May 6, 2012

Biz Skopje'yi çok sevdik


Ulaşımının ekonomik ve vize derdinin olmamasından dolayı istikamet olarak seçtiğimiz Makedonya’dan ayrılırken bir daha gelmek üzere plan yapacağımız hiç aklımıza gelmezdi ama öyle oldu. 4 gün 4 gece kaldığımız Makedonya’da Skopje ve Ohrid şehirlerini ziyaret ettik, bir sonraki Makedonya seyahatimizde gideceğimiz yerleri belirleyip geri döndük.

 İzmir’den Pegasus’un direkt uçuşuyla Skopje’ye varmamız 55 dakika sürdü. Gitmeden önce havaalanından şehir merkezine bizim havaş misali bir ulaşım aracının olduğunu öğrenmiştik: Vardar Express. Çok yoğun bir hava trafiği olmadığından dolayı bu seferler uçuşlara göre düzenlenmiş. Skopje havaalanının web sayfasından bu seferlerin saatlerini görmek mümkün (http://skp.airports.com.mk). 2012’in Mart ayında başlayan bu seferlerden önce Skopje’ye giden herkes taksilere mahkummuş ve Skopje’de taksiciler tıpkı Türkiye’deki gibi yabancıları pek seviyorlarmış. O yüzden iyi ki bu seferler var artık. Bu servisle kişi başı 100 denar ödeyerek şehir merkezine ulaşabiliyorsunuz. Yazının başında hemen 100 Denar’ın yaklaşık 4 TL’ye eşit olduğunu söylemekte fayda var. En makul taksinin sizi 20 € karşılığı götüreceği bilgisini verirsem eminim Vardar Express’i daha çok seveceksiniz.

Toplam 4 noktada duran servisten şehir merkezine gitmek için ineceğiniz durak Holiday Inn. Oradan beş dakikalık bir yürüyüşle kendinizi devasa Büyük İskender heykelinin önünde buluveriyorsunuz. Gitmeden önce otel rezervasyonu yaptırdığımız ve otel bu merkezde olduğu için biz de bu durakta indik ve oteli aramaya koyulduk. Booking.com’da otelin adresi olarak verilen caddenin ismi değiştiği için kalacağımız yeri bulmamız biraz zaman alsa da küçük ama temiz odamıza attık kendimizi. Konaklama için çift kişilik odaya gecelik 34 € ödedik ki bu Skopje’de bulabildiğimiz en ucuz yerdi. Aslında daha ucuz hosteller var (geceliği 8-9 €) ancak biz paylaşımlı banyo ve tuvalet tercih etmediğimizden dolayı biraz daha fazla ödemeye razı oluruz her zaman. Biraz dinlendikten sonra küçük bir tur atmak için dışarıya çıktık.


Skopje’nin merkezi, altı cadde ve onların kesiştiği geniş bir meydandan oluşuyor. Bu meydan Vardar nehri üzerindeki Taş Köprü ile son buluyor ve şehrin Çarşı denilen diğer yakasına açılıyor. Meydanın etrafındaki caddelerde alışveriş yapabileceğiniz dükkanlardan ve oturup açık havada dinlenebileceğiniz kafeler ve restoranlar var.  Meydanın ortasında tüm caddelerden -hatta neredeyse şehrin her yerinden- görülebilen ve etrafında sular fışkıran devasa bir Büyük İskender heykeli duruyor. Bu heykel o kadar yüksekte ve o kadar büyük ki insan karşısında durup anlamını daha doğrusu anlamsızlığını çözmeye çalışıyor. Meydanda bu heykelin etrafında dinlenme alanları, banklar ve daha bir çok ünlü Makedon’un heykellerinin yanı sıra çağdaş heykeller de var. Açıkçası heykel olayını biraz abartmışlar. Neredeyse her on metrekareye bir heykel düşüyor. Üstelik bu heykeller, bu meydan ve Vardar nehri kıyısında halen inşaatı devam eden, yine devasa ve Helenistik mimari ile modern mimarinin iç içe olduğu gösterişli binalar, Skopje 2012 isimli bir projenin ürünüymüş. AB tarafından desteklenen bu projeye bugüne kadar 500 milyon € harcanmış ancak proje henüz bitmemiş ve yeni ödenek bekleniyormuş. Anlayacağınız yeni bir Skopje yaratmaya soyunmuşlar ama bana göre yarattıkları yapay bir Skopje olmuş. Meydana açılan caddelerden birinin girişine diktikleri kocaman bir arc of triumph (zafer takı. Örnekleri için bkz. Berlin ve Paris) ise “kel alaka”dan başka bir şey dedirtmiyor insana.

