May 28, 2020

Sao Paulo



Arjantin'den Brezilya'ya geçiş 

25 Ocak 2020 / Sabah Foz do Iguaçu'dan Sao Paulo'ya uçuşum vardı, saat 11'de. Erken kalkıp kahvaltımı yaptım ve bir gün önceden ayarladığım hava alanı transferiyle 10 dakika mesafedeki Arjantin - Brezilya sınırına vardım. Arjantin tarafında taksiden bile inmeden pasaportumu verip geçişi hızlıca tamamladım. Brezilya tarafına varınca taksi beni beklerken, ben de sırada yaklaşık on kişinin olduğu sınır kapısında Brezilya girişim için beklemeye başladım. Küçük bir kağıda bir kaç bilginizi yazıyorsunuz ve görevli eğer sorarsa bir şeyler onları yanıtlayıp geçiyorsunuz, oldukça basit. Görevli bana bir şey sormadı, pasaportuma Brezilya  damgasını vurdu, geçtim. Sınırdan on dakika uzaklıktaki hava alanına vaktinden epey önce vardım. Artık Brezilya'daydım. 

İlk planlamaları yaparken Foz de Iguaçu'da da bir gün kalsam ve hatta oradan Paraguay'a geçsem mi diye düşünmüştüm. Ama daha önce oralara gitmiş arkadaşlarıma danışırken Bawer'in Uruguay'a geçmenin çok gereksiz olduğunu, sınıra yakın olan şehrin çok da görülmesi gereken bir yer olmadığını söylemesi üzerine vazgeçmiştim. O yüzden Foz do Iguaçu'nun yalnızca hava alanını kullandım. 

1,5 saatlik bir uçuş sonunda Sao Paulo'nun uluslararası hava alanı Guarulhos'a indim. Nispeten hızlı bir geçişle hava alanından çıktım. Toplu taşımayla uğraşmak istemediğim için Uber'den araç çağırdım ve 45 dakikalık bir yolculuk sonrası beni misafir edecek arkadaşım Beto'nun Santa Cecilia semtindeki evine geldim. Bu Uber yolculuğu 60 Real (yaklaşık 15 usd) tuttu. Bir metro biletinin 1,25 usd olduğunu düşünürsek çok da ucuz değildi açıkçası. 

Santa Cecilia

Eve vardığımda saat 3'e geliyordu. Biraz sohbet edip üzerine biraz dinlendikten sonra akşamüzeri dışarıya çıktık, hem sim kart almam gerekiyordu hem de para bozdurmam. O zaman öğrendim ki Brezilyalılar vakitlerini daha güvenli olduğu için alışveriş merkezlerinde geçiriyorlarmış. Biz de evin yakınlarındaki beş dakikalık bir araba mesafesindeki bir alışveriş merkezine gittik. İlk o zaman deneyimledim ve sonraları iyice anladım ki Brezilyalılar klimayı çok seviyor. Bana göre bir nevi buzhane olan alışveriş merkezinde hem sim kartımı alabildim hem de döviz bozdurdum. İki hafta geçerli 6 gb interneti olan bir paket aldım, Brezilya numaralarıyla da ücretsiz konuşmanın dahil olduğu bu paket için 52 Real (yaklaşık 14 usd) ödedim. Arjantin'deki kadar ucuz değil burada bu paketler, Arjantin'de 2 gb internetin içeren bir paket için sadece 140 Ars (2 usd ödemiştim) 

Daha sonrasında açık büfe akşam yemeği olan bir restorana gittik. Brezilya'da böyle çok restoran var, girişte bir kart alıyorsunuz, kart dediğim kocaman bir plastik tablet, seçtiğiniz yemekleri tarttırdıktan sonra o karta işleniyor, çıkışta da o karttaki rakama göre ödeme yapıyorsunuz ve kartı çıkıştaki turnikeye taktıktan sonra ancak geçiş yapabiliyorsunuz. İlk başta tuhaf geldi ama bu tarz restoranlar genelde sirkülasyonu çok olan restoranlar olduğu için hem pratiklik sağlıyor hem de hesabını ödemeden çıkmayı imkansızlaştırıyor. Oradan çıktıktan sonra gidip bir pubta birer bire içtik, belki ikişer. Günü böyle kapattım. 

