July 25, 2012

sana sıcak, bana sıcak, bir de onlara sıcak!

Değil dışarıya çıkıp bir kaç adım atmak evde hiçbir şey yapmadan otururken bile terlemeye sebep olan bu sıcaklar hakkında bir yazı yazmasam ayıp olurdu. Bir diğer yandan da tarihin sayfalarının 2012 yılının Temmuz ayının ne kadar sıcak olduğundan mahrum kalmaması için bu yazı gerekliydi. İleride çocuklarınıza okutur bakın böyle bir sıcak yaz yaşadık dersiniz diyeceğim de büyük olasılıkla geleceğin çocukları için bu sıcaklar çok da sıcak olmayacaktır. Hani global ısınmadan ötürü malum bir sürü felaket senaryosu yazılıyor ya. Onlardan birisine göre bundan 50 yıl kadar sonra Karadeniz kıyısı şimdinin Akdeniz bölgesi iklimine dönüşecekmiş. Varın Antalya'nın, İzmir'in falan ne olacağını siz düşünün. Hatta diyorlar ki Hilton oteller zinciri Karadeniz kıyılarına yatırım yapmaya başlamış bile. Böyle diyorlar anlayacağınız. O yüzden halimize şükredip bu günlerin tadını çıkaralım.

July 16, 2012

Pazar günü İzmir'de ne yapılmaz?

Plajı gören var mı? Yok yok korkmayın, İzmir bu kadar da değil :) 
Her şeyden önce Pazar günü İzmir civarında denize girebileceğiniz sakin, güzel bir koy aranmaz. Hele de size sakin bir koy olarak Akarca Koyu önerildiyse oraya asla gidilmez. Neden? Çünkü orası değil İzmir'in çevresinden gelen, tüm Kıyı Ege'den gelen insanlar tarafından istila edilmiştir. Bu yüzden Sığacık'a gidilmez, Ürkmez tarafına da, Gümüldür'e de... Çeşme tarafını ise hiç söylemiyorum bile. Aslında Pazar günü istila edilmeyen bir koy yoktur İzmir ve civarında. O yüzden Pazar günü denize gidilmez. 

Oldu da kazara plaja gittiniz şöyle Çeşme tarafına. Geri dönüş için asla ve asla saat 19'dan sonraya kalınmaz. Kalınırsa gününüz zehir olur. Zaten gündüz sıcağın ve denizin verdiği yorgunluk sinir patlaması olarak size geri döner. Trafik fenadır çünkü Pazar akşamları. Sanırsınız bütün İzmir Çeşme'ye gitmiştir. Hele de Urla'dan ya da ne bileyim Çeşmealtı'dan geliyorsanız ve Güzelbahçe yolunu kullanmaya kalktıysanız bence kapatın kontağı oturun deniz kenarında çiğden çitleyin. Gece yarısına doğru biraz rahatlar o zaman gidersiniz evinize.


July 11, 2012

Sırada kim var?

Dün gece acı haber Antalya'dan geldi bu sefer. Bir trans arkadaşımız daha öldürülmüş; Seçil Anne'ymiş ismi. Yaşarken tanımadım kendisini ama öldürüldüğünü duyduğumda üzüldüm kırk yıllık dostummuş gibi. Daha önce de üzüldük, defalarca, Dilek için, Ebru için, Melek için, Ahmet için... Üzülmeye, ağlamaya devam ediyoruz, hiç tanımadığımız insanların yasını tutuyoruz. Biliyoruz ki öldürülen tanımadığımız insan değil, biziz. Her gün tek tek öldürülüyoruz... 

2009 yılında Ankara'da öldürülen Melek, benim evimin bir kaç sokak ilerisinde oturuyordu. Onu yaşarken de tanımıştım üstelik. Beni en çok etkileyen ölümlerden biriydi. O zaman oturup yazdığım ve facebookta paylaştığım kısa metni paylaşmak istiyorum. Çünkü orada Melek'in ismi yerine Seçil Anne'yi koyduğunuzda üç yıl öncenin değil bugünün acısını göreceksiniz, hatta yarının da.

