Marakeş sabahına erkenden uyanıp vurduk kendimizi yollara. Bugün öğrendiğimiz ve pek şaşırdığımız bir bilgiyi paylaşmak isterim öncelikle. Bizim için ramazanın son günü olan bugünün Fas'lılar için de son gün olup olmadığı henüz belli değilmiş. Çünkü Ay'ın durumuna göre 29 gün ya da 30 gün olabiliyormuş ramazan ve bugünün son gün olup olmadığı da bugün Ay'ın tam olarak anlayamadığımız bir şekilde görünüp görünmemesine bağlıymış. Garip ama gerçek.
Sabah Jemaal-fna meydanındaki cafelerden birisinde kahvaltımızı yaptıktan sonra, benim için omlet, çay ve portakal suyu, Elçin için de kruvasan ve kahve şeklinde, Marakeş'in sokaklarına daldık. İlk hedefimiz olan Bahia sarayına doğru yöneldik. Telefondaki harita kusursuz olarak çalışmadığı için gördüğümüz bir haritanın önünde durup nerede olduğumuzu anlamaya çalışırken yanımıza gençten birisi yaklaştı. Biz dünden ağzımız yandığı için yardımını geri çevirdik ama rehber olmadığını para istemeyeceğini, üniversite öğrencisi olduğu için ingilizce pratik yapmak istediğini söyleyince yardımını kabul ettik. Bizi Bahia sarayına yakın bir çarşıya götürdü, yahudilerin alışveriş ettiği çarşıymış. Orada biraz oyalandıktan sonra rehberimize veda edip saraya gittik. Giriş için kişi başı 10 dh ödeyerek girdik. Uzun ve yeşil bir bahçenin içinden geçilerek girilen küçük çaplı saray duvarlarındaki çinileriyle görmeye değer. Bahia, parlaklık anlamına geliyormuş. Işığı güzeldi, belki de ondan bu ismi almıştır.
Oradan ayrıldıktan sonra ikinci hedef noktamız olan Agdal bahçesine doğru yöneldik ama oraya hiç varamadık. Sonrasında farkettik ki Marakeş'in bitmek bilmez çarşılarının içinde büyük bir daire çizmişiz. Yaklaşık 3 saat sonra başladığımız noktaya, El-fna meydanına geri döndük.
Marakeş denilen yer uçsuz bucaksız bir çarşıdan oluşan bir şehir gibi. İlk 30 dakikadan sonra da yeni bir şey görmüyorsunuz. Bir süre sonra bütün dükkanlar aynı şeyi satıyormuş gibi geliyor. Kısa bir süre sonra da durmadan size bir şeyler satmaya, daha doğrusu kazıklamaya çalışan satıcılarla baş etmeye, başınızdan defetmeye çabalarken yoruluyorsunuz. Sırf bu satıcılar yüzünden bile bu şehirden nefret edebilirsiniz. Şahsen ben uzunca bir süre çarşı görmek istemiyorum. Sanırım ömrüm boyunca kullandığım "no" kelimesinin iki katını bugün içinde kullanmışımdır, gerisini siz düşünün.
Oldukça yüksek fiyatlar söylüyorlar bir şey sorduğunuzda. Turistik yerlerde alışveriş yapmak adetim olmamasına rağmen Elçin için epeyce bir fiyat sorduk, oradan biliyoruz. Elçin ellerinden kurtulmanın yolunu buldu bir süre sonra, "kocama sormam gerek" deyince satıcılar bırakıyor peşini. E kocaya saygı gösteren eşe onlar da saygı gösteriyor haliyle :)
Komik durumlar da olmuyor değil hani. Elçin'in sorduğu bir şeye 180 dh diyen satıcının iki dakika sonra 50 dirheme inmesi, kurtulmak için sonra geleceğiz dediğimizde "promise me" demeleri gibi. Hatta gecenin sonunda bir dükkanın önündeki kediye "aman da yerim ben seni" diyerek yaklaşmamdan kediyle ilgilendiğimi gören satıcının bana "five euro" demesi gibi. Sokaktaki kediyi bile satacaklar ellerinden gelse.
Günün en komik şeyi ise şu oldu: bir yerde tuval üzerine yağlı boya bir resim beğendim, tabi ki uçuk bir fiyat verdi. Adam bunları kendisinin yaptığını söyledi, resimlerin altında da "Tarık" imzası vardı. Ancak ondan sonra başka dükkanlarda gördüğümüz Tarık imzalı aynı resimleri de satıcılar kendilerinin yaptığını söyleyince ilk satıcıya ettiğimiz iltifatlar boşa çıktı. Diğer yandan su almak için yanaştığımız tezgahtaki satıcının kabalığından ve suya çektiği fiyattan ötürü almaktan vazgeçen Elçin'e satıcının "I hate you" demesi de günün komik anlarından biriydi.
Bu arada hiç bir yerde sabit bir fiyat yok, hatta aynı yerde içtiğiniz kolanın fiyatı bile günden gün çeşitlilik gösterebiliyor. Gün batımını izlerken içtiğimiz bir kola ve kahveye 45 dh isteyen garsona bir yanlışlık olmasın diye yeniden hesaplattırıp 30 dh olduğunu öğrenmemize rağmen nihai ödemeyi 35 dh yaptığımız gibi bir sürü absürdlük de oldu.Marakeş'te fiyatlar çok değişken, insanlar çok ısrarcı.
Şehirde dolaşan bolca motor var ve onlara çok dikkat etmek gerekiyor, zira onlar size etmiyor. O kalabalığın içinde umursamadan size teğet geçip gidiyorlar. Bu arada çokcs kadın motorsiklet sürücüsü var, araba süren kadın sayısının azlığının aksine.
Şehrin yeni bölümünü de gezdik bugün. Çok yıldızlı otellerin, bildik markaların ve restoranların olduğu ama ruhun olmadığı grniş caddeli yeni Marakeş çok da ilgimizi çekmedi, kaosumuza geri dönmeyi yeğledik.
Bir de meşhur Koutoubia camisini gördük, dışarıdan. Bu arada burada minareler silindir değil köşeli ve müslümsn olmayanlar giremiyor. Bir arkadaşımın müslüman olduğunu inanmayıp kelime-i şehadet getirmesini bile istemişler. Biz girmedik henüz bir camiye, sorarlarsa da ederiz napalım artık. Csminin arkasındaki çok güzel dedikleri bahçeyi de gördük ama çok güzel bir şeyini göremedik, belki de biz kaçırmışızdır.
Velhasıl bol yürümeli, bol hayır'lı, çok güneşli uzun bir günü dahs geride bıraktık. Rüya şehir Marakeş diyenlerin kabuslarını hiç bilmek istemem ama bir hadi bilmediniz iki gün yeter buraya. Yarın sabah 7:30'da yola çıkmak üzere bir çöl turuna katılıyoruz. Kişi başı 500 dh ödedik 2 gün 1 gecelik bir çöl turu için. Yol boyunca bir yerlere uğrayıp Zagora açıklarında bir yerde çölde uyuyacağız. Oradan da Fes'e geçmeyi planlıyoruz. İnternet bulur bulmaz turumuzu anlatırım artık.
No comments:
Post a Comment