Avenida Paulista 

26 Ocak 2020 / Bugün Pazar, istikametim Avenida Paulista. Burası Sao Paulo'nun 3 km uzunluğundaki, iş merkezlerinin, finans merkezlerinin, parkların, sergi salonlarının, müzelerin de bulunduğu en önemli bulvarlarından biri. Ve en güzel tarafı bulvarın Pazar günleri trafiğe kapatılıyor olması. 

Cadde yürüyenler, koşanlar, bisiklet sürenler, paten kayanlar, soğuk içecek satıcıları, müzik grupları, dans gösterisi yapan gruplar, hediyelik eşya satıcıları, el yapımı takılar, tablolar satan tezgahlarla adeta bir bayram yeri, insanlar araçsız devasa bir alanın keyfini çıkarıyor. Herhalde bizim buradaki bu kadar merkezi bir caddeyi her pazar trafiğe kapatmaya kalksalar olay olur, Bu arada Sao Paulo'nun da hatırı sayılır bir trafiği olduğunun altını çizmek gerekir. Bu cadde diğer günlerde oldukça işlek ve trafiğin olduğu bir cadde. Ama isteyince her şey mümkün. 

Caddeyi boydan boya yürüdüm, müzik dinledim, dans edenleri izledim, fotoğraf çektim, çok keyifli bir kaç saat geçirdim. Sonra, planlamadığımız ama bir şekilde Sao Paulo'da olacağımız tarihlerimiz denk gelen iş arkadaşım Özlem ve onun eşi Christian'la buluşmak üzere MASP'ın önüne (Sao Palula Sanat Müzesi) doğru yürüdüm. Böyle güzel karşılaşmaları çok seviyorum. Onlar da oralı tandıkları bir kaç kişiyle birliktelerdi, onlar MASP'a girmek isteyince bir saat sonra buluşmak üzere ayrıldık. Ben hafta içi de Sao Paulo'da olacağım için ücretsiz gününde ziyaret etmek istediğimden için onlara katılmadım.


Trianon Parkı 

Onun yerine MASP'ın hemen karşısındaki Trianon Parkı'na geçtim. Demir kapısının yanında bir güvenlik görevlisinin beklediği, bizim Taksim parkı büyüklüğündeki bu küçük park bir orman misali o kalabalık caddenin hemen yanında sessiz sakin bir şekilde duruyordu. İçinde oldukça sık ve uzun ağaçlar bulunduğu için gölgesi bol bir park. Buna rağmen ilginç bir şekilde çok kalabalık da değildi. Önce temkinli bir şekilde yürüdüm parkta ama sonra güvenli olduğuna kanaat getirince banklardan birine oturup bir süre orada dinlendim. Soluklanmak ve kalabalıktan uzaklaşıp dinlenmek için güzel bir yer. 

Ancak şehirdeki bütün parklar gibi burası da belli bir saatten sonra kapanıyor, saat 18 kapanış saati. Sao Paulo ile ilgili gitmeden önce güvenliğiyle ilgili uyarmışlardı, Rio kadar olmasa da burada da sokaklarda dikkatli olmak gerekiyormuş. Bu yüzden parklar gün batımından sonra açık olmuyor, insanlar gündüzü dışarıda geçirme eğilimindeler ama akşamları parklar, meydanlar ıssızlaşıyor. İnsanlar alışveriş merkezlerine, restoranlara, barlara gidiyorlar.


Liberdade 

Arkadaşlarımla bir saat kadar sonra yeniden  buluştuğumuzda yönümüzü Liberdade'ye çevirdik. Liberdade, dünyanın Japonya dışındaki en büyük Japon popülasyonuna sahip yerleşim yeriymiş. Bu bölgede ayrıca Çin ve Kore kökenli Brezilyalılar da yoğun bir şekilde yaşıyorlarmış. Bu mahallede ilk Japon yerleşimi 1900'lerin başında başlamış.

