December 30, 2014

Himalayalar 'da Trekking


Nepal'e kadar gelip de Himalayalar'da, küçük çaplı da olsa, bir yürüyüşe çıkmamak olmazdı. Bu yüzden biz de Türkiye'deyken yazışmaya başladığımız bir seyahat acentasından 5 günlük bir trekking turu satın aldık. Nepal'de her şeyde olduğu gibi turlarda da pazarlık söz konusu. Biz Pokhara'dan taksiyle alınıp trekkingin başlangıç noktası olan Nayapul'a götürülerek başlayan ve sırasıyla Tikhetunga, Gorepani, Tadapani ve Gandruk'ta geceleyerek sürecek ve yine başladığımız nokta olan Nayapul'da bitecek 5 günlük bir trekking için Pokhara-Nayapul-Pokhara ulaşımı, konaklama, üç öğün yemek ve rehber ücreti (rehberin yemek ve konaklaması da dahil) dahil olmak üzere kişi başı 260 dolara anlaştık. 

1. Trekkingi gün gün anlatmadan önce yapmam gereken bir kaç uyarı var; öncelikle bu parkura çoğunluğu kolay, bir kısmı orta derece zorlukta diyorlar. Eminim Himalayaların genelini düşündüğümüzde bu parkur orta derece zorluktadır ama biz ortanın üzerinde bir zorlukta hissettik açıkçası. Bunu bir aklınızda bulundurun. 

2. Eğer sigara içiyorsanız ya da spor yapmıyorsanız bu 5 günlük yürüyüş sizi oldukça zorlayabilir. 

3. Eğer konformist biriyseniz ya da hijyen sizin için çok önemliyse bu yürüyüşe çıkmamanızı tavsiye ederim. Çünkü konaklayacağınız yerlerde odalar oldukça basit, yataklar konforsuz, tuvaletler genellikle bakımsız ve pis, üstelik banyo ve tuvaleti konaklayan diğer trekkerlarla paylaşıyorsunuz. 

4. Ayrıca sağlık durumunuzu ve dayanıklılığınızı iyi biliyor olmanız lazım, zira uzun süre merdiven tırmanmak oldukça yorucu olabiliyor. 

5. Çantanızı hazırlarken mümkün olduğunca hafif yapmaya çalışın, kalın bir şeyler almak yerine üst üste giyip çıkaracağınız ince ve hafif kıyafetler alın. Bir kaç tane dry-fit tişört yeterli, akşam yıkayıp tekrar giyebilirsiniz. 

6. Eğer profesyonel bir fotoğrafçı değilseniz büyük bir kamera almayın yanınıza. Sonra boynunuzda taşıdığınız 1,5 kiloluk makine bir süre sonra 10 kiloymuş gibi hissediliyor. 

7. Nepallilerin yukarıda havanın güzel olduğunu, soğuk olmadığını söylemelerine de aldırmayın. Onlar için soğuk olmayabilir ama hava güneş battıktan sonra gerçekten üşütüyor. O yüzden yanınızda alt üst birer içlik bulundurmanız iyi olur. Ayrıca bir uyku tulumu gece üşümemeniz için ihtiyaç. Zira size verdikleri yorgan ve battaniyeler sıcak tutmuyor. 

Uyarılardan sonra trekking maceramızı anlatmaya başlayabilirim.

December 29, 2014

Pokhara'ya uzun bir yolculuk

Keşke gece otobüsü olsaydı Kathmandu'dan Pokhara'ya ama yok. Nedenini yola çıkınca anlıyoruz. Bol virajlı, uçurumlu, zorlu bir yol, yolda ışıklandırma da yok zaten. Buyrun Nepal'de karayoluyla seyahat maceramıza. 

Bir gün önceden Pokhara'ya bizi götürecek turist otobüslerinden birinden rezervasyonumuzu yaptırıp biletlerimizi aldık. Epey bir otobüs firması var, kimi konforsuz kimi konforlu, kimi ucuz kimi daha pahalı. 800 ile 1200 rupi arasında değişen fiyatları var, öğle yemeği de dahil olsun derseniz 250-300 rupi daha ekstradan ödüyorsunuz. Biz öğle yemeksiz, klimasıı olan, resepsiyonistin önerdiği bir otobüs firmasından aldık biletimizi. Bütün otellerden otobüs bileti temin etmek mümkün, öyle otobüs firması yazıhanesi aramanız gerekmiyor. Bütün otobüsler sabah hemen hemen aynı saatlerde kalkıyor ve açıkçası otobüsler arasında öyle aman aman bir konfor farkı da yok.

