January 15, 2013

Eşcinsel olma potansiyelimi dürtmeyiniz lütfen ama!

Tutamadım kendimi, Ali Rıza Demircan'ın dediklerine dair bir kaç şey yazmaya karar verdim. Bilenler biliyor, bilmeyenler için de işte Demircan'ın ağzından çıkan yeni baklalar: 

"Eşcinseller demokratik, laik toplumun problemidir. Eğer İslam toplumu olsaydı o zaman gerekli bilgilendirmeler yapılırdı. Onlar doğuştan diyorlar, ama yanlışları var. Bilimadamı kisvesi altında konuşanlar konuları çarpıtıyorlar. Yüce Allah bizi kulluk denemesine tabi tuttuğu için güzellikler kodladığı gibi kötülükler de kodlamışlar. Her adamın cinayet işleme potansiyeli olduğu gibi eşcinsel olma potansiyeli de vardır."

Ali Rıza Demircan bundan 3 yıl önce de Pelin Batu ve Nagehan Alçı'nın sunduğu "Sınırsız" isimli programda eşcinsellikle ilgili epey bir döktürmüştü. O yazıyı okumak için burayı tıklayabilirsiniz. O zaman da eşcinselliğin ne kadar günah, psikolog ve psikiyatrların dediklerinin ne kadar temelsiz ve bilimsel geçerlilikten yoksun olduğunu söylemişti. O programda bir eşcinselin müslüman olamayacağını da söylemişti Demircan. Bu sefer, Allah'ın bizi denemek için güzellikler kadar kötülüklerde kodladığını söylüyor. Yani bir eşcinsel de pekala müslüman olabilir ama sınavda olduğumuz için bunu fiiliyata dökmemesi gerekir ki cennetin kapıları kendisine açılsın. 

Eşcinsellik demokratik toplumların ve laik toplumların mı sorunudur? Nereden baktığımıza ve sorunu ne olarak tanımladığımıza bağlı aslında bu. İslam ülkelerinde ve şeriatın hüküm sürdüğü ülkelerde bir insanın çıkıp ben eşcinselim demesi, kendi ölüm fermanını imzalaması gibi bir şey. Bu yüzden eşcinseller seslerini elbette dini referansların temel alınmadığı, dini hukuk kurallarının işlemediği laik ve demokratik toplumlarda çıkarabiliyorlar. Dolayısıyla demokratik ve laik toplumlarda eşcinsellik de tartışma konusu olup, gündeme gelebiliyor. eşcinselliğin çıkış kaynağını toplumun demokratik ve laik olmasına bağlamak gülünç duruma düşmekten başka bir şey değil.  Biliminsanı kisvesi altında konuşanlar kim bilmiyorum ama belki de psikolog ve psikiyatrlardır. Ne de olsa Demircan onların söylediklerini bilimsel bulmuyor. Oysa kendisi ne kadar somut şeyleri referans alarak konuşuyor!

Demircan'ın bu zırvalamasında beni en çok gülümseten "her adamın eşcinsel olma potansiyeli vardır" kısmı. Çünkü hemen bir cümle öncesinde söylediği, eşcinselliğin doğuştan olmadığı tezine aykırı bir şey bu söylediği. Nihayetinde Demircan'a göre bunu hepimizin içine Allah koyuyor. Ayrıca bu cümle, onun eşcinselliği bir eğilim olarak gördüğünü de gösteriyor, ancak fiiliyata dökülmemesi gereken bir eğilim. Demek kendisinin de gözü arada erkeklere kayıyor ki, böylesine bir savda bulunabiliyor. Hani derler ya "yoldan çıkarılmayacak heteroseksüel erkek yoktur" diye, demek ki doğruymuş. 

Ne dersiniz, Demircan üç yılda müslüman eşcinsel olamaz tezinden, herkesin içinde eşcinsel olma potansiyeli vardır tezine geldiğine göre, bir üç yıl sonra coming out mu yapacak?  

January 14, 2013

Nedir bu medyanın dilinden çektiğimiz?