Burası aynı zamanda en iyi Japon mutfağını bulacağınız yermiş Sao Paulo'da doğal olarak. Biz de acıkmış karınlarımızı doyurmak üzere açık büfe bir Japon restoranına girdik, burada da gram üzerinden hesaplanıyor tabağınız. Doldurun doldurabildiğiniz kadar, hepsi birbirinden lezzetli yemeklerle gününüzü şenlendirin.

Yemeğimizi yedikten sonra çıkıp kalabalık sokaklarda yürüdük, daha önce görmediğim bir meyve tattım. Japon mahallesi olur da Japon Bahçesi olmaz mı? Burada da bir Japon bahmesi var ama çok çok küçük, Arjantin'dekiyle kıyaslanamaz bile. Yine de bir görülip geçilebilir, biz de öyle yaptık.


Sao Paulo Kültür Merkezi 

Bu mahalleden ayrıldıktan sonra yönümüzü Bella Vista mahallesine çevirdik, orada evsizlerin gelip yemek yapabildikleri, psikolojik destek alabildikleri, askıda bırakılan elbiselerden üzerlerine olanları alıp gidebildikleri, vakitlerini güvenli bir şekilde geçirebildikleri bir toplum merkezine gittik. Sao Paulo'da çok sayıda benzer toplum merkezi varmış. Oradan da Sao Paulo Kültür Merkezi'ne doğru yöneldik. Burası da özellikle gençleerin gelip dans edebildikleri, sanatsal faaliyetlere katılabildikler ya da sadece sohbet edip sosyalleşmek için kullandıkları bir merkez. Burada da hedef gençlere kendilerini geliştirebecekleri ve yaşıtlarıyla vakit geçirebilecekleri özgür alanlar oluşturup, onları uyuyşturucudan uzak tutmakmış.  Başarılı olup olamadıklarını bilmiyorum ama merkezin çeşitli yerlerinde dans eden, grup kareografileri yapan, resim yapan, sohbet eden bir sürü genç vardı. Bu geniş alanın çatı kısmını ise çimlendirmişler, insanlar oturuyor, güneşleniyor.

Biraz sonra bir modern sanat gösterisi başlayacağını, hem de ücretsiz olduğunu öğrenince kalmaya karar verdik. 40-45 dakikalık bir modern dans gösterisi izledik ve o gösteri sayesinde Brezilya'nın tarihine bir giriş yapmış oldum. Gösteri Portekizlilerin Brezilya'ya ayak bamasından itibaren yerlilere olan yaklaşımlarını, onları sömürmelerini, yerlilerin zaman içindeki dönüşümünü sergiliyordu. Oldukça hareketli, bol ve renkli kostümlü güzel bir gösteriydi. Sonundaki söyleşiye Portekizce olduğu için kalamadım ne yazık ki. Çıktığımızda gün batmıştı bile, arkadaşlarımla 3 gün sonra Rio de Janeiro'da buluşmak üzere vedalaşıp merkezin çok yakınındaki metro istasyonundan trene bindim ve evin yolunu tuttum.

Akşam, Beto'yla birlikte arkadaşlarıyla buluşmak üzere dışarıya çıktık. Birer bira içip geri döndük, böylece Sao Paulo'daki ikinci günüm de sona erdi.


Praça de Sé

27 Ocak 2020 / Sabah çok da erken olmayan bir saatte uyanıp evde kahvaltımı ettikten sonra Santa Cecilia istasyonundan metroya binip bir durak ötedeki Sé istasyonuna gittim. Bu ilçe ismini buradaki Se Katedrali'nden alıyor ve Sao Paulo'nun en merkez ilçelerinden birisi. 

