May 29, 2015

Agva baharda güzel

İstanbul'dan günübirlik uzaklaşmak için makul bir mesafede olan Ağva'ya ne zamandır gitmek istiyordum, kısmet bu yılmış. Bu yılın baharı bir tuhaf, günü gününe değil saati saatine tutmuyor, bir yağmur, bir güneş, insan ne yapacağını bilemiyor. Uzatmayayım, günler öncesinden bakıp parçalı bulutlu olarak gördüğümüz ve sabah uyandığımda günlük güneşlik olan bir havanın 15 dakika içinde sağanak yağmura dönüştüğü bir sabah çıktık yola. Vazgeçmeyi düşünmedik, ne de olsa havanın bir kaç saat içinde güneşli bir havaya dönüşme ihtimalinin umudunu taşıyoruz içimizde.

İstanbul'dan çıkana kadar yağmur vardı, zaman zaman göz gözü görmez oldu ama yılmadık. Nihayet Çekmeköy'ü geçtikten sonra yağmur durdu, güneş yüzünü gösterdi. İstikamet Şile, oradan da Ağva'ya. Bilmeyenler için yol durumunu vereyim: Şile'ye kadar otoban, Şile'den sonra Ağva'ya kadar oldukça virajlı ama bir o kadar da keyifli bir yol. Yemyeşil ağaçların tünel oluşturduğu yollardan kıvrıla kıvrıla giderken biraz mide bulantısı yaşamanız olası ama sonunda değiyor. Şile'den Ağva 40 km. 


Ağva dediğin küçücük bir yerleşim yeri, Şile'nin en uzak mahallesi. Bolca otel var. Genelde insanlar hafta sonunu geçirmek için geliyor büyük olasılıkla, bizim gibi günübirlik gelmek yerine. Göksu nehri kıyısına dizilmiş bir çok otel var, isimlerinde ya bir nehir var ya da gizli/saklı. Biz haliyle 2 saat süren yolundan ardından güzel bir kahvaltı yapacak bir yer arıyoruz. Hemen foursquare soruyoruz, bir kaç yer gösteriyor bize ve hatta bir tanesinin hemen önüne arabayı park ettiğimizi fark ediyoruz. Güzel bir kafe ancak otopark manzaralı, benim memnuniyetsizliğim sonucu kalkıyoruz oradan. Haliyle ben buraya kadar gelmişken nehir kıyısında bir yerde oturup kahvaltı yapmak istiyorum. Ancak şehir merkezindeki nehrin kıyısına sıralanmış kafeler kapalı, mevsimden olsa gerek, ki zaten kapalı olmasalar da pek bir salaş yerler gibi görünüyor gözümüze. 

Birimizin babasının önerisi üzerine başka bir arayışa girişiyoruz, böylece Ağva'nın girişine doğru geri dönüyoruz. Bir kaç otele girip çıktıktan sonra nihayet bir otelin resepsiyonistinden güzel kahvaltı yapabileceğimiz bir yerin ismini alıyoruz, Gizli Bahçe (başka nasıl olabilirdi ki)   Ağva'nın içine doğru giderken köprünün diğer tarafında konumu gayet güzel ama bir o kadar da görülemiyor (biz oraların yabancısı olduğumuz için tabi, yoksa o kadar da gizli değil)

Bu gizli bahçe mekan olarak çok güzel bir yer, foursquare'de puanının düşüklüğüne bakmayın. Biz her şeyi çok iyi bulduk, hem gayet doyurucu güzel bir kahvaltı hem de servis hızlı ve tabi hemen nehrin kıyısındaki masaları çok keyifli. Kahvaltı kişi başı 35 TL ki bir İstanbul vatandaşı olarak artık makul bulabildiğim bir fiyat (İzmir'de iki kişi bu kadar para versen kahvaltıya çok bile diyebilirsin, neyse) 

Orada otururken farkediyoruz ki, Göksu nehri üzerinde bir tekne turu geleneği  var, isteyenler de pedallı kuğular kiralayabiliyor. Biz geleneksel olmadığımız için yapmıyoruz böyle şeyler. Karnımızı bir güzel doyurup kahvelerimizi içtikten sonra Göksu'nun Karadeniz'e döküldüğü yere doğru yürüyoruz, her iki tarafında deniz feneri var Göksu'nun denize açılan ağzında, soldaki deniz fenerinin hemen solunda uzanan da güzel bir kumsal. Nisan olması, havanın dengesiz olması , yağmur, rüzgar gibi durumlardan ötürü çok fazla insan yok. Bu Ağva'yı benim gözümde daha iyi bir yer yapıyor, zaten İstanbul'un kalabalığından kaçmışız, burada da insan kalabalığı olsa çok mutlu olamazdım. Dolayısıyla Nisan ayı Ağva'ya gitmek için iyi bir aymış. Kumsalda biraz köpeklerle oynadıktan, bolca fotoğraf çektirdikten sonra kumsalın gerisindeki denize karşı bir cafe&restoranın terasında güneşin keyfini çıkararak biralarımızı içiyoruz. 

İkindi vakti Ağva'dan ayrılmaya karar veriyoruz, amacımız Şile'ye uğramak oradan da yol kenarında güzel bir restoran bulup karnımızı doyurmak. Sakin Ağva'yı arkamızda bırakıp Şile'ye doğru yol alıyoruz. Daha önce gitmiştim Şile'ye, açıkçası bir numarası yok şehir merkezinin. Limanın oradan deniz fenerine kadar yürüyüp yola çıkıyoruz. Karnımız acıktı, aklımızda güzel bir mangal mekanı. Ancak hayallerimiz suya düşüyor, zira bütün neredeyse bütün restoranlar yolun diğer tarafında. Daha önce de dediğim gibi otoban olduğu için diğer tarafa geçmek öyle kolay değil. Karnımız guruldaya guruldaya İstanbul'a giriyoruz. Siz siz olun dönmeden önce Şile'de bir tekne restoranda oturup bir güzel balık yiyin, bizim düştüğümüz duruma düşmeyin.

Velhasıl, Ağva gidilesi bir yer, ama baharda, biraz serin ama sakin, huzurlu. Bir daha gider miyim emin değilim zira kıvrıla kıvrıla giden yolları sevmiyor midem. 

No comments:

LinkWithin

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...

Paylaş