girdik.
Pek kimsecikler yoktu etrafta. Sadece insanlar değil kuşlar
da yoktu. Üç beş flamingo, bir grup karabatak, birkaç da martı gördük. Kuşlar
bizi hayal kırıklığına uğrattı ama eminiz daha ilerilere, Dalyan’a falan gitsek
daha çok kuş görürdük. Ya da mevsimi değildi. Kim bilir? Aslında internet bilir
ama biz araştırmadık. Hem biz sessiz, sakin doğada biraz yürüyelim diye
gitmiştik. Kuş dediğin nedir ki bugün orada yarın burada, insan misali.
İnanılmaz bir sessizlik, göz alabildiğine bir boşluk. Huzur
verdi mi, verdi. Bizi mutlu etti mi, etti. Daha ne olsun. Çok fazla kalmadık,
bir sürü fotoğraf çektik. Havadaki flamingoları fotoğraflamaya çalıştık.
Karabatakların senkronize dalışlarıyla eğlendik. Bir saat kadar dolanıp, çok da
uzaklaşmadan girişe geri döndük. Amacımız oradaki cafede oturmak ve çay/kahve
içmekti. Ancak o da hayal oldu. Çünkü henüz açılmamış olan kafede şükür ki en
azından bir meşrubat makinesi vardı. İçeceklerimizi alıp terastaki masada Pelin
ve Eren’in yanlarında getirdiği fındık fıstığı yedik, sohbet ettik. Dönüş vakti
gelince hepimiz bizi Sasalı Kasabasına götürecek bir araç bulmamız gerektiğini
biliyordu. Yoksa Bahadır bizi yiyecekti. Bu sefer Pelin atladı bir arabanın
önüne ve şöförün eşinin hoşnut olmayan bakışları eşliğinde o araçla Sasalı’ya
kadar geldik. Bu sefer Çiğli’ye giden 751 numaralı otobüse bindik. Ve böylece
öğrendik ki aslında geliş için de en güzel yol bu. Çünkü Çiğli’de İzban
istasyonuna gidiyor bu otobüs ve oradan şehre İzban kullanarak gitmek en
kolayı.
Velhasıl geç başlayan günümüz kısa sürse de keyifli vakit
geçirdik. Tabi burada Bahadır’ın hakkını vermek lazım. Bizi en çok onun,
yürüyüşe, kuş cennetinde kuşların olmayışına, boşluğun anlamsızlığına, entel
dantel işlerimize dair yaptığı espriler eğlendirdi. Bir daha ki sefere daha
vakitlice ve en azından kuşların olduğu bir zamanda tekrar Kuş Cennetini
ziyaret etmeye karar verdik. Bahadır, “deseler kuş cennetinde kuştan oturacak
yer yok, daha da gelmem” sözüyle güne noktayı koydu.
Çıkardığımız dersler:
- Kuş cennetine gideceksen altında bir araban olacak
arkadaş.
- Hem Karşıyaka’ya
gitmek hem de yanındaki turist arkadaşının İzmir turunu aradan çıkarmak
istiyorsan 121’e bin.
- Erken kalkan çok yol alır (günün özlü sözü)
-“Kuş cennetine hoş geldiniz” levhasına görünce sevinmeyin, zira o levha 6 km kala konulmuş.
- Kuş cennetinde
ağacın altında sinmiş bir grup insana hemen kuş gözlemcisi sıfatı yakıştırma,
rakı sofrası da kurmuş olabilir yani. Kurarlar.
- En az 200 mm lens lazımmış kuşları fotoğraflayabilmek için.
- Çantadaki fındık, fıstık, ceviz gibi bilimum kuruyemişler ve de meyveler canmış.
-
No comments:
Post a Comment