Beğensek de beğenmesek de medya, ekonomik alandan toplumsal ve kültürel alana kadar toplumsal yaşamda her türlü konuya bir aktör olarak doğrudan katılan önemli bir güç, dolayısıyla toplumları etkileme, yönlendirme ve manipüle etme potansiyeli oldukça yüksek bir araçtır. Bu yüzden herhangi bir konu hakkında medyanın kullandığı dilin, toplumun düşünme biçimini, durumlar/olaylar/gruplar/kişiler hakkındaki tutumlarını ve yargılarını oluşturmada ya da pekiştirmede çok önemli bir araç olduğu artık herkesin hemfikir olduğu bir gerçeklik. Bunun en güzel örneği de aynı haberin farklı medya kuruluşları tarafından, sahip oldukları değerler ve inanışlar doğrultusunda çok farklı şekilde haberleştiriliyor olması. Beni bu yazıyı yazmaya iten de Radikal’in internet sayfasında 12 Ocak tarihinde yayınladığı bir habere attığı başlık
.
Yazının başlığı şöyle: İtalya’yı karıştıran karar: Müslüman babaya “Hayır”, lezbiyen çifte “Evet”

Başlığı gördüğünüzde, eğer çok farklı bir düşünme biçiminiz yoksa, aklınıza ilk gelen bir kişinin babalık hakkının sırf “müslüman” olduğu için elinden alındığı, öte yandan lezbiyen bir çifte annelik hakkının verildiğidir.
Hayır, tam olarak öyle değil. Durum özetle şu: Bir adam karısına çocuğunun gözleri önünde şiddet uyguluyor. Kadın boşanma davası açıyor. Mahkeme çocuğun velayetini annesine veriyor. Bu arada kadın tedavi gördüğü bir merkezdeki eğitmen bir kadınla ilişki kuruyor ve çocuğunu da alıp sevgilisiyle yaşamaya başlıyor. Adam da “gelişiminin homoseksüel ilişkinin yaşandığı bir ortamda olumsuz etkileneceği”gerekçesiyle oğlunun velayetini almak için dava açıyor ancak yargıtay bunun bilimsel bir temele dayanmadığını ve önyargıdan ibaret olduğunu savunarak davayı reddediyor.

Siz bu kararda babanın dini inancını görebildiniz mi? Ben göremedim. Eşcinsellerin çocuk sahibi olmalarının önünün açıldığına dair bir ipucu görebildiniz mi? Ben göremedim. Göremeyiz, çünkü ikisi de yok.

Ne var? Kocası tarafından şiddete uğramış bir kadın, bir lezbiyen ilişki, zaten bu ilişkiyi yaşayan kadınlardan birisine ait bir çocuk, bir itiraz ve itiraza verilen gayet güzel bir cevap. Bu koca herhangi bir dinden olabilir ve hatta inançsız da olabilir ki zaten davanın içeriğinde bu geçmiyor bile. Eşcinsel çiftlerin çocuk sahibi olabilmesi başka bir şeydir, bir annenin çocuğunu velayetini alması başka bir şeydir.

Bu haberin dili sorunludur, sorunlu olmasının ötesinde önyargıları beslemektedir. Öncelikle “Müslüman” kelimesinin altı çizilerek bir Avrupa ülkesinde yaşayan müslümanların sırf müslüman oldukları için haklarını elde edemedikleri, aynı zamanda şiddet uygulayanın müslüman olduğunun altının çizilmesi de müslüman erkeklerin şiddet uygulamaya daha eğilimli oldukları inancını pekiştirmektedir.

Lezbiyen ilişki yaşayan annenin “eski bir uyuşturucu bağımlısı” olduğunun altı çizilerek de eşcinsellerin yaşamlarının marjinal olduğu inancı pekiştirilmektedir.

Müslüman babaya “hayır”, lezbiyen çifte “evet” başlığıyla birbirinden alakasız iki şey kıyaslanarak, din ve eşcinsellik arasındaki ihtilaftan yararlanılmaya ve okuyanda şöyle bir “cık cık cık” çekme dürtüsü uyandırılmaya çalışıldığı da bariz bir şekilde ortada.

Peki neden? Çünkü karısına, çocuğunun gözü önünde şiddet uygulamış bir erkek, sırf “müslüman” olduğu için lezbiyen ilişki yaşayan kadından daha iyidir! Neden? Çünkü eşcinsellik ahlaksızlıktır. Neden? Çünkü eşcinsel ilişki yaşanan bir evde çocuğun gelişimi olumsuz etkilenir ama şiddete meyilli bir babanın evinde çocuğunun gelişimi olumsuz etkilenmez. Bunlar bu başlıktan bir çırpıda çıkarılabikecek sonuçlar. Daha detaylı bir analiz yapılsa daha neler çıkar kimbilir.

