Bugün Yüksel Aytuğ'un yazdıklarını okuyunca açıkçası çok şaşırdığımı söyleyemem. Çünkü onun gibi düşünen milyonlarca erkek ve kadın var dünya üzerinde. Ancak bir şeyler yazmadan da edemedim. Çünkü bu ideal kadınlık ve erkeklik kalıpyargıları tam da Yüksel Aytuğ gibi kültürlü ve entelektüel geçinen ama aslında algısında en ufak bir açılma olmayan ama bir o kadar da geniş kitlelere maalesef ulaşabilen kişiler tarafından tekrar tekrar üretiliyor. Bunun karşılığında toplumsal cinsiyete, cinselliğe doğru yerden bakan, doğru cümleler kuran kişilerin azlığı ve o kişilerin Yüksel Aytuğ gibi geniş kitlelere ulaşabilecek mecralarda kendilerine yer bulamaması zaten yanlış bilgiler ve önyargılarla büyümüş ve kendisini yetişmiş sanan insanların sahip oldukları yargılarının doğru olduğu kanaatlerini güçlendirmektedir.
Kadınlardan ve erkeklerden beklenen davranış ve tutumları belirleyen toplumsal cinsiyet rollerinin karmaşıklığına gelene kadar daha en başında ve durumun en primitif hali olan kadın ve erkek bedenlerinin içine sokulduğu kalıplardır asıl mesele. Kadın ve erkek bedeni arasında üreme organları dışında herhangi bir farklılık yoktur. Bir çok kişi bunun zaten en büyük farklılık olduğunu söyleyecektir ama bu en büyük farklılık tam da en büyük farklılık olarak zihnimize işlendiği için en büyük farklılıktır. İşte bu farklılığın temel alındığı cinsiyet temelli ayrım kadın ve erkek bedeninin formunu şekillendirerek kadınsılık ve erkeksiliğin sınırlarını belirler. Bu nedenle Yüksek Aytuğ'un ve onun gibi milyonlarcasının beklentisi de hem fiziksel olarak hem de davranış ve tutum temelinde kişinin kadınsılık ve erkeksilik özelliklerini göstermesidir.
Gözden kaçan nokta ise kadınsılık ve erkeksiliğe atfedilen özelliklerin tamamen insan yapımı düşünceler ve kalıplar olduğudur. Yüksel Aytuğ'un bunu anlayabileceğini sanmıyorum. Oysa ki biraz dikkatli baksa izlediği olimpiyatlardan çıkardığı yegane sonuç olan kadınların "kadın gibi" görünmediği yargısı yerine aslında erkek ve kadın bedeninin farklı olmadığı sonucunu da çıkarabilirdi. Zira kadınlar, kadınsılık özelliklerini korumak zorunda bırakılmadıklarında şimdi fark olarak görülen şeylerin de ortadan kalktığını, dolayısıyla kadınlık kavramının ölmediğini aksine yaşamını sadece zihnimizde sanal bir şekilde sürdürdüğünü görebilirdi.Ve böyle bir yazı yazsa kendi insan olma sürecinde kocaman bir adım atmış olurdu. Tabi ki herkesin böyle derin düşünebilme ve idrak edebilme yeteneği olmasını bekleyemeyeceğimizi biliyoruz. Herkesin bir kapasitesi ve kapasitesinin sınırları var. Çok sayın Yüksel Aytuğ'un kapasitesi de spor izlemek yerine spor yapan kadınların göğüslerini, kalçalarını ve kendi kafasında onları kadın yapan bilimum yerlerini incelemekle ve mayo giymiş kadınlar göremediği ve onların -sahip olmasını dilediği ve kaybetmemek için mücadele etmeleri gerektiğini vurguladığı- kıvrımlarını izleyerek gözleri bayram edemediği için de güya kadınların hakkını savunan bir yazı düzmekle sınırlıymış.
Yüksel Aytuğ'un yaptığı düpedüz cinsiyetçiliktir. Cinsiyetçilikle birlikte oldukça da faşizandır çünkü kendi cinsini üstün gördüğünü ve kadının bir şeyler başarabilmesi için erkek gibi olması gerektiğini düşündüğünü ayan beyan yazmaktadır. İşte bu yüzden de göreve çağırdığı kadın örgütlerinin olimpiyat oyunlarına değil de kendisine verecekleri tepkiyi de hiç bir zaman anlamayacaktır. Onun gözünde kendisine tepki gösteren kadınlar zaten çoktan "kadınlığın, analığın simgesi olmaktan" uzaklaşmışlardır. Çünkü o kendince kadınları savunan bir yazı yazmıştır ve aslında kadınları aşağıladığının farkında değildir. Kadına uygulandığını sürdüğü şiddet "sportif şiddet" değil doğrudan "erkek şiddeti"dir ve kendisi de bu yazısıyla ve burada yazmadığı nice düşüncesiyle bu şiddetin uygulayıcılarından birisidir. Kadına zerafeti, naifliği, duygusallığı, analığı atfeden erkek zihniyetidir ve erkeklerin yarattığı patriyarkal düzenin ta kendisidir. Kendi yarattığı bu cinsiyet ayrımı içinde asıl ölen insanlığın ta kendisidir.
Velhasıl ihtiyacımız olan Yüksel Aytuğ zihniyetindeki kişiler değil, doğru yerden bakıp doğru cümleler kurabilecek insanlardır ve ondan da önemlisi bu insanlara yol açacak ve yer verecek mecraların sayısının artmasıdır. Ancak spor yapan kadınlara -nezaket icabı!- bayan denildiği, kadın basketbolcuların "peri", kadın voleybolcuların ise "sultan" gibi kadınsılığın yüklendiği sıfatlarla anıldığı erkek zihniyetli bir ülkede bunun için daha çok uzun zaman beklememiz gerekiyor.
No comments:
Post a Comment