Ancak, en azından bizim tanıştığımız Makedonların çoğunun sevmediği bu İskender heykeli güzel bir buluşma noktası. Nitekim bizim için de Makedon arkadaşımız Biljana ile buluşma noktamız oldu. Bu arada, akşamüzeri hoporlörlerden yükselen klasik müziğin ritmine uygun olarak fışkırtılan sular ve etraftaki banklarda oturup müziği dinleyen insanlar farklı bir atmosfer yaratmıyor da değil. Ben Ankara’da Ankara havası eşliğinde su fışkırtılan havuzlara maruz kalan biri olarak büyük bir level atlamış oldum hani.

Biljana ile birlikte akşam yemeği için Vardar nehrinin böldüğü şehrin diğer yakasına geçtik. Bu yaka kalenin ve kalenin eteklerindeki yerleşim yerinin yer aldığı daha eski Skopje. Girdiğiniz andan itibaren kendinizi Türkiye’de hissediyorsunuz. Bu kısımda yoğunluklu olarak Türkler ve Arnavutlar yaşıyormuş, karşı tarafta ise Makedonlar. Aslında bir nevi Müslüman-Hristiyan mahallesi olarak ayrılmış gibi. Keskin bir çizgi olmasa da bunu hissediyorsunuz. Şehrin bu kısmı daha samimi ve daha sıcak. Ancak altını çizmekte fayda var. Skopje’de yaşayan herkes, Makedon’un, Türk’ü, Arnavut’u, hepsi çok sıcak kanlı, güler yüzlü insanlar. Özellikle Türkiye’den geldiğimizi duyduklarında daha bir ilgili davranıyorlar. Hemen herkes en azından hoş geldiniz diyecek kadar Türkçe biliyor. Avrupa’da görmediğimiz itibari gördüğümüzden olsa gerek burada kendimizi iyi hissettik. Çok fazla insanla tanıştık ve sohbet etme şansı bulduk ki Avrupa’ya gidenler orada yerel halkla sohbet etmenin o kadar da kolay olmadığını, herkesin mesafeli olduğunu bilirler. Velhasıl Makedonya sıcak kanlı ve misafirperver insanların olduğu bir memleket. Memleket diyorum zira benim anneannem Makedonya göçmeni.

Çarşı bildiğiniz çarşı. Kuyumcuların, ayakkabıcıların, berberlerin, tamircilerin olduğu bildiğimiz, alışkın olduğumuz Türkiye’nin herhangi bir yerinde olabilecek bir çarşı, zaten ismi Türk çarşısı. Burada ayrıca yemek yiyebileceğiniz restoranlar, köfteciler var. Buraya gelip et ya da köfte yemeden gitmek kesinlikle olmaz. Hem lezzetli hem ucuz. İnsanın karnı tokken bile sağdan soldan gelen kokular iştahını kabartıyor insanın. İşte biz de bu restoranlardan birine oturduk akşam yemeği için. Bu tarafta çoğunluk Türkçe biliyor. Yabancı diliniz olmasa bile rahatlıkla iletişim kurabilirsiniz. Makedonya’da alkol sofraların olmazsa olmazı. Öğlen yemeğinde bile içiyor herkes. Biz de burada sarı rakı dedikleri rakının tadına baktık. Aslında rakıdan çok viskiye benzeyen oldukça sert bir içki. (Buralarda bizim bildiğimiz rakıya “yeni rakı” diyorlar. Tıpkı bizim her margarine sana yağı dememiz gibi) Biz de geleneği bozmayıp neredeyse her öğünde içki içtik. Makedon biraları da güzel, illa ki deneyin ama yok ben tutucuyum bu konuda  diyorsanız Efes de isteyebilirsiniz, o da mevcut. Çeşit çeşit mezeler de cabası. Şimdi aklında yok hiç birisinin ismi ama denediklerimiz güzeldi.