Evet, medya kuruluşları ya da medya çalışanları kendi inançları, kendi değerleri, kendi ahlakları doğrultusunda haber yaparlar. Haberin dilini olumlu kullanıp kullanmamak tamamen medya kuruluşlarının inisiyatifindedir.
Evet, bu haber doğrudan Radikal muhabirleri tarafından yapılmamıştır, doğrudan Radikal’in haberi de değildir ancak bu haberi olduğu gibi, bu önyargılı ve ürkütücü diliyle alarak Radikal de bu dili sahiplenmiştir. Dolayısıyla kullandığı bu dilden de sorumludur.

Radikal’in kısa bir süre önce“Barışın Dili” sloganıyla başlattığı girişim, bence Radikal’in medyanın dilinin ne kadar önemli olduğunu bildiğinin bir göstergesi. O halde “Barış” için gösterdiği bu özeni “ayrımcılık karşıtlığı” için de göstermesini beklemek çok mu olur?

Ben bir Radikal Blog yazarıyım, elimden geldiğince ve dilişmin döndüğünce Radikal Blog okurlarının eşcinsellik ve transseksüellik konularına başka bir açıdan bakmalarını, LGBT haklarını başka bir açıdan düşünmelerini amaçlayan yazılar yazmaya böylece homofobik ve transfobik tutumlarını sorgulatmaya çalışıyorum. Çünkü ben biliyorum ki LGBT’lere karşı önyargıların, olumsuz düşüncelerin, korkuların ve hatta nefretin arkasında eşcinselliğin ve transseksüelliğin ne olduğunun tam olarak bilinmemesi yatıyor.

Öte yandan yine biliyorum ki önyargılarından, homofobisinden, transfobisinden kurtulması, kullandığı dilin evrilmesi gereken yalnızca bir grup Radikal okuru değil. Farkında olarak ya da olmayarak, zaman zaman önyargıları besleyen, bir grup hakkındaki olumsuz düşünceleri pekiştiren bir haber dili kullanan ya da o şekilde kullanılmış bir dili olduğu gibi almakta sakınca görmeyen, sırf daha çok okunsun ve daha sansasyonel olsun diye içerikle alakasız başlıklar atan Radikal’in kendisi de bu dönüşümün hedef kitlesi içinde.

Radikal’i zaman zaman kullandığı bu dilden ve özensizliğinden dolayı eleştirmeme rağmen Radikal Blog’da yazmaya da devam ediyorum. Umuyorum ki benim ve diğer bir kaç arkadaşımın yazdıklarını Radikal muhabirleri de okusun. Okusunlar ki gelecekte böyle başlıklara sahip, önyargılarla doldurulmuş haberleri Radikal sayfalarında görmeyelim. Okusunlar ki çalıştıkları medya kuruluşu “ayrımcılık karşıtı dilin” de öncüsü olsun. Okusunlar ki bizler, eşcinseller ve transseksüeller, artık onların kullandığı bu dilin kurbanları olmayalım.

Merak edenler için bahsi geçen haberin linki:
http://www.radikal.com.tr/Radikal.aspx?aType=RadikalDetayV3&ArticleID=1116524&CategoryID=81

January 11, 2013

Eşcinsellik Batı'dan mı geldi?


Eşcinselliğin Batı icadı olduğu, bize de Batı’dan geldiğine dair ciddi inanışlar vardır. Eşcinsellik deyince ilk akla gelenin Antik Yunan olmasının etkisinin haricinde, bu inanma isteğinin temelinde elbette ki ataerkil düzenin gerektirdiği eil söylemin ve onun değerlerin payı büyüktür. Erkekliğin bu kadar yüceltildiği bizimki gibi toplumlarda eşcinselliğin var olageldiğinin kabul edilmesi bir nevi erkekliğe leke sürmek olacağı için “bizden değildir” diyerek reddetme yolu tercih edilir. Bu yüzden Türk toplumunda eşcinselliğin olmadığı, bunun Batı’dan gelmiş bir illet olduğu düşünülür ve söylenir. Böyle midir gerçekten? Elbette ki hayır, Türkiye’nin Doğu’suna şöyle göz ucuyla bile baktığımızda böyle olmadığını kolaylıkla görebiliriz. İşte size Doğu’dan bir kaç örnek.
 
