March 7, 2012

Kuş cenneti burada, kuşlar nerede?


Geçtiğimiz hafta sonu havayı günlük güneşlik görünce bahar heyacanına kapılıp ertesi gün için hemen bir plan yaptık. Ertesi sabah bulutlu ve güneşin olmadığı bir güne uyanmış olsak da vazgeçmedik planımızdan. Aslında uzak bir yere, hele de nasıl gidileceğini tam olarak bilmediğimiz uzak bir yere gitmek için oldukça geç bir saatte buluştuk. Hedefimiz Kuş Cenneti’ydi.

Saat 13.30’da koştura koştura 121 numaralı Karşıyaka otobüsüne yetiştik. Neden o otobüse yetişmek için bu kadar koşturduğumuz sorusuna hiç birimiz cevap veremedik sonrasında.  Konak’tan Karşıyaka’ya en uzun mesafe kat ederek nasıl gidilir diye merak edenlere 121 numaralı otobüsü tavsiye ederim. Çankaya’dan Efes oteline, Basmane’den Alsancak Garı’na, Altınyol’dan Bayraklı’ya kadar çok çeşitli semti görme imkanı bulduk bu uzun yolculuğumuzda. Karşıyaka’ya vardığımızda, bize önce Sasalı otobüsüne binmemiz gerektiğini söylediler. Orada inip bir başka otobüse binmemiz gerekiyordu. Biz de, verilen talimatlara uyarak 777 nolu otobüse bindik. Simit almaya gittiğimiz birisini kaçırdık ama neyse ki ikincisi de çabuk geldi. Otobüs hareket etti ve bu sefer adını bilmediğim bir sürü yerden geçerek Sasalı Doğal Yaşam Parkı’na vardık. Bizi Kuş Cenneti’ne götüreceğini düşündüğümüz bir başka otobüse binmek üzere hemen gerisin geri yürüdük Sasalı Doğal Yaşam parkının kavşağına. 751 numaralı otobüsün şöförü bize el etti, ben de ona ettim ve sağolsun durak olmamasına rağmen durup bizi aldı. Üstelik kart da bastırmadı bize misafir muamelesi yaparak. Ancak öğrendik ki, otobüs Sasalı kasabasına kadar gidiyormuş, kuş cennetine zaten otobüs yokmuş, bizi bıraktığı yerden 4-5 km. kadar yürümemiz gerekiyormuş.


Bir kere çıktık yola, geri dönüş yok. Bu sırada saat 15:30 olmuştu bile. Sol tarafımıza denizi alarak uzun ince yolda yürümeye başladık. Burada, İzmir Büyükşehir Belediyesi flamingolar için yeni bir ada inşa ediliyor. İş makinelerinin ve kamyonların kum, taş vesaire taşıyabilmeleri için yapılmış bağlantı yolu kaldırıldıktan sonra da karadan uzakta bir çiftleşme ve yumurtlama alanına sahip olacakmış flamingolar. Bu arada 4-5 km olduğu söylenen yolun 7 km olduğunu öğrendik çok geçmeden. Can güvenliğimiz için Bahadır’dan sakladık bu bilgiyi bir süre. Ben, Bahadır’ın uzun yürüyüşlere gelemediğini bildiğimden gözüm gelip geçen arabalardaydı. Yolun üzerinde 2 km yürüdüğümüzü gösteren yazıyı okuduğum sırada boş bir araba geçmekteydi ve Bahadır’ın yapma demelerine aldırmadan elimi kaldırıp durdurdum arabayı. Dördümüz sığışıverdik kırmızı burunlu, buram buram alkol kokan amcamızın vites kolunun yanında bira şişeleri, arka koltukta da balık şeklinde bir kayık tabağın bulunduğu arabasına. O da sağolsun bizi Kuş Cenneti’nin girişine kadar getirdi. Hatta bize “bir yirmi dakikam daha var, isterseniz sizi Dalyan’a götüreyim” dedi ama biz hep bir ağızdan “yok, çok sağolasın” deyip indik arabadan. “Yine bekleriz” diyen kırmızı burunlu amcamız köyüne doğru yol alırken biz de heyecanla Kuş Cenneti’nin kapısından içeri girdik.
Pek kimsecikler yoktu etrafta. Sadece insanlar değil kuşlar da yoktu. Üç beş flamingo, bir grup karabatak, birkaç da martı gördük. Kuşlar bizi hayal kırıklığına uğrattı ama eminiz daha ilerilere, Dalyan’a falan gitsek daha çok kuş görürdük. Ya da mevsimi değildi. Kim bilir? Aslında internet bilir ama biz araştırmadık. Hem biz sessiz, sakin doğada biraz yürüyelim diye gitmiştik. Kuş dediğin nedir ki bugün orada yarın burada, insan misali.