December 21, 2014

Patan ve Bakhtapur


Nepal'deki üçüncü günümüzde istikametimiz Patan ve Bakhtapur şehirleri. Bu iki şehrin Durbar (saray) meydanı da UNESCO'nun Dünya miras listesinde yer alıyor, tıpkı Kathmandu'nun Durbar Meydanı'nın da bu listesinde yer aldığı gibi.

Patan, Kathmandu'dan arabayla yaklaşık bir yarım saatlik mesafede. Bunun için yine taksilerle pazarlık yapmanız gerekiyor, genellikle 600-1000 rupi arasında bir rakamdan açıyorlar ağızlarını ancak biz pazarlık gücümüzle 300 rupi ödeyerek bizi Patan'a götürecek bir taksi bulabiliyoruz. Patan'da Durbar Square'e girmenin bedeli kişi başı 500 rupi. Açıkçası biz meydana ücret ödemeden girmenin yolunu aradık, zira okuduğumuz bir blogda arka sokaklardan dolaşarak meydana ücret ödemeden girilebileceği yazıyordu. Ancak bu beleşci turistlere karşı güzel bir sistem geliştirmişler, -ki biz bu sistemi içeriye ücret ödemeden girdiğimizin 3. dakikasında yakalandıktan sonra öğrendik- giriş ücretini ödediğinizde size boynunuza asarak dolaşmak zorunda olduğunuz ziyaretçi kartları veriyorlar. Boynunuzda bu kartın olması sizin kuraalara riayet eden, saygılı bir turist olduğunuzu gösteriyor. İçerideki sivil giyimli görevliler de bizim gibi boynunda giriş kartı olmayan turistleri avlayıp tıpış tıpış gişeye gitmelerini ve ücretlerini ödemelerini sağlıyorlar. Yani eskiden belki mümkünmüş ama artık para ödemeden girmek mümkün değil. Velhasıl 500 rupiyi ödedik paşa paşa.

October 28, 2014

Kathmandu'da ikinci gün: Swayambhunath Stupa


Sabah çok da erken olmayan bir saatte kalkıp çıkmayı planladığımız trekking için Türkiye'deyken yazışmaya başladığımız bir tur acentasıyla görüşmek üzere yola çıktık. Otelin önerdiği bir tur şirketine de uğradık bu arada ama bize diğeriyle benzer bir rota çizdiği ve diğerinden çok da farklı bir fiyat çıkarmadığı için hali hazırda Türkiye'deki bir tur şirketi işleten arkadaşımın tavsiyesiyle yazışmaya başladığımız şirkete gitmeye karar verdik. Zaten önceden bize bir rota çizdiği için çok uzun sürmedi, pazarlığımızı yaptık, turumuzu satın alıp çıktık. Bunu detaylı şekilde trekking kısmında anlatacağım. 


Oradan çıktıktan sonra kahvaltımızı yapmak üzere bir yere oturduk ve günü planladık. Akşam üzeri Nepalli bir arkadaşımla bulaşacağımız için çok koşturmacalı bir gün istemedik, o yüzden yalnızca turistlerin Monkey Temple diye adlandırdığı Swayambhunath Stupa'ya gitmeye karar verdik. Burası şehre yukardan bakan bir tepenin üzerine kurulmuş bir Budist tapınağı. Genelde taksiyle gidiliyor ama yürüme mesafesi de aynı zamanda. Tabi ki biz yola çıkmadan önce bizi tırmanmak zorunda olduğumuz bir tepenin karşılacağını bilmediğimizden hem etrafı da görürüz diye yürümeyi seçtik. Yolun yarısında çıkmamız gereken bir tepe olduğunu görünce de karşımıza çıkan ilk arabaya otostop çektik. Nepalli bir çift bizi arabalarına aldı, kendi yollarından da saparak bizi tepeye kadar bıraktılar. Avustralya'da yaşamışlar bir süre, sonra Nepal'e geri dönmüşler. Bu arada Avustralya'da bir çok Nepalli varmış, onu da öğrenmiş olduk.  