Se meydanı, katedralin de içinde yer aldığı büyükçe bir alan. Yeşil alanları, oturma alanları, bir çok anıt ve heykel bulunuyor burada. Marco Zero bunlardan birisi, bu mermerden küçük anıt buranın resmi olarak Sao Paulo'nun merkezi olduğuna işaret ediyormuş. Emblama de Sao Paulo, metro istasyonunun içinde yer alan Garatuja, Totem da Se, Jose de Anchieta meydanda görülebilecek diğer anıt ve heykellerden bazıları. 

Meydanda en dikkatimi çeken ve aslında biraz da şaşırtan şey ise çok sayıda evsizin meydanı evi olarak benimsemiş olmasıydı. Her yerde yatan insanlar vardı, bazıları eşyalarıyla birer yaşam alanı bile belirlemişti kendine. Daha sonra gezdikçe sokakta yaşayan çok insan olduğunu farkettim Sao Paulo'da, özellikle de viyadük altlarında yaşayıp, kırmızı ışıkta duran araçların camlarını silerek ya da ışığın yeşile dönmesini bekleyen insanlara gösteri yaparak geçimlerini sağlıyorlar. 



Sao Paulo Katedrali (Nam-ı diğer Catedral de Se)

Yolun her iki yanında uzanan palmiye ağaçlarının arasından yürüdüğünüzde ağaçların devamı gibi uzanan iki kulesiyle Se Katedrali tüm iihtişamıyla sizi karşılıyor. Bu Katedral'in yapımına 1913'te başlamışlar, bitmesi epey sürmüş, ancak 1967 yılında tamamlanmış. Önceden yerinde 16. yüzyılda yapılmış başka bir kilise bulunuyormuş. Onu yıkıp bu kiliseyi inşa etmişler. 

Katedralin mimarı bir Alman, Neo Gotik tarzda bir yapı. Katedral'i Sao Paulo'nun en büyük Katolik kilisesiymiş, yine Sao Paulo'nun en büyük ikinci kilisesi. İç mekanının da, özellikle yanında kendinizi küçücük hissettiğiniz devasa sütunlarıyla oldukça güzel olduğunu söyleyebilirim. 


Katedralde biraz vakit geçirip çıktıktan sonra çarşıya doğru yöneldim. Çünkü sandalet almam lazımdı, gelirken yanıma sandalet alıp almamakta çok kararsız kalmış, nihayetinde spor ayakkabı almıştım. Ama ikinci günde belli oldu ki Brezilya'da olduğum süre içinde sandalete ihtiyacım var. Çarşıda bir süre dolaşıp istediğime yakın bir sandalet bulup satın aldım. Sağolsun google translatele çok güzel alışveriş yapılıyor. 

Çarşıdan çıktıktan sonra bankaların, iş merkezi binalarının, çoğu tarihi değeri olan güzel ve yüksek binaların olduğu sokaklarda yürüdüm uzun uzun. Daha sonra da bir kaç kez geleceğim bu sokaklarda yürümek çok hoşuma gitti. Özellikle Banco de Sao Paulo binası ve  Centro Cultural Banco do Brasil Sao Paulo (CCBB) binası çok güzeldi. 

Centro Cultural Banco de Brasil 

CCBB, Banco do Brasil'e  ait içinde sinema, tiyatro, odatoryum, sergi salonları, restoran ve kafeteryanıun olduğu oldukça büyük bir kültür merkezi. Bu banka Sao Paulo'dakiyle birlikte toplam üç şehirde bunun gibi kültür merkezlerine sahipmiş. Sao Paulo dışında kültür merkezinin bulunduğu şehirler Rio ve Brezilya'nın başkenti Brasilia imiş ve bu üç merkez yılda 4 milyondan fazla ziyaretçi ağırlıyormuş. Oldukça popüler ve çok rağbet gören bir mekan. Zaten Sao Paulo'da  kiminle konuşsam CCBB'ye gittin mi diye soruyordu. Belli ki Sao Paulo kültür hayatında önemli bir yer tutuyor bu kültür merkezi. Daha önce de dediğim gibi genel olarak kültür merkezleri çok önemseniyor Sao Paulo'da (Brezilya'da) ve bir çok kültür merkezi bulunuyor.