İnanılmaz bir sessizlik, göz alabildiğine bir boşluk. Huzur verdi mi, verdi. Bizi mutlu etti mi, etti. Daha ne olsun. Çok fazla kalmadık, bir sürü fotoğraf çektik. Havadaki flamingoları fotoğraflamaya çalıştık. Karabatakların senkronize dalışlarıyla eğlendik. Bir saat kadar dolanıp, çok da uzaklaşmadan girişe geri döndük. Amacımız oradaki cafede oturmak ve çay/kahve içmekti. Ancak o da hayal oldu. Çünkü henüz açılmamış olan kafede şükür ki en azından bir meşrubat makinesi vardı. İçeceklerimizi alıp terastaki masada Pelin ve Eren’in yanlarında getirdiği fındık fıstığı yedik, sohbet ettik. Dönüş vakti gelince hepimiz bizi Sasalı Kasabasına götürecek bir araç bulmamız gerektiğini biliyordu. Yoksa Bahadır bizi yiyecekti. Bu sefer Pelin atladı bir arabanın önüne ve şöförün eşinin hoşnut olmayan bakışları eşliğinde o araçla Sasalı’ya kadar geldik. Bu sefer Çiğli’ye giden 751 numaralı otobüse bindik. Ve böylece öğrendik ki aslında geliş için de en güzel yol bu. Çünkü Çiğli’de İzban istasyonuna gidiyor bu otobüs ve oradan şehre İzban kullanarak gitmek en kolayı.

Velhasıl geç başlayan günümüz kısa sürse de keyifli vakit geçirdik. Tabi burada Bahadır’ın hakkını vermek lazım. Bizi en çok onun, yürüyüşe, kuş cennetinde kuşların olmayışına, boşluğun anlamsızlığına, entel dantel işlerimize dair yaptığı espriler eğlendirdi. Bir daha ki sefere daha vakitlice ve en azından kuşların olduğu bir zamanda tekrar Kuş Cennetini ziyaret etmeye karar verdik. Bahadır, “deseler kuş cennetinde kuştan oturacak yer yok, daha da gelmem” sözüyle güne noktayı koydu.


Çıkardığımız dersler:
- Kuş cennetine gideceksen altında bir araban olacak arkadaş.
- Hem Karşıyaka’ya gitmek hem de yanındaki turist arkadaşının İzmir turunu aradan çıkarmak istiyorsan 121’e bin.
- Erken kalkan çok yol alır (günün özlü sözü)
-“Kuş cennetine hoş geldiniz” levhasına görünce sevinmeyin, zira o levha 6 km kala konulmuş.
- Kuş cennetinde ağacın altında sinmiş bir grup insana hemen kuş gözlemcisi sıfatı yakıştırma, rakı sofrası da kurmuş olabilir yani. Kurarlar.
- En az 200 mm lens lazımmış kuşları fotoğraflayabilmek için.
- Çantadaki fındık, fıstık, ceviz gibi bilimum kuruyemişler ve de meyveler canmış.

No comments:

LinkWithin

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...

Paylaş