Değil dışarıya çıkıp bir kaç adım atmak evde hiçbir şey yapmadan otururken bile terlemeye sebep olan bu sıcaklar hakkında bir yazı yazmasam ayıp olurdu. Bir diğer yandan da tarihin sayfalarının 2012 yılının Temmuz ayının ne kadar sıcak olduğundan mahrum kalmaması için bu yazı gerekliydi. İleride çocuklarınıza okutur bakın böyle bir sıcak yaz yaşadık dersiniz diyeceğim de büyük olasılıkla geleceğin çocukları için bu sıcaklar çok da sıcak olmayacaktır. Hani global ısınmadan ötürü malum bir sürü felaket senaryosu yazılıyor ya. Onlardan birisine göre bundan 50 yıl kadar sonra Karadeniz kıyısı şimdinin Akdeniz bölgesi iklimine dönüşecekmiş. Varın Antalya'nın, İzmir'in falan ne olacağını siz düşünün. Hatta diyorlar ki Hilton oteller zinciri Karadeniz kıyılarına yatırım yapmaya başlamış bile. Böyle diyorlar anlayacağınız. O yüzden halimize şükredip bu günlerin tadını çıkaralım.
Meteoroloji sayfasında yaptığım küçük çaplı bir araştırma da zaten şimdiye kadar gerçekleşen en yüksek sıcaklıkları yaşamadığımız gösteriyor. Misal İzmir'de 2000 yılının Temmuz ayı şimdikinden daha sıcakmış. "Ay her sene daha sıcak oluyor!" demenin manası yok yani. İzmir'de 1970 yılından bu yana ölçülen en yüksek sıcaklık 43 derece olmuş, 12 Ağustos 2002 tarihinde. Türkiye'de şimdiye kadar kaydedilmiş en yüksek sıcaklığı merak ediyorsunuzdur eminim. Ben sizin için araştırdım. Tam 48,8 derece olmuş. Mardin-Kocatepe'de 14 Ağustos 1993 tarihinde. Sıkı durum çünkü dünyada ölçülen en yüksek sıcaklık değerini veriyorum: 58 derece, 13 Eylül 1922 yılında Libya'da kaydedilmiş. Bakın halimize şükretmek için bir neden daha.
Bu arada geçenlerde öğrendiğim bir bilgiyi de paylaşayım. Nasıl olsa gereksiz bilgilerden gidiyoruz. Meteoroloji sıcaklık ölçümlerini gölgede ve yerden 2 metre yükselikte yapıyormuş. Meteorolojinin bize sunduğu sıcaklık değerleri gölgede değerler. İşte o yüzden bu değerlere aldanıp öğlen vakti sokaklarda fink atmayın, nasıl olsa denizin içindeyim diye uzun uzun yüzmeyin. Gölgede oturun, mümkünse çalışmayın bile. Hele benim gibi ev temizliğine hiç kalkışmayın.
Elbette bu sıcaklar sadece bizi etkilemiyor. Biz dolabın kapağını açtığımızda envai çeşit soğuk içeceğe ulaşabiliyor ve kısa süreli de olsa hararetimizi giderebiliyoruz ama sokakta yaşayan hayvanların böyle bir lüksü yok. O yüzden ne yapıyoruz? kapımızın önüne, gölge bir yere tabi ki, bir kaç kap su bırakıyoruz. Böylece onlar da susuzluk çekmemiş oluyor. Su onlar için de en temel ihtiyaçlardan birisi, hele de bu sıcaklarda. Ben Oğluş'tan biliyorum, su tüketimi epey bir arttı ki o güneşte kalmıyor hiç. Evin en esen yerini bulup karnını duvara falan dayayıp uyuyor.
Velhasıl diyorum ki beterin beteri var. Bakın geçmişte insanlar ne sıcaklara katlanmış ve gelecekte Karadeniz kıyısında saklanacak gölge arayacak gelecek nesiller. Bakın benim bir klimam bile yok. Şimdi siz buz gibi evinizde ya da iş yerinizde terlemekten çok uzak oturuyorsunuz. Oysa şu an benim saçlarımdan omzuma ter damlıyor. Siz sadece dışarıda kaldığınız kısa sürede terliyorsunuz. Sonuç olarak ne oluyor? Sizin durumunuz beter, benim durumum ise beterin beteri oluyor. O yüzden klimalarınızı seviniz ama dikkat edin çarpmasın. Bir de şapkasız çıkmayın sokağa. Bu arada ben en sevdiğim şapkamı kaybettim.
No comments:
Post a Comment