"Meğer ben uyumaya hazırlanırken o gece mahallemize ölüm gelmiş. Kim bilir kaçımızın evinin önünden geçmiştir. Duymamışız, görmemişiz hiç birimiz. Zaten ölüm sessizdir, nefretle gelen ölüm daha da sessiz. Usulca giriverir evin içine insan bedenine bürünmüş şekliyle. Hatta gülümseyerek girer eve, ve hatta şehvetle! O gece de ölüm onca kapının önünden geçip Melek'in evine girivermiş. O gün sıra Melek'e gelmiş. Yarın bir sokak ilerisine, öbür gün kim bilir belki de bizim eve, bi zuyurken yatağımızda. Kim duyacak ki üç beş kişiden fazla?

Dün Dilek için bir dilek tuttuk, Ebru'ya söz verdik unutmayacağız diye, şimdi de Melek'i meleklere emanet ediyoruz. Ahmet de gitti zaten, kuyudan çıkarılanlar da cabası. Bir sürü isim var isimler sözlüğümüzde. Bir sonraki için slogan bulmak biraz daha zorlaşacak. Şimdiden her isim için bir slogan mı hazırlasak ne?

Yok bu elli kişinin bağırmasıyla hallolacak bir mesele değil. Daha çok olmalı, sadece bağırmakla da kalmamalı. Herkes, bir şey yapmalı, diyor. Yapmalı yapmasına da orada sesimizi duyacak kimse var mı? Kaç kişi daha ölmeli ciddiye alınmak için? elini kolunu sallaya sallaya dolaşırken bu nefret sokaklarımızda, elini kolunu sallayarak girerken evlerimize oturup bekleyecek miyiz sıra kime gelecek diye? İsimlere kafiyeli sloganlar bulmaktan daha iyi bir şeyler olmalı yapacak!

Ölüm sessiz geliyor, bu seferlik teğet geçip bizleri birisinin evine giriyor usulca. Melek isim kardeşleriydi üstelik... Melek'i bile korumayan melekler umursar mı ki bizleri?" 13 Nisan 2009  

"Aileye Mahsustur"

Bugün her zamanki gibi Gelinkaya mevkiine gittik denize girmek için. Orayı seviyoruz biz çünkü gölgenin altında oturduğumuz masanın hemen yanından denize girebiliyoruz, yiyoruz, içiyoruz, tavla oynuyoruz. Üstelik şezlong ve şemsiye için para da ödemiyoruz. Ama ilk kez yanımızda bir kadın olmadan gidince gördük orasının da gerçek yüzünü. Konumuz "aileye mahsus" Türkiye...

Yine her zamanki gibi deniz kenarındaki masaya yöneldik. Tam masaya varacakken garson yetişti ve bize "orası aileye ait" dedi. Dönüp baktık, "Biz de aileyiz" dedik. Sonuçta bir şekilde deniz kenarındaki masaya oturduk. Ancak bu aile mevzusunun benim canımı fazlasıyla sıkmaya başladığını fark ettim. Deniz kenarındaki masalar onların, restoranların en nezih köşeleri ve cam kenarı masaları da, en güzel evler onlara kiralık, piknik alanları onlara mahsus... Aile çay bahçeleri, aile lokantaları, aile plajı, aile apartmanı, aile mahallesi derken sırada ne var? Aile ülkesi mi? Hoş, yıllardır hükümetin söylemi buna işaret ediyor. Sonuçta üç çocuk yapabilmek için önce "aile" olmak gerekiyor. Malum aile olmadan yapılan çocuklar pek kabul görmüyor. Çocuğun makbulü de nikahlı aileden yapılanı. Dolayısıyla "en az üç çocuk" söyleminin temelinde "aile olun" yatıyor. Zaten herkesin heteroseksüel olarak addedildiği bu ülkede aksi kimsenin aklına da gelmiyor. Dayatılan bu heteroseksüellik normu bir çok eşcinseli de istemeye istemeye yuva kurmaya ve sistemin istediği gibi bir aile olmaya itiyor. Elbette ki mutsuz bir aileye dönüşüyorlar ama sistem zaten bireyin mutluluğunu dert etmiyor. Tek derdi aile kurumunun varlığının devam etmesi, vatana millete hayırlı yeni nesiller yetiştirilmesi, yetiştirirken daha çok tüketilmesi, tüketilmesi ve yeniden tüketilmesi...

LinkWithin

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...

Paylaş