Ben kodlarını bilmediğim bir ülkede kendi yaşantımızda yapmaya alışkın olduğumuz şeyleri yapmak konusunda biraz çekingenim ama sağolsun Elçin'in öyle bir çekingenliği yok da otostop çekti ve o sıcakta en yukarıya kadar yürüyerek çıkmak zorunda kalmadık. 

October 6, 2014

Kathmandu'ya varıs


Bundan 10 ay önce biletini alıp o zamandan beri gelmesini iple çektiğim seyahat 2 Ekim'de THY'nin İstanbul-Kathmandu uçuşuyla başladı. 6 saat 15 dakika sürmesi planlanan seyahat Kathmandu'da hava trafiğinin yoğun olmasından ötürü bir yarım saat daha fazla sürdü.

Uçakta dağıttıkları göçmen formlarını doldurup hızlıca pasaport kontrol sırasına geçtik. Sırada farkettik ki insanların elinde başka bir kağıt daha var, kısa bir soruşturmanın ardından onun bizim de doldurmamız gereken vize formu olduğunu öğrendik. (Aman dikkat, yanınızda mutlaka bir kaç vesikalık fotoğraf bulundurun. Hem vize formuna yapıştırmak için hem de trekkinge çıkacaksanız trekking izin kağıdı için gerekiyor) Çabucak vize formumuzu doldurduk, şansımıza ikimizin de cüzdanında birer vesikalık fotoğraf çıktı da küçük çaplı bir krizi atlattık. Sıranın bize gelmesini beklerken elinde zımbayla yolcuların arasında dolaşan görevli imdadımıza yetişti, gelip şaşkın bakışlarımız arasında fotoğraflarımızı vize formuna zımbaladı. Sıra vize ücretini ödemeye geldi, burada da uyarmam gereken bir nokta var: 15  ve 30 günlük vizeler alabiliyorsunuz. 15 günlük vize ücreti  25 $ iken 15 günden bir gün bile fazla olduğunda bu rakam 40 $'a çıkıyor. Biz tam 16. gün ayrılacağımız için dört vize memurunun bizden ne kadar vize ücreti almaları gerektiğine dair aralarında yaptığı tartışma bizim de ısrarımızla lehimize sonuçlandı ve 25  ödedik vize ücretini (son gün bunun stresini yaşayacağız. bu stres yazının son bölümümde sizi bekliyor :) )

August 11, 2014

Bir Plansız Tatil - Selanik ve Halkidiki

Hiç adetim değildir plan yapmadan tatile çıkmak, özellikle de otel rezervasyonu yapmadan. Daha önce konaklamayı gittiğim yere bıraktığımdan ötürü kötü tecrübelerim olduğundan özellikle otel rezervasyonu yapmış olmaya dikkat ederim. Ancak bu sefer yolculuk kararı çok ani olduğundan "ya kısmet" deyip Selanik'e doğru yola çıkıyoruz, oradan istikametimiz de Halkidiki. 

Bayram'ın ilk günü olmasına rağmen Metro Turizm'in akşam 22:00'da Selanik'e doğru giden otobüsünde yer bulduk. Bulmaz olaydık. Çok bakımsız, televizyonları çalışmayan iki katlı bir otobüsün alt katında, aldığımız numaralardan farklı koltuklarında kötü bir şöförün ani frenleri -ve hatta bir ara uyukladığı için bariyerlere sürtmesiyle- hop oturup hop kalktığımız bir yolculuk geçirdik. Sınırda kaybettiğimiz 2 saatle birlikte yaklaşık 11,5 saat sürdü bu yolculuk, tabi ki uykusuz. 


Hemen ulaşımdan bahsedeyim burada: İstanbul'dan Selanik'e Metro Turizm ile Ulusoy Turizm'in seferleri var. Ulusoy bir yunan firmasıyla ortaklaşa çalışıyormuş (Zorpidis sanırım) Her ikisinde de bu yolculuğun bedeli 130 TL. Dönüşümüzü Ulusoy'la yaptığımız için kıyaslama şansım da oldu. Ulusoy'un otobüsleri daha iyi ama Ulusoy ana yoldan defalarca sapıp köylere girerek yolcu aldı, bu da yolun epey bir bölümünü kötü yollarda gitmek anlamına geliyor. 