Ben gittiğimde bir sergi bitmiş, topluyorlardı. Kitapçısında biraz dolaşıp kafesinde oturup bir latte içtin mekanın. Ücretsiz interneti de var, turistler için güzel bir nimet. 


Mercado Municipal de Sao Paulo

Biraz dinlendikten sonra (sık sık dinleniyorum çünkü çok uzun süre yürüdüğümde belim ağrıyor hala) Mercado Municipal'e gitmeye karar verdim. 

Biraz yürüdükten sonra o güzel tarihi binaların olduğu derli toplu ve temiz sokaklar yerini daha özensiz ve biçimsiz binaların yer aldığı, bakımsız sokaklara bıraktı. Bizim Eminönü benzeri bir semte ulaştım yolumun üzerinde, işportacıların her türlü şeyi sattığı, satıcıların seslenerek müşteri çekmeye çalıştığı, insanların omuz omuza yürüdüğü ve tekinsiz görünen insanların arttığı bu kalabalık ortamda biraz ürkerek ama bir yandan da merakla yürüdüm gideceğim istikamete doğru. 

Buranın bir bölümü karnaval kıyafetleri, maskeleri ve her türlü fantezi kıyafeti satan bir sokaktı. Satıcı kadınlar fantasia fanstasia diye seslendiklerinde önce başka bir şey düşündüm ama sonradan farkettim kıyafetlere işaret ettiklerini. 

İşte bu bölge dikkat etmeniz gerkeen yerlerden birisi, kap kaç olayları sık yaşanıyormuş sonradan öğrendiğime ama oradayken de bunun ihtimalini farkettiğim üzere. o yüzden fotoğraf makinemi hiç çıkarmadım çantamdan. 

Biraz sonra Mercado Municipal'e vardım, devasa bir market burası, meyveden ete, baharattan, peynire kadar her şeyi bulabileceğiniz bir pazar yeri. İçinde restoranlar da var, alışverişinizi yaptıktan sonra oturup bir şeyler yiyebileceğiniz restoranlar da. Ben aç olduğum için önce bir restorana oturup oranın meşhur sandviçinden yedim, en büyüğünden bir tane. Sonrasında meyve tezgahlarını dolaşmaya başladım.  

Tezgahlara yaklaştıkça satıcılar sizi meyvelerden tatmanız için çağırıyor, hemen bir parça koparıp uzatıyorlar. Bu onların satış yapma yöntemi. Ben de bu fırsatı değerlendirip daha önce hiç tadına bakmadığım ve hatta şeklini şemalini bile görmediğim meyvelerden tatma fırsatı buldum. Satıcı Türkiye'den olduğumu öğrenince otomatik olarak türk dizisi ismi söyledi. Evet, Arjantin'den sonra Brezilya'da da Türk dizisi izlendiğini öğrenmiş oldum. Diziye ek olarak bir de galatasaray dedi. Türkiye deyince akıllara gelen iki şey futbol ve dizi, yapacak bir şey yok. Teşekkür edip, biraz daha dolaşacağım diyerek ayrıldım oradan. Daha sonra buradaki fiyatları dışarıdaki fiyatlarla karşılaştırınca biraz pahalı olduğunu farkettim, zaten çoğunluk da Brezilyalı değil benim gibi yabancı turistlerdi, hem alışveriş yapanlar hem de restoranlarda yemek yiyenler. Burası belli ki artık bir turistik yer olmuş, fiyatlar da ondan yüksek. Yoksa bir Brezilyalı gelip bu rakamlara almaz buradan.



Teatro Municipal & Praça Ramos de Azevedo 

Mercado Municipal'den çıkıp geldiğim yöne doğru yürüdüm yeniden, bugün eve dönmeden önce uğrayacağım son yer Theatro Municipal'in de olduğu Republic bölgesi. Yüksek binaların arasından geçip Viaduto da Cha viyadüğüne ulaştığımda yolun sonunda ağ tarafa tiyatro binasını gördüm. Viyadüğün altı devasa bir inşaat alanı, burada bulunan parkı ve yolu genişletiyorlarmış.