 
Douglas Sanders, Kanada’da British Columbia Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nden emekli bir profesör ve son on yıldır Asya’da eşcinsel birliktelikler üzerine araştırmalar yapıyor ve Tayland’da bir üniversitede misafir öğretim görevlisi olarak ders veriyor. ILGA Dünya Konferansı sırasında Sanders’in yaptığı bir sunuma katılma şansı buldum. Sanders, Asya’da hem cins birlikteliklerin varlığının antik ve orta çağ Hindistan’ından eski Çin’e ve Japonya’ya kadar uzandığını ve bunun çeşitli metinlerde kendisine yer bulduğunu belirtiyordu sunumunda. Çin’de erkekler ve kadınlar arası ilişkilerin edebi metinlerde yer alması M.Ö. 600 yılına kadar uzanmaktadır. M.Ö 2. Yüzyıl boyunca hüküm sürmüş Han Hanedanlığı dönemi erkek eşcinselliğinin yüceltildiği bir çok edebi metine imkan tanıyan bir yüz yıl olarak bilinmektedir. Ayrıca 15. Yüzyılda bir grup antolojistin erkek eşcinselliğinin yer aldığı metinleri bir araya getirdikleri Records of the Cut Sleeve isimli antoloji Çin’in iki bin yıllık kültürel tarihindeki eşcinsel ilişkilere ışık tutmaktadır.

Japonya’da da hemcins ilişkinin yazılı tarihi bin yıldan daha geriye kadar uzanmaktadır. Çin’in erkekler arası ilişkilerini konu alan edebi metinlerinden esinlenerek yazılan Japon hikayeleri ve şiirlerinde, shudo ya da nanshoku olarak tabir edilen erkekler arası aşk ve cinsellik konu edilmiştir. Samuray geleneğinde de erkekler arası ilişkiler kendisini göstermektedir.

Douglas, eski Hint geleneğinde de hemcins ilişkinin meşru bir ilişki olduğunu, Kama Sutra’nın Auparisthaka bölümünün de çoğunlukla eşcinsel ilişkilere ayrıldığını söylüyor. Bunun yanında Kanarak ve Khajuraho gibi Ortaçağ Hint döneminde inşa edilen tapınaklarda da lezbiyen ve gey homoerotik sahnelerinin yer aldığı oymalar ziyaretçilerini selamlıyor. Zaten Hinduizm, cinsel çeşitliliğe önem veren ve hemcins arzusunu da doğal bir arzu olarak gören bir felsefeye sahip. Bu yüzden Eski Hint döneminde gerek oymalarda ve heykellerde gerekse metinlerde hemcins arzusu ve ilişkisi “doğal” bir şekilde sunulduğu görülüyor.

Asya’nın geçmişine ışık tutan bu Hint, Çin ve Japon metinleri hemcinsler arası ilişkilerin binlerce yıldır Doğu’da var olduğunu gösteriyor. Daha yakına geldiğimizde ise İran’ın ve Arap dünyasının geleneklerinde hemcins ilişkinin var olduğunu, toplum tarafından hoş karşılandığını ve hamamlar, bazı eğlence yerleri gibi alanlarda rahatlıkla yaşandığını biliyoruz. Öyle ki Safevi Handedanlığı döneminde “Amrad Khane” denilen erkeklerin erkeklere hizmet etmek üzere çalıştıkları genelevler yasal olarak tanınmış ve hatta vergiye bağlanmış.

Çok kısaca sözünü ettiğim örnekler de gösteriyor ki eşcinselliğin Batı’dan geldiği falan yoktur. Aslında eşcinsellik herhangi bir yerden de gelmemiştir. Eşcinsellik zaten insanın yaşadığı her yerdedir. Bunun için herhangi bir milletten ya da kültürden olmak gerekmez.Doğu’sundan Batı’sına, Kuzey’inden Güney’ine dünyanın her yerinde binlerce yıldır var olagelmiştir.