Metro Turizm Selanik'te kendi küçük tesisine bırakıyor yolcuları, oradan mini bir servisle hemen 300-500 metre ilerideki bir terminale götürüyor. Bu terminalde hem şehrin çeşitli yerlerine hem de başka şehirlere -Bulgaristan dahil- otobüsler var. Selanik merkezine gitmek üzere 8 numaralı otobüse binmek gerekiyor. Otobüs Aristotales Meydanı'ndan geçiyor. Tek binişlik bilet 0,80 €. 

Evinde kalacağımız arkadaşımızla buluşmayı beklerken Aristotales Meydanı'nın denizle buluştuğu noktadaki denize bakan cafelerden birisinde oturup kahvaltımızı yaptık. İnternet bağlantısı bulmanın mutluluğuna bir de sabahın esintisi eşlik edince epey bir keyiflendik. Öğlen evinde kalacağımız arkadaşla buluşup eve geçtik, o sırada sıcak da en zalim haliyle çökmüştü zaten şehire. O yüzden öğleden sonramızı uykuya ayırdık ki akşam dinç bir şekilde Selanik sokaklarına salabilelim kendimizi. 

July 1, 2014

Ölüm üzerine bir not


Doğum kadar ölüm de normal elbette,  biliyorum, ama ben metanetli birisi değilim. Olmam mı gerekiyor, onu da bilmiyorum. Bildiğim bir şey varsa o da ölümü o kadar da doğal karşılayamadığım. Kendimi tutamıyorum, ağlıyorum. Dün de çok ağladım, kolay değil, iki yavru kediyi de aynı gün içinde kaybettim. İlkine müdahale edememiştim, o yüzden içim içimi yiyordu, daha erken görsem acaba kurtarabilir miydim diye. İkinci yavruya müdahale şansım olmasına rağmen yine de kurtaramayınca anladım ki erken farketsem bile ilk ölen yavruyu da  kurtaramayacağımı. 


Daha önce elime yavrular da doğdu, hatta İzmir'de sokaktan eve aldığımız kedinin doğumuna yardım bile ettim. Gitmemi istememişti çünkü yanından. Öyle güzel bir duyguydu ki o minicik yavrunun doğumunu tanık olmak. Öyle işte, doğuma tanık olmuştum ama ilk kez ölüme tanık oldum. Kedileri bilen bilir, öleceklerini anladıkları zaman kuytu bir yere giderler, biliyor onlar bir şekilde. Ama bu yavrunun bir yere gidecek mecali dahi yoktu. Sıcak tutmaya çalıştım, vücut ısısı yükselsin diye. Sıcak su torbasının yanında yatırdım. Veteriner öyle dedi çünkü. Şırıngayla su verdim ara ara, başında bekledim bütün gece, bir sürü yalvardım sen ölme bari diye. İşe yaramadı. Daha dün gündüz kıpır kıpır olan güzelim yavru bir kaç saat içinde eridi gitti gözümün önünde. Öleceğini anladığımda kucağıma aldım, o kadar hafiflemişti ki. Bir kaç dakika sonra son nefesini ellerimin arasında verdi. Bir mucize olsun isterdim ama olmadı işte.

Kuzularımın ömrü 5 haftaymış bu dünyada. Anneleri hala evin içinde onları arıyor, o aradıkça ben üzülüyorum. Kızım, yok onlar artık diyorum, ne anlasın ki beni. O ölümü anlamıyor, sadece yokluklarını hissediyor, belki sütünü boşaltması gerektiğinden, belki de içgüdüsel bir sorumlulukla. Bilmiyorum. Keşke biz de anlamasaydık ölümü. Ya da hayata ve hayatta olmaya bu kadar anlam yüklemeseydik keşke. 

Öte yandan yine biliyorum ki bizi hayata bağlayan şey de ona yüklediğimiz anlam. Misal bugün Onur Yürüyüşü vardı, eğer yaşama bu kadar anlam yüklemeseydik bu yürüyüş bu kadar coşkulu olur muydu? Daha da ötesi böylesine bir yaşam ve hak mücadelesi verir miydik? Tüm canlılar gibi biz de hayatta kalma motivasyonuyla gelmiyor muyuz dünyaya, aynı zamanda da yaşatma motivasyonuyla. 
Neyse, öyle işte. üzgünüm ben hala. Geçecek ama, ne de olsa alışıyoruz her türlü yokluğa zamanla.

