Bugün güzel bir gün, dünün sarhoşluğu halen üzerimde, o muhteşem günden kalan gülümseme halen yüzümde. Çünkü dün İstiklal Caddesi’ni bir kez daha gökkuşağına boyadık, bu sefer geçen yıldan çok daha fazla kişinin katılımıyla 11. Onur yürüyüşünü gerçekleştirdik. İlki 2003 yılında bir avuç insanla gerçekleşen, 2006 yılında ilk kez katıldığımda yine yüzlerle ifade edilen katılımın ardından, 2007 yılında “nerdeyse binlerce kişi yürüdük” diye mutlu olmuştuk. Geçen yıl kimine göre 15 bin, kimine göre 20 bin kişi yürüdük. Bu yıl Gezi direnişinin de kattığı ivmeyle çok çok daha fazla olacağımızı biliyordum İstiklal Caddesi’nde, nitekim oldu. Öyle güzel, öyle coşkulu, öyle onurlu bir kalabalıktı ki insan nasıl mutlu olmasın.
Her yıl biraz daha büyüyoruz, her yıl biraz daha kalabalıklaşıyoruz, her yıl sesimiz biraz daha fazla gür ve ısrarlı çıkıyor. Ancak bu yılı böylesine coşkulu kılan elbette ki Gezi süreci. Daha Gezi’de ilk ağaçlar söküldüğünde koşanlardan biriydik, polise kitap okuyan bizdik, direniş başladığında en önlerde yer alan, barikatların üzerinde gökkuşağı bayrağını dalgalandıran bizdik. LGBT'ler en başından beri Gezi'deydi ve direnişinin en önemli bileşeni haline geldi. Dolayısıyla herkes gibi LGBT’leri de güçlendirdi Gezi Parkı, herkes gibi bizim de özgüvenimizi tekrar yerine getirdi, cesaretimizi arttırdı. Biz Gezi’yle birlikte bir arada durmanın ne kadar önemli olduğunu anladık, Gezi’yle birlikte daha çok insana dokunduk. Evet, bu direnişte hep öndeydik çünkü Gezi bizimdi, bizim elimizden alınmak istenen varolma alanlarımızdan biriydi. 1996 yılında Habitat Kongresi öncesinde şehrin merkezinin “temizlenmesi” sırasında uzaklaştırılan; Eryaman’da, Avcılar’da barınma hakları ellerinden alınmak istenen, bu yüzden saldırılara maruz kalan da bizlerdik. Tarlabaşı’ndaki kentel dönüşüm adı altında yapılan “temizlik” kampanyasında da yaşam alanlarından biri ellerinden alınan da bizdik. Çünkü biz modernleşme ve kentleşme adı altında şehrin merkezlerinden kovulan ötekilerden biriyiz. Dolayısıyla mekansal alanı sürekli daralan ve durmadan itilen bir grup LGBT’ler. İşte bu yüzden de Gezi’deydik, kamusal alanların paydaşlarından biri olduğumuz için, barınma hakkımız durmadan ihlal edildiği için.
Bizi Gezi direnişinin en ön saflarında olmaya iten elbette daha başka nedenler de var. Saymakla bitmez. Kısaca en temelde yaşam hakkımız, düz anlamıyla yaşam hakkı, yaşamak, öldürülmemek; insanca ve onurlu bir şekilde, herkes gibi, bir yaşam sürebilmek diyelim. Sesimizi duymak istemeyen ve ayrımcılığa uğramamamız için yasal korumaya ilişkin bir düzenleme yapmadığı gibi homofobik ve transfobik söylemleriyle hayatımızı daha da zorlaştıran devlete karşı, katillerimize ceza indirimi verene adaletsiz yargıya karşı, heteroseksüel olmayan herkesi “sapkın” gören heteroseksist sisteme karşı, tecavüzcüleri serbest bırakan erkek zihniyetli hukuka karşı, her an her yerde sözlü ya da fiziksel şiddete uğramamızı maalesef olanaklı kılan homofobik, transfobik, bifobik zihniyete karşı Gezi’deydik. Bu süreçte görünürlüğümüz arttı, derdimizi barışın, duyarlılığın, hakkaniyetin olduğu bir ortamda anlatma imkanı bulduk. Gezi’den sonra mahallelerdeki parklara kadar ulaştık, işte bu yüzden biraz daha güçlendik. Hem LGBT’lerin hem de LGBT olmayan bireylerin desteğiyle dün öylesine kocaman bir yürüyüş gerçekleştirdik.
Evet, rengarenk bir yürüyüştü, binlerce gökkuşağı bayrağı dalgalandı İstiklal’de, birbirinden muzip, birbirinden eğlenceli pankartlar açıldı, istediğimiz gibi giyindik, görünmek istediğimiz gibi yürüdük, özgürce, İstiklal’i baştan sona el ele, omuz omuza geçtik. Rengarenk bir yürüştü, “biz varız, buradayız ve gitmiyoruz”u gösterdik herkese. Çok çok binlerce insandık; eşitlik için yürüdük, adalet için yürüdük, onurlu ve insanca bir yaşam için yürüdük, barış için yürüdük, biz aslında kendimiz kadar herkes için yürüdük. Biz yaşamları ellerinden alınan Ahmet Yıldız için, İrem için, Baki Koşar için, Melek için, Serap için, Roşin için ve bu ülkede sırf eşcinsel ya da transseksüel olduğundan ötürü öldürülen, sayısını bile bilmediğimiz arkadaşlarımız için yürüdük. Daha çok ölmeyelim, daha çok darp edilmeyelim, daha çok aşağılanmayalım diye, özgürce yaşayacağımız, şiddetsiz ve herkesin olmak isteği gibi olabildiği bir dünya için yürüdük ve yürümeye devam edeceğiz.
No comments:
Post a Comment