Geçtiğimiz aylarda yazdığım bir yazıda ailelerin neden çocuklarının eşcinsel olup olmadıklarını merak ettiklerini sormuştum. Bu yazıda da açılma açılmama durumuna eşcinseller tarafından bakalım istiyorum. Eşcinseller neden açılmak, yani cinsel yönelimlerini açıklamak isterler ya da neden bunu gizlenmeyi tercih ederler?
Öncelikle, bütün eşcinsellerin açılmak ya da açılmamak ikilemine düştüğünü söyleyemeyeceğimizin altını çizmekte fayda var. Zira bir çok eşcinsel kendi cinsel yönelimine heteroseksist düzenin içinden ve onun kavramlarını referans alarak baktığından ötürü bunu bir kimlik olarak görmeme eğilimindedir. Onlar için de, tıpkı heteroseksüellerin zihnindeki gibi bu, sadece cinsellikle ilgili bir şeydir ve cinsellik denilen şey de yatak odasında olur. Ötesi düz anlamıyla “ahlaksızlık”tır, kendini ifşa etmektir, kendini rezil etmektir. O yüzden, misal eşcinsel erkekler eşcinsel ilişkilerini bile “adam gibi” yaşamayı isterler, seviştikleri insanın da “adam gibi” olmasını beklerler. Ben (maalesef) eşcinsellerin büyük çoğunluğunun öyle ya da böyle bu kategoride yer aldıklarını düşünüyorum. Bu şekilde düşünenlerin de açılma kavramına çok sıcak bakmadıklarını biliyorum. Dolayısıyla cinsel yönelimine bu şekilde bakan insanlar için de eşcinsellikleri onbeş bilemediniz yirmi dakikada gizlice giderebilecekleri bir ihtiyaçtan ibarettir.
Bu insanları bir kenara bırakırsak elimizde cinsel yöneliminin sadece yatak odasından ibaret olmadığını, kendisini bir özne yapan özelliklerden birisi olduğunu bilen, bunun yansımalarının hayatın her alanına temas ettiğinin farkında olan, dahası cinsel yönelimin içinde bulunduğumuz şartlarda politik bir kimlik olduğunun ayırdında olan eşcinseller kalır. İşte bu eşcinseller hayatlarının bir noktasında açılmak ya da açılmamak arasında kalırlar. Buna karar verebilmek için birden çok faktörü göz önünde bulundurmak,uzun uzun olası sonuçlarını düşünmek, ölçmek, biçmek, iç hesaplaşmasını yapmak ve tüm bunların sonunda açılma kararı alınırsa onu uygulamaya koyması gerekir, ki o anda en kararlı olanının bile boğazına düğümleniverir sözcükler. Aynanın önünde ne kadar prova alınırsa alınsın, otobüste, işyerinde ya da yolda yürürken kaç kez senaryo kafada canlandırılırsa canlandırılsın o an gelince öylece kalıverir insan.
Bu kadar zordur açılmak. Önce ailesini düşünür insan. Ailesinin kültürel yapısını, sahip olduğu değerleri, inançlarını, eşcinselliğe bakış açısını. Sonra akrabalarını düşünür, konu komşuyu, içinde yaşadığı çevreyi, sadece selam verip geçtiği mahallenin esnafını bile düşünür. Herkesin ne tepki vereceğini tek tek ölçer. Çoğunu bilir aslında ama içinde bir “acaba”lık umut vardır yine de. Çünkü ne olursa olsun insan sevilmeye devam etmek ister, dışlanmamak ister, söylemeden önce onların gözünde neydiyse halen o kişi olduğunun bilinmesini ister.
Bu kadar zorken açılmak ve alacağı tepki aşağı yukarı belliyken insan halen neden açılmak ister? Belki kendine olan saygısından, belki yalan söylemekten bıktığından ya da iki farklı hayatı oynamaktan yorulduğundan, belki ailesinin ve toplumun kendisinden beklentilerini yerine getirmek istemediğinden belki de sadece ve sadece paylaşmak istediğinden. Çünkü aşık olduğunu paylaşamamak, belli edememek ne kötüdür. Diyelim belli ettin, daha da kötüsü ondan bahsederken karşı cinsten birisiymiş gibi bahsetmektir. İsmini soran olduğunda baş harfinden uygun bir isim türetirsin. Ayrılırsın, kimselere söyleyemezsiniz. Oysa mutluluk paylaşarak artmaz mı ya da üzüntü azalmaz mı paylaşarak? Kimsenin kendisine bunu yapmaya hakkı yoktur, kimsenin de birisine bunu yapmaya hakkı yoktur. İşte belki sadece buna isyan edersin ya da hepsine birden.
Tüm bu derinlemesine düşünme, ölçme-biçme işleminden sonra açılmaya karar verirseniz, zor bir yola girersiniz, orası kesin. Çünkü kendinizi anlatmak, kabul görmek zaman alacaktır. Zaman zaman pişman bile olabilirsiniz ama bu sizsiniz ve açılmak kimliğinize ve varoluşunuza sahip çıkmak demektir. En sevdiklerinizden bir şeyleri gizliyor olmak, türlü numaralar çevirmek için zaman harcamak herşeyin ötesinde odukça yorucudur. O yüzden açılınca üzerinizden bir yük kalkar. Üstelik sadece kendi üzerinizdeki yükü değil, açılamayan diğer bütün eşcinsellerin yükünü de biraz hafifletmiş olursunuz.
Tüm bu ölçüp biçme sonunda açılmama kararı alanların da haklı gerekçeleri vardır elbet. Yaşadığı ortam, ailesinin değerleri gibi az önce saydığım bir çok şey açılmaya uygun değildir. Zaten herkes de açılmak zorunda değildir. Sevdiğiniz bir insanın hastalanmasına sebep olacağınızı düşünüyorsanız ya da kendinize bir zarar verilebileceğini düşünüyorsanız açılmazsınız. Yine üzülürsünüz, yine yorulursunuz ama bu sizin kendinize saygınız olmadığını göstermez. Şartlar elvermez işte bazen. Çünkü karşı geldiğiniz bir anne baba ya da küçük çevreniz değil, koca bir kültürdür.
Evet, açılmak zordur. Yaşamayan bilemez, anlayamaz. Eşcinselseniz ve bunu sadece cinsellik olarak görmüyorsanız, bu ikilemi anlarsınız. Eşcinsel değilseniz, bilin ki yakınlarınızda bir yerlerde bu ikilemi yaşayan sevdikleriniz var ve siz düşüncelerinizi, eşcinselliğe bakış açınızı değiştirmediğiniz ve önyargılarınızı kırmadığınız sürece onlar bu ikilemin içinde kıvranarak ömürlerini tamamlayacaklar.
Hiç kimsenin başka bir kimsenin varoluşuna müdahale etme ve onu bastırma yoluyla ona işkence etmeye hakkı yoktur, değil mi?