June 29, 2014

Yürü Ayol

Bugün İstanbul'da Türkiye'nin her yerinden gelen eşcinseller, 
biseksüeller,
 transseksüeller,
 interseksler, 
heteroseksüeller, 
kendini herhangi bir sıfatla tanımlayanlar 
ve de tanımlamayanlar,
 uzun lafın kısası gökkuşağı bayrağının altındaki o kocaman özgür alanda kendine yer bulan herkes bir araya geldi ve İstiklal caddesini gökkuşağı renklerine boyadılar. Herkesin eline, ayağına, emeğine, varoluşuna, duruşuna, gülüşüne,
    cesaretine ve mücadelesine sağlık!





June 23, 2014

Ekmeleddin İhsanoglu'na mektup

Sayın Cumhurbaşkanı adayı Ekmeleddin İhsanoğlu, özellikle evrensel insan hakları, demokrasi ve her türlü ifade özgürlüğünü destekleyen biri olarak hatırlanmak istiyorsunuz ancak homofobinin evrensel bir mesele olmadığını düşünüyorsunuz. Peki nedir evrensellik sayın İhsanoğlu? Bir şeyi ne evrensel bir mesele yapar mesela sizce?
Misal bir grup dünyanın istisnasız her bir farklı yönetim şekliyle yönetilen devletinde az ya da çok ayrımcılığa maruz kalsa ve hatta bazı ülkelerde ölüm cezasına çarptırılsa ya da bazılarında onlarca yıl hapis yatsa ya da ne bileyim yine bir grup istisnasız bütün dinler tarafından hedef gösterilse ve günahkar olarak tanımlansa bu mesele evrensel olur muydu?

May 11, 2014

Avrupa'nın sakallı bir kadınla imtihanı

Duymayan kalmamıştır, dün akşam eurovision şarkı yarışmaasında Avusturya'yı temsil eden transeksüel şarkıcı Conchita Wurst açık ara farkla birinci oldu. Ben de dün akşam Conchita'nın kazanmasını arzu ederek izledim oylamayı ve Conchita'ya verilen her yüksek puanı sanki kendim almışım gibi heyecanlandıM.    Neydi Conchita'nın kazanmasını hem benim için hem de LGBTİ hareket için önemli kılan? Anlatayım.

Öncelikle Conchita kendisini cinsiyetsiz olarak tanımlayan ancak kendisinden bahsederken dişil zamirler kullanmayı tercih eden bir drag artist. Ancak buna ek olarak Conchita sakallı bir kadın. Yani transfobik ve homofobik bünyelerin tahammülünü biraz daha zorlayan bir görünüme sahip. çünkü kendisini bir kadın olarak  tanımlarken erkekliğin simgelerinden -ki belki de erkeğin elindeki en belirleyici erkeklik simgesi- biri olan sakalını da muhafaza ediyor. Conchita'nın bu kadınken sakalı da muhafaza ediyor olması haliyle erkek ve kadınları saç uzunluklarından, giyim kuşamlarına, oturma şekillerinden, konuşma tarzlarına kadar belirli kalıplar içine yerleştiren ve o sınırlardan çıkmamaları için denetleyen muhafazakar kesimleri oldukça rahatsız ediyor.

May 8, 2014

Hijra'lardan emniyet kemeri kampanyasına destek

Hindistan'da Hijra olarak adlandırılan trans kadınlar sürücüleri emniyet kemeri takmaları için uyaran bir kampanyanın reklam filminde yer almışlar. 

Hindistan'da Hijra'lar gizemli, tanrı tarafından dokunulmuş insanlar olarak görüldüklerinden yeni doğmuş çocukları ya da başka uğurlu/hayırlı sayılan işleri kutsamak üzere halk tarafından etkinliklere çağırılıyorlar. 

Bazı Hijra'lar da hayatlarını trafik kırmızı ışıkta durduğunda arabaların arasında dolaşıp isteyen insanları özel el çırpma hareketleriyle kutsayarak kazanıyorlar. Bir çeşit meslek gibi bu.

Bu reklam filminin teması da bu "kutsamak" üzerine zaten. Hijra'lar sürücülere emniyet kemerini nasıl kullanacaklarını hosteslerin uçak kurallarını anlattıkları gibi hareketlerle anlattıktan sonra sürücülerin ve yolcuların emniyet kemerlerini takmaları halinde kendilerini kutsayacaklarını/kendileri için dua edeceklerini söylüyorlar.

