Bu komşular, “Karı-koca arasına girilmez” diyerek tanık oldukları şiddete ses çıkarmayan, “aile arasında olur böyle şeyler” diyerek hoşgören, “kızını dövmeyen dizini döver” ya da “annedir babadır döver de sever de” diyerek meşrulaştıran, “yok canım kız zaten her gece dışarlarda, hiç babası öyle şey yapar mı” diyerek inanmayan, “aman şahit yazarlar” diyerek ışıkları söndüren, uzun lafın kısası “dört duvar arasında olan orayı ilgilendirir” ve de “bana dokunmayan yılan bin yaşasın” felsefesini güden tertemiz, namuslu, ahlaklı, hakkaniyetli ve dürüst çocuklar yetiştirmek isteyen iyi kalpli komşulardır! Onlar üst katlarında, yan dairelerinde, kapı komşu evlerinde bir sürü kötülük olurken kapılarını sıkı sıkı kapatıp dizilerini izleyen komşulardır. Bir yandan çiğdemlerini çitletirken Ali’nin Cemile’ye attığı tokatı yüzlerinde hissedip, Fatmagül’ün başına gelenin doğruluğunu bildiği halde şahitlik yapmayan Mukaddes’e lanet eden komşulardır. İşte, yan, alt, üst komşularının dört duvarı arasında yaşadıkları gerçeklikleri binbir atasözü ve deyişle ört bas edip görmezden gelen bu komşular kurgularda aslan kesilip, adaletin keskin kılıcı oluverirler.
October 30, 2012
Eyvah Komsum Escinsel!
October 23, 2012
Bana "iyi bayramlar" deme!
Yok arkadaş ben kabul etmiyorum. Kendi günahlarından
arınmak, cennete gitmek, kısacası kendince götünü kurtarmak adına on binlerce
hayvanın öldürülmesinin adına “bayram” denilmesini
kabul etmiyorum. Hem bayram nedir? Bakınız TDK ne diyor: neşe, sevinç... Peki içinde
ölümün olduğu, her yerin kana boyandığı bir şey nasıl olur da neşe ve sevinç
içinde kutlanır? Kutlanırsa da bunu kutlayanların akıl ve ruh sağlıklarından
nasıl şüphe edilmez? Bir yandan Tanrı’nın tüm canlıları özene bözene
yarattığını ve her birinin ayrı ayrı değerli olduğunu söylerken bir yandan da gözünü
kırpmadan o canlıları Tanrı’ya kurban etmek nasıl çelişkili bir inanıştır? Bu
Tanrı nasıl bir tanrıdır ki yarattığı binlerce türden bir tanesinin, en değerlisinin(!)
güzel hatırı için, sırf o, dünyada yediği bir sürü haltın günahını kapatabilsin,
cennet bahçelerine ulaşabilsin diye ona diğer canlıları kendisine kurban etme
hakkını versin?
Birincisi bu insanın kendi egosunun, kendisini tüm canlıların
üzerinde görmesinin, türlerin en üstünü olduğu düşünmesinin eseridir. İkincisi
kurban etme ritüeli pagan bir alışkanlıktır. Vakti zamanında henüz doğa
olaylarının sebeplerinin anlaşılamadığı zamanlarda insanların korkularını
kafalarında yarattıkları çeşitli Tanrılara kurbanlar vererek yenmeye
çalıştıkları dönemlerden kalma bir alışkanlıktır. Şükür ki şimdi bütün doğa
olaylarının sebebini biliyoruz. Şimşekleri çaktıran bir şimşek tanrısı
olmadığını, dünyanın öküzün boynuzları arasında olmadığını, güneşin de
evrendeki yıldızlardan birisi olduğunu falan filan hepsini biliyoruz. O yüzden
bunlar için başka canlıların kanını dökmeye hiç gerek yok artk. Üçüncüsü o
kainatın yaratıcısı, her şeyi yoktan var eden, her şeyden üstün Tanrı’nın sizin
ona sunacağınız küçük hayvanların kanına niye ihtiyacı olduğunu düşünüyorsunuz
ki? Ey insan sendeki nasıl bir egodur ki Tanrı’yı bile senden bir şey bekleyen
bir varlık olarak kurguluyorsun? Eğer inandığın Tanrı’n söylediğin kadar adilse
senin yaptığın onca kötülüğü o küçücük hayvanların kanıyla örtmene izin
vereceğini mi sanıyorsunuz?
“Otur bir düşün insan
evladı” diyeceğim ama sen zaten düşünebildiğin için böylesin. Keşke düşünemeseydin
de kirlenmeseydin. Uzun lafın kısası, senden ricam bu kadar canlıyı öldürdüğün
bir güne “bayram”, bana da “iyi bayramlar” deme de, ne halt edersen et.
October 15, 2012
Sen hangi ötekisin?
October 4, 2012
Savasa Hayır!
Devletler savaş ister, başka halklar üzerinde, başka devletler üzerinde egemenlik kurmak ister, hakim olmak ister. Çünkü devletler toprağa doymaz, toprak için dökülen kana doymaz. Devletlerin vicdanı yoktur, savaş kararı alanların da. Savaş kararını alanlar sıcak çalışma odalarında savaşı izlerler, stratejiler geliştirirler. Halklar ise ölür, bayrak uğruna, devlet uğruna, hayali bir çizgi uğruna, kısacası bir hiç uğruna ölürler. Savaş gelen toprağa karanlık gelir, yalnızlık gelir, korku gelir; savaş renkleri öldürür, sevinçleri öldürür, umutları öldürür, geleceği öldürür. Bu yüzden savaşa karşı durmanın siyasi bir yanı yoktur, politik bir duruşla da ilgisi yoktur, sadece ve sadece insan olmakla ve başkasının yaşamına kendi yaşamına verdiğin değeri verip vermemekle, kendin için istediğin huzuru başkası için de istemekle ilgilidir. Binlerce evin, binlerce yüreğin içine ateş ve gözyaşı düşmemesi içindir savaşa hayır demek.
Subscribe to:
Posts (Atom)