Bir insan düşünün, öyle bir insan ki hangi milletten ya da
etnik kökenden olursa olsun, hangi dili konuşursa konuşsun, ten rengi ister beyaz, ister siyah, ister başka renk olsun, tanrının hangi dinine inanırsa inansın, hep ama hep öteki olsun. Yok bulmaca değil, yazılarımı takip edenler bu ötekiyi hemen tanımışlardır. Tanımayanlara baştan anlatayım.
etnik kökenden olursa olsun, hangi dili konuşursa konuşsun, ten rengi ister beyaz, ister siyah, ister başka renk olsun, tanrının hangi dinine inanırsa inansın, hep ama hep öteki olsun. Yok bulmaca değil, yazılarımı takip edenler bu ötekiyi hemen tanımışlardır. Tanımayanlara baştan anlatayım.
Her ülkenin, her coğrafi bölgenin kendine özgü ötekileri var. Çünkü her yerin ve herşeyin bir egemeni var ve dolayısıyla egemen olmayan tüm diğerleri de onun ötekisi oluyor. Bu ötekilikler bazen bölgesel, bazen ulusal olabileceği gibi, bazen de daha geniş bir coğrafyaya yayılabiliyor ama nihayetinde tüm bu ötekiler, belirli bir grup insanın üzerinde uzlaşıp, belirli aidiyetler üzerinden ötekileştirdikleri. Ancak dünya üzerinde yaşayan bunca farklı insanın üzerinde uzlaştığı belki de tek şey, eşcinselliğe ve transseksüelliğe bakış açıları. Ne zaman çok kültürlü bir toplantıya katılsam bu düşünce takılıyor aklıma. Şu anda da Stockholm'de daha önce katıldığım LGBT insan hakları eğitiminin değerlendirme seminerindeyim ve çoğunluğunun Asya ve Afrika ülkelerinden olduğu yirmi sekiz kişilik çok kültürlü bir grupla bir çeşit deneyim paylaşımında bulunuyoruz ve haliyle odağımız LGBT hakları.
Başka başka diller konuşuyoruz, birbirinden çok farklı geleneklerimiz var, farklı giyiniyoruz, farklı yiyecekleri seviyoruz, uzun lafın kısası birbirimize hiç mi hiç benzemiyoruz ama yaşadığımız ayrımcılığı, karşılaştığımız nefreti, şiddeti ve içinde bulunduğumuz çıkmazları konuşmaya başladığımızda birden tek bir insana dönüşüveriyoruz, dilimiz, rengimiz, inancımız aynılaşıveriyor. Bütün farklılıklarımız silinip tek farkılığımızla tabiri caizse küresel bir öteki oluveriyoruz.
Akıl erdirmesi zor. Şu koskaca yedi milyarlık dünyada en iyimser rakamla, birkaç yüz milyon insan vardır eşcinsellerle ve transseksüellerle sorunu olmayan. Gerisi için biz günahkarız, suçluyuz, en iyi haliyle hastayız. Iyi de hangi ara oldu bu ağız birliği ya da neden oldu? Bunun yerine barış için hemfikir olunsaydı, hassasiyet yaşadığımız çevreyi korumak için gelişseydi, dünya üzerinde yaşayan tüm canlılara saygı duyma konusunda uzlaşılsaydı keşke.
Biliyorum hoşlanmamak ya da nefret etmek için efor harcamak gerekmiyor, üzerinde düşünmek gerekmiyor, argüman üretmek gerekmiyor hatta sevmeme ya da nefret etme gerekçesini söylemek bile gerekmiyor. Oldukça zahmetsiz bir şey, tam insana göre. Bu yüzden belki bu insanlığımız bir yanılsamadır, belki de barış için, dünya için, diğer canlılar için düşünmeye başladığımızda gerçek anlamda insan olacağız. Sizce de üzerinde düşünmeye değmez mi? Zira dünyanın her yerine yanımızda ötekiliğimizi taşımamız kadar sizin de durmadan nefret etmeniz çok yorucu değil mi?
2 comments:
İnsan doğmakla insan ''olmak'' farklı kavramlardır derim her daim. Şayet bu farklılıkları bir potada eritsek doğduğumuz gibi olabiliriz. Emeğinize sağlık...
çok haklısınız, insanlık başka bir şey ve her insana nasip olmuyor.
Post a Comment