Ancak gerçekten eşcinsellikle ilgili Batı’dan gelen bir şey vardır. Homofobi ve eşcinselliğin yasaklanması Batı’dan gelmiştir. Bakın, şu anda Asya’da ya da Afrika’da eşcinselliğin yasak olduğu, eşcinsellerin hapis ya da ölüm cezasına çarptırıldığı ülkelerin büyük çoğunluğu bir zamanlar Batı’nın, çoğunlukla da İngilizlerin sömürgesi olmuş topraklardır. Binlerce yıl cinsel çeşitliliği destekleyen, hemcinsler arası illişkileri de insana özgü arzulardan birisi olan gören Asya felsefesi, Asya ülkelerinin bir bir İngilizlerin himayesi altına girmeleriyle kültürel bozulmaya uğramışlardır. İslam dünyasında olduğu gibi Ortaçağ Avrupası’nda da 1533 yılına kadar dini referanslarla günah sayılan ve ayıplanan eşcinsellik, ilk kez 1533 yılında dini referansların dışında, bir kanunla suç olarak ilan edilmiştir. İngiltere Kralı VIII. Henry tarafından! Böylece eşcinsel edimler kanunen suş sayılmaya ve edimleri gerçekleştirenler de ölüm de dahil olmak üzere ağır cezalara çarptırılmaya başlanmıştır. Kısa bir sürede de bütün Avrupa’yı bu yasaklar kuşatmıştır. Geçtiğimiz yüzyılın ortalarından itibaren Avrupa bu ayıbını düzeltmek üzere adımlar atmaya başlamıştır. İngiltere eşcinselliği ancak 1967 yılında suç olmaktan çıkarırken, eski sömürgelerinde yaşayan eşcinsel ve transseksüeller o dönemden kalma kanunların hala yürürlükte olmasından ötürü günümüzde dahi çeşitli şekillerde cezalandırılmaya devam edilmektedir.

Eşcinsellik sanıldığı gibi bir yerden gelmemiştir, bir topluma, bir kültüre, bir yaşayış biçimine ait bir olgu değildir. Murat Bardakçı, Osmanlı’da Seks isimli kitabında bu toprakların “eşcinsellik batıdan gelmiştir” türküsünün gerçeği yansıtmadığını söylerken, eşcinselliğin batıdan gelen bir kavram ya da alışkanlık değil aksine Batılılaşmayla birlikte “utanılan” ve “saklanan” bir eğilim haline dönüşen bir gerçeklik olduğunu belirtmektedir. Evet, bu topraklarda da tıpkı Doğu’da olduğu gibi, tıpkı Batı’da olduğu gibi, tıpkı dünyanın insanların yaşadığı her bölgesinde olduğu gibi eşcinsellik hep vardı ve var olmaya da devam ediyor. Bunun için coğrafi bir kaynak aramaya da gerek yok, bu eğilim bizim kendi içimizde ve biz her neredeysek eşcinsellik de o coğrafyada.

Yararlanılan Kaynaklar:
Gregory Woods, A History of Gay Literature,Yale University Press: 1999
Byrne Fone, Homophobia, Picador:2000
Douglas Sanders, Same-Sex Marriage in Asia, Konferans sunumu, 15 Aralık 2012,
Murat Bardakçı, Osmanlı’da Seks, İnkilap:2005

January 10, 2013

Sokak hayvanlarının çilesi bitmiyor


Sokakta yaşayan hayvanlar bir çok tehditle karşı karşıyalar. En önemli sorunları da açlık ve susuzluk. Ancak sokak hayvanları için belki de en büyük tehdit insanlar. Sokakta yaşayan hayvanlar sıklıkla insanların şiddetine maruz kalıyorlar, sakat bırakılıyorlar, öldürülüyorlar, tecavüze uğruyorlar. Onları koruyan ve sahip çıkan insan sayısı ise Türkiye’nin nüfusuyla kıyaslandığında yok denecek kadar az. Oysa ki onların yaşam alanlarını muhteşem şehirleşmelerimizle birlikte bizler daralttık, onların yemek bulamamalarının, su kaynaklarına ulaşamamalarının sebebi bizleriz. Doğrudan olmasa da dolaylı yoldan ölümlerine sebep olanlar da bizleriz. Nasıl mı? Örneğin çöpe attığımız kırılmış bardak ve tabaklarımız çöp bidonlarında yemek arayan kedi ve köpeklerin yaralanmalarına ve bazen de ölmelerine sebep oluyor. Arabalarıyla, kazada olsa, çarpıp kaçan ve çarptığı hayvanı ölümle başbaşa bırakan da yine insanlar. Dolayısıyla sokak hayvanları aslında ne çekiyorlarsa insandan ve insanların yaptıklarından çekiyorlar.

LinkWithin

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...

Paylaş