Beğensek de beğenmesek de medya, ekonomik alandan toplumsal ve kültürel alana kadar toplumsal yaşamda her türlü konuya bir aktör olarak doğrudan katılan önemli bir güç, dolayısıyla toplumları etkileme, yönlendirme ve manipüle etme potansiyeli oldukça yüksek bir araçtır. Bu yüzden herhangi bir konu hakkında medyanın kullandığı dilin, toplumun düşünme biçimini, durumlar/olaylar/gruplar/kişiler hakkındaki tutumlarını ve yargılarını oluşturmada ya da pekiştirmede çok önemli bir araç olduğu artık herkesin hemfikir olduğu bir gerçeklik. Bunun en güzel örneği de aynı haberin farklı medya kuruluşları tarafından, sahip oldukları değerler ve inanışlar doğrultusunda çok farklı şekilde haberleştiriliyor olması. Beni bu yazıyı yazmaya iten de Radikal’in internet sayfasında 12 Ocak tarihinde yayınladığı bir habere attığı başlık
.
Yazının başlığı şöyle: İtalya’yı karıştıran karar: Müslüman babaya “Hayır”, lezbiyen çifte “Evet”
Başlığı gördüğünüzde, eğer çok farklı bir düşünme biçiminiz yoksa, aklınıza ilk gelen bir kişinin babalık hakkının sırf “müslüman” olduğu için elinden alındığı, öte yandan lezbiyen bir çifte annelik hakkının verildiğidir.
Hayır, tam olarak öyle değil. Durum özetle şu: Bir adam karısına çocuğunun gözleri önünde şiddet uyguluyor. Kadın boşanma davası açıyor. Mahkeme çocuğun velayetini annesine veriyor. Bu arada kadın tedavi gördüğü bir merkezdeki eğitmen bir kadınla ilişki kuruyor ve çocuğunu da alıp sevgilisiyle yaşamaya başlıyor. Adam da “gelişiminin homoseksüel ilişkinin yaşandığı bir ortamda olumsuz etkileneceği”gerekçesiyle oğlunun velayetini almak için dava açıyor ancak yargıtay bunun bilimsel bir temele dayanmadığını ve önyargıdan ibaret olduğunu savunarak davayı reddediyor.
Siz bu kararda babanın dini inancını görebildiniz mi? Ben göremedim. Eşcinsellerin çocuk sahibi olmalarının önünün açıldığına dair bir ipucu görebildiniz mi? Ben göremedim. Göremeyiz, çünkü ikisi de yok.
Ne var? Kocası tarafından şiddete uğramış bir kadın, bir lezbiyen ilişki, zaten bu ilişkiyi yaşayan kadınlardan birisine ait bir çocuk, bir itiraz ve itiraza verilen gayet güzel bir cevap. Bu koca herhangi bir dinden olabilir ve hatta inançsız da olabilir ki zaten davanın içeriğinde bu geçmiyor bile. Eşcinsel çiftlerin çocuk sahibi olabilmesi başka bir şeydir, bir annenin çocuğunu velayetini alması başka bir şeydir.
Bu haberin dili sorunludur, sorunlu olmasının ötesinde önyargıları beslemektedir. Öncelikle “Müslüman” kelimesinin altı çizilerek bir Avrupa ülkesinde yaşayan müslümanların sırf müslüman oldukları için haklarını elde edemedikleri, aynı zamanda şiddet uygulayanın müslüman olduğunun altının çizilmesi de müslüman erkeklerin şiddet uygulamaya daha eğilimli oldukları inancını pekiştirmektedir.
Lezbiyen ilişki yaşayan annenin “eski bir uyuşturucu bağımlısı” olduğunun altı çizilerek de eşcinsellerin yaşamlarının marjinal olduğu inancı pekiştirilmektedir.
Müslüman babaya “hayır”, lezbiyen çifte “evet” başlığıyla birbirinden alakasız iki şey kıyaslanarak, din ve eşcinsellik arasındaki ihtilaftan yararlanılmaya ve okuyanda şöyle bir “cık cık cık” çekme dürtüsü uyandırılmaya çalışıldığı da bariz bir şekilde ortada.