Tiyatro binasına varmadan hemen önce aşağıda Praça Ramos de Azevode'yu görüp devasa merdivenlerden aşağıya indim. Burası bir park alanı, az önce sözünü ettiğim genişletilecek meydan da buranın bir parçası. Meydan ismini Teatro Municipal ve Mercado Municipal da dahil olmak üzere Sao Paulo'da bir çok binanın mimarı olan Azevedo'dan alıyormuş..

Meydana iki koldan inen geniş ve görkemli merdivenlerin arasında Fonte Dos Desejos (Dilek Çeşmesi) yer alıyor. Çeşme heykelleriyle, arka fonda tiyatro binasıyla ve önünde uzanan parkla ferah bir alan sunuyor dinlenmek için gelenlere. Ben oradayken bir müzik grubunun profesyonel çekimi vardı merdivenlerde.

Praça de Republica 

Günü bitirmeden önce semtin sokaklarında biraz daha dolaştım, dükkanlara baktım, sokakta müzik yapıp dans eden bir grup genci izledim, bir yerde oturup bir şeyler içtim, Caddenin kenarında durup semtin akşamüzeri hareketliliğini izledim, kendime seyyar satıcılardan renkli bir bileklik aldım ve içine girmeden Praça de Republica'nın  etrafında yürüdüm. Parkın içine girmeye cesaret edemedim açıkçası çünkü çok fazla tekin olmayan insan vardı etrafta, risk almak istemedim. Brezilya'da özellikle parklara girmeden önce iyi gözlemlemek gerekiyor etrafı, Avrupa'daki gibi aa ne güzel park diyerek dalmamak gerekiyor. Aynı şey sokakta yürürken de öyle, dikkat her şeyin başı, kimse tatilinde başına kötü bir şey gelsin istemez.

Buradan ev yürüme mesafesi olduğu için yürümeye karar verdim, hava henüz tamamen kararmamıştı. Akşam yemeğini Santa Cecilia'da yedim, gün oldukça yorucuydu zaten.


SESC Sao Paulo 

28 Ocak 2020 / Bu sabah kahvaltımı bir diğer kültür merkezi olan SESC'de yapacağım. Bu yüzden evden çıkıp soluğu tekrar Republica semtinde aldım. SESC, 24 de Maio caddesi üzerinde büyük bir bina, kar amacı gütmeyen bir kuruluşa ait ve içinde kütüphane, çalışma alanları, sergi salonları, aktivite ve oyun alanları, tiyatro, restoran, cafeterya ve terasında bir yüzme havuzu bulunan bir kompleks. Yüzme havuzuna da girerim belki diye yanıma şortumu ve havlumu da almıştım ama ücretsiz olduğu için uzunca bir sıra vardı en üst katında ve en alt kattan kart almadığı unuttuğum için de bu planımdan vazgeçtim. Onun yerine bir alt kattaki kafeteryada kahvaltımı yaptım, katları biraz dolaştım ve binadan ayrıldım.

SESC'in ülke genelinde 21 ülkede 43 binası varmış böyle, halkın kullanımına açık, insanların vakit geçirdiği, kütüphanesinden yararlandığı, vakit geçirdiği. Demek ki bu tarz yerlere oldukça talep var ki bu kadar çok sayıda kültür merkezi var şehrin dört bir yanında.


Parque Ibirapuera 


Sao Paulo'da bugün son günüm ve görmeyi istediğim bir yer var, Park Ibirapuea. Şehir merkezinden biraz uzak olduğu için otobüs ya da metroyla vakit kaybetmemek adına bir Uber çağırıp soluğu Ibirapuera parkında aldım. Sao Paulo'da ya da Rio'da şehir içinde dolaşmanın en pratik yolu Uber, metro biletinin iki katı fiyata epey bir mesafe gidebiliyorsunuz.

Ibirapuera Parkı devasa bir park, 1954 yılında Sao Paulo şehrinin 400. yılının şerefine açılmış ve Güney Amerika'nın en çok ziyaret edilen parkıymış. İçinde yer alan büyük gölet bir çok kuş türüne ev sahipliği yaparken parka da ayrı bir güzellik katıyor.