İnsanlar bu kampanyayı dikkate alıp emniyet kemeri takarlar mı bilmem ama çok kısa bir sürede youtube'da 1,5 milyondan fazla kişinin izlediğini düşünürsek oldukça dikkat çekici olmuş. 


Öte yandan transların yaşamlarının Hindistan'da çok rahat olmadığının, çoğu yerde olduğu gibi Hindistan'da bile marjinalleştirildiklerinin altını çizmek gerekiyor. Ancak yine de dini inanışlar gereği "özel" sayılmaları kendilerine saygı duyulmasını beraberinde getiriyor. 


April 27, 2014

Yesil ülke Polonya

Polonya "top destination" listelerinde pek yer almıyor, mutlaka görülmesi gereken ülkeler içinde de sayılmıyor, en azından bizim ülkemizde öyle. Ben Türkiye'den Polonya'ya tatile giden duymadım mesela, genelde iş için ya da okul için gidenler gitmişken bir de geziyorlar. Sanırım bunda Türkiye'den Polonya'ya uçak biletlerinin pahalı olmasının etkisi büyük. Üstelik yalnızca Varşova'ya uçuş var İstanbul'dan, THY ve bir de LOT (Polonya havayolları) ortaklaşa uçuş gerçekleştiriyor THY ile. Haliyle en uzak Avrupa uçuşundan bile pahalı uçuşlar. Bu yüzden genellikle Berlin'e uçup oradan Polonya'ya geçme eğilimi var.

Ben de Bahadır'ın erasmus öğrenciliği vesilesiyle gittim ilk kez Polonya'ya, şubat ayında. Geçtiğimiz günlerde de yarısı iş yarısı tatil olmak üzere bir hafta geçirdim. İlk gidişimde doğrudan Bydgoszcz'a (Bidgoş diye okunuyor) geçmiştik Berlin'den. Berlin'den Polonya'ya geçmenin üç yolu var:
Birincisi tren ile -ki biraz pahalı tren bileti (yaklaşık 50 € idi Berlin Bydgoszcz arası)
İkinci yol otobüs ile, Euroline isimli bir otobüs firması var, tren biletiyle neredeyse aynı. Bir de Polonya'nın Polskibus isimli bir firması var, onun fiyatı daha uygun ancak doğrudan Bydgoszcz'a yok otobüs, Poznan'dan aktarma yapmak gerekiyor. Ancak dikkat edilmesi gereken şey Bydgoszcz-Poznan arası çalışan Polskibus'un varış noktası ile Poznan-Berlin otobüsünün kalkış noktası birbirinden farklı yerlerde. Ülke içinde Polskibus gayet kullanışlı ve şehirlerarası çalışan diğer otobüslere kıyasla çok daha konforlu, wireless internet de var. Biletler internet üzerinden alınabiliyor, ayrıca bileti bastırmanız gerekmiyor, cep telefonunuza gelen emaili göstermeniz yeterli. (www.polskibus.com) 
Üçüncü yol ise araba paylaşımı. Avrupa'da çok yaygın kullanılan bir ulaşım sistemi, üstelik trenden kat be kat ucuza geliyor. İnternette car sharing yazdığınızda bir kaç site bulabilirsiniz. Biz üçüncü yolu denedik bir arkadaşımızın tavsiyesi ve bize ettiği yardım sayesinde. Kişi başı 14 € ödeyerek Berlin'den Bydgoszcz'a yaklaşık 5 saatlik bir yolculuk sonrası ulaştık. Gayet ekonomik ve hızlı bir yoldu.