Peki neden? Çünkü karısına, çocuğunun gözü önünde şiddet uygulamış bir erkek, sırf “müslüman” olduğu için lezbiyen ilişki yaşayan kadından daha iyidir! Neden? Çünkü eşcinsellik ahlaksızlıktır. Neden? Çünkü eşcinsel ilişki yaşanan bir evde çocuğun gelişimi olumsuz etkilenir ama şiddete meyilli bir babanın evinde çocuğunun gelişimi olumsuz etkilenmez. Bunlar bu başlıktan bir çırpıda çıkarılabikecek sonuçlar. Daha detaylı bir analiz yapılsa daha neler çıkar kimbilir.
Evet, medya kuruluşları ya da medya çalışanları kendi inançları, kendi değerleri, kendi ahlakları doğrultusunda haber yaparlar. Haberin dilini olumlu kullanıp kullanmamak tamamen medya kuruluşlarının inisiyatifindedir.
Evet, bu haber doğrudan Radikal muhabirleri tarafından yapılmamıştır, doğrudan Radikal’in haberi de değildir ancak bu haberi olduğu gibi, bu önyargılı ve ürkütücü diliyle alarak Radikal de bu dili sahiplenmiştir. Dolayısıyla kullandığı bu dilden de sorumludur.
Radikal’in kısa bir süre önce“Barışın Dili” sloganıyla başlattığı girişim, bence Radikal’in medyanın dilinin ne kadar önemli olduğunu bildiğinin bir göstergesi. O halde “Barış” için gösterdiği bu özeni “ayrımcılık karşıtlığı” için de göstermesini beklemek çok mu olur?
Ben bir Radikal Blog yazarıyım, elimden geldiğince ve dilişmin döndüğünce Radikal Blog okurlarının eşcinsellik ve transseksüellik konularına başka bir açıdan bakmalarını, LGBT haklarını başka bir açıdan düşünmelerini amaçlayan yazılar yazmaya böylece homofobik ve transfobik tutumlarını sorgulatmaya çalışıyorum. Çünkü ben biliyorum ki LGBT’lere karşı önyargıların, olumsuz düşüncelerin, korkuların ve hatta nefretin arkasında eşcinselliğin ve transseksüelliğin ne olduğunun tam olarak bilinmemesi yatıyor.
Öte yandan yine biliyorum ki önyargılarından, homofobisinden, transfobisinden kurtulması, kullandığı dilin evrilmesi gereken yalnızca bir grup Radikal okuru değil. Farkında olarak ya da olmayarak, zaman zaman önyargıları besleyen, bir grup hakkındaki olumsuz düşünceleri pekiştiren bir haber dili kullanan ya da o şekilde kullanılmış bir dili olduğu gibi almakta sakınca görmeyen, sırf daha çok okunsun ve daha sansasyonel olsun diye içerikle alakasız başlıklar atan Radikal’in kendisi de bu dönüşümün hedef kitlesi içinde.
Radikal’i zaman zaman kullandığı bu dilden ve özensizliğinden dolayı eleştirmeme rağmen Radikal Blog’da yazmaya da devam ediyorum. Umuyorum ki benim ve diğer bir kaç arkadaşımın yazdıklarını Radikal muhabirleri de okusun. Okusunlar ki gelecekte böyle başlıklara sahip, önyargılarla doldurulmuş haberleri Radikal sayfalarında görmeyelim. Okusunlar ki çalıştıkları medya kuruluşu “ayrımcılık karşıtı dilin” de öncüsü olsun. Okusunlar ki bizler, eşcinseller ve transseksüeller, artık onların kullandığı bu dilin kurbanları olmayalım.
Merak edenler için bahsi geçen haberin linki:
http://www.radikal.com.tr/Radikal.aspx?aType=RadikalDetayV3&ArticleID=1116524&CategoryID=81