Parkın içinde Modern Sanatlar Müzesi, Çağdaş Sanatlar Müzesi, Afro Brezilyalılar Müzesi, Oditoryum, Japon Köşkü, içinde Folklor müzesinin de olduğu sergi binası gibi bir çok ziyaret edilebilecek mekan da bulunuyor. Vaktiniz varsa bunlardan ilgilinizi çekenleri ziyaret edebilirsiniz. Ben çoğunlukla bulutlu olan günde güneş bulutların arasından biraz kendini gösteriği için parkın açıklık alanında güneşlenmeye karar verdim önce. Bir süre güneşin altında vakit geçirip güneş yeniden bulutların arkasında kaybolduktan sonra parkın içinde büyükçe bir tur attım. Seyyar satıcıdan aldığım soğuk bir içecekler gölün kıyısında bir ağacın altında uzanıp biraz daha vakit geçirdim, bisiklet süren, paten kayan insanları izledim, fotoğraf çektim. Park oldukça keyifli ve sessiz, sakin zaman geçirmek için bire bir. Büyük olasılıka hafta içi olduğu için böyle, hafta sonları daha kalabalık olacağını düşünüyorum.

Afro Brazilian Museum 

Zamanım kısıtlı olduğu için en ilgimi çeken müzeye girmeye karara verdim, bu tabi ki Afro-Brazilian Müzesiydi, giriş için 15 real (yaklaşık 4 usd) ödedim.

Brezilya'nın hatırı sayılır bir kölelik ve köle ticareti tarihi olduğunu daha önce bilmiyordum, iki gün önce izlediğim gösterinin bir parçası bunu da anlatıyordu, daha sonrasında da bir arkadaşımdan Brezilya'nın çok da konuşulmayan kölelik tarihiyle iligli ilgili bir şeyler duymuştum. Bu yüzden bu müzeyi özellikle gezmek ve biraz olsun bilgi sahibi olmak istedim.

2004 yılında açılan müzede heykelden, tabloya, takılardan dini ritüellere ait objelere, fotoğraflardan yazılı dökümanlara kadar 6 bine yakın obje bulunuyormuş. Aynı zamanda müze içinde barındırdığı Afrika kökenli sanat eserleri sayısı bakımından Amerika kıtasındaki en büyük müzeymiş.

Brezilya'ya Afrika'dan köle ticareti 15. yüzyılda başlamış, Portekizlilerin Brezilya'yı kolonileştirmesiylebirlikte de bu ticaret devasa boyutlara ulaşmış. Öyle ki Atlantik Köle ticareti döneminde Brezilya dünyada en çok kölenin getirildiği ülke olmuş, 1500 ila 1850 yılları arasında toplam 4,6 milyon Afrikalı köle getirilmiş Brezilya'ya. Önceleri şeker kamışı tarlalarında, sonraları madenlerde çalıştırılmış köleler.

Daha da ilginç olanı Batı dünyasında köleliği kaldıran en son ülke olmuş Brezilya. 1825'lerde başlayan kölelerin özgürleştirilmesi hareketi ancak 1888 yılında köleliği resmen yasaklayan yasayla birlikte son bulmuş. 1872 yılında Brezilya'nın 10 milyon nüfusunun 1,5 milyonunu Afrikalı köleler oluşturuyormuş, o kadar büyük bir popülasyon.

Dolayısıyla Afrikalıların da Brezilya'nın tarihi ve kültürünün oluşmasında önemli bir yere sahip olduğu, kültürel yapıdan mimariye, sanata kadar bir çok etkileri olduğu bu müzede sergilenen objelerle belgeleniyor. Ayrıca müzede Afro-Brezilyalı sanatçıların yapıtları da sergileniyor.

Günümüzde Brezilya nüfusunun yaklaşık % 8'i Afro-Brazilyalılardan oluşuyormuş, yaklaşık 15 milyon kişiye tekabül ediyor bu nüfus. Brezilya'da bazı eyaletlerde bu nüfus oranı % 30'lara kadar çıkabiliyormuş.