March 25, 2014

Günahtan Hastalıga Escinselligin Seyri*

Eşcinsellik kelimesi 1892 yılında Charles Gilbert Chaddock tarafından İngilizce’ye sokulmadan (Halperin, 2001:37) önce erkeklerin erkeklere ya da kadınların kadınlara duydukları arzu, aşk ve cinsel istek ancak hemcins arzu olarak nitelendirilmiştir. Nitekim Robert Padgug, “heteroseksüel ve eşcinsel davranışlar evrensel olabilir; eşcinsel ve heteroseksüel kimlik ve bilinç modern gerçekliklerdir” diyerek eşcinsellik teriminin türetildiği ve kullanılmaya başlandığı zamandan önceki hemcinse duyulan arzunun ve pratiklerin bugünün terimleriyle anlamlandırılmasının yanlış olduğunun altını çizmektedir (2001:59). Padgug ayrıca şu anda bizim eşcinsellik dediğimiz olgunun kapitalizm öncesi toplumlarda insanları tanımlayan bir nitelikler bütünü olmak bir yana, bir davranışlar bütünü olarak bile görülmediğini söylemektedir (2001:58). Bu yüzden, şu anda bizim eşcinsellik olarak adlandırdığımız olguya karşılık gelen edimlerin anlamıyla, eski topluluklardaki edimlerin aynı anlama gelmeyebileceğini de hesaba katmak gerekmektedir. Bundan dolayı bir eşcinsellik tarihinden ziyade birbirlerine duygusal ve cinsel açıdan ilgi ve yakınlık duyan hemcinslerin tarih boyunca mevcudiyetlerinden bahsetmek daha yerinde olacaktır. Nitekim yapılan çeşitli arkeolojik kazılar sonucu yaşamlarına dair bir çok fikir edindiğimiz farklı topuluklarda bugün eşcinselik olarak adlandırdığımız edimlerin var olduğunu görmekteyiz.

Bu durumun günümüze ulaşmış en iyi kanıtları Byrne Fone’un da söylediği gibi Antik Yunan toplumunda kendisini göstermektedir (1998:11). Ancak eşcinselliğin tarihi dendiğinde akla ilk gelen topluluklardan birisi olan Antik Yunan topluluğunda kabul gören eşcinsellikten bahsederken dikkat etmemiz gereken nokta, buradaki eşcinselliğin yetişkin erkek ile genç erkek arasındaki cinsellik olduğudur. Oğlancılık, Yunanlılarda topluma kabul edilme kurallarından birisidir. İyi bir vatandaş örneği olan yetişkin erastes[1]’in spermleri yoluyla pais[2]’e erkeklik aktarması oğlanın iyi bir baba, iyi bir vatandaş haline gelmesini sağladığı ve iyi bir vatandaş olarak yetişen oğlanın, ileride bir erastes, bir savaşçı, bir avcı olması için gerekli olduğu düşüncesinin bir ürünüdür (Gezgin 2010:222).

February 13, 2014

Rosin'in Ardından


Roşin Çiçek'in öldürülmesinin ardından babası ve iki amcası hakkında açılan ve 1,5 yıl süren davadan iki amcaya müebbet, babaya ise ağırlaştırılmış müebbet çıktı. 

Şimdi adalet yerini mi buldu?


Tıpkı kocasından şiddet gören kadınların polise gidip gidip evlerine geri yollanması gibi Roşin de kaçmaya çalıştıkça bu şiddetten evine geri gönderilmiş, babasına teslim edilmiş. Ne de olsa baba, döver de, söver de tıpkı koca gibi.

Anne de kaçmaya çalışmış bu şiddetten, çocuklarıyla birlikte. 

Ama erkek şiddeti bu, kaçmak öyle kolay değil, hele de erkekliğin mevkisinin namus ve şeref sözcükleriyle belirlendiği bir kültürden kaçmak hiç kolay değil.

Bugün, Milliyet gazetesinden Damla Yur'un haberi başka bir şeye dikkat çekti.

Bir yanda baba ve iki amca arasında suçu üstlenme pazarlığı, diğer yanda çaresizlikten oğluna yanmak yerine amcalarla pazarlığa girişip babayı suçu üstlenmesi için ikna çabası. 

Babayı yakmaya karar vermiş iki amca, "hepimiz yanacağına birimiz yansın" diyerek. Karşılığında anneye ev alma ve ömür boyu bakma sözü vererek. Anne "baba yaptı" diyecek.

Üç adam 17 yaşında bir çocuğun hayatını elinden alarak şereflerini temizlediler. İkisi kurtulur, biri yanar sandılar, bütün namus adına işlenen cinayetlerde olduğu gibi. Ama hesap tutmadı. Üçü birden yandı.

Oysa suçlu hepi topu bu üç kişi mi?  

Şeref üzerine kurulu koskocaman bir erkek kültürü var elimizde, o ne olacak?

Peki ya anne ne olacak? 

1,5 yıl boyunca çocuğuna lanetler okuyan, "onlar öldürmese ben öldürürdüm" diyen anne, herkesin gözünde korkunç bir kadına dönüşmedi mi? "Bu ne biçim bir anne" diye lanetler okunmadı mı?    