Bu çarşı kısmında bir çok kafe ve bar var. Nargile içebileceğiniz, her geçişimizde Türkçe müzik duyduğumuz kafelerden, tavla oynayıp çayınızı, kahvenizi yudumlacağınız tea shoplara, hafif bir müzik eşliğinde içkinizi içip sohbet edebileceğiniz barlardan, çoğunlukla lgbt’lerin gittiği Damar’a kadar çeşitli seçenekler mevcut. Üstelik bunlar az önce etinizi yediğiniz ve rakınızı içtiğiniz restoranlardan 50 metre uzaklıkta. Çarşının bu kısmı özellikle saat 23’ten sonra tahmin edemeyeceğiniz kadar hareketli ve kalabalık.

Tabi ki her şey yeme içme değil. Şehirde görülüp gezilmesi gereken yerler de var.  İlginize göre kaleye çıkabilir (son bir yıldır ziyarete kapalıymış), Skopje’yi tepeden seyreyleyebilirsiniz ya da artık müze olan Davut Paşa Hamamını ve hemen yakınındaki saat kulesini görebilir, camileri ziyaret edebilirsiniz ya da sadece çarşının bütün sokaklarına girip çıkabilir, alışveriş yapabilirsiniz. Biz kaleye çıktık, Holy Saviour kilisesini gezdik, çarşının sokaklarını arşınladık, hamamı, saat kulesini, Mustafa paşa ve Murat paşa camilerini gördük. Ancak gitmişken mutlaka Holy Saviour kilisesine gidin. Mustafa Paşa camisinin önünden yokuş aşağı inerken ilk sola döndüğünüzde karşınıza çıkacak. Buradaki ağaç oymaları kesinlikle görülmeye değer.

Skopje küçük bir yer olduğu için tüm bunları yapmak için iki gün yetiyor da artıyor bile. Biz de bol bol kafelerde oturup miskinlik yaptık. Ballı ve limonlu çay içtik bol bol. Burada çayın yanında bal ve limon geliyor ki biz bunu çok sevdik.

Eminim yapılacak başka şeylerde vardır Skopje’de ama vaktimiz az olduğu ve daha Ohrid’e gideceğimiz için Skopje’ye veda ettik (şimdilik, çünkü biz Skopje'yi çok sevdik) Bir sonraki yazıda Skopje’den Ohrid’e yolculuğumuzu anlatacağım. Merakla bekleyin.


Çıkardığımız dersler:
- Eğer aşırı ilgiye maruz kalmak istemiyorsanız, etrafta Türkçe konuşmayın.
- Sırf Türkiye’den geldiğiniz için celebrity muamelesi görebilirsiniz.
- Gitmeden önce orada çok popüler olan Muhteşem Yüzyıl, Ezel gibi dizilerle ilgili bilgi edin ki cahil durumuna düşme J
- İngilizce bilmeyen birisiyle iletişim kurmak için Türkçeyi dene. İşe yarama olasılığı yüksek.
- Sucuk yerine pirzola sipariş edin ki yanınızdakinin tabağına kedinin ciğere baktığı gibi bakmayasınız.
- Galery 7’nin neden bu kadar ünlü olduğunu öğrenmek ama anlam verememek için gidin. Çay içmek yerine pide yiyin.  
- Skopje çok gey dostu bir şehir. Öyle ki şehrin ortasına en ünlü geylerden birisinin heykelini dikmişler.
- "Türk erkekleri"nin Makedonya üçlemesi: "et var, şarap var, karı kız var…"

Yazının 2. bölümü için: Makedonya'nın yesil yolları

No comments:

LinkWithin

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...

Paylaş