September 30, 2012

Başka bir dünya gerçekten mümkün!

Bugün ülkenin on dört şehrinde 5199 sayılı ölüm yasası olarak bilinen yasayı protesto etmek ve hayvan haklarını savunmak için binlerce insan sokaklara döküldü. İşte bugün o binlerce insan sessiz dostlarının sesi olmak için var güçleriyle bağırırken insanlığa dair hala umut olduğunu fark ettim, umutlandım. 

Artık bırakın başkalarının hakkı için mücadele etmeyi, kendi hakları için bile ses çıkarmayan, duyarsız, bencil bir topluma dönüştüğümüze kanaat getirmiştim neredeyse. Ama bugün başkaydı. O insanların her birinin yüzü aydınlık, kalbi tertemizdi çünkü inançları, dünya görüşleri, siyasi duruşları, etnik kökenleri ya da insanları birbirinden ayıran her neleri varsa farklı olan bu insanlar ortak bir amaç uğruna bir araya geldiler. Hem de kendileri için değil, başka bir tür için ve sokaklarda yanlarından geçen, kafelerde oturdukları yerden meraklı gözlerle izleyen insanlara bu dünyanın sadece bize ait olmadığını haykırmak için bir araya geldiler. Öylesine doğal, öylesine bencillikten uzak, öylesine yürekten anlatmaya çalıştılar ki bunu, işte bu yüzden ben yeniden umutlandım. 

Çünkü kendi insanlığından, kendisini türlerin en üstünde gören egoistliğinden sıyrılıp başka türleri düşünebilen bir insanın daha barışçıl, daha insancıl olacağına dair inancım var. Dünya üzerindeki türlerden yalnızca biri ve hatta yaptığımız aletler olmasa belki de doğa karşısında en savunmasız türü olduğumuzu anladığımız an, ırklar, etnik kökenler, diller, inançlar, dünya görüşleri gibi farklılıkların da anlamının olmadığını anladığımız an olacaktır. İşte o zaman kendi türümüzle de barış içinde yaşayabilme şansını bulabiliriz, sadece ama sadece insan olarak.

Tamam, bugünün duygusallığı ile optimistliğin dozunu biraz kaçırmış olabilirim ama umut için de bu şart. Hem buna inanıyorum, inanmak istiyorum: Başka bir dünya gerçekten mümkün! 

September 20, 2012

Kim daha eşit?


MADDE 10 - Herkes, dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasi düşünce, felsefi inanç, din, mezhep ve benzeri sebeplerle ayırım gözetilmeksizin kanun önünde eşittir. Kadınlar ve erkekler eşit haklara sahiptir. Devlet, bu eşitliğin yaşama geçmesini sağlamakla yükümlüdür.

1982 Anayasası’nın 10. maddesine göre “herkes” kanun önünde ayrım gözetilmeksizin eşittir. Ama gerçekten eşit midir? Daha geçtiğimiz hafta AKP'li milletvekili Mustafa Şentop "Eşcinsellerle ilgili ifadeyi anayasanın hiç bir yerinde görmek istemiyorum" diyerek milyonlarca vatandaşının üzerini bir kalemde çizerek o "herkes" kavramının eşcinselleri kapsamadığını açıkça dile getirmiş oldu. Böylece 2004 yılından bu yana anayasaya cinsel yönelim ve cinsiyet kimliği ifadelerinin eklenmesi ihtimali biraz daha karanlığa gömüldü. 

1982 anayasasının eşitliği düzenleyen 10. maddesinin bir eksikliği kadın hareketinin yıllar süren mücadelesi sonucunda 22 Mayıs 2004 yılında resmi gazetede yayınlanan değişiklikle kadınlar ve erkeklerin eşit haklara sahip olduğu cümlesi eklendi. Böylece kadın hareketinin Anayasa’nın 10. maddesinin değiştirilmesine yönelik talepleri tam istenildiği şekilde olmasa da kadın ve erkeğin eşit haklara sahip olduğu cümlesinin eklenmesiyle küçük de olsa bir kazanım oldu. Kadın hareketinin o zamanki talepleri bu cümleye ilaveten kadınlara karşı her türden cinsiyet ayrımcılığının yasaklanması ve ayrıca Birleşmiş Milletler’in Kadınlara Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Önlenmesi Sözleşmesi’ne (CEDAW)[1] istinaden, kadınlar ve erkekler arasında fiili eşitlik sağlanıncaya kadar devletin her türlü geçici ve özel önlemi almasını da içeriyordu. Nitekim yine 2010 yılında aynı maddeye “Bu maksatla alınacak tedbirler eşitlik ilkesine aykırı olarak yorumlanamaz” gibi çok muğlak ve soyut bir cümle daha eklendi. Bu cümle elbette ki kadın hareketinin taleplerini yerine getirmekten oldukça uzak bir cümleydi.

September 8, 2012

Bekarlık sultanlıktır, tabi ki ev aramıyorsan!

Bir süredir bir şey yazamadım çünkü hastaydım, düşmek bilmeyen bir böbrek taşına sahip olmanın dayanılmaz ağrılarıyla boğuşuyordum. Tam o ağrıların ortasında ev sahibi çık evimden dedi. Daha önce Eylül gibi boşaltabilir miyim diye rica etmişti ama ben mümkün değil, Ekim gibi olabilir demiştim. Bu sefer rica değil tehditle evimi boşalt dedi. Ağustos başındaki saldırı, sonrasındaki böbrek ağrısı yüzünden zaten yorgun olan zihnim ve bedenim yeni bir saçmalıkla uğraşmayı kaldıramayacağı için hukuki yoldan hakkımı aramak yerine evden çıkmayı tercih ettim. Yaklaşık bir hafta süren internetten ev bakma ve piyasanın nabzını yoklama çalışmalarım üç gün süren ev gezme maratonuyla son buldu. İşte o üç gün boyunca emlakçı emlakçı dolaşıp, ev sahiplerinin ve emlakçıların abuk sabuk sorularına ve taleplerine olabildiğince sakin cevaplar vermeye çalıştım. Ne de olsa ben bekar, üstelik sabit ve onların anlayabileceği türden bir işi ve geliri olmayan yani ev sahiplerinin hiç mi hiç istemediği cinsten bir kiracı olduğum için hep alttan almalıydım. 

LinkWithin

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...

Paylaş