Oysa, anne bu, anne yüreği. Dili başka söyler, yüreği başka. 

Bundan sonra değişir mi annenin dili? Mümkün değil. Hayatındaki üç şerefli(!) erkek müebbet hapse çarptırılınca özgürleşir mi? Nasıl özgürleşsin ki! Geride hapse girenden daha fazla erkek ve erkek akıl var etrafında ve koruması gereken bir aile şerefi. Susar yine de. Belki ağlar içten içe. Kim bilir. 

Uzun lafın kısası; Roşin'i öldüren de, anneyi bu duruma düşüren de aynı erkek kültürü. 

Erkekler pazarlık yapar, kadınlar pazarlığa güçsüzlükleri üzerinden dahil edilir, olan bu şiddetten kaçmak için çırpınana olur. 

Ah be Roşin, olan sana oldu.


February 5, 2014

Dünyanın en "lgbt dostu" ülkeleri

Cinsel yönelim ve cinsiyet kimliğine yönelik tartışmalar uzun yıllardır sürerken dünyanın bazı ülkeleri LGBT bireyleri tanıma ve onları ayrımcılıktan koruma yolunda adımlar atmayı ve yasalar çıkarmayı gerekli görmüşlerdir. Bu yasalar cinsel yönelimi ve cinsiyet kimliği farklı olan bireylerin tüm vatandaşlara tanınan haklardan eşit bir şekilde faydalanmasını ve ayrımcılıklardan korunmalarını esas almaktadır. 

Bu listedeki ülkeler, hemcins evliliği ve çiftlerin evlat edinebilme hakkı ile eşcinsellere ve transseksüellere yönelik ayrımcılık karşıtı yasaların mevcudiyeti gibi kriterler doğrultusunda belirlenmiştir. 
    

Arjantin

2003 yılında Rio Negro ve City of Buenos Aires'te yürürlüğe giren yasayla hemcins çiftlere sivil birliktelik anlaşması imkanı veren eyaletlere 2007 yılında Villa Carloz Paz, 2009 yılında da Rio Cuarto katıldı. Arjantin’de hemcins evlilik 15 Temmuz 2010 yılında yasallaştı. Yürürlüğe giren bu yasayla birlikte hemcins çiftler evlat edinme hakkına da sahip oldular. Bunun dışında 2012 yılında yürürlüğe giren Cinsiyet kİmliği Yasası'yla transseksüellerin trans geçiş süreçlerindeki tüm masraflarının sağlık sigortası tarafından karşılanmasına ayrıca herhangi bir doktor ya da mahkeme kararına gerek olmadan kimlikteki cinsiyetlerini, isimlerini, fotoğraflarını değiştirme hakkı tanındı.


January 31, 2014

Sessizlik



Kar hep sessizlikle anılır,
oysa durup dinlesen
huzur veren güzel bir sesi vardır.

January 15, 2014

Bülent Ersoy, tesettür ve transfobi

Dün gece Bülent Ersoy'un kandil münasebetiyle tesettüre girdiği haberi twitter'da ekranıma düşünce twitter'ın cümbüşe dönüşeceğini az çok tahmin etmiştim. Gerçekten de Bülent Ersoy'un performansı gecenin bombası oldu, bugün de böylesi yoğun bir gündemin içinde kendine manşetlerde yer buldu. 
Bülent Ersoy tesettüre girmiş, ilahi okumuş. Eee? Kadın zaten dini inancı kuvvetli birisi, bunu her fırsatta dile getiriyor. Dün akşam da canı öyle istemiş ve tesettüre girmiş, kime ne? Samimi değilmiş. Kimin samimi olup kimin olmadığına karar vermek, samimiyet okuması yapmak bize mi kalmış? Hadi diyelim ki kaldı, işiniz gücünüz yok, herşeye yorumyapacak enerjiniz var ve Bülent Ersoy'un tesettürü de bundan nasibini almış olsun. Kaldı ki kimsenin başını kapatması başkasının tartışabileceği bir konu değildir ama hadi haddinizi bilmediğiniz için onu da yaptınız. Takıldığınız gerçekten Bülent Ersoy'un tesettürü mü yoksa onun cinsiyet kimliği mi? 

LinkWithin

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...

Paylaş