Japan House & MASP 

Müzeden ayrılıp parktan çıktıktan sonra yine bir taksiye atlayıp yeniden Avenida Paulista'ya gittim. Pazar günü trafiğe kapalı olarak gezdiğim bu bulvarı bir de normal halinde görmek ve Pazar günü girmediğim MASP'ı ziyaret etmekti amacım. Bulvarın sonuna kadar yürümemiştim Pazar günü, o yüzden bu sefer bulvarın sonunda indim taksiden. Ayrıca burada yer alan Japan House'u da görmek istiyordum. Burası da içinde sergi salonlarının olduğu, kütüphanesi, atölyeleri, ders ve söyleşilerin yapıldığı alanları, restoranı ve kafesiyle bir diğer kompleks. Binanın dış cephesi oldukça dikkat çekici. Sergi gezmeyi sevenler için Sao Paulo'da uğranması gereken yerlerden birisi burası da.

Daha sonra Avenida Paulista boyunca yürüyüp MASP'a vardım, ücretsiz olduğu için oldukça uzun bir kuyruk vardı. Biraz daha dolaşıp yarım saat kadar sonra geri döndüğümde kuyruk oldukça azalmıştı. Biraz bekleyip içeriye girdim. Bu bina Sao Paulo'nun ikonik binalarından birisi, mimarisi çok güzel, çerideki sergi çok ilgimi çeken bir sergi olmadığı (çağdaş sanatları pek anlamadığımdan) biraz dolaştıktan sonra çıktım.

Hava oldukça kapatmıştı artık, ve ufaktan yağmur da çiselemeye başlamıştı, bu yüzden bulvar üzerindeki bir alışveriş merkezine girdim yağmur geçene kadar beklemek için. İçeride bir Çin restoranı bulup karnımı doyurdum. Yeniden dışarıya çıktığımda yağmur sağanak haline dönüşmüş, hava da yavaş yavaş kararmaya başlamıştı. Bir uber çağırıp evin yolunu tuttum. Akşamına son kez bir şeyler içmeye çıktık.

Ertesi gün sabah otobüsüm var, Rio de Janeiro'ya gidiyorum ve çok heyecanlıyım. Sao Paulo'daki son akşamımdı artık bu akşam (en azından ben o zaman öyle sanıyordum)


Bütçe

Sao Paulo'da da konaklama giderim olmadığı için irdiğim 4 günde 120 Usd harcadım. Sao Paulo da neredeyse İstanbul ayarında bir şehir, ancak şehir içi ulaşım metro&otobüs pahalı, uberle daha makul. Ben otobüse binmedim hiç ama metroyla seyahat ettim, zaten geniş bir metro ağı yok. O yüzden size tavsiyem uberle seyahar etmeniz, bir kaç dakika içinde çağırdığınız uber geliyor ve güvenle istediğiniz yere gidebiliyorsunuz.

Konaklama

Arkadaşımın evinde kaldığım için konaklamayla ilgili bir harcamam olmadı.

Yeme & içme

Kahvaltı 3 - 4 usd
Öğle akşam yemeği, yediğiniz yere bağlı olarak değişmekle birlikte ortalama bir yerde yediğinizde 9 -14usd  
Bira ortalama 2 - 3 usd
çay & kahve 2 - 3 usd
su kiosklarda 0.50 usd, marketlerde 0.30 usdye de bulabilirsiniz

Ulaşım

Havaalanından şehir merkezine taksi, gideceğiniz yere göre 14-20 Usd

Şehir içi uberle ulaşım 2,5 - 4 usd civarı,  metro&otobüs tek bilet 1.10 usd

İletişim

6 gb internetli plan için 13 usd ödedim. İnternet biraz pahalı Brezilya'da. Ancak bu 6 gb internet Brezilya'da kaldığım 14 gün boyunca yetti bana. 

No comments:

LinkWithin

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...

Paylaş