Uzun yıllardır yapmayı istediğimiz şeye başlayabilmek için ekonomik kriz olması gerekiyormuş. Şöyle ki, normal şartlarda 9. yılımızı kutlamak için Milan ve Como gölü seyahati planlamıştık. Çok da uygun bulduğumuz uçak biletlerini euronun ilk yükseliş dalgasının yarattığı stres ve panikle yakmaya karar verip, Como gölü yerine yurt içinde bir yere gitmeye karar verdik. Böylece Likya yolunu yürümeye başlama kararı aldık, yıllar içinde peyder pey yürüyüp elbet bir gün Likya yolunun tamamını yürümek hedefimizde. O yüzden sadece iki gün yürüdük ilk seferinde.
Seyahat 18 Mayıs günü sabah 09.10'da Dalaman uçuşuyla başladı. Dalaman havalimanından Fethiye'ye hem Havaş hem de Muttaş olmak üzere iki havaalanı transfer firması ile gitmek mümkün ve yolculuk yaklaşık bir saat sürüyor. Bu yolculuğun bedeli ise 15 TL. Fethiye'de Bahadır'ın dayısını görüp oradan Ölüdeniz'e geçmek niyetimiz. Nitekim öyle de yaptık ve yaklaşık saat 15.00 gibi Ölüdeniz'e vardık. Daha önce hiç gitmediğim için Ölüdeniz oldukça merak ettiğim bir yerdi. Aylardan Mayıs olması, haliyle turist sezonu olmaması nedeniyle neredeyse bomboş bir sahilin tadını çıkardık gün batımına kadar. Akşamında sahile beş dakika yürüme mesafesinde olan küçük çaplı, uygun fiyatlı bir motel bulduk.
1. gün: 19 Mayıs sabahı erken bir kahvaltının ardından minibüse atlayıp heyecanla yürüyüş başlangıç noktasına gittik. Elbette yürüyüşe başlamadan önce fotoğraf çekilmeyi ihmal etmedik. O sırada orada olan uzak doğulu arkadaşla birbirimizin fotoğrafını çektik.
Yürüyüşe başladıktan kısa bir süre sonra o muhteşem Ölüdeniz manzarasıyla karşılaştığımız noktaya vardık. Manzaranın tadını daha iyi çıkarabilmek için yoldan biraz sapıp, ilerideki küçük tepenin üzerine çıkmanız gerekiyor. Şahane fotoğraflar çekeceğiniz yer de orası. Bizim şansımıza o tepeye vardığımızda yağmur başladı, o yüzden oradan erken ayrılıp yola koyulmak zorunda kaldık. Neyse ki yağmur kısa sürdü de yürüyüş çamurlu başlamamış oldu.
O noktadan sonra nispeten daha az ağaçlı, gölgeliği az, çoğunlukla taşlık bir zemini olan, bu yüzden de yürümesi biraz zahmetli olan bir bölgeye vardık. Bu noktadan sonra ilk çeşmeye ulaşana kadar uzun bir yol yürümek gerekiyor. Biz o kadar hazırlıklı olmadığımız için yolun yarısında suyumuz bitti. Belki de o yüzden çeşmeye varmak bize uzun geldi, bilmiyorum. Tek bildiğim çeşmeye vardığımızda ne kadar mutlu olduğumuzdu. Kana kana su içip, mataralarımızı doldurduktan sonra bir kaç yüz metre ilerideki bir kaç haneden oluşan yerleşim yerinde dinlenmeye karar verdik. Zaten öğle olmuştu, gözleme yazısını görür görmez kendimizi evin bahçesine attık. Gözlemelerimizi yiyip çayımızı içtikten sonra yeniden yola koyulduk.
Yürüyüşe başladıktan kısa bir süre sonra o muhteşem Ölüdeniz manzarasıyla karşılaştığımız noktaya vardık. Manzaranın tadını daha iyi çıkarabilmek için yoldan biraz sapıp, ilerideki küçük tepenin üzerine çıkmanız gerekiyor. Şahane fotoğraflar çekeceğiniz yer de orası. Bizim şansımıza o tepeye vardığımızda yağmur başladı, o yüzden oradan erken ayrılıp yola koyulmak zorunda kaldık. Neyse ki yağmur kısa sürdü de yürüyüş çamurlu başlamamış oldu.
O noktadan sonra nispeten daha az ağaçlı, gölgeliği az, çoğunlukla taşlık bir zemini olan, bu yüzden de yürümesi biraz zahmetli olan bir bölgeye vardık. Bu noktadan sonra ilk çeşmeye ulaşana kadar uzun bir yol yürümek gerekiyor. Biz o kadar hazırlıklı olmadığımız için yolun yarısında suyumuz bitti. Belki de o yüzden çeşmeye varmak bize uzun geldi, bilmiyorum. Tek bildiğim çeşmeye vardığımızda ne kadar mutlu olduğumuzdu. Kana kana su içip, mataralarımızı doldurduktan sonra bir kaç yüz metre ilerideki bir kaç haneden oluşan yerleşim yerinde dinlenmeye karar verdik. Zaten öğle olmuştu, gözleme yazısını görür görmez kendimizi evin bahçesine attık. Gözlemelerimizi yiyip çayımızı içtikten sonra yeniden yola koyulduk.